Oku Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Oku. Here they are! All 100 of them:

25 Mart 1935 adlı mektuptan Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku… Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
-Samo sam htela da imam nešto tvoje... Zauvek... Zumirao sam kristalnu kap u njenom lepom oku, koja je svetlucala kao titrava rosa na malenom zvončiću đurđevka. Sretan sam ja momak... Neki režiseri potroše čitav život čekajući takvu scenu, i opet ne uspeju da je snime. Hajde konju... Reci joj... Osetio sam da uglovi usana izmiču kontroli. -Želiš nešto moje? Zauvek? Da li bi prezime moglo da posluži?
Đorđe Balašević (Tri posleratna druga)
I reče moja misao: ko zna kolika Sunca gore od postanka svetlosti za ovaj krhki trenutak zemaljske svečanosti, kad ti prođeš kraj mene i prepoznam svoj lik u tvome oku kao odjek.
Miroslav Antić
Gece gündüz, uykuda olsun, uyanık olsun, vücuduna saplanmış bir oku taşımak demek. Çekilir şey değil bu.
Franz Kafka (Letters to Milena)
Prkoseći zakonu gravitacije,u njenom oku je blistala malena suza, a onda se ipak otkinula i nestala putujući kraj nosića. Znam,more je potopilo Atlantidu i krckajući stijene kao lješnjake išaralo lolkalnu planetu. Brzaci lome turbine,a mutne velike rijeke nakrive šešir,pa potope Kinu i Indiju kao veliki bijes… I nikom ništa! Ali,suza je kraljica! SUZA JE NAJMOĆNIJA VODENA SILA!
Đorđe Balašević (Tri posleratna druga)
Ne osvajamo zemlju već grumen za svoju stopu ni planinu već sliku u svome oku ni more već njegovu gibljivu čvrtsinu i odsjaj njegove površine. Ništa nije naše osim naše vere zato se cvrsto držimo za nju.
Meša Selimović (Death and the Dervish)
I end up saving the world, just to save you
Hiroya Oku
Fear beyond rational limits forces people to cling to normality
Hiroya Oku
The moon and sun are eternal travelers. Even the years wander on. A lifetime adrift in a boat or in old age leading a tired horse into the years, every day is a journey, and the journey itself is home. —Bashō: Oku-no-hosomichi
Matsuo Bashō (Narrow Road to the Interior: And Other Writings (Shambhala Classics))
Despair... It hides away propagates, expands, and finally explodes
Hiroya Oku
He prayed for her, and she prayed for him. One needs to pray, in a world without a god.
Hiroya Oku (Gantz/35)
Ne kadar okursan oku; bilgine yakışır şekilde davranmadığın sürece, cahilsin demektir.
Saadi
There comes a time when we can no longer tell the invaders from the invaded. That is what we call "War.
Hiroya Oku
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
A religious person without no job is a dead person. (Iigbagbo ti koni ise oku ni. - Yoruba proverb)
Habeeb Akande
Žena je u svoj svojoj ljepoti i širini ličnosti vidljiva, tek kad je oku nevidljiva.
Ammara Šabić (Logika duše)
Before the World was created, the Word already existed. The Word was the source of life, and this life brought light to mankind. The light shines in the darkness, and the darkness has never put it out.
Hiroya Oku (Gantz/1)
beskonačno kao kad grad posrne pa se nagnu razine tekućina u prijepodnevnim šalicama i umornom tijelu s kojeg otpadaju imena na ulici u mnoštvu trgovina naš je susret potrošen mi ne vrijedimo jer smo moderniji od benzina na kojeg se voze bogovi u otvorenim automobilima dugačkom cestom njenim mokrim širokim leđima na tvojem sam pupku spojio palčeve a onda je zasjalo sunce i ja sam izgubio kosu pa sam te volio i opet bio moderan na putu do lunaparka što blista u mom dalekom oku dok je nebo sivo dok je otok miran dobrim velikim dlanom razmazujem sol po tvom čelu
Ivica Prtenjača
The Killer instinct is not perceived by words, but by look.
Hiroya Oku
Only when I save the lives of others do I truly feel as though I am human.Do you only feel that you are human when you take the lives of others?
Hiroya Oku (Inuyashiki 7)
Ben çalışayım didineyim, sabahın yedisinde açayım dükkanı sen oku diye. Özel hoca tutayım sen oku adam ol diye. Sen de çaba sarf etsene biraz. Serseri puşt! Hıyarağası pezevenk! İt!" Babama kızdığı anlarda bir küfür yetmez, illaki yanına alakalı alakasız çeşit yapacak, kuruyemişçi ya, karışık vereyim tutkusu.
