“
Sarılmak, bir bedende iki kalp atışını hissetmekti. Öyle bir elektrikti ki sarıldığınızda her şey silinirdi yeryüzünden. Sadece o an olurdu. Sonsuz bir huzur kaplardı havayı... Tutku, istek ya da şehvet değildi.
”
”
Merve Akıncı (Şahmelek)
“
Vücutlarımız, birbirimize en kolay vereceğimiz şeydir; asıl mesele, hayatımızı verebilmektir. Baştan aşağı bir aşkın olabilmek, bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkmaktır!
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Niçin bugünü yaşamıyorsun Mümtaz? Neden ya mazidesin ya istikbaldesin? Bu saat de var.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Ama gözyaşları gereklidir. Othello'nun söylediklerini hatırlamıyor musunuz? Böyle bir huzur gelecekse her fırtınanın ardından essin rüzgarlar ta ki ölümü uyandırana dek.
”
”
Aldous Huxley
“
كأن في جسمه تعب إنسان لم ينم طوال حياته
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
... Hayat dar, fakat tabiat genis ve munisti.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
لأن التفكير في ثلاثة أمور يعني عدم التفكير في شيء
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
كانت مخلوقة سرية وجودها يغير كل شيء، وتجعل الأشياء صديقة للإنسان، وتمنح ساعات اليوم جواً ممتعاً
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Bir zihinde yaşayanlar daima güzeldirler.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
görünmezsen ne çıkar, ben seni kendimde taşıyorum.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
-Şark, dedi. Canım şark. Dışarıdan miskin, budala, çaresiz, fakir... Fakat içinden hiç aldanmamağa karar vermiş... Bir medeniyet için bundan daha güzel ne olabilir? İnsanları içlerinden tatmin etmeği ne zaman öğreneceğiz? Ne zaman bu 'hoşça bak zatına'nın manasını anlayacaklar?
-Şark anlamış mıydı sanki?
-Anlasın, anlamasın...Söylemişti ya.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
بهدوء غريب صعد إلى غرفته. رأى عالمه كله تقريباً، تقريباً...
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
الإنسان لايتخلى إلا عند الموت فقط...
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
حتى الإنسان يمكن أن يكون أحياناً انعكاساً لأشياء لايعرفها
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Çok iyi bir sebebin olmadıkça, hiç kimseyi ya da hiçbir şeyi uyandırma! Bırak uyuyan huzur içinde uyusun.
”
”
Mehmet Murat ildan
“
İyi bir kalp, her zaman huzur bulabileceğin güzel bir evdir!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Melekler barış ister, şeytanlar savaş ister! Akıllı adam huzur ve yaratım ister; aptal adam gürültü ve yıkım ister!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Abiniz servetiniz, koruma altına almak yerine; size yaşınıza uygun bir beyin nakli yaptırmış olsaydı muhtemelen tüm dünya huzur içinde uyurduk!
”
”
Selvi Atıcı (Sen)
“
Anladılar, anlaştılar, huzur buldular, paylaştılar. Birbirlerinde var oldular..
”
”
Azra Kohen (Pi ( Bu Hikaye Burada Bitecek ve Sen Başlayacaksın...))
“
Abiniz servetinizi koruma altına almak yerine; size yaşınıza uygun bir beyin nakli yaptırmış olsaydı muhtemelen tüm dünya huzur içinde uyurduk!" Sözleri üzerine adamın dudakları seyirdi ama Süheyla durmadı. "En azından ben aptalı oynuyorum. Siz, içinizdeki aptalla sonsuza kadar yaşamaya mahkumsunuz!
”
”
Selvi Atıcı (Sen)
“
İnansaydım mesele değişirdi. Bilseydim ki vardır, insanlarla hiçbir davam kalmazdı. Yalnız onunla kavga ederdim. Her an bir yerde yakalar, bana hesap vermeğe mecbur ederdim. Ve zannederdim ki bana hesap vermeğe mecbur olurdu. Gel, derdim gel, yarattığın mahluklardan birisinin derisine bir an gir. Benim her gün yaptığımı yap. Bir tanesinin hayatım yirmi dört saat yaşa! Pek bedbahtına gitmene lüzum yok. Sen ki yaratıcısın, bilmemen, anlamaman kabil olmaz. Onun için herhangi birinin derisine gir. Ve kendi yalanını bir an bizimle beraber yaşa; bizim gibi yaşa. Yirmi dört saat bu bataklıkta küçük susuzlukların kurbağası ol!
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
ابن آدم، سجين الزمان هذا، يائس يحاول القفز خارجه. لهذا، بدلاً من أن يضيع ويتدفق مع كل شيء في النهر الجاري باستمرار، يحاول أن يراقبه من الخارج. لأنه غدا آلة إنتاج العذاب. بدفعة واحدة نصبح على هاوية الموت، وينتهي كل شيء. بما أننا كسرنا تكامل الصفر، قبلنا أن نكون أرقاماً، ويجب أن نقبل بهذا.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
كان النهار ينتهي هنا. مع أنه لم يكن يريده أن ينتهي. لعل الشمس هناك، في مكان أبعد لاتزال مستمرة.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Bir insan, bir baba kızabilir mi? Hiç beklenilmediği bir anda yanına dönen oğlu boynuna sarılsa ve haykırsa: Döndüm, baba! Senin öngörmüş olduğun süre kadar dayanamadığım ve bu yolculuğu yarıda bıraktığım için kızma bana. Dünya her yerde aynı: Çabalıyor ve çalışıyoruz, karşılığında da ücretimizi alıyoruz ve seviniyoruz; ama bundan bana ne? Ben, yalnızca senin olduğun yerde huzur bulabilirim, yalnızca senin huzurunda acı çekmek ve sevinmek isterim. Ey göklerdeki Babam, gelsem beni kovar mısın?
”
”
Johann Wolfgang von Goethe (The Sorrows of Young Werther)
“
Tıpkı senin gibi fazlasıyla iyi ve nazik, düşünceli, anlayışlı insanlara sinir olurum.Çünkü öyle insanların kabuğunun altında kötü kaba kırıcı hoyrat bir şey olduğunu sezerim.Kötülerin kötü olduğunu bilmek tuhaf bir huzur ve güven verir bana.Oysa nazik insanların aslında kötü olduğunu öğrenmek hayal kırıklığıdır.
