Yazma Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Yazma. Here they are! All 10 of them:

Hayatın ve ümidin düşmanı bir ortam içinde yazma eylemi kişinin kendi ipini çekmeden önce vasiyetini yazma isteğinden başka bir şey olamıyordu.
Franz Kafka
Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada alıştım, Böyle havada aşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli Kanık (Sakın Şaşırma)
Yazma sanatının sırrı nedir biliyor musun? Gözlemlerini, fark ettiğin ayrıntıları, hiçbir şeyin farkında değilmişsin gibi yazmak.
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
Çocuk okuma yazma bilmiyordu henüz, ama şunu öğrenmişti: Yeryüzündeki her şeyden ve herkesten korkmak gerekirdi!
Stefan Zweig (El candelabro enterrado)
İyi kitaplar okumayan biriyle, okuma yazma bilmeyen biri arasında hiçbir fark yoktur.
Mark Twain
Aşk. Ne öğrendim aşk hakkında? Aşk hakkında öğrendiğim, aşkın var olduğudur. Ya da belki, daha yalın anlatımla aşk hakkında öğrendiğim ve öğrenmeyi sürdürdüğüm, filmlerimde, bütün filmlerimde anlattığımdır. Yani, sevdiğimiz insanları asla unutmadığımız, onların daima bizimle kaldıklarıdır; bizi onlara artık var olmasalar bile çözülmez biçimde bağlayan bir şeyler olduğudur. İmkansız aşklar, yarım kalmış aşklar, var olabilecekken olmamış aşklar olduğunu öğrendim. Yara izi bıraksa da dağlayıcı bir damganın daha iyi olduğunu öğrendim; kışı andıran bir yürektense bir yangın yeğdir. Annem bu konuda haklıymış, aynı anda iki insanı sevmek mümkünmüş, bunu öğrendim. Olur kimi zaman: direnmek, yadsımak ya da mücadele etmek yararsızdır. Aşkın yalnızca cinsellik olmadığını öğrendim: o çok, çok daha fazlası. Aşkın ne okuma yazma bildiğini öğrendim. Duygular söz konusu olunca gizemli yasalarca yönetildiğimizi, belki kader belki serap; ama kesinlikle akıl ermez, açıklanamaz bir şeylerin var olduğunu öğrendim. Çünkü temelde aşık olmayı açıklayacak bir neden asla yoktur. Sadece olur. Bu bir gizemin içine girmek gibidir: sınırı aşmak, eşiği atlamak gerekir. Ve orada, bu gizemde mümkün olduğunca uzun süre kalmayı denemektir.
Ferzan Özpetek (İstanbul Kırmızısı)
Yobazlık bir zihniyettir; cemiyeti geride tutmak, kıpırdatmamak, değiştirmemek, bir kelimeyle yaşatmamak isteyen bir zihniyet. Hiç okuma-yazma bilmeyeninden tutunuz, elinde Garp üniversitelerinin diplomaları olanlara kadar her soydan, her boydan bu zihniyetten insan görebilirsiniz. … İstiklal Savaşı’nda ve ondan sonraki inkılap devresinde işte bu zihniyeti dış düşmandan daha tehlikeli gören gerçek milliyetçi ruh, ona hürriyet hakkı tanımamıştır. Çünkü yobaz, hürriyetin baş düşmanıdır. Ona hürriyet vermek, hürriyeti öldürmeye müsaade etmek demektir. Yobazı yere vuracak en emin kuvvet, hürriyet duygusunu ve terakki susuzluğunu iyi benimsemiş genç nesillerdir. Çünkü onu en şiddetli kanunlarla dahi yapmak istediklerinden alıkoyamazsınız. Yobaz için için işler.Yeni harflere, kadının hayatını kazanmasına, tiyatro ve operaya, hatta yüksek sesle türkü söylemeye muarızdır. Bunların tam tersini yaptırmak için eskiden gizli, şimdi ise mevcut hürriyetten istifade edip daha cüretli açıktan çalışır. Hasan Ali Yücel
A.M. Celâl Şengör (Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması)
Ben bir öykücüyüm ve tek bir hikâyem var: insan. Bu basit hikâyeyi, güzel yazma kurallarını, kompozisyon numaralarını bir kenara bırakarak kendimce anlatmak istiyorum. Söyleyecek sözüm var ve Balzac gibi konuşmak arzusunda değilim. Ben sanatçı değilim; medeniyete de gerçekten inanmıyorum. İlerlemeye zerre kadar hevesli değilim. Büyük bir köprü yapıldığında sevinmiyorum, uçaklar Atlantik’i geçince, “Aman ne müthiş!” diye düşünmüyorum. Ulusların kaderiyle ilgilenmiyorum ve tarih beni sıkıyor. Tarihi yazanlar ve onlara inananlar, tarih derken neyi kastediyorlar? Nasıl olmuş da insan denen o mütevazı ve sevimli yaratık tiksindirici belgelerin maksatları doğrultusunda istismar edilmiş? Nasıl olmuş da insanın mahremiyeti yok edilmiş, dindarlık hisleri iğrenç bir cinayet ve yıkım kargaşasıyla birleştirilmiş? Ben ticarete de inanmıyorum. Bütün makineleri hurda yığını olarak görüyorum, hesap makinesini, otomobili, lokomotifi, uçağı ve evet bisikleti de. Yolculuğa, insanın bedenini alıp bir yerlere gitmesine inanmıyorum, şu ana kadar acaba kimse bir yere gitmiş mi merak ediyorum. Siz hiç kendinizi terk ettiniz mi? Zihnin bir insan ömrü boyunca yaptığı yolculuktan daha muazzam ve ilginç bir yolculuk var mı? Sonu ölüm kadar güzel başka bir yolculuk var mı?
