“
ABOYNE (vb.)
To beat an expert at a game of skill by playing so appallingly that none of his clever tactics or strategies are of any use to him.
”
”
Douglas Adams (The Deeper Meaning of Liff: A Dictionary of Things There Aren't Any Words for Yet--But There Ought to Be)
“
Senin eşsizliğin, bulunmazlığın üzerine ne söylesem eksik kalır. Sadelikten korkmayan bir kadınsın bir kere. O köprünün altında vb. satılan balık-ekmekten alıp yemek istemen beni en çok gönendiren şeylerden biri. Sana ondan almak istemeyimişimin tek nedeni midenin sağlığını düşündüğümdendir. Bunu kaç kez söyledim de sana. Adapazarı'ndaki kızla -neydi adı onun?- çektirdiğin fotoğrafta senin bütün hayat tavrın gizli. En gösterişsiz koşullarda da sen, o koşullardan hiç utanmadan, hiç yüksünmeden, bir ayağını gözüpek bir rahatlıkla ileri atabilirsin. Beni nasıl savunursun sonra. Birisi bana çok şişmanladığımı söylemişti de, hemen saldırıya geçmiş, şişman olmadığımı ileri sürmüştün. Oysa pekala fazla okkalanmıştım o günler. Sen busun işte. Sevdiğini her durumda savunursun, onun kusurlarını görmezsin. Ne sevgilisin sen.
”
”
Cemal Süreya (On Üç Günün Mektupları ve 1967-1978 Mektupları)
“
Like pornography, junk [food] might be tough to define but you know it when you see it.
”
”
Mark Bittman (VB6: Eat Vegan Before 6:00 to Lose Weight and Restore Your Health . . . for Good)
“
DIDLING (participal vb.)
The process of trying to work out who did it when reading a whodunnit, and trying to keep your options open so that when you find out you can allow yourself to think that you knew perfectly well who it was all along.
”
”
Douglas Adams (The Meaning of Liff (Meaning of Liff, #1))
“
I don’t care if you dance for other men, or even women, but I don’t want his f*cking hands anywhere near you again. And if he touches you again, his blood will be on your hands.
”
”
V.B. Emanuele (Hollywood Comes Home (Club Euphoria, #2))
“
I’m not losing you again. You’re only mine and I’ll f*cking m*rder anyone who challenges me.
”
”
V.B. Emanuele (Hollywood Comes Home (Club Euphoria, #2))
“
It is not in the nature of politics that the best men should be elected. The best men do not want to govern their fellow men.
”
”
V.B. Tenery (Works of Darkness (Matt Foley/Sara Bradford, #1))
“
He pressed his lips to my ear, growling, “If you don’t stop, I’m going to c*m.” -Ian
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria, #1))
“
God!” I shouted when I saw who it was.
“No, but thanks for the compliment.
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria, #1))
“
Jenna: "Another game, Mr. Knight?"
Ian: "No game, Miss Prescott.
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria #1))
“
You have no idea what I am capable of, and I assure you that you will not like it. I suggest you not underestimate me. The second you do, you'll regret it for the last seconds you have left to live.” -Giovanni
”
”
V.B. Emanuele (War Within (Italian Billionaire, #1))
“
Sahnede biri prensi, bir başkası danışmanı, bir üçüncüsü hizmetçiyi ya da askeri ya da generali vb. oynar. Ama bu farklılıklar yalnızca dış görünüştedir: İç dünyada böyle bir görünüşün çekirdeğinde, herkeste aynı şey yatar: Eza ve cefa içinde yoksul bir komedyen. Yaşamda da böyledir.
”
”
Arthur Schopenhauer (Yasam Bilgeligi Üzerine Aforizmalar)
“
I thought seeing you again was going to hurt, but the moment I saw you, I knew it was not seeing you that was killing me.
”
”
V.B. Emanuele (Hollywood Comes Home (Club Euphoria, #2))
“
Forever used to scare me. In my world, nothing is forever. But when I’m with you, forever seems doesn’t seem long enough.
”
”
V.B. Emanuele
“
We spend a trillion dollars a year on food, but it’s only 9.4 percent of our expendable income, the lowest percentage of any country on record.
”
”
Mark Bittman (VB6: Eat Vegan Before 6:00 to Lose Weight and Restore Your Health . . . for Good)
“
She’s about to drive this crowd insane.” Luke clanked his glass on the side of mine. “Looks like we found our new girl.” -Luke
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria, #1))
“
First of all, you are very special.” He pressed his lips to my forehead then peered into my eyes. “Second of all, if you roll your fucking eyes at me again, I will spank you.
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria, #1))
“
Crossing his arms, he cocked his head with a subtle smirk tugging at the corner of his lips. “Or as some like to call me, The D*ck, Boss.
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria, #1))
“
Bad girls don’t get what they want. Especially when they don’t ask nicely.” -Ian
”
”
V.B. Emanuele (Just Business (Club Euphoria, #1))
“
You do not want to provoke me.” -Giovanni
”
”
V.B. Emanuele (War Within (Italian Billionaire, #1))
“
One could never have too many pockets. Or daggers.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
Everyone needs a friend who makes them want to shine when the darkness threatens to creep in.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
Bir katliamı unutmak da katliam türünden bir şeydir. Çünkü bir katliamı unutmak insanın bir belleği olduğunu, bir tarihle bir toplumun varlığını, vb. unutmak demektir. Bu unutma olayı en az katliam olayının kendisi kadar önemlidir, ancak bu arada, bizim bu katliam olayı ve hakikatine tanık olabilme şansımız sıfırdır. Bu unutma olayı çok tehlikeli bir şeydir. Unutma olayı yapay bir bellekle engellenebilir
”
”
Jean Baudrillard (Simulacra and Simulation)
“
Gözlerimi yumuyorum ve bir kuş sürüsü görüyorum. Görüntü bir saniye sürüyor, Belki de daha az; kaç kuş gördüğümü bilmiyorum. Sayıları belli miydi? Değil miydi? Bu sorun Tanrı var mı sorusunu akla getiriyor. Eğer Tanrı varsa kuşların sayısı belli, çünkü o kuş gördüğümü biliyor. Tanrı yoksa sayıları belli değil, çünkü bu hesabı kimse yapamaz. Bu durumda (diyelim ki) ondan az, birden fazla sayıda kuş gördüm; ama dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki kuş görmedim. Onla bir arasında bir sayıda, ama dokuz, sekiz, yedi, altı beş vb. değil. Bu tam sayı bilinmez; ergo** Tanrı vardır.
**Öyleyse, dolayısıyla
"Yaratan" kitabından
”
”
Jorge Luis Borges
“
Şu serüven duygusunun olaylardan gelmediği belli, kanıtlandı bu. Serüven duygusu, anların art arda geliş biçimine bağlı. Nasıl olduğunu anlatayım. Zamanın akıp gittiğini, bir anın ötekine, onun bir başkasına götürdüğünü, her anın kaybolup gittiğini, onu durdurmaya kalkmanın boş olduğunu vb. ansızın hissederiz. O zaman serüven özelliği, anların içinde ortaya çıkan olaylara veririz. Yani, biçimin malı olanı öze veririz. Şu durmadan sözü edilen zaman akışını pek gördüğümüz yoktur. Bir kadın görürüz, ihtiyarlayacağını düşünürüz, ama ihtiyarladığını görmeyiz. Ara sıra kadının ihtiyarladığını görüyoruz gibi gelir bize. İşte serüven duygusu budur.
”
”
Jean-Paul Sartre (Nausea)
“
Life is like mathematics,
with full of problems,
More you solve problems,
more you become expert,
Once you become expert,
you enjoy solving problems,
Once you enjoy solving problem,
you demand more problem of all type.
No matter wherever one goes,
there will be problems (opportunity)
One who loves to solve problems
is real mathematician.
”
”
V.B. Jadhav
“
Bu yaygın budalalıktan (başkalarının görüşüne önem vermekten) kurtulmanın biricik yolu, onu açıkça bir budalalık olarak görmek ve bu amaçla, insanların kafalarındaki görüşlerin çoğunun bütünüyle yanlış, ters, hatalı olabildiklerini ve bu yüzden kendi başlarına dikkate almaya değer olmadıklarını; sonra, olayların ve durumların çoğunda, başkalarının görüşünün, üzerimizde gerçekte ne denli az bir etkisinin olabileceğini, bu görüşün büyük bölümünün ne denli zararlı olduğunu, öyle ki, kendisi hakkında söylenenlerin tümünü ve hangi vurguyla söylendiklerini duyan birinin öfkeden kuduracağını ve son olarak, onurun bile aslında doğrudan değil, ancak dolaylı bir değerinin bulunduğunu vb. aklımıza yerleştirmektir.
”
”
Arthur Schopenhauer
“
YURT - Birçok zamanlarda ve birçok yerlerde yurtseverlik tutkulu bir inanç olagelmiş ve en iyi kafalar bu inancı tamamıyla onaylamışlardır. Bu, Shakespeare zamanında İngiltere'de de böyleydi, Fichte zamanında Almanya'da da böyleydi, Mazzini zamanında İtalya'da da böyleydi. Daha hâlâ Polonya'da, Çin'de, Dış Moğolistan'da böyledir. Bu inanç, Batı ulusları arasında hâlâ son derece güçlüdür; bu inanç, siyaseti, kamu harcamalarını, askeri hazırlıkları vb. kontrolünde tutmaktadır. Ne var ki, aydın gençlik bunu elverişli bir ülkü olarak kabul edememektedir, gençlik bu inancın, baskı altındaki uluslar için uygun olduğunu, ama baskı altındaki uluslar baskıdan kurtulur kurtulmaz, daha önce kahramanca olan milliyetçiliğin hemen baskıcı hale geldiğini anlamış bulunuyor...
