Aby Hayat Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Aby Hayat. Here they are! All 2 of them:

Avuç büyüklüğünde küçük bir taş ve onu oyarak bir gitara dönüştürmeye çalışan Deniz, kendisini seyreden çocukların ilgisinden aldığı motıvasyonla gıtarın sapında olması gereken oyuntuyu vermek için küçük küçük vurdu darbelerı taşa sakince konusurken: "İşte bizi de böyle sekılllendırır hayat... Olmamız gereken seye donusebılmek ıcın küçük küçük darbelere ihtiyacımız vardır. Maalesef darbeler acıtır, büyürken acırsınız. Ama ancak acıyarak kendimizi bulduğumuzu kimse söylemez bize, belki de korkacağımızı sanırlar. Halbuki ruhumuz acıdıkça kabuğumuz soyulur... İçimizdeki güzellik dışımıza çıkana kadar. Aynı taşın içindeki bu heykel gibi." Elindeki heykelciği çocuklara göstermek için kaldırdı. Küçük Kaan, "Büyük şeyler de yapabilir misin? İnsan heykeli mesela" dedi. Deniz gülümsedi, "Çok çalışırsam ve zamanımın tamamını bir süre onu yapmaya ayırırsam yapamacağım hiçbir şey yok" diye cevap verdi ve Kaan`ın gözlerine bakıp, "İnsan vazgeçmediği herşeyi yapabilir" dedi. "Ben acımayı hiç sevmiyorum Deniz Abi" dedi heykelciğin bitmesi için sabırsızlanan küçük Elif. Acıda kalmıştı aklı. Deniz, "Merak etme Elif, büyüdükçe bedenin daha az acıyacak. Daha az düşeceksin, artık ayak parmağını o kadar da vurmayacaksın, dizlerin kanamayacak çünkü bedenin acıya acıya kendini daha iyi taşımayı öğrenecek" dedi. Ruhi kaşlarını çatarak baktı Deniz`e, tilki tarafından ısırılan köpeğini vurmak zorunda kalmıştı babası, kalbi çok kırıktı. Sanki dünyadakitüm tilkileri yok ederse ancak rahatlayacaktı. Deniz özellikle ona bakarak devam etti konuşmasına: "Büyüdükçe artık bedenimizin değil, rukumuzun acıdığı şeyler yaşamaya başlarız. Benim başıma neden bu geldi derken bulursun kendini. Ama nasıl bu darbeler olmasa elinizdeki heykelcikler ortaya çıkamazsa, hayatın ruhumuza yaşattığı acılar olmasa da biz, biz olamayız, olgunlaşamayız. Çünkü acı hisseden kişiden bir şey doğar: İntikam ya da anlayış. Seçim bizim. Kendine acıyanlar intikamı seçerler ve sonunda intikamını almaya çalıştıkları şeye dönüşürler. Haksızlığa uğradığı için intikam peşinde koşan biri haksızlığa uğratır. Anlamayı seçenlerse olgunlaşırlar. Bırakın hayat sizinle uğraşsın, acıtsın. İntikama düşmeyin, anlayın, anlayın ki öğretsin, değiştirsin. Bırakın hayat sizi kendinizle tanıştırsın." Gitarın oyması bitmişti, Elif`e verdi. Bir gün buradan giderse geride kendinden bir parça bırakmak istemişti daha hiç gitmeye niyeti olmasa da. Geride bıraktığı parçanın bu küçük heykelcikler değil, çocukların verimli beyinlerine ekilmişilham tohumları olduğunu düşünmeden başladı son taşı oymaya, bu taş Ruhi`nin köpeği içindi. O köyden bir sanatçı çıkacaktı. elif, yazdığı üç kitapla kitlelere ulaşıp farkındalık yaratacak, o kitabı okuyan bir müzisyen esinlenip yeni bir müzik yaratacak, çalışırken o müziği dinleyen genç bir kimyacı amgdalinden leatral üretmeyi başaracak;kanserden ölmek üzereyken kimyacının ürettiği leatrali kullanan bir avukat kanseri yenip çocuk haklarını esas alan çok önemli bir yasanın meclisten geçmesi için savaşıp kazanacak;meclisten geçen yasa sayesinde hayatı kurtulan bir çocuk milyonlarca insanın hakkını yağmadan kurtaracaktı...Şükürler olsun ki hayat her an, hepimizden daha akıllıydı. Tek yapmamız gereken ilhamımızı bulmak ve ölesiye onu korumaktı. Çünkü evrende tesadüf yoktu.
Azra Kohen
Bu bozukluğun dibine inmek lazım. Bir gün dergiye genç bir çocuk geldi, bir şiir getirdi, şiire baktım, "gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e" taklidi bir şiir. Dedim nerede oturuyorsun, Lalahan dedi. O yıllarda Mamak gecekonduydu, Lalahan daha berbat bir yer. Gecekondu bile değil, Porto Riko’nun teneke kulübeleri gibi evler. Oralar çok yoksul yerler dedim, "sorma abi" dedi, bizim evin tuvaleti yok, bizim gibi yedi sekiz evin de yok, sabahları hepimiz maç kuyruğu gibi bir helanın kapısında kuyruk oluyoruz… Acımasız bir sosyal trajedi. İnsanın içini çarpan acımasız bir yoksulluk. Sen böyle yoksul bir hayat yaşıyorsun, bu "gidelim serv-i revanım yürü sadabâd'e" şiiri de ne oluyor? Bu Lale Devri'inde Nedim'in yazdığı, Osmanlı zenginlerinin, lüksünün, şatafatının anlatıldığı bir şiir. Sen niye buradasın dedim… Yazacaksan, "gidelim serv-i revanım yürü helaya" yaz. Muhtemelen komşu kızını da hela kapısında görüyorsun. Senin gerçekliğin sadabad değil, senin gerçekliğin yedi ailenin kuyruk olduğu hela kapısıdır. Sen bu acımasızlık üzerine şiir yaz, seni yoksullaştıran bu kültürü, bu siyaseti anlamaya ve anlatmaya çalış. Sağ ve muhafazakârlık aşırı romantizmden beslenir. "Bir zamanlar üç kıtaya hükmediyorduk" gibi. Bu; zaman zaman bizim de böbürlendiğimiz bir durum fakat gerçekliği örter. Milliyetçi romanlar da böyle, şimdi burada sadece Kırım Hanlığını anlatsak kendinden geçersin dinlerken, romantizmden ölürsün. Ama bu romantizmin içine düştüğün zaman bugünkü gerçekliğini unutursun. İstanbul’a gidecek uçak parası yokken, biz bu çocuğa "Fatih'in İstanbul’u fethettiği yaştasın" diyoruz. Bu yanlış değil, bunlar anlatılmalı, böyle bir inanç olsun ama bir de sosyal gerçekliği var bunun, bu kesim bu ağır romantik maskeden kurtulamadı. Siyasi hükümetin başında bir görgüsüzlük hakim. Bunların arkasındakilerin bugünkü Müslümanların aşırı israfçı, ayyuka çıkan hırsızlıkları, görgüsüz ve kültürsüz tarafını eleştirecek güçleri hiç olmamıştır...
Nihat Genç