William Saroyan (The Daring Young Man on the Flying Trapeze and Other Stories)
Edebiyat türlerde değil kitaplarda, kitaplarda değil metinlerde, metinlerde değil cümlelerde, cümlelerde bile değil, cümlelerin içindeki ufacık sözcük ve imge oyunları-açılımlarındadır. Edebiyatın bu türden olanını, onun güzelliğini okurların büyük bölümü, hatta etrafınca kitapkurdu olarak tanınan, dış bir bakışla iyi okur olarak tanımlanabilecek pek çok insan bilmez. Öyle ki bilenlerle bilmeyenler arasındaki "iyi metin" tanımı arasında bile aşılmaz bir uçurum vardır. Ben hayatımda hiç "mükemmel", "harika" bir kitap okumadım. Samimimiym. Okuduğum kitapların pek azını okuduğuma pişman olmadım ama yine samimiyim, hayatımda kimseye şöyle gönül rahatlığıyla kitap tavsiye edemedim, böylece tavsiye edebileceğim bir kitap hiç olmadı. Calvino'nun Palomar'ının, Cortazar'ın Seksek'inin bir cümlesinde mesela, öyle bir şey buldum ki, bulduğum şey benim için, hayatım için, sıradan bir Türk erkeğinin Porsche, sıradan bir Türk kızının uzun boylu, holding sahibi erkeğe erişmesiyle aynı değerdeydi. Ama Palomar'ı, Seksek'i bile, entelektüel sınıfına rahatlıkla konulabilecekler dahil kimseye "alın okuyun ya, süper kitap" diye tavsiye edemedim. Hakan Günday bir söyleşisinde "ben romanlarda sadece o tek cümleyi arıyorum" gibi bir şey demişti. Enis Batur, "dilin içine, dilin o iç dünyasına girmeden kitap okuduğunu sanıyorum" gibi bir şey. Onlara acıma kısmı hariç katılıyorum. Çünkü ben bulunması, onunla tatmin olunması en zor şeyi aradığım için, tek kusurum mükemmeliyetçiliğim demek gibi salak bir iç döküşe de benzemesin söyleyeceğim, kendime acıyorum. Hayatta insanı en çok belli sebep sonuç ilişkileriyle elde edilemeyecek kazanımların peşine düşmek zorluyor belki. En azından bazı insanları. Ve belli sebep sonuç ilişkileriyle elde edilebilecek kazanımlar elde edilemediğinde aldırış etmeyen, öylece mutlu ve huzurlu yaşayabilen milyarlarca insanın yanında çok azı (içlerinde olmayı umsam mı, ummasam mı?) kendi belirsiz arayışlarıyışla çok yoruluyor. Özgün biçimde çok. Yabana atmayalım, bu ikinci türdeki insanların ellerine bazen, aradıklarının nüvelerine rastladıkları o evreka anlarında, şimdiye dek tarihin tanımlayamadığı öyle tatlı bir duygu, öyle tatlı bir ürpertiyle geçiyor ki bu da yetiyor pek şeye. Sonra işte, arayış devam ediyor. Bana bu ürpertiyi geçiren yazarların, kitapların, paragrafların listesini biri sorsa, belirttim, bunu söyleyemem. Ama şunu söyleyebilirim; bir kadının bir erkek olarak doğmasıyla bir hamamböceği, bir ceylan olarak doğması arasında var oluşun tekliği, tekilliği ve determinist kesinliği bakımından eşit oranda fark vardır. Hatta bir el bezi, makine somunu olarak var olmasıyla arasında. Bu yüzden, edebiyat dünyasının nicelikçe yüzde 99'unu oluşturan yazarlar ve metinlerle Calvino, Cortazar, Borges, Faulkner veya Dante arasında böyle bir fark vardır. Sorgulamayı, onları piyasa vs. diye eleştirmeyi bırakmalı, birincilerin ikinciler gibi yazması için gerekenle, okuma yazma bilmeyen bir kuğunun yazması için gereken hemen hemen aynıdır. Ama işte, bazen bir metinde, bir cümlede, bir sözde, kuğunun da diğerlerinin yaptığı görülüyor. Görülmüştür. Onlara zaman, hayattan çok daha fazla zaman ayırmak koşuluyla tabii. Bu da tabii, bazen muhafazakar, has okurlukla geniş okurluk arasındaki erkeklikle somunluk arasında uzanan çizgileri muğlaklaştırıyor. Bu da yazımın ve benim devrelerimin yandığı nokta oluyor sanırım. Işık fazla bile çıkıştı. İşte acınası zavallıya bir arayış konusu daha...