”
”
Bertrand Russell (In Praise of Idleness and Other Essays)
“
Bu arada uzun zamandır, neredeyse yaşamı boyunca kendi erkeklik üstünlüğünü hırslı, gururlu Olga'nın gözünde belli bir seviyede tutmaya yönelik çabasını, boş bir kıskançlıktan değil, bu kristal yaşamı karartmamak için sürdürdü; bu da olabilirdi, eğer Olga'nın kendisine olan inancını biraz sarsacak olsaydı.
Birçok kadına bu hiç gerekmez: bir kez evlendiler mi, kocanın iyi ve kötü niteliklerini uysalca kabullenirler, ses etmeden onlara hazırlanan duruma ve ortama uyum sağlarlar ya da o ilk tesadüfi tutkuya uysalca teslim olurlar, hemen olanaksız olanı kabullenir ya da ona karşı çıkmayı gerekli bulmazlar: "Kader" derler, "tutkular, kadın - zayıf bir varlık" vb.
Hatta eğer koca, aklıyla -erkeklikte bulunan bu zorunlu güçle- kalabalığı aşarsa, böyle kadınlar kocalarının bu üstünlüğüyle, sanki akıl değerli bir kolyeymiş gibi gururlanırlar, ama sadece eğer bu akıl onların zayıf, kadınsı kurnazlıklarına hapsolmuşsa böyle yaparlar. Eğer adam onların kurnaz, değersiz, bazen de hain varlıklarının küçük komedisini seyretmeye kalkışacak olursa, bu aklı ona dar ederler.
”
”
Ivan Aleksandrovič Gončarov (Oblomov)
“
Kullandığımız dil de cinsel kimliğin totalitarizmini açığa vurur. Kötüleme anlamında kullanılan efemine, tekerlek, zürafa vb. sözcüklerin varlığı ve standart seks modelinden sapmayı imâ eden daha yüzlerce sözcük buna örnektir.
”
”
Anonymous
“
Aslında bugün bizim belki de önde gelen "dinî görevimiz" dinî hükümlerin bize kazandırdığı
zihniyeti, telakki tarzını hayata hakim kılmaktır. Yani bugün cari bulunan "bilimsel zihniyeti" esas
kabul edip bu zihniyetle dine bakmak yerine bilime, fenne, ahlâka her şeye dinin bize kazandırdığı zihniyetle bakmak ve bu bakışı hakim kılmak başlıca görevimiz sayılmalı. Ayrıca, dini, hayatın herhangi bir şubesi olarak değil, fakat bütün hayatı kapsayıcı bir fenomen diye görmek de dinî
görevimiz sayılmalı. Bu durumda bir Müslüman için dinin dışında sayılabilecek herhangi bir görevin bulunmayacağı daha iyi anlaşılabilir. Böylece bilim, ahlâk, hukuk vb. her şey dine göre bir anlam kazanır; yoksa din onlara göre değil....
”
”
Rasim Özdenören (Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler)
“
İyi niyeti, değerlendirilecek hatayı, yanlış adamı, hafifletici nedenleri kabul etmiyorum ben. Bende kutsama yok, af dağıtma yok. Yalnızca toplama yapılır, sonra, "Şu kadar tutuyor. Siz bir sapıksınız, şehvet düşkünüsünüz, yalan hastasısınız, oğlancısınız, sanatçısınız vb." denir. İşte böyle. O kadar katı.
”
”
Albert Camus (The Fall)
“
İkinci Dalga'nın gündemlerine bugünden bakıldığında gördüklerimiz ucuz emek, şiddet, taciz-tecavüz, erkek şiddetine karşı yasal düzenlemeler, kürtaj, iffet vb. şeylerdir. Hatta muhafazakârlıkla kadın bedeni ve erkek egemenliği ilişkisi için 2015 yılından 1980'lere bakıldığında aynı minvalde varlığını sürdürüyor denilebilir.
”
”
Hülya Osmanağaoğlu (Feminizm Kitabı Osmanlı’dan 21. Yüzyıla Seçme Metinler)
“
Son zamanların en çok konuşulan konularından biri yapay zeka. Yapay zekanın yükselişini ve yaygınlaşmasını olumlu açıdan değerlendirenler de var, olumsuz açıdan değerlendirenler de...
Yapay zekayı insanın yok oluşuyla ilişkilendiren korku senaryolarının tersi konumda, bir de, onun hatalı kararlar veren ve sınırlı bilişsel yetilere sahip insandan daha üstün, daha doğru, daha iyi kararlar alacağını düşleyen umutlular var. Onlara göre, insanın yanlış kararları bilişsel özelliklerinin yetersizliğinden kaynaklanıyor. Oysa bu, ne yazık ki doğru değil. İnsanlığın geliştirdiği yapay zeka, kimi açılardan, ancak insanlığın kendisinin olabildiği kadar akıllı-mantıklı ya da akılsız-mantıksız. Büyük hayaller kurmamak gerekiyor; çünkü öyle yapınca hayal kırıklıklarımız da büyük olacak.
Bilgi çağı, uzay çağı, yapay zeka çağı, büyük veri çağı vb. Hep geleceğe ilişkin varsayımlara ve çıkarımlara dayanan ifadeler. Bunlar, çoğunlukla, teknolojik belirlenimciliğe yaslanıyorlar. Bunlara göre, teknoloji öyle ilerleyecek ki toplumu peşinden sürükleyecek. Bunu teknoloji fetişizmi izliyor. O her şeyin ötesinde, her şey teknolojiden sonra geliyor. Oysa toplumsal süreçlerden bağımsız bir teknoloji yoktur; çünkü yeni buluşlar da bilimsel süreçler de toplumdan bağımsız değildir.
”
”
Ulaş Başar Gezgin (Zeka Fetişizmine Karşı: Yapay Zeka, Büyük Veri, Bilişsel Bilim ve Gelecekbilim Üzerine)
“
Dünya barışı üstüne düşünce üretirken, dikkate almamız gereken ilk noktalardan biri, olumlu barış ve olumsuz barış ayrımı olacaktır. Kabaca tariflersek, olumsuz barış, savaşın şu an olmama durumudur; çatışmasızlığa karşılık gelir. Bir ateşkes söz konusudur; ancak, bunun kalıcı olup olmayacağı belli değildir. Bir ateşkes, barışa da evrilebilir; savaşa da… Olumlu barış ise, savaş kurumlarının barış için yenilenip güncellenmesiyle ortaya çıkar. Örneğin, büyük devletler, uzak bir coğrafyada çıkarları için vekaleten savaşıyorlarsa (Vietnam örneğini anımsayalım), buradaki geçici bir çatışmasızlığın barışa evrilme olasılığı çok düşüktür. Onların bakışının değişmesi ve böylelikle, savaşa hizmet eden eğitim, medya, hukuk vb. kurumların barışa hizmet etmek üzere güncellenip geliştirilmesi gerekir ki, bunun çok zorlu bir iş olduğunu Nepal gibi örneklerde görebiliyoruz. Nepal’de halk savaşıyla krallık devrildi; yeni anayasanın yapılabilmesi için 10 yılın geçmesi gerekti; ülke hâlâ tümüyle barış inşasından uzak.
”
”
Ulaş Başar Gezgin (Asya’dan Latin Amerika’ya Dünya Savaşı Dünya Barışı)
“
In the case of compounding, the elements combined are free rather than bound morphemes, but the meaning is often not reducible to that of the combined elements. Examples from English include freefall (vb), double-dip (adj.), firewall (n.), but Germanic languages are well known for using compounds to a much greater degree than would be acceptable in English, for example Swedish järnvägsstation (literally ‘iron way’s station’) ‘railway station’, or German Arbeitsbeschaffungsmaßnahme (literally ‘work creation measure’) ‘job creation scheme’.
”
”
David Hornsby (Linguistics: A Complete Introduction: Teach Yourself (Ty: Complete Courses Book 1))
Marie Force (Hurricane After Dark (Gansett Island #24))
“
Rusya'da, hem 1870'li, hem de 1860'lı yıllarda (hatta 19. yüzyılın ilk yarısında) da grevler oldu ve bunlar makinelerin vb. "kendiliğinden" tahrip edilmesi vb. eşliğinde yaşanan grevlerdi. Bu "isyanlarla" karşılaştırıldığında, 1890'lı yıllardaki grevleri "bilinçli" grevler olarak tanımlamak bile mümkün; bu dönemde işçi hareketinin ileri doğru attığı adım böylesine önemlidir. Bu bize, "kendiliğinden unsurun", aslında, bilinçliliğin nüve halinden başka bir şey olmadığını gösterir.
İlkel ayaklanmalar da kendilerini belli bir bilinç uyanışıyla ifade etmişlerdi: İşçiler, kendilerini ezen düzenin değişmezliğine çağlar boyu sürüp gelen inançlarını yitirmişler ve ortak bir karşı koyuşun gerekliliğini, anlamaya demeyeceğim ama hissetmeye başlamışlar, efendileri karşısındaki kölece boyun eğişe kesin bir son vermişlerdi. Fakat bu yine de mücadele olmaktan çok, çaresizliğin ve öç alma duygusunun bir dışa vurumuydu.
