Yuva Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Yuva. Here they are! All 18 of them:

Yaşamımın, öyküdeki yeşil incir ağacı gibi önümde dallanıp budaklandığını görüyordum. Her dalın ucunda tombul, mor bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağırıyor, göz kırpıyordu. İncirlerden biri, bir eş, mutlu bir yuva ve çocuklardı. Bir başkası, ünlü bir ozan, öteki parlak bir profesör, biri şaşırtıcı editör Ee Gee, öbürü Avrupa, Afrika ve Güney Amerika, biri Constantin, Sokrates, Attila ve garip adları değişik meslekleri olan daha bir yığın aşık, bir başkasıysa Olimpiyat takım şampiyonu bir kadındı. Bu incirlerin üzerinde ve ötesinde, ne olduklarını pek çıkaramadığım daha bir sürü incir daha vardı. Kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum. Ve incirlerden hangisini seçeceğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. Hepsini ayrı ayrı istiyordum incirlerin, ama birini seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya başlıyor ve birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı.
Sylvia Plath (The Bell Jar)
Hangi sazların arasında yuva yapmış olacaklar, Hangi göl veya su birikintisinin kıyısında Zevklendirecekler insanların gözlerini, bir gün Uyandığım vakit kaçtıklarını görmek için?
W.B. Yeats (Coole'daki Yaban Kuğuları)
Yolun sonuna geldiğime gerçekten inanamıyorum. Gerçekten ayrılıyorum buradan. Bu cansız çöl bir buçuk yıl bana yuva oldu. Bir süreliğine de olsa, nasıl hayatta kalacağımı öğrendim ve duruma alıştım. Hayatta kalmak için verdiğim korkunç mücadele bir şekilde rutine dönüştü.
Andy Weir (The Martian)
Bir kartalın sadakatini yuva ile kazanamazsın. O, senden şefkat de beklemiyor. Sadece senin varlığına alışmak istiyor. Kartallar yırtıcı, vahşi kuşlardır, bir insanın yanında beslenip uyumak için yaratılmamışlardır. Ancak senin bir insan olduğunu unuttuğu zaman sana güveniyor demektir.
Beyazıt Akman (Osman: Aşk)
Güvenliği olmayan bir ev bir yuva olamaz!
Mehmet Murat ildan
Bir ev, sadece ruhunu içine koyduğunda bir yuvaya dönüşür!
Mehmet Murat ildan
Çünkü mutlu geçen çocukluklarda anneler melek, babalar kahramandır. Çocukluğu mutlu yapan şey budur. Am büyümek, melek sandığın annenin yuva yıktığını, kahraman sandığın babanın işkencecilerin patronu olduğunu öğrendiğin halde onları sevmeye devam etmektir. Büyümek hayatın mazeretlerine yeni mazeretler bulmaktır.
Ayfer Tunç (Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura)
Bir kale asla bir yuva olamaz çünkü yuva korkudan değil sevgiden doğar!
Mehmet Murat ildan
Beni dinle Farecik, iki tür erkek vardır: kırıp dökenler ve tamir edenler. Birinci gruptakilere sırılsıklam abayı yakar, âşık oluruz ama ikinci gruptakilerle evlenir, yuva kurarız.
Elif Shafak (Havva'nın Üç Kızı)
these states relate to the progressive age of maturation of a human being. Bala here means ‘child’; a planet in Bala Avastha will have a child-like energy to it, and like a child will not be able to exhibit the full potential of its strength. In fact, a planet in Bala Avastha displays only about one-fourth of the strength that would otherwise be predicted for it. Kumara means ‘youth’ and, like a vigorous youth, a planet in Kumara Avastha gives one-half of its results since, though strength is present, the wisdom needed to direct that strength, which is derived from experience, is usually lacking. Yuva, which also means ‘young’, indicates a young adult who has had sufficient experience to gain some of life’s wisdom. A planet in Yuva Avastha gives full results. Vriddha means ‘aged’ and indicates a planet which has entered its senior, retired years; it gives minimal results. Mrita means ‘dead’; relatively speaking, dead planets produce no results, though every planet does in some way or other give some result. Directional Strength TABLE 4.4 Directional Strength and Weakness of the Planets House Planet’s Strength Planet’s Weakness First (East) Mercury-Jupiter Saturn Fourth (North) Moon Venus Sun Mars Seventh (West) Saturn Jupiter Mercury Tenth (South) Sun Mars Moon Venus A horoscope’s tenth house corresponds to the sector of the heavens that is highest in the sky at any particular moment, while the fourth house corresponds to the sector that is underfoot, i.e. opposite the tenth house below the earth.
