Erbil Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Erbil. Here they are! All 51 of them:

‎Bizim milli duygumuz din kökenli hoşgörüsüzlük, gaddarlık, aşağılık duygusu ve sinsiliktir.
Leylâ Erbil
Birisine anlatmak da ucuzlatıyor ya işi, ne bekliyorsun karşındakinden, o acıyı gidermesini mi? En iyisi susmak...
Leylâ Erbil (Üç Başlı Ejderha)
Nedir asıl sorun diye düşünüyorum. Asıl sorun? Asıl sorun tek başına ayakta durabilmekte, yalnızlığı öğrenebilmekte mi? Asıl sorun sevgisiz yaşayabilmekte mi? Sevgisiz kalıp direnmeyi, sevgisiz kalıp gene de boyun eğmemeyi, dilenmemeyi öğrenmekte mi? Asıl öğrenmemiz gereken şey sevgisiz bir yaşam düzeni mi? Gitmekle ne iyi ettin. Haklı olan senmişsin! Ben romantik, yanlış kitaplarla, kötü yaşam örnekleriyle aldatılmış, yaşamanın anlamını kavramaktan yoksun, kibirlinin biriymişim. İnsan tek başına yaşamı karşılamak zorunda, bense ille de bir sevgiliyle el ele verip değiştirecektim dünyayı! Ne ham hayal, ne zırvalık.
Leylâ Erbil (Mektup Aşkları)
Bu bok soyu alışkanlıklar, töreler, günah sevap ve ayıplar köleliği olmasa... Bütün tedirginliğimiz bundan. Bundan, yüzünü hayalledikçe ağzımın acılaşması.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Ne tuzsuz şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni anlatmalı bu yürek.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Canım Benim, Bilir misin "canım" dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
İnsanlar, insanlar, insanlar. Şimdi salt insanlar ilgilendiriyor beni. Ne büyük bir zenginlik. Yeni bir insan tanıyınca başım dönüyor. Nasıl olduğunu, neler yapabileceğini anlayana kadar. Başımı döndürüyor gerçekten insanlar...
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Kadın)
Burası deli bir ülke, ama deliliği güzelleştirici değil, anlamsız ve katı, iliklerine kadar satılmış" diyorsun. Ne doğru.
Tezer Özlü (Tezer Özlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar)
Sizler gibi insanlar bulunduğunu anlatsalar inanmazdım. Bugün hepinizi ayrı ayrı tanıyorum. Türk aydınının hangi acılar içinde kıvrandığını gözlerimle gördüm! Onların kadına ne gözle baktıklarını öğrendim. Şimdi, kırk yıl uğraşsanız benden alamayacağınız bir şeyi ben kendim vermek istiyorum. İçinizden birini seçin. En düşkününüzü, en zavallınızı! Sadaka olarak vereceğim ona bunu! Benim ona ihtiyacım yok çünkü.
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Kadın)
Ne incelikliymiş on sekizinci yüzyılın mektuplaşan insanları, çok özenmişimdir. Eskiden çocukken ben de önüme gelene mektup yazdım her vesileyle, “senin” ya da “sizin” diyebilmek için. İmzadan önce tam üstüne,“senin”. Biri anlamamış aşk ilan etmişti bana, bir başkası da “ben de senin!” demişti.
Leylâ Erbil (Üç Başlı Ejderha)
Ben ki 29 yaşındayım. Ama binlerce yıldır seni arıyor, hasretini çekiyorum.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Ha, neyini mi merak ederim? Serçe parmağındaki tüyden, kulak memendeki tatarcık ısırığına, düşlerine, esnemene, şıpıdık terlikle mutfaktan çıkışına kadar nen varsa!