”
”
Şebnem İşigüzel (İyilik)
“
مهما اضطربتم فلا بد للشمس من أن تجد شقًا في هذا الاضطراب، لتنزلق منه كتنين ذهبي. تخرجكم من المستودع المعتم، وتشرح لكم الإمكانيات الكثيرة كحكاية؛ كأنها تقول:"ثق بي، فأنا مصدر كل المعجزات، وأستطيع أن أفعل كل شيء، وأحول التراب إلى ذهب. أذيب الأفكار كالعسل، وأجعلها تشبه جوهري. أنا سيدة الحياة. لامكان لليأس والحزن حيث أكون. أنا نشوة الخمر وطعم العسل.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
بالنتيجة، الحياة ضيقة ولكن الطبيعة واسعة ومؤنسة.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
كأن الطبيعة تقول لنا من كل طرف:" لماذا انفصلت؟ صرت لعبة الاضطراب البائس. تعال. عد إلي، وانس كل ماهو ضد طبيعتك ونم نوم الاشياء المريح والسعيد".
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
كأنها تقول:" نحن خارج الحياة. خارج الحياة... ماء الحياة الذي يغذي كل شيء سحب منا. حتى الموت ليس عقيمًا بقدرنا". في حديثه عن الصخور
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
لاتُرى تلك العينان إلا لدى النساء الشعبيات وكأنهما تتحديان الرجال فتعريهم للحظة، وتكشفان الجسد كله تحت أشعة الشمس.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
كأن كل العشوائية التي في عقل الإنسان يجب أن تعرض في هذه السوق لتظهر أمامك فجأة
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
إكتشف الأوائل سر العيش مخلصين لأنفسهم. ويبدو لي أن الآخرين يخدعون أنفسهم
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
يبدأ شعوره وقت عيشه استناداً إلى امرأة
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Vatan ve millet, vatan ve millet oldukları için sevilir; bir din, din olarak münakaşa edilir, ret veya kabul edilir, yoksa hayatımıza getirecekleri kolaylıklar için değil...
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Kendini tazeleyebileceğin huzurlu bir köşen yoksa neyin var?
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Cahil kitlelerin üzerinde bilgi güneşi parıldayıncaya kadar ve bütün insanlar şiddetten nefret etmeye başlayıncaya dek dünya huzur bulamayacaktır
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Alacakaranlık, huzur içinde derin düşüncelere dalmak için akıllı insanlara ısrarcı ve sonsuz bir davettir.
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Çabuk vazgeçiyoruz. Müslüman Şarkın en büyük hususiyeti budur. Şark vazgeçer. Sade güçlüğün karşısında değil, zamanın, tabii zamanın karşısında vazgeçer.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Yaşam ne kadar acımasız olursa olsun, mezarlıkta hep huzur vardır.
”
”
Milan Kundera (The Unbearable Lightness of Being)
“
Güzel bir zihin güzel bir yol gibidir; onunla daha fazla seyahat ettikçe daha fazla huzur ve mutluluk bulursun!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Huzur mu istiyorsun ?
Az insan, az eşya
”
”
Franz Kafka
“
Öldüğümde huzur içinde yatarım, çalışmam gerekmez, evi veya havayı düşünmem, nihayet dinlenirim diyordum. . . Mezarlık toprağında bu velvele nereden çıktı?
”
”
Máirtín Ó Cadhain (The Dirty Dust: Cré na Cille (The Margellos World Republic of Letters))
“
Bu evrendeki kaosu ne kadar iyi bilirsen, bir ormanın derinliklerinde karşılaştığın huzurun kutsallığını da o kadar iyi anlarsın!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Ah! Bahtsız insanın tevekkül göstermesi mümkündür, ama suçlu biri için asla huzur yoktur. Pişmanlığın azabı, en şiddetli acılarda dahi bazen bulunabilen bu teselliyi de zehirler.
”
”
Marry Shelly (Frankenstein: The 1818 Text)
“
Onlara zaman ve biraz huzur verdiğinizde, insanların çoğu zekalarını kullanabiliyordu.
İnsanların sürekli korku ya da ve öfke içinde olmadığı bir dünya verdiğinizde.
”
”
Michael Poore (Reincarnation Blues)
“
Doğanın sonsuz güzelliğinde bile huzur bulamayan bir zihin, gerçekten huzursuz bir zihindir!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
En büyük mutluluk, sakinliğe umutsuzca ihtiyaç duyduğun bir zamanda huzurlu bir köşe bulmaktır!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Ilık bahar rüzgârı yüzlerine vururken uzun bir süre hiçbir şey konuşmadan sadece çaylarını içip Boğaz'ı seyretmeye daldılar. Biriyle böyle uzun uzun karşılıklı sessizce oturup bundan da bir rahatsızlık duymamak dostluğun bir göstergesi diye düşündü Profesör bir ara. Şevket onun aklından geçenleri okumuşcasına gülümsedi. "Sadece huzur içinde olmak ne kadar güç, değil mi Profesör?
”
”
Alper Canıgüz (Tatlı Rüyalar)
“
كان أقرب إلى زورق خيالي أو وهمي دقيق، وهادئ كأنه وجود عائد إلى الروح، ومع هذا، فقد تابعه بوصفه هو لأنه في عالم نادر الأعطال.كل هذه الخيالات تظهر آنياً،وتغدو موجودة أمام العيون في لحظة مثل الأفكار، ثم ينقطع فيلم الذهن في تلك النقطة، ويدخل حلم جديد كأنه مضاف من مكان آخر. ولكن الأغرب والأكثر إدهاشاً، ظهور الأصوات واختفاؤها
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu. Var sanıyordunuz, ama siz oraya varır varmaz, sizin bakmadığınız bir sırada biri gizlice gelip, burnunuzun dibinde, "Seni ..." diye yazıveriyordu.
”
”
J.D. Salinger (The Catcher in the Rye)
“
Dünyanın en güzel en sakin yerinde güzel bir manzara karşısında otururken bile bir diken batar sana, canın çok acır, nedir o diken? Vicdandır! Çünkü vicdanın der ki, bir yerlerde birileri ölüyor sen huzur içinde otururken!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Mümtaz, Nuran'ı her eve bıraktığında bu sonuncu zannederek korkardı. Ona göre insan ruhunun en az tahammül edebildiği şey - belki daha ötesi olmadığı, kendimize mühlet vermeden yaşamaya mecbur olduğumuz için olacak- saadettir. Istırabın içinden geçeriz. Tıpkı çalılık, taşlık bir yolda yürür, bir bataktan kurtulmaya çalışır gibi ondan sıyrılmaya çalışırız. Fakat saadeti bir yük gibi taşırız ve bir gün farkında olmadan yolun bir ucunda, bir köşeye bırakıveririz.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Hayattan çok az şey istedim - ama o, o kadarını bile esirgedi benden Azıcık güneş, kırlar, bir lokma ekmek bir lokma huzur, canımı fazla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun ve bir de ne kimseye muhtaç olayım ne el alem bana muhtaç olsun.