Hart Defouw (Light On Life: An Introduction to the Astrology of India (Arkana))
Sıcak bir ev, her çocuk için en iyi yılbaşı hediyesidir!
Mehmet Murat ildan
Sonradan Türkiye’de memuriyet de veren bir İngiliz, pek kibar hanımı ile Anadolu’da seyahate çıktı idi. İlk defa Konya’da bir otele inmişler. Hanım yıkanmak üzere tuvalete gitmiş. Ve içi bulanarak, âdeta sancılar içinde geri dönmüş. Adamcağız galiba İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya bir mektup yazarak: “Aman Anadolu’nun tuvalet yerleri meselesini hallediniz!” diyordu. Atatürk’ün en küçük ev içi teferruatı ile uğraşmasının sebebi, yıllarca taşra hayatı iptidaîliğinin çilesini çekmekten, çok temiz olmasından ve milletinin şerefini kendisinin ki ile bir tuttuğu için, Tanzimat züppeliği aksine, vatandaşlarını kendine yetiştirmek ve “onlardan utanmak” yerine “onlarla övünebilmek” içindi. Anadolu’da en güç şeylerden biri sıhhî tesisler dediğimiz ev kısmını düzenleyebilmekti. Her yuva herkes için rahat olmalı idi.
Falih Rıfkı Atay
Söylenmiyen Sonradan Türkiye’de memuriyet de veren bir İngiliz, pek kibar hanımı ile Anadolu’da seyahate çıktı idi. İlk defa Konya’da bir otele inmişler. Hanım yıkanmak üzere tuvalete gitmiş. Ve içi bulanarak, âdeta sancılar içinde geri dönmüş. Adamcağız galiba İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya bir mektup yazarak: “Aman Anadolu’nun tuvalet yerleri meselesini hallediniz!” diyordu. Atatürk’ün en küçük ev içi teferruatı ile uğraşmasının sebebi, yıllarca taşra hayatı iptidaîliğinin çilesini çekmekten, çok temiz olmasından ve milletinin şerefini kendisinin ki ile bir tuttuğu için, Tanzimat züppeliği aksine, vatandaşlarını kendine yetiştirmek ve “onlardan utanmak” yerine “onlarla övünebilmek” içindi. Anadolu’da en güç şeylerden biri sıhhî tesisler dediğimiz ev kısmını düzenleyebilmekti. Her yuva herkes için rahat olmalı idi.
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
Belki eski kafalı diyeceksiniz, ama bir evde kadın yoksa, orası hiçbir zaman yuva olmuyordu galiba.
Ahmet Ümit (Beyoğlu'nun En Güzel Abisi)
Orman yangınında yuvasını yitiren bir kuş oturup ağlamaz; yeni yuva yapmak için hemen dal aramaya başlar! Hayat senin düzenini mahvettiğinde, sen de bu kuş gibi davran, ağlama, yeni bir düzen için hemen çalışmaya başla!
Mehmet Murat ildan
Aşık, sevdiği kadının yalnızca "kusurlar"ına, kapris ya da zaaflarına bağlı değildir. Yüzdeki kırışıklar, lekeler, giyiminin paspallığı, yürüyüşünün aksaklığı onu herhangi bir güzellikten daha kalıcı, daha amansız bir şekilde sevgiliye bağlar. Bu, öteden beri biliniyor. Peki ama neden? Eğer duygularımızın kafada olmadığı doğruysa, eğer bir pencere, bir bulut, bir ağaç hakkındaki duyusal yaşantımızı beyinlerimizde değil de, orada, gördüğümüz yerde yaşıyorsak, sevilene bakarken de kendi dışımızdayız demektir. Ama gerilim ve tutkudan bir işkence içerisinde... Gözleri kamaşmış duygu, kadının parıltısında bir kuş sürüsü gibi uçuşur durur. Ve nasıl kuşlar ağacın yapraklarla örtülü kuytuluklarına sığınırlarsa, duygularımız da güven içerisinde dinlenebilmek için kırışıkların gölgesine, sarsak hareketlere, sevdiğimiz gövdenin göze batmaz kusurlarına saklanırlar. Oradan geçen hiç kimse, âşığın birden uyanıveren sevgisinin tam da orada, kusurlu ve eleştirilebilen kendisine yuva kurduğunu fark edemez.