Erdinç Burkay
Kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığı Fahrenheit 451” “Henüz var olmayanın dünyasını yazma dünyasını mümkün kılan 3 ifade vardır. YA ŞÖYLE OLSA…..? KEŞKE…… BU BÖYLE SÜRERSE…. YA ŞÖYLE OLSA ifadesi bize değişiklik verir, bizi hayatımızdan uzaklaştırır. KEŞKE ifadesi yarının görkemli yönlerini ve tehlikelerini keşfetmemizi sağlar. BU BÖYLE SÜRERESE ifadesi günümüz hayatından bir unsuru, net bariz ve normalde tedirgin edici bir şeyi alır ve o şey, o tek şey büyüse, her tarafa yayılsa, düşünme ve davranış tarzımızı değiştirse ne olacağını sorar.” “Çizgili kağıt verirlerse, yan çevirip yaz.” Juan Ramon Jimenez “Anayasanın dediği gibi , herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağlar yoktur.” “Kalıtım ve ortam tuhaf şeydir. Okulda yapmaya çalıştığın her şey ev ortamında bozulabilir. Anaokulu yaşını bu yüzden her sene azalttık, artık neredeyse beşikten alıyoruz.” “Kitaplar unutmaktan koktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızca. Sihir sadece kitapların söylediklerinde, evrenin parçalarını nasıl dikerek bizim için giysi haline getirdiklerinde.” “Bir kitabın gözenekleri var, özellikleri var. Bu kitap mikroskopla incelenebilir.Camın altında sonsuz çoklukla akıp giden hayatı görürsün. Gözenekler ne kadar çok olursa, bir sayfaya santimetrekare başına o kadar çok sayıda doğru kaydedilmiş hayat ayrıntısı sığdırabilirsin.Kitaplar hayatın yüzündeki gözenekleri gösterdiği için onlardan o kadar çok korkulur.” “Düşünmeye zamanımız oluyor mu? Saatte 160 km hızla araba sürüyorsun ve sadece korktuğunu düşünüyorsun. Yada oyun oynuyorsun veya bir odada dört duvarlı televizyon alıcısı ile oturuyorsun… ki onunla tartışamazsın. Televizyon alıcısı gerçektir, anlıktır, boyutu vardır. Sana ne düşüneceğini söyler, bangır bangır kafana sokar. O haklı olmalıdır. Öyle haklı görünür ki, vardığı sonuçları sana öyle peş peşe söyler ki zihninin itiraz etmeye, -ne saçma- demeye vakti olmaz.” “Kitapların bize faydası olabilir mi?Bize üç gerekli şey verilirse. Birincisi nitelikli bilgi. İkincisi onu hazmetmek için gerekli serbest zaman. Üçüncüsü de ilk ikisinin karşılıklı etkileşiminden öğrendiklerimizde temellenen eylemlerde bulunma hakkımız.” “İnşa etmeyenler yakmalıdır. Tarih ve çocuk suçlular kadar eskidir bu.” “Bilgi kaba kuvvetin üstesinden gelmeye yeterde artar bile.” “Belirsizliği belirliliğe yeğleyen insan akıllı değildir.” “Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir veya bir duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece.” “Gözlerini mucizelerle doldur., hayatı on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa. Garanti isteme, güvenlik isteme.
Ray Bradbury (Fahrenheit 451)