1890'ların grevleri, çok daha fazla bilinç belirtileri gösteriyordu: Belli talepler öne sürülüyor, eylem için hangi anın uygun olduğu önceden hesaplanıyor, başka yerlerde gerçekleşen belirli olaylar ve örnekler değerlendiriliyor vb. Eğer isyanlar ezilen insanların sadece başkaldırısı idiyse, sistematik grevler de sınıf mücadelesinin ilk nüvelerini ifade ediyordu,
”
”
Vladimir Lenin (What Is to Be Done?)
“
Remove the cataract and he sees. Ignorance is the cataract.
”
”
M.V. Kamath (Sai Baba of Shirdi (English))
“
Bu noktada Bourdieu’ nün şu saptamasına katılmamak mümkün değil: “Güç ilişkilerinin özünde yatan şey, güç ilişkilerine benzememeye çalışarak gücünün tamamını bu gizlilikten almaktır”. Bu açıklamaya dayanarak ahlâksız ve vicdansız bir kapitalin ancak ahlâkî bir ütopyanın ardına gizlenerek var olabileceği düşünülebilir. Bu açıdan kamusal ahlâkı diriltmeye çalışan herkesin (ifşâ ya da infial duyma yoluyla, vb.) aslında kapitalist düzen için çalıştığı söylenebilir.
”
”
Jean Baudrillard (Simulacra and Simulation)
“
Bizim olan Ortadogu konusundaki bilgisizligimiz devam ediyor: Gazetelerde ilkel cografya yanlislari, 80 yil once bu cografyanin parcaai olan yerlerin adlarini İmgilizce uzerinden yanlis zikretmek gibi televizyon konusmalarinda yapilan telaffuz hatalari (televizyonun belgesel dizilerindd Tripolis, Aleppo gibi laflar duyarsiniz) vb. Gazetenin birindeki arkadas, Jerusalem'i Kudus'un kuzeyinde bir yer saniyordu. Daha beteri, bolgeyle ilgili olarak dilimizde yer eden deyisleri dahi yanlis yazmak bilgisizligimizin sonsuzlugunu gosteriyor.
”
”
İlber Ortaylı
“
(4151)GNP(4151) The ACRC signed MOUs on anti-corruption cooperation
with Indonesia, Thailand, Vietnam, and Mongolia,
respectively, and agreed on cooperative activities to build
anti-corruption capacity and transfer anti-corruption
policies to those countries
”
”
james12
“
reached into the fridge to retrieve a can of VB
”
”
T.W. Lawless (Thornydevils)
“
Hızlı başla, büyük bitir! Bunların ilki de hemen başlar başlamaz konu ile ilgili çok güçlü ve duyanı, göreni kıskıvrak yakalayan bir diyalog, görsel, müzik, ses ya da örnekle başlamak ve çok çok etkileyecek, unutulmaz bir sonla bitirmek oluyor. Beynin bağlantı mekanizmasına göre insanlar ilk önce son sahneleri hatırlayıp, sonra başlangıç sahnelerine, başa dönüyorlar. O yüzden hikayenin sondan başa doğru “dinleyenler, izleyenler ne hissetsin, kafalarında ne götürsünler, ne iz bırakmak istiyorum?” sorusuna yanıt vermeye çalışarak yapılandırılması gerekiyor. Sürprizli, şaşırtıcı sorular ve yanıtlarla donat! Sorular, şaşırtmak, düşündürmek vb. izleyiciyi bağlamak, dikkat kesilmesini, katılmasını sağlamak için her zaman ve her uzunluktaki sunum, aktarım için en etkili yöntem. Ana konuyla ilgili şaşırtıcı detayları pat pat, peş peşe aktarmak yerine sorularla açmak, merak uyandırmak gerekiyor. Bu şekilde izleyenlerin katılmasını, düşünmesini sağladıktan, iyice yükselttikten sonra da yine güçlü bir stille yanıtların anlaşılır, yalın, sahici örneklerle verilmesi gerekiyor. Düz düşünme, karıştır! Doğal olarak, hikayelerin güçlü başlangıç ve bitişleri arasında, gövde bölümünde de bir çok alt öykücükler, kısımlar oluşuyor. Klasik anlatıda bunların her biri için de önce girişi yap, ana unsurları tanıt, konuyu anlamalarını sağla, sonra detaylandır, karıştır, dolandır, hikayeyi genişlet ve son olarak daralt, toparlayarak sonlandır diye bir sıra olması öğretiliyor. Daha ilkokulda, kompozisyon yazarken öğrendiğimiz; başlangıç, gelişme, sonuç sıralamasına uyulması bekleniyor. Oysa artık hiçbir şey bu kadar tek düze ve lineer değil. Hem hayat hem de izleyiciler, okuyucular, dinleyenler daha sofistike. İnsanlar karmaşık, şaşırtıcı şeyler bekliyorlar. Kısacası usta fragman yapımcıları “sırayı bozun, çok boyutlu düşünün” diyorlar. İlgi çekici olmak için sıradan çıkmak, sürüden kopmak, ezberleri bozmak gerekiyor.
”
”
Anonymous
“
Trilling'e göre yazarların ve şairlerin psikanalize elverişli olmalarının nedeni psikolojileri hakkında çok ipucu vermelerinden ve kendilerini anlatmalarındandır. Ama bilimadamları, avukatlar, bankacılar vb. kendileri hakkında yazmıyor diye onları normal görmemiz gerekmez. Psikanalizin anlayışı ile onları ele alırsak, onların da ruh yapılarında, yazarlarda olduğu kadar dengesizlikler buluruz. Sanatçılar ayrı bir sınıf teşkil etmezler. 'Bu böyle olunca yazarın gücünü yine de nevroza bağlamak istiyorsak, bütün entelektüel gücü nevroza bağlamayı göze almalıyız. Yazarı başkalarından ayıran nokta bir çeşit ruh hastası olması değil -çünkü hepimiz biraz öyleyiz-, bu nevrozu başarılı bir şekilde nesnelleştirebilmesidir. Yazarın ve şairin dehasını ruhsal bozuklukluklarla açıklayamayız; olsa olsa algılama, sezme, yansıtma, kavrama gücü gibi terimlerle açıklayabiliriz. Başka bir deyişle, sanatçıyı sanatçı yapan, ruhsal bozukluğu değil, bir çeşit yeteneğidir. İsterseniz buna tanrı vergisi deyin, isterseniz özel bir yetenek.
”
”
Berna Moran (Edebiyat Kuramları ve Eleştiri)
“
Latince kökenli bütün dillerde merhamet, şefkat anlamına gelen compassion, 'ile' anlamına gelen ön ekle (com-) 'acı çekmek' anlamına gelen kökün (geç dönem Latincesinde passio) birleşmesinden türetilir. Başka dillerde ise -Çekçe, Lehçe, Almanca ve İsveççe; örneğin- aynı sözcük yukarıdakinin eşdeğerlisi bir ön ekle onun ardına getirilmiş, 'duygu' anlamına gelen bir sözcüğün birleşmesiyle oluşturulur. (Çekçede soucit; Lehçede wspol-czucie; Almancada mit-gefühl; İsveççede medkansla.) Latince kökenli dillerde compassion şu anlama gelir: Başkaları acı çekerken insan hiçbir şey olmuyormuş gibi durup seyredemez, ya da yüreklerimiz acı çekenlerin yanındadır. Aşağı yukarı aynı sözcük anlamını taşıyan pity (acıma) Fransızcada pitie; İtalyancada pieta; vb.-, acı çekenin acısına adeta lütfedermişçesine eğildiğimizi ima eder. "Bir kadına acımak" bizim ondan daha iyi bir durumda olduğumuz, onun düzeyine indiğimiz, gönül indirdiğimiz anlamına gelir. "Compassion" sözcüğünün genellikle kuşku uyandırması da bu yüzdendir işte; aşkla uzaktan yakından ilgisi olmayan, ikinci sınıf, değersiz kabul edilen bir duyguyu anlatmaya yarar bu sözcük. Birisine merhamet duyarak sevmek gerçekten sevmek değildir. "Compassion" sözcüğünü 'acı çekmek' kökünden değil de 'duygu' kökünden türeten dillerde sözcük aşağı yukarı aynı anlama gelir ama, kötü ya da değersiz bir duyguyu anlattığı kolay kolay söylenemez. Sözcüğün etimolojisinin gizli gücü bu sözcüğü başka türlü bir ışığa boğar ve ona daha geniş bir anlam kazandırır; merhamet (bu dillerde ortaklaşa-duygu) duymak sadece başkasının başına gelen talihsizliklere katlanabilmek değil, her türlü duygu yoğunluğunu -sevinç, kaygı, mutluluk, acı- onunla paylaşabilmek anlamına gelir. Bu çeşit merhamet (soucit, wspolczucie, mitgefühl, medkansla anlamında) duygusal düşgücünün ulaşabileceği en uç noktaya, duygu ve heyecanlar arasındaki telepati sanatına işaret eder böylelikle. Duygular hiyerarşisinde benzersiz bir tektir demek ki.
”
”
Anonymous
“
Soru: Zamanını yitirmemek için ne yapmalı? Yanıt: Onu alabildiğine duyumsamak. Yöntem: Bir dişçinin bekleme odasında rahatsız bir koltukta gün geçirmek, pazar öğleden sonrasını balkonda yaşamak, anlamadığımız bir dilde konferanslar dinlemek, ayakta yolculuk etmek için en sapa ve en uzun demiryolu güzergâhını seçmek, tiyatro gişesi önünde kuyruğa girmek ve bilet almamak, vb.