Walter Benjamin (Son Bakışta Aşk)
Göç, yaratıldığı günden bu yana hiç durmak bilmeyen insanoğlu için umumî mânâda; insanlar arasında seçkinlerden seçkin aydınlık ordusu kutsiler için de hususî mânâda ve aynı zamanda medeniyet tarihini de yakından alâkadar eden önemli bir mefhûmdur. Evet, bir tarafta anne karnından çocukluğa, çocukluktan delikanlılık ve olgunluğa, derken yaşlılık ve ölüme uğrayarak upuzun bir sefere çıkmış gariplerden garip insan fertleri; diğer yanda, elindeki meşâleyle çağlara ışık saçan, çeşitli devirlere mührünü basan; açtığı nurlu yolda arkasına düşenleri hep medeniyetin şâhikalarında dolaştıran; sinesinde tutuşturduğu kıvılcımlarla kendine gönül verenlerin ruhlarını aydınlatıp onları iman ve ümit kuşağında ölümsüzlüğe hazırlayan; aydınlık düşünceleriyle, karadeliklerin çehrelerinde, cennetlere ait ışık ve renk cümbüşü çıkararak karanlıkların ve karamsarlığın hükmettiği aynı noktalarda, ümit meşcerelikleri meydana getiren yüce rehber ve yüksek kâmetler, hep birer yolcudurlar ve bütün bir hayat boyu göç edip dururlar. İnançları, düşünceleri, davaları uğrunda bitip tükenme bilmeyen bir göç... Bir hakikatin değişik rükûn ve yönlerinden ibâret olan; îman, göç ve cihad üçlüsünün, Kutlu Beyan'da ekseriya peşi peşine zikredilmesi, bu meselenin ne denli ehemmiyet arz ettiğinin en parlak delilidir. İnanma, hicret etme ve inancı uğrunda vereceği mücâdeleyi, bu yeni iklimde, yeni muhatap ve yeni şartlara göre durup dinlenmeden devam ettirme.. işte kutsilerin sabah-akşam başvura geldikleri üç musluklu hızır çeşmesi! Bu çeşmeden kana kana içenler, inançla gerilecek ve karanlık bucaklara durmadan kıvılcımlar salacaklardır; yollar sarpa sarıp çevreyi terslikler, yanlışlıklar, cahiliye duygu ve tutkuları alınca da mal-menâl, yurt-yuva, evlât ü iyâle bakmadan 'bir başka diyâr!' deyip yeniden yolculuğa çıkacaklardır. Dava ne kadar yüksek, düşünce ne kadar yararlı ve orijinal, mesajlar ne kadar parlak da olsa, onu ilk defa duyan ruhların irdemesi, mukâbelede bulunup zorluklar çıkarması kaçınılmaz ve bir ölçüde de tabiîdir. Buna göre, kendi toplumunda yeni bir îman, yeni bir aşk ve heyecan uyarmak isteyen herkes, ya mücâdelesini orada açık-kapalı devam ettirecek veya hicret edip gönlünün ilhamlarına, takdimiyle vazifeli olduğu mesajlarına başka talip ve başka meşcerelikler araştıracaktır.