”
”
Fernando Pessoa
“
Ünün yakınına gelmesine izin verme! Hürriyetini koru! Özgürce nefes almak için şöhretten sakın! Rahatça çalışmak için gölgede kal! Kalabalıklardan uzakta, sakinliğin kalbinde, hiçbir şöhretin sana asla veremeyeceği harika bir huzur vardır!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Bir evi ahşapsız ve çivisiz inşa edemezsin. Eğer bir evin yapılmasını istemiyorsan ahşap ve çivileri sakla. Eğer politik bakımdan mutsuz bir adam istemiyorsan, kaygılandıracak bir soruda ona iki bakış açısı verme, birini ver. Daha da iyisi hiç verme. Bırak savaş gibi bir şeyin var olduğunu unutsun. Eğer Devlet yetersizse, havaleliyse ve vergi delisiyse, insanların Devlet üzerine endişelenmesindense bırak
böyle olsun. Huzur, Montag. Onlara yarışmalar düzenle, en popüler şarkıların sözlerini, devletlerin başkentlerini veya Iowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetiştirildiğini bilerek kazansınlar. Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur, öyle lanet olası olaylarla tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten zeki hissetsinler. Sonra düşündüklerini hissedecekler, hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar, çünkü bu tür olaylar değişmezler. Olayların bağlantılarını kurmaları için onlara felsefe ve sosyoloji gibi kaypak şeyler verme. O zaman melankolik olurlar. Bugünlerde birçok adamın yapabildiği gibi, TV duvarını ayırıp tekrar birleştiren kişi, insanı kaba, hayvansı hissettirmeden ölçülüp biçilemeyecek olan evreni ölçüp biçmeye çalışan kişiden daha mutludur. Biliyorum, ben denedim, cehenneme kadar yolu var. Sen kulüplerini ve partilerini, akrobatlarını ve sihirbazlarını, gözüpek adamlarını, jet arabalarını, motosiklet helikopterlerini, seks ve eroini, otomatik refleksle yapılacak her şeyi getir onlara.
”
”
Ray Bradbury
“
بالتأكيد إن هنالك دولاً ومواطنين أسعد منا؛ بالتأكيد إننا نتائج هزائم وانهيارات وحزن قرنين، وإننا بقايا إمبراطورية لم تجد شروط وجودها الذاتية التي تجعلنا نشعر بهذا في حياتنا وحتى في لحمنا...ولكن إذا أدى هذا الاضطراب إلى إنكارنا ذاتنا، ألا يعني أننا قبلنا بالهزائم الكبرى؟ يُحب الوطن والأمة لأنهما وطن وأمة،ويناقش الدين بوصفه ديناً، ولا يُقبل أو يُرفض لما سيجلبه إلى حياتنا من تسهيلات
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Zenciler Küçük Siyah Sambo'yu sevmiyorlar, yak gitsin. Beyazlar Tom Amca'nın Kulübesi'yle ilgili iyi şeyler hissetmezler, yak gitsin. Birisi çıkmış tütün ve akciğer kanseri hakkında bir kitap yazmış. Sigaracılar ağlıyor mu? Yak kitabı. Sükunet, Montag. Huzur, Montag
”
”
Ray Bradbury (Fahrenheit 451)
“
Vicdan azabı içerisinde bağışlanmayı düşündü. İyi de, kimden? Hangi Tanrı'dan? O bir zamanlar inandığı bir mitken, mit olduklarını hissettiğim inançlara dönüşmüşlerdi.
Bu "Deniz" bu da "İnsan", deniz gerçek ve İnsan Denizin gerçek olduğuna inanıyor. Sonra başını başka tarafa; Denizden öteye çeviriyor İnsan ve her yer Kara. Yürüyor, yürüyor her yer uçsuz bucaksız Kara. Bir yıl, beş yıl, on yıl geçiyor Deniz'i hiç göremiyor. Denize ne oldu, diye soruyor kendine. Geride kaldı, diye yanıtlıyor İnsan, hafızamda saklı. Deniz bir mit. Hiç yoktu! Ama Deniz vardı! Deniz kıyısında doğdun ey İnsan! Yüzdün o Denizin sularında! Doyurdu, huzur verdi sana. Büyüleyici uzaklıkları ile düşleri besledi.
Hayır belki de Deniz hiç olmadı. Düş gördü İnsan, olmasını diledi sadece, baksana Karada yürüyor yıllardır. Gördü mü bir birikinti dahi. Denizi göremeyecek artık İnsan. Bir zamanlar var olduğunu sandığı o mit.
Ama diyor İnsan gülümseyerek, hala Denizin tuzu ağzında: Binlerce Karayolu dahi olsa da kafam karışmaz çünkü yüreğimdeki kan o harikulade kaynağına; Denize, geri dönecektir."
│ John Fante - Toza Sor
”
”
John Fante (Ask the Dust (The Saga of Arturo Bandini, #3))
“
İnsan hayata erken atılmışsa, bir gün dinleneceğini düşündükçe belli bir huzur duyar. Belki de zaman geçtikçe bedenlerimiz. Bazı şeyleri bize daha zor kabul ettirdiğinden. Bir şey gitgide daha güç ve yorucu bir hale gelir; o zaman sonsuza dek uyuma düşuncesi, eskisi kadar korkutmamaya başlar.
