“
Zagor, dünyanın en suratsız, en çirkin, en huysuz, en çığırtkan kedisidir. Bacakları uzun ve ahşaptır; kulakları, tilki kulağına benzer, kamçı kuyruktur. Tüyleriyle, kıl fırçaları andırır. Üstünde eşine rastlanmayacak çirkinlikte bir desen vardır: ak üstüne boz lekeler ama en kötüsünden ve en yanlış yerlerde. Kendi kendine homurdanır, yemek verilmedi mi konuşur da durur, ayağınızı ısırır: ‘Dikkat: uzun kedi!’
Bizim eve zorla girdiğinde de ihtiyardı sanırım. Adını mahallenin çocukları takmış; kendisi de istedi mi, işine yaradı mı, tanıyor adını. Gelişleri, Kırlent’le aynı günlere rastlar.
Kırlent; Marilyn Monroe, Süslü Şefika, Jane Avril karışımı bir dişidir. Bütün gün yalanma ve işve üstüne. Alacalı rengi, kısacık bacaklarında düşük jartiyeri andıran siyah lekeleriyle, süet burnu, ıslak diliyle gözalıcı güzellikte. Üstelik halk-tipi: bodur, geniş kalçalı, zekası kıt. Dünya yaratılırken artan kedi tüylerinden örülme bir kırlent, bir köşe yastığı; bütün kedilerden yapılma bir yumuşaklık. O kadar güzel ki, kimse çok sevemiyor, sevdiğini açıkça söyleyemiyor. Kırlent, sebze sevseydi, börülce severdi; yazar olsaydı, Colette olurdu.
Oysa Zagor, ancak Kont Mazoch olabilir. Yemeklerden de yalnızca sığır kemiği çorbasını andırıyor. Köpüğü boyuna alınması gereken iri bir sığır kemiğini. Zagor’un hoşnut olduğu görülmüş şey değildir. Okşanmak istiyorsa, okşamak zorundasınızdır, o kadar. Ama korkunç zekasıyla vazgeçilmez bir beladır.
”
”