“
Atatürk'e ait sizi en çok etkileyen bir hâtıra nedir?
Pek çok var. Fakat bunların içerisinde en karakteristik olanı şu: 1932 senesinde Birinci Tarih Kongresi sırasında kongre âzalarına Marmara Köşkü'nde bir çay verildi. Ben de gittim. Orada resim çekmek için münasip bir poz bekliyordum. Atatürk beni gördü. Döndü etrafını almış olan tarih profesörlerine, tarih hocalarına, 'Bu memlekette' dedi. 'Bütün istibdatları yıktık, yalnız şu Cemal'in istibdadından kurtulamadık. Söyle bakalım, nasıl resim çekmek istiyorsun, nerde durahm nasıl duralım?'
Ben tabiî ezildim büzüldüm, nasıl emrederseniz Paşam dedim. Çünkü böyle bir iltifatı beklemiyordum. 'Etrafınıza' dedim 'gelsin profesörler, öyle bir resim çekeyim.' 'Peki. Haydi, gelin bakalım' dedi. Benim en güzel hatıralarımdan bir tanesi bu. Bir de O'nun görüşlerinin kudretini gösteren bir hikâyem var. 1929'da Tahtakale yangını başlamıştı. Ben o vakit askerliğimi yapıyordum muhafız taburunda. Yangın olduğunu görünce hemen makinemi aldım, koştum yangın yerine. Yangının resimlerini almaya çalışıyordum. O esnada Gazi geliyor, dediler. Hemen ben de vaziyetimi aldım. Geldi, yangının aydınlığından istifade ederek Atatürk'ü tespite çalışıyordum. O esnada bana şunu söyledi: Başıbozukluk, paçandan akıyor. Bana bunu söylediği zaman gece saat 3'tü. Hemen bir esas vaziyeti aldım. Şöyle bir baktım, meğersem tozluğumun bağı çözülmüş, sarkıyor. Hemen ordan yok oldum, bağı bağladım, tekrar geldim, başladı gülmeye. Öyle bir hengâmede, öyle bir anda asker kıyafetiyle bir gazetecinin tozluğunun bağının çözüldüğünü görüyor. Kimsede ben bu dikkati görmedim.
Daha sonraki dönemleri de düşünerek meslek hayatınızın en ilginç, sizi en fazla etkilemiş olayını hatırlayabilir misiniz?
Vallahi birçok hâdiselere şahit oldum. Birçok hâdiseleri tespit ettim. Lâlettayin zamanlarda dahi, Atatürk'ün resmini çektiğimde duyduğum heyecanı başka hâdiselerde pek duymadım. Yalnız 1939'un sonunda Erzincan zelzelesine gitmiştim İsmet Paşa ile beraber. Orada da bir hayli heyecan ve hâdiselere şahit oldum. Bir de şu beni çok etkiledi: 1938 senesi ilkbaharında Kırşehir'in Köşker Nahiyesi'nde zelzele olmuştu. Zelzele yerini öğrendik. Ulus'ta da çalışıyordum. Ulus bizi bir muhabir arkadaşla Kırşehir'in Köşker nahiyesine yolladı ve şafak sökerken zelzele sahasına geldik. İniltiler, ahlar, vahlar, yangınlar... Böyle bir manzara. Ve oraya giden ilk yardım diyeceğim veyahut da zelzeleden sonra ilk giden kimse olmak dolayısıyla hemen etrafımızı aldılar. Bizim kim olduğumuzu sordular. Sağ kalanlar, kimi yaralı, kimi yarasızdı. Gazeteci olduğumuzu öğrendikten sonra köylülerin bize sordukları sual şu oldu: 'Atatürk'e hasta diyorlar. Nasıl hastalığı?' Orada bütün tüylerim diken diken oldu. Ve bir de orada duyduğum heyecanı hiçbir zaman unutamayacağım.
Kaç yılında olmuştu bu?
Bu 1938 senesinin Nisan aylarında idi ki Atatürk'ün birinci hastalık devresine rastlıyordu. Adamlar kendi dertlerini unutmuş, Atatürk'ü soruyorlar. Bunun mânâsı çok büyük.
”
”