”
”
Marc Levy (If Only It Were True)
“
Evet, nedir kendimle ilgili doğru, herhangi bir kimseyle ilgili doğru? Noktalar halinde alabildiğince küçük eylemsel öğeler, duygusal adımlar, düşünce ırmağından damlayan alabildiğine küçük adımlar olduğu söylenebilir bunun. Ama o vakit bir kimsenin ‘tutumlu’, ‘iyi yürekli’, ‘korkak’, ‘düşüncesiz’ gibi ağırlıkla özelliklere sahip olduğu sonucu nasıl çıkarılabilir bundan? Bir kimsenin yaşadığı ve saniyenin milyonda biri kadar süren hoşnutluk, korku, tutku, nefret, huzur, heyecandan hangi sonuç çıkabilir! Ve bir sonuç çıkarılması gerekir mi bunlardan? Çıkarılacak tek sonuç vardır: o kimsenin bütün bu özelliklere sahip olduğu ve hepsinin çilesini çektiği…
”
”
Ingeborg Bachmann (The Thirtieth Year: Stories)
“
Senin dışında düşünememek hastalığına müptelâyım.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Fenalığı kabul etmemek lazım. Haksızlığı
her kabul ediş, daha büyüğünü doğuruyor.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Şark, oturup beklemenin yeridir.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
You may try millions of ways and means, But the mind is never controlled, it can be subdued only through the practicee of the Sound Current.
”
”
Huzur Maharaj Sawan Singh Ji
“
You may try millions of ways and means, But the mind is never controlled, it can be subdued only through the practice of the Sound Current.
”
”
Huzur Maharaj Sawan Singh Ji
“
Religions change and so do the man-made laws, but not God's law.
”
”
Huzur Maharaj Sawan Singh Ji
“
Two things alone are our permanent companions: the master and the shabd.
”
”
Huzur Maharaj Sawan Singh Ji
“
Garip temenni değil mi? Zaman geriye dönmez. Fakat insan yine bilinen şeyden istenen şeye doğru hayal kuruyor.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Güçlük var. Fakat imkansız değil. Biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz. Kendimizi sevmiyoruz. Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede'yi, Wagner olmadığı için, Yunus'u, Verlaine, Baki'yi, Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz. Uçsuz bucaksız Asya'nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak yaşıyoruz. Coğrafya, kültür, herşey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz. Başka milletlerin tecrübesini yaşamağa çalışıyoruz.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
O konuştukça ona karşı duygularım değişti. Onu bağışlamam gerektiğini, benimle yine kavga etse bile onu yeniden affetmem gerektiğini anladım. Barışmıştık ama ağlamadan da edemedik. Orada kaldığım süre boyunca da ağlaştık. Ağlamam üzüntüden çok Linton'ın bu karmakarışık tabiatı yüzündendi. Ne çevresinde bir kimseye huzur verecek ne de kendisi rahat yüzü görecekti!
”
”
Emily Brontë
“
Erkeklerin kendilerini erkekliklerini kanıtlamak zorunda hissettiklerini, oysa kadınların kadın sayılmak için kadınsılıklarını doğrulamak zorunda olmadığını hiç fark ettin mi? Bunun neden böyle olduğunu biliyor musun? İzin ver de, bir annenin ve bir kadının bilgeliğiyle bunu sana açıklayayım. Kadın olmak, insanların olması gerektiği gibi, sevgi ve huzur dolu olmaktır (...) oysa erkek olmak doğal olmayan, doğanın asla niyetlenmediği bir işe girişmek demektir. Erkek olma çabası, sürekli bozulan makineyi aşırı derecede zorlar (...) şiddet, cüretkarlık, hilekarlık, erkeğin kendini kanıtlamak için giriştiği bütün bu kibir dolu acınası bahaneler 'erkekçe eylemler' sayılıp değer verilir. Bunlar olmazsa o erkek olamaz. Tabii ki olamaz!
”
”
Susan Sontag (Rüyalarının Esiri)
“
...Bir gün insanların hayatını kurtaran bir doktor olacak. Onlara mutluluk dağıtacak. Ya da mutluluktan daha iyi bir şey: Huzur.
Saygı görecek.
Bir gün.
Bu olaylar, paskalya tavşancığı diye bir şeyin olmadığı ortaya çıktıktan sonra gerçekleşiyor. Noel baba, diş perisi, Aziz Christopher, Newton fiziği ve atomun Niels Bohr modelinden çok sonra bile bizim salak çocuk Anneciğin söylediklerine hala inanıyor.
”
”
Chuck Palahniuk (Choke)
“
Tüm bunları düşünün ve ardından şu yeşil, narin ve son derece uysal dünyaya dönüp bakın. İkisini, denizle karayı, birlikte düşünün, siz de içinizdeki bir şeylere benzetmiyor musunuz bunları? Bu korkunç denizin yemyeşil karaları çepeçevre sarması gibi, insan ruhunun içinde bir yerlerde de huzur ve neşe dolu, tek başına kalmış, ama etrafı yarım yamalak bilinen hayatın korkularıyla sarılı bir Tahiti vardır.
Tanrı yardımcımız olsun! O adacıktan ayrılayım demeyin, bir daha asla dönemezsiniz!
”
”
Herman Melville (Moby Dick (French Edition))
“
Can düşmanı olan iki kişinin, gözlerini son kez açıp, birbirlerinin ölmek üzere olduğunu görünce, huzur içinde hayata gözlerini kapadıkları söylenir sık sık. Ölüm bizi hayatın ortasında, hazırlıksız yakalamamışsa eğer, bu durum oldukça enderdir muhtemelen. Hayat dolu olduğumuz anda kolayca göze alabileceğimiz
tehlikeleri, aksine, kaybedecek hiçbir şeyimiz kalmadığında, göze alamayız. İntikam duygusu hayatın bir parçasıdır; çoğunlukla -ileride göreceğimiz gibi, aynı kişiliğin içinde insani çelişkiler teşkil eden istisnalara rağmen– ölüm kapımıza dayandığında intikam duygusu bizi terk eder.
