Poz Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Poz. Here they are! All 13 of them:

Dole tablete za ljubav, seksualne statistike, lažne ispovesti po novinama, traume i izmene partnera! Dole alijenacija vatačine! Dole kožni divani! Ua, libido! Ua, frustaracije! Čitajte čika Frojda samo kao strip! Kada vas neko upita da li znate šta o njemu, kažite da je on, u stvari, norveški naučnik i da se zove Fjord, a da je poz¬ nat po tome što je otkrio najveći kompleks zemljišta i izmislio auto marke »Ford«! Živeli normalni poljupci, na čelu sa poljupcem u čelo!
Momo Kapor (Beleške jedne Ane)
Ölmek istiyorum, dekorsuz, poz almadan. Batan bir güneş gibi ihtişamla değil, kaderin bileklerime taktığı prangalardan kurtulmak için ölmek. Mütevazi bir odadan süslü bir salona geçer gibi, realiteden tarihe geçmek umurumda değil. Ah inanabilseydim. Istırap gayyasında aylarca kaldım, orada yalnız sükut vardı. Neredesin, yanan alnımı müşfik avuçlarında dinlendirecek Meçhul Dost?
Cemil Meriç (Jurnal: 1955-65)
Harry' dedi Basil Hallward bakışlarını ona çevirerek, 'hissederek yapılan her portre poz veren kişinin değil, sanatçının bir portresidir.
Oscar Wilde (The Picture of Dorian Gray)
Ben o sıralar okulu bırakmış, Beyoğlu'nda Kayzer Fotoğraf Stüdyosunda çalışmaya başlamıştım.Baktım, bir gün Hrant elinde o koca sazla çıkageldi. Cebinden Rakel'in bir vesikalık fotoğrafını çıkardı. O fotoğrafı büyüttürdü bana. Arka duvara o fotoğrafı koyduk. Önüne de geçti, sazıyla birlikte. Öyle poz verip fotoğraf çektirdi. Âşıklar gibi. Âşık Veysel'e öykünür gibi." - Hosrof
Tuba Çandar (Hrant)
Doğanın fotoğraflarını tutkuyla çekerken, doğa sana daha tutkulu bir şekilde poz verir!
Mehmet Murat ildan
Cunningham himself said in an interview in Poz that he couldn’t help noticing that as soon as he wrote a novel without a blowjob, they gave him the Pulitzer Prize.
Christopher Bram
ROZPORZĄDZENIE RADY MINISTRÓW z dnia 12 kwietnia 2012 r. w sprawie Krajowych Ram Interoperacyjności, minimalnych wymagań dla rejestrów publicznych i wymiany informacji w postaci elektronicznej oraz minimalnych wymagań dla systemów teleinformatycznych1) Na podstawie art. 18 ustawy z dnia 17 lutego 2005 r. o informatyzacji działalności podmiotów realizujących zadania publiczne (Dz. U. Nr 64, poz. 565, z późn. zm.2)) zarządza się, co następuje:
Anonymous
Zarif bir davranış, zarif bir bakış, zarif bir kelime, zarif bir poz, zarif bir fikir, bunların hepsi Ay ışığıdır, gizemli ve büyülüdür, dinlendirici ve huzurludur!
Mehmet Murat ildan
YENİ sosyetelerden birinin evinde seçkin bir davetli topluluğuna verilen ziyafette, kuş sütünden başka her şey varmış. Yemeğe katılan ünlü bir fotoğrafçı da ev sahibi ve misafirlerin poz poz fotoğraflarını çekmiş. Hemen ardından ziyafete katılanlara jest olsun diye tab ettirdiği fotoğrafları gururla ev sahibine göstermiş. Fotoğrafları çok beğenen ev sahibi hanım: - Fotoğraflar ne kadar iyi çıkmış! Çok beğendim. Herhalde fotoğraf makineniz çok güzel olmalı. Fotoğrafçı bozulduğunu belirtmeden yanıtlamış: - Teşekkür ederim hanımefendi, sizin de yemekleriniz çok güzel olmuş, herhalde tencereleriniz çok güzel olmalı!...