”
”
Anonymous
“
Siz hiç Fransız Yahudisi gördünüz mü? Ben gördüm, eğer kendisi söylemeseydi, Allah bilir sittin sene Yahu di olduğunu anlayamazdım: Konuşmasıyla, kültürüy le, davranışıyla tam bir Fransız. Şimdi ona sorsam ne diyecek, Yahudi miyim, yoksa Fransız mı? Denediğim için biliyorum, önce Franstzım diyor, sonra ilâve ediyor, Musevi asıllıyım. Bunu yalnız Yahudiler yapmaz, ora da Anadolu’dan gitme hayli Ermeni de vardır, çocukla rı, torunları elbet o ülkede doğmuş, o ülkenin uyruğu na geçmişler, kısacası Fransızlaşmalar, oysa dinleri Hı 94 ristiyan ama mezhepleri Ortodoks, dahası Gregoryen, ana dilleri de farklı, Ermenice konuşuyor, kendi arala rında hâttâ okuyup yazıyorlar. Peki bunlar ne, Ermeni mi Fransız mı? Daha 1950’de, Heybeliada’dan Paris’e düşmüş Ermeni dostum Barkef Şemikyaıı’a sormuş, boyumuzun ölçüsünü almıştık: Fransızım diyor, ilâve ediyorlar, Ermeni asıllıyım. Daha ilginci, dışardan gel me olmayıp, Fransa toprağında yaşayan, ama değişik dilleri, kendilerine özgü kültürleriyle belirli azınlıkları oluşturan kümelerin davranışları. Evet, sık sık yazarım, Fransa’da, o toprağın halkından olup, dili başka, kül türü farklı, göreneği kendine göre, hayli ‘etnik grup’ vardır: Brötonlar, Basklar, Korsikalılar, Alzaslılar vb. Üç aşağı beş yukarı hepsiyle temasım olmuştur. Hotel le Tango’nun yöneticisi Bröton’du, Fransızcasını zor an lardım, üstüne varırsanız Fransızım derdi, Bröton asıl lıyım. Mari-France Normand’dır (sahi, onları unuttuk), onun da sorunuza vereceği cevap öbürlerinden farklı mı olacaktır sanırsınız? Paris Polis Müdüriyeti’nde ikamet izni alabilmem için bana ‘torpil yapan’ Baba Sanguinet- ri Korsikalıydı ama, ana dili bal gibi İtalyanca olduğu halde, Fransa için dövüşmüş, yaralanmış, tutsak düş müştü. Benzeri sözleri size İngiltere’de yaşamış bir Türk de tekrarlayabilir. Orada da İskoçlar, Galler, İrlandalılar vardır, kimisinin dili farklı, kimisinin dini başkadır. Sorduğunuz zaman hepsi Britanyalıyım der, ama İskoç asıllıyım, ya da İrlanda asıllıyım. Gerçekte bu saptama, çağdaş uluslarda bizdeki birtakım salakların tartıştık ları ‘halklar’ sorununun hangi düzeyde çözüldüğünü pek güzel göstermektedir. İnsan gruplarını ırksal köken lerine göre ayırmaz da, tarihsel yazgı beraberliklerine, ekonomik ortaklıklarına, kültür birikimlerine göre bir 95 likte düşünürsen, çağdaş ulus anlayışı ortaya çıkar, bun da da esas, yurttaşın kendini içinde yaşadığı ulusun his setmesidir, böyle hissetti mi, bitti, o ulusun çocuğudur, ama şu ya da bu asıldandır, fark etmez. Mustafa Kemal Meclis’teki milletvekillerine seslenirken, onun için ‘Bu radaki öğeler yalnız Türk değildir, Kürt değildir, Çerkez değildir, Lâz değildir’ diyor, onun için yıllar sonra Türk milliyetçiliğini tanımlarken ‘Ne mutlu Türk’üm diye ne’ diyecektir. Türklüğü kişinin benimsemesine bıraka caktır. Acaba bilir misiniz, Anadolu’dan şu ya da bu neden le Avrupa’ya, Amerika’ya dağılmış Musevi ya da Erme- nilerin kendi soydaşlan arasındaki adları Türk’tür. Bes belli yüzyıllarca Türk kaderini paylaştıkları için. Hiç unutmam, Paris’te İstanbul’dan gitme Madam Victoire’i bana tanıtan, Fransız Musevisi dostum, ‘Türk’tür’ diye tanıtmıştı, Madam Victoire da, (toprağı bol olsun) da ha ilk sözünde bana kahveyi orta mı şekerli mi içeceği mi sorduğuna göre, elbette Türk’tü. Salonunda Boğaz resimleri, sofrasında tahin helvası, gramofonunda De niz Kızı Eftalya’nın plakları olan bir Türk. Emperya lizm, Osmanlı’yı dağıtmak için Ermeni’yi, Rum’u, Ya hudi’yi doğduğu toprağa düşman edip, kökeninden ko pararak, bin beter kötü bir talihe mahkûm etmiştir. En azılı Türk dü�
”
”
Anonymous
“
Life was full of sacrifices, but today would not be the day she became one.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
On a cloudless night like this, the stars appeared closer than ever. They were her constant companions, shining even in the daylight when she was unable to see them. But when the twilight faded and the inky expanse of night stretched across the heavens… this was when the stars made themselves known, their brilliance awakened, their fervor unmatched. They spoke to her. Whispered their secrets. The stars too knew darkness, but they didn’t let that keep them from breaking through the black night to rise anew.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
You never know what’s truly in the hearts of people until you give them power,” Jade said quietly.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
It was funny, she thought, how one could be two sides of the same coin. A hero to some, and a villain to others.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
She had never been afraid of the dark— at least, not the peaceful dark of a night sky with shining stars winking down at her. The idea that the universe was so vast and endless made her worries feel smaller. There was comfort in knowing the world was much bigger than what plagued her life.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
She tried to ignore the sensation, reminding herself that he was an obstinate and slightly arrogant immortal being whom she would be parting with soon. Who had eyes like a storm that threatened to sweep her away.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
I know how deeply your compassion runs and how much you care for your people. How an entire village loves you enough to call you their own. I know you'll give up everything for those you love, and fight for those who cannot defend themselves.
”
”
V.B. Lacey (Forever Reign (The Elementals of Iona, #2))
“
Müşteri Retail & FBA siparişinde bir sorun olduğunu bildirmek için bizimle iletişime geçiyor. Değişim yapmamız mümkün değil ve bu nedenle müşterinin ürün için web sitesinden daha yüksek bir fiyata yeniden sipariş vermesi gerekiyor.
Sorun ...... hatasından (aşağıda listelenmiştir) kaynaklanıyorsa 'Contact Lead Button' üzerinden DART ile iletişime geçin ve müşterinin hesabına fiyat farkını telafi eden bir Hediye Kartı uygulanmasını talep edin. Yani, orijinal ürün fiyatı ve ürünün web sitesinde artış uygulandıktan sonraki fiyatı arasındaki fark.
....hataları şunları içerir:
Hasarlı
Kusurlu
Ürün Teslim Alınmadı (DNR)
Yanlış temizlenmiş
İptal edildi
Kayıp
Teslim edilemez
Yanlış ürün
Yukarıda belirtilenler haricinde, fiyat artışı A....un hatasından kaynaklanıyorsa (örneğin, müşterinin siparişini iptal ettiği gönderme/teslimat gecikmeleri veya müşteri ürünü yalnızca rakip bir şirketten daha yüksek fiyata satın alabiliyorsa), istisnai durumlarda da fiyat telafisi uyguladığımızı (örneğin, aile kaynaklı acil durum) lütfen unutmayın. Bir istisna yapılması gerektiğini düşünüyorsanız DART ile iletişime geçin.
İlk önce ürün için değişim yapılıp yapılamayacağına bakın. Değişim yapılabiliyorsa, değişim işlemini tamamlayın ve sorunun asıl nedenine uygun şekilde (örneğin; hasarlı, kayıp vb.) kontağı özetleyin.
Ürün değiştirilemiyorsa ve müşteri ürünün web sitesinde daha yüksek bir fiyattan mevcut olduğunu belirtiyorsa şunları kontrol edin:
Orijinal ürün bir ......Lojistik (Retail veya FBA) ürünü, MFN ürünü değil.
Ürün için iade süresi geçmemiş.
Orijinal siparişle ilgili sorun Amazon’un hatasından kaynaklanıyor (“Sorun” bölümünde listelenmiştir).
Fiyat artışı .....n’un fiyatlandırma hatasından kaynaklanmıyor (örneğin, ürün yanlışlıkla 500 TL yerine 5 TL olarak listelenmiş ve otomatik olarak iptal edilmiş (sipariş ek açıklamalarını kontrol edin)). Bu durumlarla karşılaşılırsa hiçbir şekilde telafi uygulanmamalıdır.
Yukarıdaki kriterlerin tümü karşılanmışsa:
Orijinal ürün fiyatında oluşan fiyat farkı için müşterinin hesabına bir hediye kartı düzenleyin. Bu fark limitinizin üzerindeyse, müşterinin hesabına bir GC(hediye kartı) uygulanmasını istemek için "Müşteri Temsilcisiyle İletişime Geç" düğmesi aracılığıyla DART ile iletişime geçin.
DART, hediye kartını ekledikten sonra müşteriyle yaptığınız tüm işlemleri teyit edin ve şu SIC yolunu kullanarak kontağı özetleyin:
Siparişle ilgili > Fatura ve ödeme > Web sitesindeki fiyat değiştirildi > Fiyat ayarlaması (Fiyat artışı, değişim siparişinin mümkün olmadığı durumlar için)
Not: Bazı durumlarda hesaba yatırma işlemi hemen gerçekleşmeyebilir ve sizden takip başlatmanız istenebilir size bu durumlarda ne yapmanız gerektiğini bildirecektir.