”
”
Marcel Proust (La Prisonnière)
“
O yüzden, baht, kader denilen her şeyden tamamıyla yararlanın. Çoğu insan onunla kumar oynar, ne varsa kazanır ve hepsini kaybeder çarkı döndükçe. Ancak haksız kazanç olduğu için bunları terk edin, sebep ve sonuçla ilgilenin, Tanrı'nın vaizleridir onlar. İradeyle çalışıp kazanın, talihi, kaderi, çarkıfeleği zincire vurun, onun dönmesinden korkmadan oturursunuz böylece. Siyasi bir zafer, kiraların artışı, hasta arkadaşının iyileşmesi ya da uzakta olan arkadaşının dönüşü ya da başka güzel bir olay, seni neşelendirir ve senin için iyi günlerin geleceğini düşünürsün. İnanma buna. Sana senden başka hiçbir şey huzur veremez. İlkelerin zaferinden başka hiçbir şey sana huzur veremez." s. 64
”
”
Ralph Waldo Emerson (The American Scholar: Self-Reliance, Compensation)
“
Kentte çoktandır görülmeyen şeyler oluyordu: Yol üstünde oynayan çocukları gören sürücüler arabalarını durdurup onlara gülümseyerek bakıyor, hatta bazıları araçlarından inip onlarla beraber oynuyordu. Caddelerde karşılaşan tanıdıklar durup birbirlerinin hatırlarını soruyor, ayaküstü sohbetler ediyorlardı. İşe gidenlerin artık pencere önlerindeki çiçekleri seyredecek ya da küçük bir kuşa yem atacak kadar vakitleri vardı. Doktorlar hastalarıyla tek tek ilgilenmeye zaman ayırabiliyordu. İşçiler işlerini severek ve huzur içinde yapıyordu çünkü kimse onları en kısa sürede en çok işi yapsınlar diye sıkıştırmıyordu. Herkes her şeye dilediği kadar zaman ayırıyordu. Çünkü artık bol bol zamanları vardı.
”
”
Michael Ende (Momo)
“
Berlin, 6 Kasım 1982
...
Her şey can sıkıcı. İstanbul'un sıcak yaz gecelerindeki uzun, törensel gecelerini düşündüm. Güzel Türkiye'nin her zaman bir tutukevi olduğunu, tutukevi olarak kalacağını düşündüm. Bizler içinse, yani gerçekten tutuklu, ya da kendi seçmeleriyle tutuklu olmuş olanlar içinse, hiçbir yerde kurtuluş olmadığını. Oradaki uzun yaşamamız bitmeyen bir kavga gibi gelmiştir bana. Orada uzun yıllar, neredeyse otuz yıl, hiç huzur bulamadığımı düşündüm. Gürültünün, müziğin, komşu kavgalarının ne kadar acı verici olduğunu, yıllar boyu beni ezdğini düşündüm. Ben Anadolu'dan Grunewald'a kadar gelmek zorundaymışım meğer sessizliği algılamak için. Ayağımın altına hışırdayan yaprakların sesini duymak için.
...
”
”
Tezer Özlü (Kalanlar)
“
Deriz ki anne babamızı seviyoruz ama gerçekte onlardan nefret ederiz, çünkü bizi peydahlayanları sevemeyiz, mutlu insanlar değiliz çünkü, mutsuzluğumuz mutluluğumuz gibi bize inandırılmış bir şey değil, mutluluğa günbegün inandırıyoruz kendimizi, böylelikle yıkanıp paklanmaya, giyinmeye ilk yudumu almaya, ilk lokmayı yutmaya cesaretimiz olsun diye.
Hayat her sabah kaçınılmaz biçimde hatırlatıyor bize çünkü, anababamızın bizi nasıl bir kendini beğenmişlik ve hatta peydahlama büyülenmesi içinde pehdahlandığını ve sevinç ve fayda dolu olmaktan çok iğrenç, tiksindirici ve ölümcül olan dünyaya savurup oturttuğunu. Çaresizliğimizi bizi peydahlayanlara borçluyuz, sakarlığımızı, hayat boyu kurtulamadığımız zorlukları. Başlangıçta şu suyu içmen yasak, o zehirli denilmişti, sonra şu kitabı okumamalısın çünkü o kitap zehirli. Bu suyu içersen mahvolursun dediler, sonra bu kitabı okursan mahvolursun. Seni ormanlara götürdüler, karanlık çocuk odalarına tıktılar ruhunu ezmek için, öyle insanlarla tanıştırdılar ki hemen anladın onların seni yok edeceğini. Senin için ölümcül olan manzaralara baktırdılar seni. Seni zindan gibi okullara attılar, sonuçta ruhunu çekip aldılar içinden, kendi bataklıklarında ve çoraklıklarında öldürmek üzere. Böylelikle kalbin onlar tarafından daha erken bir zamanda kendi ritminden çekilip çıkarıldı, geri döndürülemez bir biçimde, doktorların dediği gibi hasta düştü sonunda, çünkü bu kalbe bir an bile huzur vermediler.
”
”
Thomas Bernhard (Goethe schtirbt: Erzählungen)
“
Benim acılarıma aldırış etmediğini söylüyordun! Şimdi tek bir duam var... Dilim kuruyana kadar da durmadan bu duayı edeceğim... Catherine Earnshaw, yaşadığım sürece huzur bulamazsın umarım! Seni öldürdüğümü söyledin... Hayaletin benimle uğraşsın o zaman! Öldürülenlerin hayaleti katillerine dadanır. Bunu biliyorum... Hayaletlerin bu dünyada dolaştığını da biliyorum. Hep yanımda ol... İstediğin şekle gir... Benim aklımı al istersen! Ama bu dünyada, senin olmadığın dünyada beni yapayalnız bırakma! Ah, Tanrım! Bu acı anlatılmaz! Hayatım olmadan, ruhum olmadan yaşayamam ki ben!"
Kafasını ağacın budaklı gövdesine vuruyor, sanki insan değil de köşeye sıkıştırılmış, kargıyla bıçakla öldürülecek vahşi bir hayvan gibi gözlerini göğe dikmiş uluyordu.
”
”
Emily Brontë
“
Vücudumuzdaki hücreler oksijene ihtiyaç duyarlar, bu yüzden nefes alırız ve nefesimiz kesilirse yaşayamayız. İşte bunun gibi, kalbin de teneffüse ihtiyacı vardır ve kalbin nefesi Allah'ı "anmaktan" başka bir şey değildir. O olmadan manevi kalp hayatta kalamaz. İşte vahyin ve kutsal metinlerin varlık sebebi de, bize kalplerimizin beslenmeye muhtaç olduğu gerçeğini hatırlatmaktır.
”
”
Hamza Yusuf (Purification of the Heart: Signs, Symptoms and Cures of the Spiritual Diseases of the Heart)
“
Hazin tarafı şu ki, bu cins azapları bütün dünya bir asır evvel yaşadı, bitirdi. Hegel, Nietzsche, Marx geldiler, geçtiler.