Anonymous
Atatürk'e ait sizi en çok etkileyen bir hâtıra nedir? Pek çok var. Fakat bunların içerisinde en karakteristik olanı şu: 1932 senesinde Birinci Tarih Kongresi sırasında kongre âzalarına Marmara Köşkü'nde bir çay verildi. Ben de gittim. Orada resim çekmek için münasip bir poz bekliyordum. Atatürk beni gördü. Döndü etrafını almış olan tarih profesörlerine, tarih hocalarına, 'Bu memlekette' dedi. 'Bütün istibdatları yıktık, yalnız şu Cemal'in istibdadından kurtulamadık. Söyle bakalım, nasıl resim çekmek istiyorsun, nerde durahm nasıl duralım?' Ben tabiî ezildim büzüldüm, nasıl emrederseniz Paşam dedim. Çünkü böyle bir iltifatı beklemiyordum. 'Etrafınıza' dedim 'gelsin profesörler, öyle bir resim çekeyim.' 'Peki. Haydi, gelin bakalım' dedi. Benim en güzel hatıralarımdan bir tanesi bu. Bir de O'nun görüşlerinin kudretini gösteren bir hikâyem var. 1929'da Tahtakale yangını başlamıştı. Ben o vakit askerliğimi yapıyordum muhafız taburunda. Yangın olduğunu görünce hemen makinemi aldım, koştum yangın yerine. Yangının resimlerini almaya çalışıyordum. O esnada Gazi geliyor, dediler. Hemen ben de vaziyetimi aldım. Geldi, yangının aydınlığından istifade ederek Atatürk'ü tespite çalışıyordum. O esnada bana şunu söyledi: Başıbozukluk, paçandan akıyor. Bana bunu söylediği zaman gece saat 3'tü. Hemen bir esas vaziyeti aldım. Şöyle bir baktım, meğersem tozluğumun bağı çözülmüş, sarkıyor. Hemen ordan yok oldum, bağı bağladım, tekrar geldim, başladı gülmeye. Öyle bir hengâmede, öyle bir anda asker kıyafetiyle bir gazetecinin tozluğunun bağının çözüldüğünü görüyor. Kimsede ben bu dikkati görmedim. Daha sonraki dönemleri de düşünerek meslek hayatınızın en ilginç, sizi en fazla etkilemiş olayını hatırlayabilir misiniz? Vallahi birçok hâdiselere şahit oldum. Birçok hâdiseleri tespit ettim. Lâlettayin zamanlarda dahi, Atatürk'ün resmini çektiğimde duyduğum heyecanı başka hâdiselerde pek duymadım. Yalnız 1939'un sonunda Erzincan zelzelesine gitmiştim İsmet Paşa ile beraber. Orada da bir hayli heyecan ve hâdiselere şahit oldum. Bir de şu beni çok etkiledi: 1938 senesi ilkbaharında Kırşehir'in Köşker Nahiyesi'nde zelzele olmuştu. Zelzele yerini öğrendik. Ulus'ta da çalışıyordum. Ulus bizi bir muhabir arkadaşla Kırşehir'in Köşker nahiyesine yolladı ve şafak sökerken zelzele sahasına geldik. İniltiler, ahlar, vahlar, yangınlar... Böyle bir manzara. Ve oraya giden ilk yardım diyeceğim veyahut da zelzeleden sonra ilk giden kimse olmak dolayısıyla hemen etrafımızı aldılar. Bizim kim olduğumuzu sordular. Sağ kalanlar, kimi yaralı, kimi yarasızdı. Gazeteci olduğumuzu öğrendikten sonra köylülerin bize sordukları sual şu oldu: 'Atatürk'e hasta diyorlar. Nasıl hastalığı?' Orada bütün tüylerim diken diken oldu. Ve bir de orada duyduğum heyecanı hiçbir zaman unutamayacağım. Kaç yılında olmuştu bu? Bu 1938 senesinin Nisan aylarında idi ki Atatürk'ün birinci hastalık devresine rastlıyordu. Adamlar kendi dertlerini unutmuş, Atatürk'ü soruyorlar. Bunun mânâsı çok büyük.