”
”
önemli
“
Long live, and may they reign forever
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
You have got to be kidding me, Isla thought, gritting her teeth. There was no way she was going to be the object of some testosterone-induced tug-of-war.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
Long life, and may they reign forever
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona, #1))
“
Proto-Türk yayılması veya genişlemesinin yönünü ve zamanını çeşitli yerlerde görülen Andronovo kültürü özelliklerine bakarak takip etmek mümkündür. Buna göre, Türkler M.Ö. 700'e kadar Altaylar'a yerleşirken, bir yandan da, belki M.Ö. 1100'lerden itibaren, kalabalık kütleler hâlinde, Çin'in kuzeybatısındaki Kan-su, Ordos bozkırlarına doğru kaymağa devam etmişlerdir. Çünkü burada, güney Çin menşeli olup, tarıma dayanan Lung-shan adlı eskikültür yerine, Moğollar ve Tibetlilere nisbetle Türklerin daha tesirli müdahalesi sonucunda farklı bir kültür meydana gelmiştir. 'Yang-shao' diye anılan -ve bugünkü Çin kültürünün esasını teşkil eden- yeni kültürde, bunun siyâsî alanda belirtisi olan Chou devleti (M.Ö. 1050-256)'ndeki görüntülerinden anlaşıldığı üzere, iktisadî (at besleme), dinî (gök kültü), idarî (gelişmiş askerî karakter), san'at (hayvan üslûbu) vb. gibi aslî Türk unsurları müşahede edilmiştir. Sonraki Çin kayıtlarında 'Hiung-nu' adı ile gösterilen topluluğun çekirdeği şüphesiz bu Asya Hun (Türk) kütlesidir.
”
”
İbrahim Kafesoğlu (Türk Milli Kültürü)
“
Gündüz Aktan Radikal gazetesinde yayınlanan bir yazısında 'etnik azınlık ve kimlik kavramıyla terör' arasındaki ilişkiyi şu ömeklerle ele alıyor:
Birey aslında iki kimlikli: Bir kendi kişiliği ve kimliği var, bir de ait olduğu grubun kimliği. Prof. Vamık Volkan grup kimliğini bir çadıra benzetiyor. Bir grup insan bu çadırın altında barınıyor. Çadırın direği, grubun liderliği ya da siyasi örgütlenmesi. Çadır dışarıdan sarsıldığında, atılan çamurla kirlendiğinde, bezi yırtıldığında grup krize giriyor; kişisel kimlikler geri plana gidiyor; grup kimliği, yani çadırı korumak, temizlemek, tamir etmek en yüksek önceliği alıyor...
Milli grupların devlet olarak örgütlendikleri bir çağı yaşıyoruz. Ama bu milletlerin çoğunda alt gruplar var. Bu gruplar tarihte milletleşememişler. Hallerinden memnun yaşarlarsa mesele yok. Bir milletin içinde milletleşmeye kalkışırlarsa, yani çadır içinde çadır kurmak isterlerde hem kendilerinde hem de büyük grupta kimlik krizi yaratıyorlar. Bu kriz etni grubun büyük grubu dışlayıcı etnik milliyetçiliğine karşı, büyük grubun birliğini koruyucu milli-devlet milliyetçiliğine geri veriyor...
Etnik milliyetçiliğin yol açtığı kimlik krizi, grubun kimliğine saldırılmasından çok, o kimliğin bir millet kimliği olarak 'doğma' çabasından çıkıyor. Küçük grup isyanlarının bastırılması, büyük grubun 'kötülüklerinden' oluşan tarihi travmalar olarak algılanıyor ve kuşaktan kuşağa abartılarak aktarılıyor. Etnik grup geçmişte kendisine büyük haksızlıklar yapıldığı iddiasıyla derin bir mağduriyet duygusuna kapılıyor.
Giderek kimliğin tümünü kapsayan bu duygu, etnik grubun bir kısmında büyük gruba karşı her türlü kuraldışı eyleme başvurma 'hakkına' sahip olduğu inancı yaratıyor. Adeta 'Bize geçmişte bu kadar kötülük yapana biz de şimdi her kötülüğü yapma hakkına sahibiz' deniyor. Terörizm bu bağlamda çıkıyor...
Bu tür bir kimlik krizi hep toprakla ilişkili oluyor (IRA, ETA, Korsika vb.). 'Benim' dediği toprak parçası üzerinde kendi çadırını kurmak amaçlanıyor. Bu, büyük grubun çadırını sarsan bir deprem gibi hissediliyor.
Kimlik krizine çözüm için etnik grup, iki grubun sayısız ortak yönünü inkar edip, farklılıklara vurgu yapıyor ve kendisine farklı ve yüce bir tarih icat ediyor. Kimlik ne kadar tarihsizse, yeni tarih o kadar afaki, farklılıklar ne kadar önemsizse terörist şiddet o kadar yoğun oluyor.
”
”
Sema Gül (Türklerin Etnik Kökenleri)
“
Agradece lo que tienes todos los días Si no agradeces todo lo que ya posees, jamás podrás conseguir todo lo que deseas. Agradece todo lo que te rodea en este momento ya que gracias a ello podrás llegar a conseguir todo lo que sueñas, no puede suceder una cosa sin la otra.
”
”
David V.B. (HÁBITOS MILLONARIOS: 60 rutinas de ricos (LIBRO$ MILLONARIO$) (Spanish Edition))
“
The cluster was oriented so that it was pointing toward the sun; that way, boiloff of the cryogenic propellants inside the tanks was reduced. Shadows of struts and attitude thrusters lay long against the sunlit white-and-silver bellies of the fuel tanks. The booster’s underside was illuminated only by the soft blue and green of Earthlight. She could see the great flaps of the cluster’s solar panels, folded up against the sides of the MS-IVB stage like wings; the panels would be unfurled when Ares was safely launched on its trajectory to Mars. There was the bold red UNITED STATES stenciled against the side of the MS-II, and the finer lettering along the long thin protective flaps masking the solar panels, and the NASA logo; and she could make out the support struts and attachment pins which held the External Tanks in place against the flanks of the MS-II, and the gold-gleaming mouths of the MS-II’s four J-2S engines, upgrades of the engines which had pushed Apollo to the Moon. To assemble this much mass in Earth orbit had taken all of nine Saturn VB flights over the last five years—half of them manned. The booster stages and their tanks had been flown up and assembled more or less empty, and then pumped full of gas from tanker modules. The cluster was an exercise in enhanced Apollo-Saturn technology, of course, and the essence of its design went all the way back to the 1960s. But NASA had had to develop a raft of new techniques to achieve it: the assembly in orbit of heavy components, the long-term storage of supercold fuels, in-orbit fueling.
”
”
Stephen Baxter (Voyage (NASA Trilogy #1))
“
Kahvaltıda sindirimi kolay ve hemen enerji verecek meyve sekeri içeren ve vücudu temizleyen yiyecekler yenmelidir. Bütün gün boyunca mümkün olduğu kadar rahat etmek istiyorsanız kahvaltıda sadece taze meyve yiyin ya da taze olarak sıkılmış meyve suyu için. Sadece meyve ile kalabildiğiniz süre uzadıkça, vucudunuzun temizlenme olasılığı o oranda artacaktır. Eğer kendinizi kahve vb. işe yaramaz şeylerle yüklemekten de vazgeçerseniz; kendinizi ne kadar canlı ve enerjik hissedeceğinize inanamayacaksınız! On gün için bunları deneyin ve sonuçlarını görün!
-Sınırsız Güç
”
”
Anthony Robbins (Unlimited Power: The New Science Of Personal Achievement)
“
Vahşi Kadın'ın bir fikri olduğunda, dost ya da sevgili asla şöyle demez: ''Şey, bilmiyorum... aslında aptalca (kibirli, imkansız, pahalı vb.) geliyor.'' Doğru bir arkadaş bunu asla söylemez. Bunun yerine, ''Anladığımdan emin değilim. Sen nasıl göründüğünü söyle. Nasıl olacağını anlat.'' der.
”
”
Clarissa Pinkola Estés (Women Who Run With the Wolves)
“
Zamanımızın bir düşünürünün dediği gibi, yaşamda ilgi duydukları daha önemli şeyler ve görüşleri olmadığından, zekâlarının, yeteneklerinin tüm ilgisi tek bir yöndedir. Gelgelelim, “her şeyi bilirler” derken burada oldukça sınırlı bir alanın kastedildiğini bilmek gerek: Falanca nerede çalışıyor, kimleri tanır, malı mülkü ne kadardır, vali olarak nerelerde görev yapmıştır, karısı kimlerdendir, ne kadar drahoma getirmiştir, kuzeni kimdir, uzak akrabaları kimlerdir, vb. vb… Hep bu çeşit şeylerle ilgilenirler. Her şeyi bilen bu kişilerin çoğu dirsekleri aşınmış, yırtılmış giysilerle dolaşır, ayda on yedi ruble maaş alır.