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
gorgo’nun hepimizi taksim 1 mayıs alanı’na topladığı o muhteşem günü de unutmamalı anıtın çevresine sığışamayanları taksim gezisine kovalattı ve unsurlarıyla bir hamlede kuşattı çevreyi biz ne olduğumuzdan korkup bağırıp çığırınca coplar zehirli gazlar ardından basınçlı sular işledi maksemin ordan su ki bir damlası bile azizdir biz laikler için çocukları alıp havada döndürüp yere çalmaya başladı (...) “avm kulesinin tepesinden seslendi gorgo: ölümümü bekleyenler avucunu yalasın ölmeyeceğim yüzyıllar sürse de sizi değiştirene kadar başınızdayım
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
Sabah gözlerimi sana açarım.Akşam, uykularımı senden alırım.Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum. Böyleyken gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim. Aklıma gelmez ki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana ağırlık, sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yar, arkadaş...Hepsi. En çok da en ilk de Leyla-sın bana. Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum, üşüyorum kapama gözlerini.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Bekliyorsun. Ruhun enerjiyi bir yere akıtarak dirilmek istiyor olası mı bu? Neye, kime akıtacaksın onu, kimi ortak edeceksin duygularına? Sana, senin eziyetine kim katlanabilir? Yalnızlığı kabul edemedin mi? Dostun kimdi senin? Bekliyorsun, sürekli bekleyişleri art arda ekliyorsun; seni seyrediyorum ve ses etmiyorum çünkü bekleyişin süslü bir imparatorluğu vardır. Umut silinene kadar güçlü bir direnişle dikilirsin tahtında. Sonra düşüş başlar. Başladığın yere dönüş. Kara anaforu bulma isteğiyle delice labirentlerinde acının dört dönmektir dönüş yeniden başlamak üzere düşüşe. Bir ömrün bekleyiş eziyeti içinde kıvranabilmek uğruna başa dönüşün bekleyişiyle geçmesini düşünebiliyor musun? Bu acı arayıştan kim kurtarabilir insanı? Sevgili mi? Dost mu? Boş inanç mı? Ülkü mü?
Leylâ Erbil (Cüce)
Aslında bir aşka, olup bittikten sonra, en sonundan baktığımda, geride aşk adıyla anılacak bir şey bulamıyorum; belki hoş bir duygucuk, kısa bir süre yaşanmış ama mutlaka sona ermiştir; geriye kalan buruk bir tebessüm, acılı bir anı, yitmiş bir aşk vehmi, görünmez olmuş! Oysa başlarken ne kadar inandırıcıdır her şey. İki insanın, bir örgü gibi, tülden, hafif bir dantel gibi sarınmışlıkları vardır aşkı. Etin ete, ısının ısıya geçişi; yitirdiği yarısını arayan insanoğlunun bulduğunu sandığı parçasına rastladığında geçirdiği bir baygınlıktır aşk. Sonu olmasa, sonu gelmese vardır, evet vardır. Bir düşünce olarak, nakşedilmiş bir bilgi olarak genlerimize, vardır; yoktur demeye dilimizin varmadığı; kıyamadığımız için yok olmasına, elbirliğiyle yalandan var ettiğimiz bir sözcük, olmasını hep istediğimiz ve isteyeceğimiz bir umuttur aşk, bu umudu çalmaya kimin gücü yeter yarının insanından?
Leylâ Erbil (Mektup Aşkları)
Onlar, bizi kabul etmek istemiyor. Onlar, aralarında görmek istemiyorlar Türk kadınını, bakma öyle her birinin Atatürk devrimcisiyim diye aslan kesildiğine, kendileriyle eşit olmamızı, bizim de salt sanat konuşmak için, sanatçı dostlar edinmek için oralara girip çıkmamızı yediremiyorlar erkekliklerine, zora gelince çıkarıp bilmem nerelerini göstermeleri bundan. Osmanlı bunlar daha, Osmanlı! Osmanlı'dan da beter...
Leylâ Erbil
Yalnız korkak ve yaşam canlılığı göstermeyenleri küçümsüyorum!
Tezer Özlü (Tezer Özlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar)
Ancak taraflar belli değildi -belki bir iç savaştı-, erler şalvarlı ve kalpaklı ama silahsız, elleri kılıç yerine erkeklik organlarıyla dolu gözü dönük cücemsi yaratıklardı.
Leylâ Erbil (Cüce)
Kış başında ise; bayan Nermin’in insanları, kadınlı erkekli; bu aslen nereli olduğu anlaşılmayan, güzel, varlıklı, bu evin bahçesine her türlü it köpeği toplayıp onlarla al takke ver külah eden,üstelik kendi kocalarını bile ellerinden alıp evine davet eden, rakı masalarında saatlerce erkeklerin karşısında oturup onların gönlünü yapan, kahkahaları taa diplerdeki evlerde uyuyan delikanlıları yatağından sıçratan, bu orospu kılıklı karıyla onun o boynuzlu kocasının, mahallenin ahlakını bozan bu insanların, burada kendi öz mahallelerinde ne aradıklarını birbirlerine sormaya başlamışlardı.