Dostoyevski Suat'tan seksen sene evvel bu azabı çekti. Bizim için yeni nedir bilir misiniz? Ne Eluard'ın şiiri, ne de Comte Stravoguine'in azabıdır. Bizim için yeni, en ufak Türk köyünde, Anadolu'nun en ücra köşesinde bu akşam olan cinayet, arazi kavgası veya boşanma hadisesidir. Bilmem, fikrimi anlayabiliyor musunuz?
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
İnsanoğlu böyleydi, kendisine emniyet edilmesinden hoşlanırdı. Bu onu hayatın efendisi, büyük ve tek yapıcısı vasıflarında içten doyuran duygu idi. Kısa ve ıstıraplı ömrüne, budalalığına ve hodbinliğine rağmen bu sakat ve eksik doğmuş tanrı, bu emniyeti kendisi için tek ibadet bilirdi. Buna rağmen onu yalancı çıkarmaktan da hoşlanırdı. Çünkü değişmesini, kendini ayrı ayrı vaziyetlerde idrak etmesini de severdi. Çünkü hodbindi, çünkü içindeki konuşma tek taraflı değildi.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
İnsanlar, insan olun; bu sizin ilk görevinizdir: Her durumda, her yaşta, insana yabancı olmayan her şeyde insan olun. Sizin için insanlık dışında hangi bilgelik vardır? Çocukları sevin; oyunlarını, zevklerini, sevimli içgüdülerini destekleyin. İçinizden hanginiz gülümsemenin dudaklardan eksik olmadığı ve ruhun hep huzur içinde olduğu o yaşı kimi zaman özlemle aramamıştır? Bu küçük masumların, ellerinden çabucak kaçan bu kısacık zamandan ve kötüye kullanamayacakları bunca değerli bir maldan yararlanmalarını neden engellemek istiyorsunuz? Sizin için geri gelemeyeceği gibi onlar için de geri gelmeyecek olan bu kadar kısa ilk yılları neden üzüntü ve acılarla doldurmak istiyorsunuz? Babalar, ölümün çocuklarınızı beklediği anı biliyor musunuz? Doğanın onlara bahşettiği o azıcık anı ellerinden alarak kendinizi pişmanlıklara hazırlamayın: Onlar var olmanın zevkini hissedebilir duruma gelir gelmez bu zevkin tadını çıkarmalarını sağlayın; Tanrı'nın onları çağıracağı herhangi bir saatte, yaşamın tadını almadan ölmemelerini sağlayın.
”
”
Jean-Jacques Rousseau (Emile: or Concerning Education)
“
Sevgili Pol,
Dün gece kayısı abajurun ışığında
defterime şunları not ettim
çünkü aşkımız kayısı renginde bir şey
ve bütün bunları düşündüğüm zaman
odaya altınsı bir ışık doluyor.
Bütün insanların kalbine
görünmez bir biçimde şırınga
edilen o huzur ve kuvveti getiren
böylesi bir ışık mıdır diye düşünürken
o kadar dalmışım ki
masamın üzerine bırakılan
bir bardak sütü fark etmemişim bile.
Her neyse sana olan aşkımın
bende yankılandırdığı o yüce duygulanımlara
en yaklaşan şeyler olduğu için, dün gece
defterime Kur'an'dan esinlenerek yazdığım cümleler:
...Maddi varlıklar dünyasının son bulup gayb
âleminin başladığı noktada Rabbin meleği
belirdi. Şeffaf kanatlarıyla. Çok güçlü
ve güzel görünümlü ve doğruldu o en yüksek
ufukta iken. Bir başka inişini de gördü onun
Allah'tan gelen söz yüküyle. Ve vahyedildi
vahyedilecek olan. Son yağmurlar vaktinde
sarı yağmur sağanaklarıyla birlikte
Rabbin meleği belirdi. Şeffaf kanatlarıyla.
Çok güçlü biri ve güzel görünümlü ve
doğruldu o en yüksek ufukta iken.
Kayısı renginde ince bir şerit takip
ediyordu onu-olacak olanın oldurulması için...
”
”
Lâle Müldür (Buhurumeryem)
“
Uyurken de uyanıkken de, her yerde her zaman hep ne yaptığımıza dikkat ederek yaşıyoruz. Bu yüzden de tüm davranışlarımız ve sözlerimiz yapaylaşıyor, yapmacık bir hal alıyor. Hayatımızı acı çekerek yaşamaya başlıyoruz. Sabahtan akşama kadar üzerimizde, evlilik görüşmesi yapan gençlerin yaşadığı gerginlikle geziyoruz. Sakinlik ve huzur kelimeleri artık sadece kâğıt üzerinde kalmış. Bunları gerçekten hisseden hiç kimse kalmamış. Bu açıdan bakıldığında günümüz modern toplumuna mensup fertlerin tümü aslında birer dedektif ve birer soyguncu. Dedektif denilen insanların işi başkalarının gözünü boyayıp ustaca işleri yalnızca kendilerinin yapabileceğini söylemektir. Bu nedenle, kendi bilinçlerine duydukları farkındalık seviyesi müthiş derecede yüksek olmak durumundadır. Hırsızlar da keza aynı şekilde. Her an yakalanma ihtimali kafalarını sürekli meşgul ettiğinden ister istemez davranışlarının bilincinde olmaları gerekiyor. Günümüz insanları da bir şekilde daha fazla kâr edebilir miyim yoksa edemez miyim düşüncesi içinde yaşadığından, doğal olarak dedektifler ve hırsızlar ile aynı kefede yer alıyorlar. Öz farkındalıkları ister istemez yüksek oluyor. Şunu mu yapsam bunu mu yapsam diye gece gündüz kafa yorduklarından, huzur denilen şeyi bir an olsun hissedemeyen modern toplum insanının dramıdır bu anlattığım. Medeniyetin getirdiği bir beladır. Ahmaklığın vücut bulmuş halidir.