”
”
Fyodor Dostoyevsky (The Idiot)
“
Zira henüz kolağası iken Mustafa Kemal'in arkadaş çevresinde yarı şaka, yarı ciddi kendisine devlet başkanlığı rolünü biçmekten geri kalmadığı sır değildir. Selanik günlerinde arkadaşları Tevfik Rüştü (Aras), Nuri (Conker) ve Salih (Bozok) beylere nazırlık vb. görevler dağıttığı, buna karşılık "Peki bu görevlere bizi getirmek için sen ne olacaksın? Yoksa padişah mı?" sorusuna, "Ondan da büyük" cevabını verdiği bilinmektedir. Atatürk'ün bu özelliğini Enver Paşa'nın da keşfettiği anlaşılmaktadır. Zira Enver Paşa, Çanakkale'deki başarılarının ardından paşalığa yükseltilmesinin geciktirilmemesini hatırlatan Talat Paşa'ya, "Mustafa Kemal’in mirlivalığa terfi iradesi cebimdedir. Ama siz onu bilmezsiniz. O hiçbir şeyle memnun olmaz. General olur, korgenerallik ister. Korgeneral olur, orgenerallik ister. Orgeneral olur, müşirlik ister. Müşir yaparsınız, bununla da yetinmez, padişahlık ister!" cevabını vermiştir. Atatürk daha sonra Enver Paşa'nın bu sözleri kendisine nakledildiğinde, "Ben Enver'in o kadar zeki olduğunu bilmezdim" demiştir.
”
”
Sabahattin Özel (Mustafa Kemal Atatürk – Yeni Gerçekler Yeni Düşünceler)
“
Lactance'e göre, 2000 yıl önce Epicure şöyle demiş:
"Tanrı, ya kötülüğe engel olmak istiyor ancak kötülüğü yasaklamaya muktedir olamıyor ya kötülüğü yasaklamaya muktedir olabiliyor ancak engel olmak istemiyor ya kötülüğü ne istiyor ne de yasaklayabiliyor ya da kötülüğü Tanrı hem istiyor hem de yasaklamaya kadirdir. Eğer yasaklamaya kadir olmaksızın yasaklamak istiyorsa, Tanrı acizdir; eğer Tanrı kötülüğü yasaklamaya gücü yettiği halde yasaklamak istemiyorsa, bu durumda ona atfedilmesi zorunlu tutulan bir kötülükçülük karşısında bulunuyoruz demektir. Eğer Tanrı kötülüğü yasaklamaya hem gücü yetmiyor hem de bunu yasaklamak istemiyorsa, hem aciz hem herkesin kötülüğünü isteyen olur; eğer Tanrı kötülüğün yasaklanmasını hem istiyor ve buna da gücü yetiyorsa, o halde kötülük nereden geliyor? Ya da Tanrı kötülüğün olmasına neden engel olmuyor?"
2000 yılı geçen bir süreden beri sağduyu sahibi, bu zorlukların çözümünü bekliyor. Hocalar, papazlar, hahamlar vb. ise bize bu zorlukların ancak ahirette çözüleceğini öğretip duruyorlar.
”
”
Jean Meslier (Akl-ı Selim)
“
Yeryüzünün gerçek vatanları olmadığı, bu hayatın bir geçitten ibaret olduğu, bu dünyada mutlu olmak için yaratılmış olmadıkları, hükümdarların kudret ve nüfuzlarını Tanrı'dan aldığı ve bu nüfuz ve kudreti kötüye kullanmalarının hesabını ancak Tanrı'ya vermek zorunda oldukları, bunlara direnmenin asla doğru olmadığı vb. insanlara söylene söylene, hükümdarların kötü durumlarının ve kavimlerin felaketlerinin pekişmesi sonucuna ulaşıldı. Dini yargılar ve ilkeler ne kadar çok incelemeye alınırsa, insan o oranda inanır ki, bu yargıların, bu ilkelerin tek hedefi, toplumlara asla saygı göstermeyen zorbaların ve rahiplerin çıkarıdır.
Sağır ilahlarının güçsüzlüğünü maskelemek için, din, insanları şuna inandırmayı başarmıştır: "Gökyüzünün (Tanrı'nın) gazabını alevlendiren, hep isyanlar, itaatsizlikler ve günahlardır." Bu yüzden, kavimler her an uğradıkları felaketlerden, sıkıntılardan dolayı, özellikle kendi kendilerini azarlar, sorumlu tutarlar. "Tanrı bizi bu felakete çarptı, çünkü namaz kılmıyoruz, oruç tutmuyoruz, kadınlar açık seçik geziyor vb." derler. Düzeni bozulmuş doğa, bazen darbelerini uluslara hissettirirse, çoğu kez doğrudan doğruya kötü yönetimler, kötü hükümetler nedeniyledir.
Katlanmak zorunda oldukları dertlerin ve felaketlerin kaynağı, bu kötü yönetimler, hükümetlerdir. Yeryüzünü berbat ve perişan eden kıtlıklar, dilencilik, sefalet, savaşlar, bulaşıcı hastalıklar, kötü ahlak ve pek çok sayısız felaket ve zarar ziyan, çoğu kez hep hükümdarların, büyüklerin ihmalleri yüzünden ve kötü ahlakları, zulüm ve baskıları eseri değil midir?
İnsanların bakışlarını sürekli olarak göklere çevirerek, bütün felaketlerinin ilahi gazap eseri olduğuna onları inandırarak, sıkıntı ve üzüntülerini sona erdirmek için onlara etkisiz ve beyhude araçlardan başka bir şey sağlamayarak, denilebilir ki, rahipler, milletlerin sefaletlerinin kaynağını düşünmesini yasaklamaktan başka bir şey amaçlamamış ve bu yoksulluk ve sefaletleri sonsuz kılmak istemişlerdir. Din imamları, o yoksul analar gibi hareket ederler ki, aç çocuklarını ninnilerle uyuturlar ya da çocukları bunaltan açlığı unutturmak için onlara oyuncaklar verirler.
Ta çocukluklarından beri batıl düşüncelerle gözleri kör edilmiş, görülemeyen fikir bağlarıyla bağlanmış, asılsız korkular altında ezilmiş, cehaletin kucağında uyuşmuş kavimler, üzüntü ve sıkıntılarının gerçek nedenlerini nasıl öğrenebilir? Bu dertlere, Tanrı'dan yardım isteyerek çözüm bulacaklarına inanırlar. Ne yazık! Görmüyorlar mı ki, altında inledikleri eziyetlerin gerçek nedenleri olan ve kendileri için Tanrı'dan yardım istedikleri zorbalarının yalın kılıcına boğazlarını sunmaları, bu ilahlar adına emrediliyor.
”
”
Jean Meslier (Akl-ı Selim)
“
Önce ahiret hayatı: Bu ahiret hayatı fikri, bunu varsaymakla şimdi eriştikleri mutluluktan daha sürekli, daha saf bir mutluluğa sahip olmak için, insanların öldükten sonra tekrar yaşamak arzularının ifadesi olan hayalgücünden başka bir dayanağa sahip değildir. İkinci olarak: Her şeyi bilen, yaratıklarının düşünce ve gidişatına tümüyle vakıf bulunması gereken bir Tanrı'nın, işlemlerinden ve niyetlerinden emin olmak için bu kadar sınavlara ihtiyacı olduğunu havsala nasıl alabilir? Üçüncü olarak: Bilimadamlarının hesaplarına göre, üzerinde bulunduğumuz yeryüzü altı ya da yedi milyon yıldan beri mevcuttur. Bu zamandan beri milletler türlü biçimler altında, sürekli zarar ve felaketlere uğradı. Sürekli olarak zorbaların, fatihlerin, kahramanların, savaşların, su baskınlarının, kuraklıkların, istilacı kuvvetlerin vb. sıkıntısı altında insan türünün tedirgin ve perişan edildiğini tarih bize gösteriyor. Bu kadar uzun sıkıntılar ve zalimce felaketler, zorluklar; Tanrısallığın gizli niyetleri hakkında bizi temin edecek içerikte midir? Bu kadar sürekli bunca kötülük, bunca felaket, Tanrısal lütfun bize hazırladığı gelecek hakkında yüksek bir fikir verir mi? Dördüncü olarak: Eğer bize temin edilmek istendiği gibi, Tanrı; kerim, iyilik ve hayırsever ise, insanlara sürekli mutluluk olmasa bile, hiç olmazsa ölümlü yaratıkları bu dünyada erişebilecekleri ölçüde bir mutluluğa kavuşturamaz mıydı? Mutlu olmak için sonsuz ya da ilahi bir mutluluğa muhtaç mıyız? Beşinci olarak: Eğer Tanrı, bu dünyada insanları, mutlu oldukları dereceden fazla mutlu etmediyse, sofuların anlatılmaz ve bitmez bir haz ve nimete erişileceğini iddia ettiği "cennet" umudu ne olur? Eğer Tanrı aklımızın erebileceği tek yer olan yeryüzünü kötülüklerden koruyamamış ya da korumak istememişse, hakkında hiçbir fikrimiz olmayan öteki dünyayı (yani ahiret dünyasını) kötülük ve felaketlerden koruyabileceğine ya da korumak isteyeceğine ne sebep düşünebiliriz?
”
”
Jean Meslier (Akl-ı Selim)
“
I don't need a knight in shining armor. I need a partner in crime. - Jade Sinclaire
”
”
V.B. Emanuele (Secrets of Euphoria (Club Euphoria, #3))
“
섹걸12 . com 구글검색 [ 섹걸11 ] 국산야동|최신야동|무료야동| 밍키넷|우리넷|bj야동|국산야동|온리팬스|텔레야동방|국산희귀영상| vb43f34
”
”
구글검색 [ 섹걸11 ]
“
- Siz ne olduğunu biliyorsunuz, yaşamışsınız. Atatürk'le tekrar karşılaştınız mı DTCF'nde?