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Kadın)
Gene aydınlar konusunda: O aydınların birçoğu senin, benim anladığım anlamda aydın değil, onlar lokal aydın, lokal yazar. Sen uluslararası bir aydın ve yazarsın, onlardan ayrıldığımız nokta bu. Harald'ın Mahmut Makal'a Berlin'de sorduğu gibi: - Siz hangi köyün yazarısınız?
Tezer Özlü (Tezer Özlü'den Leylâ Erbil'e Mektuplar)
Annem ellerini ne vakit reddetti hiçbirimiz anımsamıyoruz. ... Minderin yüzü lime lime olmuş, kuruluktan tozlaşmış gül yaprakları misk gibi kokutmuştu odayı, gene de işte oğlum bile ninesinin ellerinin yerine kanatlar bitmekte olduğunu fark etmemişti. ... Kızım güzel gözlerini belerte belerte, "Anne yapılır mı bu, şımarttığınız yetmiyor, şimdi de canavarlaştırıyorsunuz şunu, büyüyünce ne olacak bu oğlan, bir de aydın kadın olacaksın!.." diye sık sık azarlıyordu beni, ama o da ninesinin başkalaştığını, ellerinin giderek ufaldığını, ellerinin yerine kanatlar bitmekte olduğunu görememişti.
Leylâ Erbil (Karanlığın Günü)
…okudu: “Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi. T.Ö.” “A bu, şeyin sözü” deyince Behzat Ç. doğruldu. “Kimin?” “Niye heyecanlandın? Tezer Özlü‘nün. T.Ö. işte, kısaltmış.” “O kim?” “Hüzünlü bir yazar, genç yaşta öldü. Ben bütün kitaplarını okudum, insanın içini acıtıyor, çok dokunaklı.” Bu cümle, büyük ihtimalle Leyla Erbil’e Mektuplar‘ından birinden alınmış" -Şule, Jale, Selma ya da Berna-
Emrah Serbes
The cash arrived without warning. None of the officials at the bank branch in Erbil knew the money was coming, and they had no idea at first what to do with it. The Americans unloaded it into piles, after which it was stored in the bank building until bank officials could figure out what to do next. Later, after senior American officials realized that the cash had been left with bank officials who were entirely unprepared to receive it, they called back to the bank branch in Erbil to check on it. The American officials were told that the cash had been taken care of and that everything was fine, according to staffers with Bowen’s IG office. The CPA never saw the money again, never knew where it went or how it was spent.
James Risen (Pay Any Price: Greed, Power, and Endless War)
Iraqi leaders say that Tehran has often been faster than Washington to offer help in a crisis. When the Islamic State stormed Mosul, Iraq’s second-largest city, in June and moved south toward Baghdad, President Obama took a measured approach, pushing for political changes before committing to military action. But Iran jumped right in. It was the first country to send weapons to the Kurds in the north, and moved quickly to protect Baghdad, working with militias it supported already. “When Baghdad was threatened, the Iranians did not hesitate to help us, and did not hesitate to help the Kurds when Erbil was threatened,” Iraq’s prime minister, Haider al-Abadi, said in a recent television interview here, referring to the Kurdish capital in the north. He contrasted that approach to that of the United States, saying the Iranians were “unlike the Americans, who hesitated to help us when Baghdad was in danger, and hesitated to help our security forces.” “And the reason Iran did not hesitate to help us,” Mr. Abadi added, “was because they consider ISIS as a threat to them, not only to us.” Ali Khedery, a former American official in Iraq, said, “For the Iranians, really, the gloves are off.
Anonymous
Let’s begin with ISIS. As of the writing of this book, the terrorists of ISIS—once known as al-Qaeda in Iraq—control territory as large as an entire nation-state, with much of northern Syria and northern Iraq under its control. It is threatening Baghdad and the Kurdish capital city of Erbil, and it recently controlled (and still threatens) a poorly constructed dam near Mosul (one of Iraq’s largest cities). If that dam is blown, it would drown an entire region in a wall of water, killing hundreds of thousands. ISIS is brutal beyond imagination to anyone—Christian, Jew, Yazidi, and even Shiite Muslim—who is not aligned with its jihadist form of Sunni Islam. In Syria, ISIS has slaughtered Shiites, Christians, and Alawites (an obscure Islamic sect). In Iraq, it has done the same, giving Christians in conquered territories a chilling ultimatum: “Convert, leave your homes, or die.