”
”
Natsume Sōseki (I Am a Cat)
“
Bakın. Evvelce söylediğim gibi, buraya yıllar önce geldiniz, ellerinizi çırptınız ve üç yüz kent fırlayıverdi ! Sonra dikenli tellerin içine beş yüz başka ulus, devlet, halk, din ve siyasal düzen eklediniz. Böylece dertler başladı. Ah, görebileceğiniz bir şey değildi. Her şey rüzgarda ve aralardaki boşluklardaydı. Ama bu dikenli tellerin dışındaki sorunların aynısıydı; ağız dalaşları, ayaklanmalar, görünmez savaşlar. Ama sonunda sorun yatıştı. Neden olduğunu bilmek ister misiniz?... Çünkü Baston ile Trinidad'ı birleştirdiniz. Trinidad'ın bir kısmı Lizbon'dan başını uzatıyor, Lizbon'un bir kısmı lskenderiye'ye yaslanıyor. lskenderiye Şangay'a dalıyor ve arada bir sürü mıh ve çivi, Chattanooga, Oshkosh, Oslo, Sweet Water, Soissons, Beyrut, Bombay ve Port Arthur gibi. New York'ta bir adamı vuruyorsunuz, sendeleyip Atina'da devrilip ölüyor. Chicago'da siyasal bir rüşvet alınıyor, Londra'da birileri hapse giriyor. Zencinin birini Alabama'da asıyorsunuz, Macaristan'da birileri onu gömmek zorunda kalıyor. Polonya'nın ölü Yahudileri Sydney, Portland ve Tokyo'nun sokaklarını dolduruyor. Berlin'de adamın birinin karnına bıçak saplıyorsunuz, Memphis'te bir çiftçinin sırtından çıkıyor. Yakın, o kadar yakın ki. Onun için burada huzurumuz var. O kadar iç içeyiz ki, huzur olmak zorunda, yoksa geriye bir şey kalmaz ! Kim, ne sebeple başlatmış olursa olsun, bir yangın hepimizi yok eder.
”
”
Ray Bradbury (The Golden Apples of the Sun)
“
Sosyalist yayınevlerinin yok edilmesinin ardından üç kuruşluk telif ücretleri kesildi ve maddi sıkıntılarla yüz yüze geldi; yaptığı diğer bütün işlerin yanı sıra bir de geçinmek için çalışması gerekiyordu. Bilimsel ve felsefi konularda dergilere bolca çeviri yaptı; kampanyanın gerginliğinden tükenmiş biçimde geç saatte eve geliyor ve çeviriye oturarak sabahın erken saatlerine kadar çalışıyordu. Ve her şeyin yanında bir de kendini eğitiyordu. Kendini eğitmeyi öldüğü güne kadar sürdürdü ve olağanüstü biçimde çalıştı. Ama yine de beni sevecek ve beni mutlu edecek zamanı buldu. Fakat bu, benim kendi hayatımı onunkiyle tamamen birleştirmem yoluyla oldu ancak. Stenografi ve daktilo öğrendim ve sekreteri oldum. İşini yarıya indirdiğimi söylüyordu sık sık; ben de bu nedenle kendimi onun işini anlamak üzere eğittim. İlgi alanlarımız ortak oldu, beraber çalıştık, beraber oynadık. İşimiz sırasında işimizden çaldığımız tatlı anlarımız vardı bir de -tek bir kelime, bir dokunuş, bir aşk ışığı parıltısı... Ve anılarımız çalıntı oldukları için daha da tatlıydılar. Havanın keskin ve ışıltılı olduğu, uğraşın insanlık için olduğu ve çıkarcılıkla bencilliğin asla adım atamadığı yükseklerde yaşıyorduk çünkü. Biz sevgiyi sevdik ve sevgimize asla leke bulaşmadı. Ve her şeyden sonra geriye bu kaldı. Başarısız olmadım. Ona, başkaları için canla başla çalışan sevgilime, yorgun gözlü ölümlü sevgilime huzur verdim.
”
”
Jack London
“
Kırk üç bin köyümüz var; birkaç yüz kasabamız var. İzmit'ten öteye Anadolu'ya açılın; Hadımköy'den öteye Trakya'ya gidin. Birkaç kombinenin dışında hep eski şartların devamını görürsünüz. Coğrafya yer yer esniyor. Sıkı bir nüfus siyasetine, sıkı bir istihsal siyasetine başlamamız lazım. Öğretme ve yetiştirme işleri için de aynı zaruretlerle karşı karşıyayız. Birtakım mekteplerimiz var; birçok şeyler öğretiyoruz. Fakat hep eksik olan bir memur kadrosunu doldurmak için çalışıyoruz. Bu kadro dolduğu gün ne yapacağız? Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı adet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak. bir yığın yarı münevver hayatı kaplıyacak... O zaman ne olacak? Kriz...
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Mustafa Kemal'in Askerleriyiz
Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
Hiç düşündünüz mü...
Nereden çıktı bu slogan?
İlk kim söyledi?
Sene 2006.
Aylardan Haziran.
Yer, Danıştay.
Mustaf Kemal'in doğumunun 125'inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: "Atatürk Türkiyesi'nden rahatsız olanların yapması gereken, atatürk'ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar.Cumhuriyet'ın nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948'den beri Mustafa Kemal'in askeriyim, terhis olmak istemiyorum".
Turgut Özakman'dı o.
Mucidi odur.
Peki, 1948'den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948'de yedek subay falan mıdır? Alakası yoktur.
İçinde "asker" kelimesi geçiyor ya. Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı "militarist" zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil'dir, hukuki'dir.
Turgut Özakman, 1948'de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli Mücadelenin izini sürebilmek için Ankara'dan Afyon'a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergah üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı'na şahit olmuş ve 1948'de hala hayatta olanları bulur. Hatıraları dineler, defterler dolusu notlar alaır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçeleştirtiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır.
1948'den beri askeriyim dediği, işte budur.
Bireysel şuurdur.
Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler'in özetidir. Terhis olmak istemiyorumdan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.
"Hakikate ihanet etmeyelim" derdi.
Buna didindi, son nefesine kadar.
Huzur içinde yat hocam.
Vatan sana minnettar.
Sayfa:18-19
”
”
Yılmaz Özdil (İsim Şehir Artist)
“
Güçsüz bir vücut ruhu güçsüzleştirir. İnsanlar için, iyileştirdiğini öne sürdüğü tüm hastalıklardan daha zararlı olan tıbbın gücü buradan geliyor. Kendi adıma, hekimlerin hangi hastalıklarımızı iyileştirdiklerini bilmiyorum, ama bize çok daha kötü hastalıklar verdiklerini biliyorum: Korkaklık, ödleklik, saflık, ölüm korkusu. Hekimler vücudu iyileştirse de, cesareti öldürüyorlar. Cesetleri yürütseler, bundan bize ne? Bize insanlar gerek, ellerinden insanların çıktığı da hiç görülmüyor.