- O zamanki Dil Tarih'te Atatürk'le karşılaşmadım, daha çok Antropoloji'ye, Hititoloji'ye geliyordu. Açılışta ilk dersi, hatırlıyorum, Afet Hanım verdi, eski Etnografya Müzesi büyük salonunda derste Atatürk hazır bulundu. 200-300 kişi hazırdı; Atatürk, devlet erkânı önünde, DTCF büyük merasimle açıldı...
- Heyecan verici, muazzam bir ortam.
- Afet Hanım Atatürk'ün yakını. Atatürk'ün bilime üstün bir yer veren biri olduğunu şuradan anlayabiliriz: Tarih tezi, tarih kongrelerinde ortaya atıldı ve çok eleştiri aldı. Tezin esası şuydu; Orta Asya'da bir deniz vardı, kuraklık yoktu ve orada ilk medeniyet Türk ırkı tarafından kuruldu; orada kuraklık başlayınca Türkler dünyanın dört bir köşesine yayıldılar, gittikleri yerlere medeniyet götürdüler... Bu teze Zeki Velidi Togan şiddetle karşı çıktı, dedi ki, "Kuraklık çok daha önce, prehistorik zamanlarda olmuştur." Tabii ki, Atatürk'ün yardakçıları o zaman Zeki Velidi'ye fena halde hücum ettiler; Reşit Galip vb. İsmet Paşa zamanında Almanya'ya sürüldü Togan aşırı Türkçü diye. Onun hayatını yazdım, TTK yayınlarında var ("Türkiye'de Modern Tarihçiliğin Kurucuları", XI-II. Türk Tarihi Kongresi, 4-8 Ekim 1999, Bildiriler, 85-166). O dönem bir heyecan ve misyon dönemiydi. Ama zamanla aşırı görüşlerden sıyrıldım.
- Osmanlı'ya pek itibar edilen bir dönem değil, ne oldu siz Osmanlı'yı seçince?
- Tarih teziyle ilgili şeyler beni cezbetmedi, bunlar bana fantezi gibi göründü, Sümeroloji, Hititoloji, Sinoloji... yakın tarihi seçtim.
”
”
Emine Çaykara (Tarihçilerin Kutbu: Halil İnalcık Kitabı)
“
Cahit Sıtkı ve Orhan Veli neslinin üslûbu son derece açık ve sadedir. Bunun sebebi, onların bizzat varlığı güzel bulmaları ve onu teşbih, istiare, mecaz gibi edebî sanatlarla süslemeye ve değiştirmeye lüzum görmemeleridir. İçinde yaşadıkları âlemden memnun olmayanlar umumiyetle bu nevi sanatlara başvururlar. Dünyadan nefret eden Divan şairleri bu çeşit oyunlar vasıtasıyla onu bir masal âlemi haline getiriyorlardı. Servet-i Fünuncularla Fecr-i Ati şairlerinde de benzetme, mecaz vb. gerçeği aşma vasıtalarıdır. Görünen aleme bağlı olan sanatkarlar, umumiyetle gerçeği değiştirmiyorlar. Ara sıra edebî sanatlara başvursalar dahi, bunların fonksiyonu, İçinde yaşadıkları alemin gerçekliğini belirtmektir.
”
”
Mehmet Kaplan (Şiir Tahlilleri II (Cumhuriyet Devri Türk Şiiri))
“
Your dedication to ruining others can only be paralleled with that of Stefano DiMera. Zach Sun: I am unfamiliar with this name. Politician? Historical figure? Ollie vB: Days of Our Lives character. Super villain. Makes Billy the Kid look like a kitten. Romeo Costa: One question, @OllievB—why?
”
”
Parker S. Huntington (My Dark Romeo (Dark Prince Road, #1))
“
7. Azeri dili mi, lehçesi mi, şivesi mi demeliyiz?
Türkolojide dil-lehçe-şive tartışması olarak bilinen bu tartışma yalnız bizim değil dünya dilciğinin de çözemediği bir konudur. Önce Türkolojideki görüşleri ele alalım sonra dünya dilciliğine değineceğiz. Türkolojide özellikle Türkiye Türkolojisinde üç farklı eğilim vardır:
a. Lehçe-şive-ağız görüşü: R. R. Arat'ın yaygınlaştırdığı bir görüştür. İstanbul Üniversitesi'nin -özellikle de Muharrem Ergin'in öncülük ettiği bu görüş Çuvaşça ve Yakutçayı lehçe, diğer yazı dillerini (Tatarca, Kazakça vb.) şive kabul etmektedir. Lehçe metinlerle takip edilemeyen dönemlerde anadilden kopar, şive ise metinlerle takip edilen dönemlerde. Ağız bölgeler arası (Aydın ağzı, Trabzon ağzı vb.) farklı söyleyişleri kapsar. İstanbul ekolüne göre Türk lehçe ve şiveleri vardır.
b. Lehçe görüşü: Türk Dil Kurumu'nun da görüşüdür. Ankara Üniversitesi'nin (DTCF) görüşü olarak da değerlendirilir. İstanbul ekolünün lehçe ve şive dediği kolları Türk Dil Kurumu lehçe adı altında birleştirir. Buna göre Tatar şivesi değil, Tatar lehçesi denmelidir. Ankara ekolüne göre Türk lehçeleri vardır.
c. Dil görüşü: Türkiye'de T. Tekin bu görüşün yaygınlaşmasında önemli pay sahibidir. Dünya dilciliğinde de bu görüş hakimdir. Buna göre, söz konusu kollar ayrı birer dildir. "Birbirini anlamayan, bir tercümana ihtiyaç duyan iki kişi aynı dili konuşuyor olamaz." düşüncesi esastır. Karşılıklı anlaşılabilirlik ölçüsüne göre Tatarca ayrı bir dil kabul edilmelidir. Buna göre Türk lehçeleri değil, Türk dilleri vardır.
Bu sınıflandırmalar için çeşitli itirazlar yapılmıştır. İstanbul ve Ankara ekolünün görüşleri evrensel niteliğe sahip değildir. Bu yaklaşımlar örneğin Hint-Avrupa dillerine uygulandığında, metinlerle takip edilebilen dönemlerde ayrılan İngilizce ve Almanca dil değil, şive veya lehçe olacaktır. T. Tekin'in görüşü karşılıklı anlaşmaya dayanmasıyla evrensel bir nitelik sergiler. Ancak örneğin Türkiye Türkçesi konuşanlar Azericeyi büyük oranda anlamaktadır veya ana dili Başkurtça olan biri Tatarcayı, ana dili Tatarca olan biri Başkurtçayı anlayabilmektedir. Bir Başkurt için, anlayamadığı Yakutça dil olabilir ama Tatarca nasıl dil olacaktır? Anlaşma ölçüsü de bu gibi durumlarda çare olamamaktadır.
Dünya dilciliğinde de lehçe (dialect) ve dil (language) arasında nasıl fark olduğu her zaman net bir ölçü ile açıklanamamaktadır. Evrensel ölçü olarak karşılık anlaşabilirlik (mutual intelligibility) kullanılmaktadır. Buna göre, iki kişi birbirlerinin konuşmasını anlayamıyorsa orada iki farklı dil var demektir. Lehçe de bir dilin alt sistemlerinden biri gibidir. Her iki konuşur birbirinin konuşmasını yüksek oranda anlıyorsa iki farklı dilden söz etmek mümkün değildir. Bu durumda bir dil iki farklı lehçesi vardır. Buna göre de bir dil "birden fazla lehçeden oluşan" üst sistem gibi tanımlanır. Ancak karşılıklı anlaşılırlık da ölçü olarak çok verimli sayılamaz.
İskandinav dillerindeki durumu ele alalım. Norveççe, İsveççe ve Danca üç farklı dil olarak değerlendirilir. Fakat bu dillerin konuşurları çoğu zaman birbirlerini anlayabilmektedir. Öte yandan Almancanın bazı lehçelerini konuşanlar birbirlerini anlayamamaktadır. Karşılıklı anlaşılabilirliğin bir diğer sıkıntısı da anlaşabilirliğin yönlerinin farklılık gösterebilmesidir. Örneğin Danca konuşanların Norveççeyi anlama oranı, Norveççe konuşanların Dancayı anlama oranına göre daha yüksektir. Türkçe içindeki "dil-lehçe-şive" tartışmasıyla ilgili veriler de duruma örnek verilebilir.
Danca, İsveççe ve Norveççe, karşılıklı anlaşılabilirliğe rağmen, üç farklı dil sayılmaktadır. Bu da "dil" teriminin yalnızca "bilimle" ilgili olmadığını ortaya koyar. Dil "askerî, politik, ekonomik" yaklaşımlara göre değişebilen "dilbilim dışı bir kavram"dır. İronik de olsa, "Meclisi ve ordusu olan lehçeye dil denir." tanımı belki de işin doğasını en iyi yansıtan sözdür. Neyin dil, neyin lehçe olduğu; yalnızca bilimle belirlenememektedir (Kerimoğlu 2014).
”
”
Caner Kerimoğlu (Dilbilgisi Yazimi ve Ögretimi: Sorularla Dilbilgisi Yazimi ve Ögretimindeki Tartismalar)
“
Türk"ün Kimlik Cüzdanı
Bu karışıklık beni çok rahatsız ettiği (ve, Tecrübi Psikolojiye ilaveten Antropoloji ve Türkoloji öğrenimim de olduğu) için, konuyu etraflıca araştırdım; vardığım sonuçlar, hem İngilizce, hem Türkçe kitap ve inceleme olarak yayınlandı. Kısaca, Yontma Taş çağında sırf Doğu Asyada yaşayan Bakır Tenlilerle (Asya Kızılderilileriyle), Avrasyada bulunan Ak-Tenli Alpin'lerin kaynaşmasıyla Türk'ün doğuş hikayesi şöyle: Ural Dağları bölgesi sonraları "Fin-Uygur" (Fin-Macar) diye bilinecek olan halkların anayurdu olarak görünüyordu. Bunlar, ya Türkler'in atalarının bir kolu ya da akrabası idi.
