“
Bir zamanlar yoksul bir çocuk varmış, annesi de yokmuş, babası da... Herkes ölmüş, hiç kimse kalmamış yeryüzünde. Herkes ölmüş, çocuk da gece gündüz aranmış durmuş. Bakmış yeryüzünde kimse yok,
o da gökyüzüne çıkmak istemiş, Ay dede dostça göz kırpmış ona; sonunda ay dedeye vardığında bakmış, Ay
dede çürük bir tahta paçası, bunun üstüne kalkmış güneşe gitmiş, güneşe vardığında bakmış, güneş solmuş bir
kasım patı. Yıldızlara vardığında bakmış, yıldızlarda küçük, parlak sinekler, çaylağın onları yaban eriği
ağacına taktığı günden beri sallanıp duruyorlarmış orada. Bunu üstüne yeryüzüne geri dönmek istemiş, ama
yeryüzü devrilmiş bir oturağa benzemişmiş. Tek başına kalmış çocuk. Oturmuş bir yere, ağlamış, hala da
orada oturuyor, hem de yapayalnız.
”
”