“
Risale-i Nurların Önemi
Said Nursi'nin yazdıklan, Risale-i Nur adı altında derlenerek yayınlanmıştır. Bunlar, Said-i Nursi'nin başlattığı Nurculuk tarikatının (veya Ceza Kanunu hükümlerine çarpmayacak bir deyimle, akımının) temel kaynaklarını oluşturmuştur. Said Nursi, Kuran'ın çeşitli ayetlerinde Risale-i Nurların haber verildiği kanısındadır.
Hicr Suresi'nin 87'nci ayetinde "And olsun ki, sana her zaman tekrarlanan yedi ayetli Fatihayı ve büyük Kuran'ı verdik" denilmektedir. Nursi'ye göre, burada da Risale-i Nur'a işaret ediliyormuş.
Said Nursi'nin ve nurcuların Risale-i Nurlara atfettikleri önemin sınırı yoktur. Nursi'ye göre, İkinci Dünya Savaşı'na girmemizi önleyen Risale-i Nur olmuştur; Risale-i Nur okuyanların evi yangından kurtulur; Risale-i Nur'u çekirgeler, kuşlar bile dinler.
Said-i Nursi bununla da kalmamakta, Risale-i Nurları sanki Kuran ile eşdeğerli veya onun benzeri bir kaynak olarak belirlemektedir.
Risale-i Nur'un, Said Nursi'ye Allah tarafından verildiği ileri sürülmektedir. Oysa, İslam'da Tanrı tarafından verildiğine inanılan kutsal kitapların sonuncusu Kuran'dır ve İslam'ın Peygamberine verilmiştir.
Said Nursi'ye göre "Kur'an'ı Kerim'in ruhu, Risale-i Nur'un cesedine girmiştir"; ve Risale-i Nur, Kur'an'ın bir aynasıdır". Öte yandan, nurcular inanırlar ki "Risale-i Nur, Kur'an'ı Kerim'den süzülmüştür"; ondan bir "sızıntı"dır.
Rusale-i Nur hakkında ortaya konulan bu değerlendirmelerin, Tanrı "kelam"ı olduğuna inanılan Kuran'a eşit veya ortak olan bir başka şeyin varlığına inanmak anlamına geldiği açıktır. Böylece, Peygambere ve Kuran'a "şirk" koşulmuş; yani, İslamiyet'in en büyük günah saydığı bir fiil işlenmiş olmaktadır. Çünkü, İslam'ın temel inançlarına göre, Hazret-i Muhammet en son peygamberdir ve Kuran, eşsizdir, benzeri yoktur.
Bu nedenledir ki Nurculuğu İslam dininden ayrılmış veya sapmış bir akım olarak görenler, açık ve kesin bir haklılık kazanmış olmaktadırlar.
”
”