Asya'nın en güneyinde - Çin Denizinden başlayıp, Tibet'e kuzeydoğu Çin'e ve oradan, Kingan, Çungarya dağlarından "Sibirya'nın Bering Boğazına doğru bir çizgi çizecek olsak, buralarda da sarı (Mongoloyid) ırkın oluşmasında rol oynayacak "bakır tenliler" yaşardı. Bu ırk henüz bugünkü keskin ve kesin özelliklerini kazanmamış, şimdiki Amerika'daki Kızılderilileri andırır bir tipti, Kısa-orta boylu, uzunca kafalı, sarımtrak tenli, orta-en burunlu, kara saçlı, hafif çekik göz kapaklı halklardı. Daha M.Ö.12.000, belki 18.000 yıllarında Bering'i aşıp Amerika'ya ayak basmışlar ve oradan güneye doğru yayılmaya başlamışlardır. Asya'da kalanlar (Asya Kızılderilileri), başka ırkların oluşmasında önemli rol oynayacaklardı.
M.Ö.5000'lerde Asya'da kalan "bakır tenli" ırkla Batıdan gelen "Fin-Ugur" tipli "Alp" ırkı, önce Aral Gölü civarında, sonra da Tanrı-Altay Dağlan bölgesinde karşılaşır, birleşir ve ilk Türkler böyle dogar.
***
Konumuzun bu kısmını en hatırda kalır şekilde anlatabilmek için, "Biz Kimiz" kitabımın arka kapağına bastığım "Türk" insanının "Kimlik" kartının ilk yarısını buraya aktarıyorum:
Adı: Türk.
Soyadı: Alp-Turanid.
Doğum Yeri: Hem Seyhun-Ceyhun nehirleri arası, hem de Altay-Tanrıdağ yaylaları.
Doğum Tarihi: Hem M.Ö. 9000, hem 2500
İkametgahı (Adresi): Türkistan, Kafkaslar, İdil-Ural ve Türkiye ile Balkanlar.
Anası, Babası: Alp (ak tenli) ve "Asya" Kızılderilileri (Bakır tenli Turanid'ler).
Oğulları: Kıbrıs/Batı Trakya/Balkan Türkleri, Azeriler, Türkmenler, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Uygurlar, Altaylılar, Yakutlar, Kıpçaklar, Tatarlar, Başkurtlar, Kerküklüler, Gaga (Gök) Oğuzlar, Tuva ve Şor'lar... v.b.
Amca çocukları: Macarlar, Finler, Kızılderililer, Japonlar.
Dili: Ural-Altay dil grubundan Türkçe ve bunun lehçeleri.
Eşkali (belirli işaretler): En sık rastlanan tip: orta boylu beyaz-buğday benizli, yuvarlak başlı (brakisefal), adaleli yapılı, badem gözlü (Türkiye Türklerinde düz % 40.49, hafif kıvrımlı % 41.32). Göz rengi: Kestane-ela; saç rengi: Kestane ya da kara (başka renklere de rastlanırsa da daha azdır).
”
”
Reha Oğuz Türkkan (Türkler ve Kızılderililer)
“
Dünya bir şekilde koronavirüsten kurtulmayı başaracak, büyük olasılıkla olağanüstü ölüm sayılarıyla. Ama sonra tahmin et ne olacak? Dünya, rutin aptallıklarına geri dönecek, yani savaşlara, diktatörleri desteklemeye, aptal politikacılara oy vermeye, ormanları tahrip etmeye, dünyanın iklimini öldürmeye vb. devam edecek!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Așa trece viața, prefăcându-se în nimic. Automatismul ca fenomen înghite lucrurile, hainele, mobilele, nevasta și teama de război
(V.B Șklovski, Arta ca procedeu, 1925, în Mihai Pop, coord., Ce este literatura? Școala formală rusă, p. 386)
”
”
Viktor Borisovich Shklovsky
“
Pet Okulu olarak en yakın zamanda profesyonel köpek eğitimi ve köpek pansiyonu nasıl olmalı gibi kitaplar çıkartacağız.
Yavru Köpek tuvalet eğitimi nasıl olmalı vb. petokulu.com
”
”
PetOkulu
“
Mark Bittman is the New York Times’s “minimalist cook” and author, whose books include: How to Cook Everything, The VB6 Cookbook, and The Food Matters Cookbook. Bittman says you can do virtually all the cooking you need to with just these cooking supplies. 6 Use this list as your guide when minimizing your kitchen: eight-inch, plastic-handle stainless alloy chef’s knife instant-read thermometer three stainless steel bowls sturdy pair of tongs sturdy sheet pan plastic cutting board paring knife can opener vegetable peeler colander small, medium, and large cast-aluminum saucepans medium nonstick cast-aluminum pan large steep-sided, heavier-duty steel pan skimmer slotted spoon heat-resistant rubber spatula bread knife big whisk food processor salad spinner Microplane grater coffee and spice grinder blender knife sharpener
”
”
Joshua Becker (The Minimalist Home: A Room-By-Room Guide to a Decluttered, Refocused Life)
“
Bize sonsuzluk gibi gelen bir bekleyişten sonra beklediklerimize (doğum günü armağanı, Pazar günü eğlencesi, yaz tatili, diploma töreni, düğün, terfi, araba, ev, şan şöhret, vb.) kavuştuğumuz anda yeni bekleme süreçleri yaratırız kendimize. Yaşam böylece beklentilerle ve bekleyişlerle, bu doğrultuda oynanan 'oyun'larla sürüp gider. 'Oyun' gerçek değildir oysa. Bir aldanıştır. İnsanın, bir ayağı mezarda doğmuş olduğu gerçeğini unutmasına yarar yalnızca…
”
”
Ayşegül Yüksel (Samuel Beckett Tiyatrosu)
“
Koronavirüs bize şu gerçeği gösterdi: Kiliseler, tapınaklar, camiler, silah endüstrisi vb. için harcanan para tıp bilimi ve hastanelere harcanmış olsaydı, insanlık çok daha güvenli bir dünyada olurdu!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Koronavirüs salgını nedeniyle evde oturan ve kitap okuyanlar için bir öneri: Şu tarihi günlerden geçerken, aşk romanları, seyahat romanları vb. yerine virüs tarih kitaplarını, süper volkan patlama kitaplarını veya asteroit çarpması kitaplarını okuyun! Evrenin tehlikeleri hakkındaki farkındalığın artması, insanlığın geleceği için çok önemli bir kazanımdır!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Amigdala'ya görevler verip bu görevleri yerine getirdiğinde her şeyin yoluna gireceğini söylemek ve onun bu görevleri yerine getirirken aldığı keyiften nasiplenmek, huzur, sükûnet ve mutluluğa ulaşmanın dâhiyane bir yöntemi. Tespih çekmek, dua etmek, namaz kılmak, zikir, yüzmek vb. fiziksel aktivite, bahçeni düzenlemek, yoga, Uzakdoğu sporları53, dans ve buna benzer bir süre sonra düşünmeyi gerektirmeyen ve tekrara dayalı ("mindless, repetitive" - The Mentalist) basit işleri, onları yaparsan başına kötü bir şey gelmeyeceği inancıyla ilişkilendirip amigdala'yı meşgul etmek ve sakinleştirmek. Dönemlerinde dâhiyane ve insanlığın
”
”
Anonymous
“
Bunun içerdiği şey şudur: Sevgide (şiddetle değil) temellenen aile hayatı (PR §158); içinde kendi mülkiyetine sahip olma ve onu mübadele etme hakkının ve de kişinin kendi seçimiyle meşgul olmasını sürdürme özgürlüğünün garanti altına alındığı sivil toplum (PR §§182, 206); adaletin kamuda ve yayımlanmış yasalar temelinde idame edildiği hukuk mahkemeleri (PR §§215, 219); toplumun üyelerini koruyan ve onların haklarını savunan kamusal bir otorite ve korporasyonlar (PR §§230, 252); içinde monarşiye dayalı, yürütmeyle ilgili ve yasa koyucu güçlerin ayrıştığı ve de yasamadan sorumlu birliklerin (ya da “zümreler”in) kurulduğu bir devlet (PR §§273, 300). Böyle bir etik topluluk, “insanî bir varlık [sadece] kendi insanlığı sayesinde bir insanî varlık olarak sayılır, Yahudi, Katolik, Protestan, Alman, İtalyan vb. olduğu için değil” (PR §209 R) ilkesi üzerinde temellenir;
”
”
Anonymous
“
Sweetheart, you are never a burden to me. I would burn the world down with you, if that’s what you needed.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona #1))
“
You wouldn’t want me on a throne, Sebastian.” “And why is that?” His words skated across her cheeks. “Because I would make wretched men like you kneel at my feet as I cut them down.
”
”
V.B. Lacey (Long Live (The Elementals of Iona #1))
“
When I’m reading and getting lost in those worlds, life is always there to snap me back to reality. I can enjoy all the stories I want and never worry about the consequences. It’s an escape. A wonderful, chaotic escape.
”
”
V.B. Lacey (Forever Reign: An Elemental Magic Fantasy Romance (The Elementals of Iona Book 2))