Abdi İpekçi (İnönü Atatürk'ü Anlatıyor)
Atatürk'e ait sizi en çok etkileyen bir hâtıra nedir? Pek çok var. Fakat bunların içerisinde en karakteristik olanı şu: 1932 senesinde Birinci Tarih Kongresi sırasında kongre âzalarına Marmara Köşkü'nde bir çay verildi. Ben de gittim. Orada resim çekmek için münasip bir poz bekliyordum. Atatürk beni gördü. Döndü etrafını almış olan tarih profesörlerine, tarih hocalarına, 'Bu memlekette' dedi. 'Bütün istibdatları yıktık, yalnız şu Cemal'in istibdadından kurtulamadık. Söyle bakalım, nasıl resim çekmek istiyorsun, nerde durahm nasıl duralım?' Ben tabiî ezildim büzüldüm, nasıl emrederseniz Paşam dedim. Çünkü böyle bir iltifatı beklemiyordum. 'Etrafınıza' dedim 'gelsin profesörler, öyle bir resim çekeyim.' 'Peki. Haydi, gelin bakalım' dedi. Benim en güzel hatıralarımdan bir tanesi bu. Bir de O'nun görüşlerinin kudretini gösteren bir hikâyem var. 1929'da Tahtakale yangını başlamıştı. Ben o vakit askerliğimi yapıyordum muhafız taburunda. Yangın olduğunu görünce hemen makinemi aldım, koştum yangın yerine. Yangının resimlerini almaya çalışıyordum. O esnada Gazi geliyor, dediler. Hemen ben de vaziyetimi aldım. Geldi, yangının aydınlığından istifade ederek Atatürk'ü tespite çalışıyordum. O esnada bana şunu söyledi: Başıbozukluk, paçandan akıyor. Bana bunu söylediği zaman gece saat 3'tü. Hemen bir esas vaziyeti aldım. Şöyle bir baktım, meğersem tozluğumun bağı çözülmüş, sarkıyor. Hemen ordan yok oldum, bağı bağladım, tekrar geldim, başladı gülmeye. Öyle bir hengâmede, öyle bir anda asker kıyafetiyle bir gazetecinin tozluğunun bağının çözüldüğünü görüyor. Kimsede ben bu dikkati görmedim. Daha sonraki dönemleri de düşünerek meslek hayatınızın en ilginç, sizi en fazla etkilemiş olayını hatırlayabilir misiniz? Vallahi birçok hâdiselere şahit oldum. Birçok hâdiseleri tespit ettim. Lâlettayin zamanlarda dahi, Atatürk'ün resmini çektiğimde duyduğum heyecanı başka hâdiselerde pek duymadım. Yalnız 1939'un sonunda Erzincan zelzelesine gitmiştim İsmet Paşa ile beraber. Orada da bir hayli heyecan ve hâdiselere şahit oldum. Bir de şu beni çok etkiledi: 1938 senesi ilkbaharında Kırşehir'in Köşker Nahiyesi'nde zelzele olmuştu. Zelzele yerini öğrendik. Ulus'ta da çalışıyordum. Ulus bizi bir muhabir arkadaşla Kırşehir'in Köşker nahiyesine yolladı ve şafak sökerken zelzele sahasına geldik. İniltiler, ahlar, vahlar, yangınlar... Böyle bir manzara. Ve oraya giden ilk yardım diyeceğim veyahut da zelzeleden sonra ilk giden kimse olmak dolayısıyla hemen etrafımızı aldılar. Bizim kim olduğumuzu sordular. Sağ kalanlar, kimi yaralı, kimi yarasızdı. Gazeteci olduğumuzu öğrendikten sonra köylülerin bize sordukları sual şu oldu: 'Atatürk'e hasta diyorlar. Nasıl hastalığı?' Orada bütün tüylerim diken diken oldu. Ve bir de orada duyduğum heyecanı hiçbir zaman unutamayacağım. Kaç yılında olmuştu bu? Bu 1938 senesinin Nisan aylarında idi ki Atatürk'ün birinci hastaİlk devresine rastlıyordu. Adamlar kendi dertlerini unutmuş, Atatürk'ü soruyorlar. Bunun mânâsı çok büyük.
Abdi İpekçi (İnönü Atatürk'ü Anlatıyor)
Peygamber gibi poz vereceğimize talihimizin yaratıcıları olmalıyız. Ödevlerimizi yapabildiğimiz kadar iyi yapmayı öğrenmeliyiz, hatalarımızı görmeyi öğrenmeliyiz. Kaldı ki bir kez güç tarihinin bizim yargıcımız olacağı fikrinden kurtulursak, tarihin bizi haklı çıkarıp çıkarmayacağı sorusuna saplanmaksızın vazgeçersek, belki o zaman tarihsel güçleri uslandırmayı bir gün başarabiliriz. Belki bu şekilde sonuçta dünya tarihini bile savunabiliriz: Bu savunmaya acilen gereksinimi var. (Hayat Problem Çözmektir)
Karl Popper
A neve poz uma toalha empuxada na mesa de tudo.
Fernando Pessoa (The Complete Works of Alberto Caeiro)