Tıp, aramızda modadır; öyle olması gerekir. O, ne yapacaklarını bilmeyerek, korumakla vakit öldüren işsiz güçsüzlerin, aylakların eğlencesidir. Bunlar ölümsüz doğmak gibi bir talihsizliğe uğrasalardı, insanların en zavallıları olurlardı: Kaybetmekten hiçbir zaman korkmayacakları bir yaşam kendileri için hiçbir değer taşımazdı. Bu gibi insanlara onları pohpohlamak için gözdağı veren ve her gün duyabilecekleri tek zevki, ölmemiş olma zevkini aşılayan hekimler gerekir.
Burada tıbbın hiçliği üzerinde uzun uzadıya durmak niyetinde değilim. Amacım yalnızca onu ahlaksal açıdan incelemektir. Bununla birlikte, insanların tıbbın yararı konusunda da, tıpkı gerçeği ararken yaptıkları gibi aynı safsatalara başvurduklarını belirtmekten kendimi alamıyorum. Bu insanlar bir hastanın tedavi edilmekle iyileştiğini ve bir gerçeğin aramakla bulunduğunu varsayıyorlar: Bunlar bir hekimin iyileştirdiği bir kişinin sağladığı avantajı onun öldürdüğü yüz hastanın ölümüyle ve keşfedilmiş bir gerçeğin yararını aynı zamanda ortaya çıkan yanlışların zararıyla karşılaştırmak gerektiğini görmüyorlar. Öğreten bilim ve iyileştiren tıp kuşkusuz çok iyidir, ama aldatan bilim ve öldüren tıp kötüdür. Öyleyse bize bunları ayırt etmeyi öğretin. İşte sorunun düğüm noktası burada. Eğer gerçeği bilmediğimizi bilseydik, hiçbir zaman yalanın kurbanı olmazdık; doğaya karşın iyileştirme isteğinden vazgeçmeyi bilseydik, asla bir hekimin eliyle ölmezdik: Bu iki şeyi yapmaktan vazgeçmek akıllıca bir şey olurdu; bu vazgeçişten elbette kazançlı çıkardık. Dolayısıyla tıbbın kimseye yararlı olmadığını tartışmıyorum, ama insanlık için zararlı olduğunu söylüyorum.
Her zaman olduğu gibi, bana, yanlışlar hekimin yanlışlarıdır, tıbbın kendisi yanılmazdır denecektir. Ha şöyle; ama öyleyse tıp hekimsiz gelsin; onlar birlikte geldikçe, sanattan medet ummaktan yüz kez daha çok, sanatçının yanlışlarından korkmak gerekecektir.
Vücut hastalıklarından daha ziyade ruh hastalıkları için oluşmuş bu yalancı sanat, kimilerine başkalarına olduğundan daha yararlı değildir. Bizi hastalıklardan kurtarmaktan çok, bize hastalık korkusu aşılar; ölümü geriletmekten çok, onu bize önceden hissettirir, yaşamı uzatacak yerde yıpratır; uzatırsa, bu daha da soyun aleyhine olur, çünkü zorla uyguladığı tedavilerle elimizden toplumu, verdiği korkularla da görevlerimizi alır. Tehlikelerden korkmamıza yol açan şey, tehlikeleri bilmektir: Kendisini yara almaz, zarar görmez sanan kişi hiçbir şeyden korkmaz. Şair, Akhilleus'u tehlikeye karşı silahlandıra silahlandıra, onun elinden değerinin saygınlığını alıyor; onun yerinde kim olsa aynı değerde bir Akhilleus olurdu.
Gerçek cesaret sahibi insanlar mı istiyorsunuz, o zaman onları hekimlerin hiç bulunmadığı, hastalıkların sonuçlarının bilinmediği ve ölümün hiç düşünülmediği yerlerde arayın. Elbette insan sürekli acı çekmesini bilir ve huzur içinde ölür; insanın yüreğini alçaltan ve ona ölmeyi unutturanlar, reçeteleriyle hekimler, ilkeleriyle filozoflar, yüreklendirici konuşmalarıyla papazlardır.
”
”
Jean-Jacques Rousseau (Emile: or Concerning Education)
“
Umağ'da barış ve huzur varken, Tamağ'da savaş ve işkence tahta otururdu. Kızgın demirlere tutturulmuş şekilsiz suretler, dokuz katta çınlayan çığlıklar ve birçok dilde yankı bulan uğultular, Tamağ'ın genel dokusuydu. Huzurun eksik olduğu bu diyar, mühürlü kapılarının ardında, dokuz katıyla acıların başkentiydi.
”
”
Cemil Karakullukcu (Düşler Kasabasında Bir Yaz Tatili)
“
Huzur dedikleri kaybedilen tüm güzel duyguların kalbe geri döndüğü andı belki de...
”
”
Senem Tekinkoca (Aziz Arif)
“
Masumiyet tarafından büyülenen kalplerde, sessiz bir gölün sonsuz huzuru yaşanır!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Sonra muhayyilesi çok zengin. Belki çok ıstırap çeker. Fakat herhalde yaşar ve yaşamak güzel şey.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Fakat insan beyhude çalışırsa çabuk yorulur. Bakın hepimiz yorgunuz!
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Huzur)
“
Hiçbir zihin uyuyan masum bir çocuğun zihninden daha huzurlu görünmez çünkü hayat henüz o zihne keder tohumlarını ekmemiştir!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Hayattaki huzurlu köşeni buluncaya dek mutluluğu bulamayacaksın!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Huzur buna derler., gerçek huzur. Her şeyin sonuna gelmiş olmak... Yaşamayı sürdürmek zorunda olmamak... Evet, gerçek huzur budur.
”
”
Agatha Christie (And Then There Were None)
“
Evrene bak! Ne görüyorsun? Bir düzen mi? Sakinlik mi? İlahi bir huzur mu? Seni aptal! Seni cahil! Orada galaksiler çarpışıyorlar, güneşler patlıyor, kara delikler yıldızları yutuyorlar! Evrene tekrar bak! Ne görüyorsun? Bir düzensizlik mi? Bir kaos mu? Vahşi olan bir şeyler mi? Bir cehennem mi? İşte şimdi gerçeği görüyorsun!
”
”
Mehmet Murat ildan
“
Umut edelim ki hayat, altın saraylarda yaşayanlara kırsaldaki bir tahta kulübenin sonsuz huzurunu tatma şansını bağışlasın ve böylece sefaletleri sona ersin!
”
”
Mehmet Murat ildan