Jay Sekulow (Rise of ISIS: A Threat We Can't Ignore)
Kendi kendinle yetinmek, dünyanın öbür adıdır.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Sen nasılsın canım? Elin, yüzün, havan bıraktığım gibi mi? Korkunç öskemişem seni. Bu o kadar gerçek, o kadar elle tutulur bir duygu ki, yaşaması değme yiğidin harcı değil, sana minnettarım. Teşekkür ederim.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Seni sade, bir dost, bir sevgili, bir can parçam olduğun için değil; beni, bu garip ve tedirgin canı, yaşama tutkusuna umuttan, aşktan, ölümü unutturan güzelim sevdalardan yana o aziz duyulara, düşünlere sımsıkı bağlayan bir dünya olarak seviyorum.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Dünyayı, dünya eden de bu belki. Bellisiz kaybolmuşluk...
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Yahu ben ömrümde hiçbir kavram üzerinde yarım saatten fazla uğraşmadım. Ya hep kolay işler çattı bana, ya da her nasılsa söktürdüm işte. Ama şimdi. Dünyanın en tükenmez mutluluğundayım. Ne yana dönsem sen. Elimi neye uzatsam yalnız değilim.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Sana kırgın, sana dargın, alınmış da değilim. Bütün kahrım kendime.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Kimsenin karnında açlığı, ayağında yalınlığı ve sırtında çıplaklığı kalmasın diye ömrümüzden bir parça vermek. Hepsi bu.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
Anılara gelince, zaten yaşamamı onlara borçluyum.
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
giderek romanlarda olmayan tuhaf bir aşk yaşayayım diye de onu seçmiş olabilirim,,, demonik biri olamaz mıyım ben,,, başlarını masum olduğuna inandırmaya çalışan o sefillerden biri,,, aşkı ölümle anlatan kitaplar okumuşuzdur hepimiz,,, yok yok,,,, aslında deli olmadığımdan eminim,,, deli olsam böyle bir hikayeyi yazıp kandırabilir miyim sizleri,,, ama kandırmıyorum ki,,, anlattıklarım baştan kahverengi ayakkabının burnuna kadar doğru,,, ah şu eski romanlar aldattılar hepimizi,,, romanlar,,, filmler,,, anlatılar,,, tanrım bir hayatı yalanlarla boşuna mı geçirdik biz!.. unutun her şeyi,,, tüm bildiklerinizi unutun,,, benim anlattıklarıma inanın sadece… s.122
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
-bu hayat benim hayatım değildi,,, beni yaşatan başka bir ortam olmalıydı,,, başka bir dil,,, başka bir ülke,,, başka insanlar,,, burası şarlatanlarla dolu bir magazindi,,, aç aç seyret,,,var olanı kabul etme durumuna zorladılar hepimizi,,, beni de,,, yok bana asla kabul ettiremezler bunu. -evet toplum layık olduğunu geçirir başa diyorlar ama biz de varız bizim layığımız nerede
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
hepimiz umutsuzluktan mı öfkeden mi yoksulluktan mı hiçbir vakit olmadığımız kadar birbirimizi sever olmuştuk
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
aynanın önünden geçerken gizlice bakıyordum kendime ya günün biri tanıyamazsam kendimi,,,
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
İnsanoğlu Tanrısını da öbür "icat"ları gibi kendisi bulduğuna göre elbette kusursuz bir buluya ermiş sayılmaz. Halbûki sen, kusursuzluğun bir yana, pratik olman gibi bir de üstünlüğün var! Sonra zulum etmeğe kalksan, kahretmeğe kalksan, bana edersin bunları, kimseye değil. Keşke gerçek olaydı o dediğin. Seni Tanrı gibi değil, Tanri kavramını Leylâ gibi seviyorum. Yoksa korkunç bir şey olurdu. Ömrümce; kıyamete dek elimi bile değdiremeyeceğim Tanrıyı neylerim ben?
Ahmed Arif (Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-)
(...) ağlamak geliyor içimden seni düşündükçe.