M. Fethullah Gülen (Çağ ve Nesil 1-2-3)
Sevgi, dünyaya gelen her varlıkta en esaslı bir unsur, en parlak bir nur, en büyük bir kuvvettir ve bu kuvvetin yeryüzünde yenemeyeceği hiçbir hasım yoktur. Sevgi evvelâ bütünleşebildiği her rûhu yükseltir ve ötelere hazırlar. Sonra da bu ruhlar sonsuzluk adına doyup duydukları şeyleri bütün gönüllere hâkim kılmanın kavgasını vermeye başlarlar. Bu yolda ölür ölür dirilir; ölürken 'sevgi' der ölür, dirilirken de sevgi soluklarıyla dirilirler. Sevmeyen ruhların olgunlaşıp insanî semâlara yükselmelerine imkân yoktur. Evet onlar yüzlerce sene yaşasalar dahi olgunluk adına bir çuvaldız boyu yol alamazlar. Sevgiden mahrum bu sîneler, bir türlü egonun karanlık labirentlerinden kurtulamadıkları için, kimseyi sevemez, sevgiyi sezemez ve varlığın sînesindeki muhabbetten habersiz olarak kahrolur giderler. Çocuk, ilk defa dünyaya gözlerini açtığı zaman sevgi ile karşılaşır, şefkatle gerilmiş ruhları görür ve muhabbetle atan kalplere sırtını vererek büyür. Daha sonraları ise, bu sevgiyi bazen bulur bazen de bulamaz; ama bütün bir hayat boyu hep o sevgiyi arar ve onun arkasından koşar. Güneşin çehresinde sevginin izleri vardır. Sular buhar buhar o sevgiye doğru yükselir; yukarılarda damlalaşan su habbecikleri, o sevginin kanatlarıyla kanatlanır ve nâralar atarak başaşağı toprağın bağrına inerler. Güller, çiçekler sevgiyle gerilir ve gelip geçenlere tebessümler yağdırırlar. Yaprakların bağrına taht kuran jaleler, durmadan çevrelerine sevgi dolu gamzeler çakar ve sevgiyle raks ederler. Koyun, kuzu sevgiyle meleşir ve birleşir; kuşlar ve kuşçuklar sevgiyle cıvıldaşırlar ve sevgi koroları teşkil ederler. Her varlık, kainattaki yeri itibarıyla bu geniş sevginin bir yanını, parlak bir senfonizma ile seslendirmekte, irâdî ve gayr-i irâdî, varlığın sînesindeki derin aşk ve muhabbeti göstermeye çalışmaktadır. Sevgi, insan ruhunda öyle derin izler bırakır ki, o uğurda yurt-yuva terk edilir, icabında ocaklar söner ve her vâdide ayrı bir mecnun 'Leylâ!' der inler. Ruhundaki sevgiyi kavrayamamış sığ gönüller ise bu işe delilik derler..! Diğergamlık ve başkaları için yaşamak, insanoğluna ait yüksek bir duygudur ve kaynağı da sevgidir. İnsanlar arasında bu sevgiden en çok hisse alanlar en büyük kahramanlardır. İçindeki kinleri, nefretleri söküp atmaya muvaffak olmuş en büyük kahramanlar... Ölüm bu kahramanların soluklarını kesemez. Hazân onların çiçeklerini solduramaz. Aslında her gün iç dünyalarında ayrı bir sevgi meşalesi tutuşturup, kalplerini sevginin, mürüvvetin meşcereliği hâline getiren ve duygu dünyalarında açtıkları yollar ve tünellerle bütün gönüllere girmesini bilen bu çalımlı ruhlar, öyle yüksek bir divandan 'ebed-müddet' yaşama hakkını almışlardır ki, değil ölüm ve fânilik, kıyametler dahi onların çiçeklerini solduramaz ve kadehlerini deviremez. Çocuğu için ölmesini bilen anne büyük bir şefkat kahramanı, ülkesi ve insanı için hayatını hakîr gören fert bir millet fedâisi, insanlık için yaşayıp onun için ölen kahraman ise, sînelerde taht kurmaya hak kazanmış bir ölümsüzlük âbidesidir. Böylelerinin elinde sevgi, her düşmanı yenebilecek bir silah, her kapıyı açabilecek sihirli bir anahtardır. Bu silah ve bu anahtara sahib olanlar, bugün olmasa da yarın mutlaka bütün cihanın kapılarını açacak ve ellerinde muhabbet buhurdanlıkları dörtbir yana huzur kokuları saçıp dolaşacaklardır. İnsanların gönüllerini fethetmek için en kestirme yol sevgi yoludur. Ve sevgi yolu peygamberler yoludur. Bu yolda yürüyenlerin yüzlerine kapılar kapanmaz! Ezkazârâ, birisi kapansa bile onun yerine yüzlercesi, binlercesi açılır. Bir kere de sevgi yoluyla gönüllere girildi mi, artık halledilmedik hiçbir mesele kalmaz. Ne mutlu sevgiyi kendine rehber yapıp yürüyenlere! Yazıklar olsun, ruhundaki sevgiyi sezemeyip bütün bir hayat boyu kör ve sağır yaşayan talihsizlere!
M. Fethullah Gülen (Çağ ve Nesil 1-2-3)