“
Akademisyenliğin ritmini hiç anlamıyorsun," diyor W. İlmin mevsimlerini, ekim mevsimini, filize bakıp onunla ilgilenmeyi, hasadı, düşüncenin mahsulünü toplama dönemini hiç bilmiyormuşum.
Her yaz başı W.'nin düşlediği buymuş: Yaklaşan son bahar, düşünce mahsullerinin olgunlaşıp toplanmaya hazır hale geldiği, rüzgarla eğildiği sonbahar. Güneş yanığı kollarıyla suladığı, bin bir özenle bakıp büyüttüğü fikirlerin hasadını toplamayı düşlemiş hep.
Düşünceyi eleme süreci varmış bir de. Düşüncenin harmanını savurmak. Sapı samandan ayırmak. "Ama saman hep karışacak," diyor W. En büyük düşünürler bile samandan kurtulamaz. Yine de buğday vardır. Yıl boyu verilen emeğin kanıtı ortadadır.
Ama ne anlarmış W. bunlardan? Mahsulü bereketsiz olmuş. Her zamanki gibi. Boş tarlada yalnız başına ağlıyormuş şimdi.
"Ah, ne zaman keşfedeceğiz çalışmamızı, gerçekten çalışmamızı mümkün kılacak ritmi? Ne zaman o sabit basınç her günü bir iş gününe çevirecek, her gün önceki günden aldığı güçle bir adım daha ileri gidecek?"
Momentum: düşünce tarafından fırlatılmak, serbest bırakılmak, düşüncenin sapanından çıkan bir taş gibi. İşte o zaman iş dünyevi değil, semavi olacak. Yıldızlar gibi, yörüngesinde dönen gezegenler gibi çalışacağız o zaman. Yaptığımız işler galaksilerin aheste dönüşleriyle, evrenin sabit bir şekilde sonsuza genişlemesiyle bir olacak. Eylemsizlikten, bir tanrının dinlenmesinden farkı kalmayacak.
"Belki de aradığımız şey bir tür Şabat'tır," diyor W. Gözlerimizi kapayacağımız bir zaman; ama sadece dinlenmek için değil, toparlanmak, iyileşmek için. Emeğimize sadece içeriden değil, dışarıdan da bakabilmeliyiz. Kim demişti bunu? Daha büyük eserlerin, ilahi bir emeğin bize dokunmasına izin vermeliyiz. Ancak o zaman gerçekten çalışmaya başlayabiliriz, kendi kanalımızın merkezine gizli bir akımla taşınmış gibi.
Kendimizi kanatıncaya kadar çalışmamız gerektiğini söylüyor W. Gözlerimiz kan çanağına dönene, burnumuzdan kan fışkırana dek. Çünkü kendimize ait bir fikir bulunca olacağı bu: Burun deliklerimizden kan fışkıracak. Kan damlaları, fikirlerimizi yazdığımız sayfalara boşalacak.
Bütün yazılar içinde, kanla yazılanı seviyorum bir tek. Nietzsche demiş bunu. Kanla yazmak, ama bizim kanımızla değil. "Tanrı'nın kanıyla yazacağız," diyor W. gizemli bir sesle. Burun deliklerimizden fışkıran Tanrı'nın kanı olacak..
”
”