Leylâ Erbil (Kalan)
Yetim yurtlarında 80 kiloluk götgöbek heriflerin hortumla döverek bayılttığı yavrularımızı, hiçbir şey bilmez yaşta ırzına geçilenleri, satılan fahişe çocukları, diri diri gömülen kızları, Sevgi yuvası'ndaki bir damla evlatların nasıl yumruklandığını amatör boksörlerce Ve hele ağlayan aç bebeleri bacağından yakalayıp duvara çalan canavar bakıcılarının küresel liberal Müslüman Türkiye'nin ya da Müslüman küresel liberal Türkiye'nin başpiskopos görmezden alçaklığı işte alçaklık taşları ile donatılacak bir ülkedesin ve nasıl başa çıkılır siz söyleyin sevgili insanlar ben nasıl ömür boyu bunca Zebaniyi seyrederken yitirmedim aklımı sorarım size yoksa yitirdim mi?
Leylâ Erbil (Kalan)
taksim alanı'ndaki heykelin yerine dikilen avın kulesinin tepesinden seslendi gorgo: ölümümü bekleyenler avucunu yalasın ölmeyeceğim yüzyıllar sürse de
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
365 gün sonra birlikteliğimizin birliktelik dedim ama birlikte sayılır mıydık tam bilemeyeceğim
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
memleket gorgo felaketiyle altüst olurken biz orgcu sevgilimle birlikteyiz
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
Bu kapıları bana Atatürk açtı softa herif anladın mı, Atatürk açtı bu kapıları bana, sen kim oluyorsun da yeniden o karanlık deliklere tıkmaya kalkıyorsun Türk kadınını ha!
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Kadın)
yüzünü görenin ödü patlamış kimileri şeytan çarptı demiş kimileri erdi sevgiye muhtaç dedi hurşit-bümin herkes sevgiye muhtaç dedim
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
evet toplum layık olduğunu geçirir başa diyorlar ama biz de varız bizim layığımız nerede
Leylâ Erbil (Tuhaf Bir Erkek)
Daha da tepelere çıkmayı düşündüm bir ara sevgili okurlarım, istesem elimdeydi bu fırsat, göstermek üzere marifetlerimi ama bence daha da tepe diye bir şey yoktu anladım; ben çıkmak istedikçe, tüm tepelere egemen olduğunu sanan ve marifetlerimle alay eden yalancı tepeler vardı ve tek başına sonsuzluğa doğru alabildiğine yükselmenin acıklı ve aşağılayıcı anlamıyla karşılaştım orada, çünkü gökyüzü de yeryüzü de ayaklarımızın altındaydı.
Leylâ Erbil (Cüce)
Ne oldu onca deneyimlerin? Sanki hakkında hiçbir şey öğretilmeden içine salıverilmiş bir hayatı nasıl tüketeceğini bilemediğinden, o hayatı yaşadığını sonsuzca "semah" ederek kendine unutturmak istiyorsun. Geçip gitmek bilmiyor bunaltın; neye baksan onu görüyorsun; ağzını açmış sana biraz daha yaklaşan kara koyun sürüsünü, önlerinde erkekleri, sonsuza değin bitmeyecek yürüyüşü...
Leylâ Erbil (Cüce)
The drone Unaha-Closp was fully repaired. It applied to join the Culture and was accepted; it served on the General Systems Vehicle Irregular Apocalypse and the Limited Systems Vehicle Profit Margin until the end of the war, then transferred to the Orbital called Erbil and a post in a transport systems factory there. It is retired now, and builds small steam-driven automata as a hobby.
Iain M. Banks (Consider Phlebas (Culture, #1))
After dislodging the Persian governors of Egypt in a lightning strike in 331 BC, Alexander set off for an all-out assault on the empire’s heartlands. The decisive confrontation took place later in 331 on the dusty plains of Gaugamela, near the modern town of Erbil in Iraqi Kurdistan, where he inflicted a spectacular defeat on the vastly superior Persian army under the command of Darius III—perhaps because he was fully refreshed after a good night’s sleep: according to Plutarch, Alexander insisted on resting before engaging the enemy, sleeping so deeply that his concerned commanders had to shake him awake. Dressing in his favoured outfit, he put on a fine helmet, so polished that “it was as bright as the most refined silver,” grasped a trusted sword in his right hand and led his troops to a crushing victory that opened the gates of an empire.12
Peter Frankopan (The Silk Roads: A New History of the World)