Emrah Serbes (Erken Kaybedenler)
Steve Jobs, dikkat çekici bir hamleyle kullanıcıyı mouse'u kullanmaya zorlamak için Mac klavyesinden imleç oku tuşlarını kaldırmıştı. Çoğu kişiyi şaşırtan bir hareketti bu ama günümüz bilişim kullanıcısın hayatında mouse'un ne kadar baskın bir yer tuttuğuna bakınca Jobs'un uzun vadede doğru kararı vermediğini kim söyleyebilir?
Daniel Smith (How to Think Like Steve Jobs (How to Think Like ...))
Only when I save the lives of others do I truly feel as though I am human. Do you only feel that you are human when you take the lives of others?
Hiroya Oku (Inuyashiki 7)
Ara sıra mezarlıkları ziyaret et ve mezar taşı kitabelerini oku! Hayatın karanlık yüzünden öğrenecek çok şey var!
Mehmet Murat ildan
U Beogradu svako svakoga neprestano drži na oku. Zbog toga smo mnogo raspoloženiji i elegantniji na ulici, nego u rođenim kućama.
Momo Kapor (011)
Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmadığın müddetçe cahilsin demektir.
Saadi
Evrensel oku; evrensel düşün; evrensel yaşa!
Mehmet Murat ildan
Adına dünya dediğimiz kitabı oku.
İhsan Oktay Anar (Puslu Kıtalar Atlası)
Hedef ile metafiziksel bir bağ kurabilenler hedefin fiziksel haline de erişebilirler." Böyle kişilerin oku hedefi vurmaz, hedef önlerinde belirir.
Ozan Ertürk (Ruhban (Yeni Çağ Mitolojisi))
Było mi obojętnie i bardzo pusto - tak musi być w oku cyklonu. Absolutna cisza w samym środku szalejącego żywiołu.
Sylvia Plath (The Bell Jar)
Smislio sam hiljadu stvari koje ću joj reci, a i ona je ponešto smislila, koliko je znam…Da smo rekli išta od toga, to bi potpuno zapetljalo stvar. Ovako, stvar se odmotala kao klupko vunice ispušteno iz krila. Zadivljujuće jednostavno… – Samo sam htela da imam nešto tvoje…Zauvek…Zumirao sam kristalnu kap u njenom lepom oku, koja je svetlucala kao titrava rosa na malenom zvončiću đurđevka.Sretan sam ja momak…Neki režiseri potroše čitav život čekajući takvu scenu, i opet ne uspeju da je snime.Hajde konju…Reci joj…Osetio sam da uglovi usana izmiču kontroli. Želiš nešto moje? Zauvek?-Da li bi prezime moglo da posluži? Osmeh ju je ostavio bez daha na trenutak, ali je šmrknula i nastavila da slaže stvari. Ali oboje smo znali da to više nije potrebno.Zagrlio sam je, s leđa, privila se uz mene i pritisnula mi ruke sa svoje obe. Neću da se mešam, ali trebaće ti neka veća torba. Moraćeš i mene da spakuješ ako zaista misliš da odeš odavde…
Đorđe Balašević
Nefret ediyordum doğadan! Her şeyin her şeyi yemesinden! Bütün döngünün, her şeyin her şeyi yiyerek sürüp gitmesinden nefret ediyordum. Başka türlü olamaz mıydı? Başka bir seçenek yok muydu? Bu muydu, o muhteşem ve mükemmel doğa, dedikleri? Bu doğayı yaratan her neyse ya da kimse, nasıl bir sadistti ki "Öyle bir düzen kuracağım ki sırf yaşamak için herkes birbirini gebertecek!" diyebilmişti. Birbirini yiyen o hayvanlar, her şeyi yiyen o insanlar, bütün cesetleri yiyen o böcekler, o böcekleri yiyen başka böcekler..."Hepsinin de amına koyayım!" diye bağırıyordum. "Bu doğayı hayal edenin de, bütün bu et yiyip kan içme sahnelerine mucize diyip, hepsi için şükredenlerin de ta amına koyayım!" O kadar sinirlenmiştim ki yanımda kağıt kalem olsa derhal bir dilekçe yazardım. Madem, bütün o dinler yazıya dökülüp kitap olmuştu, demek ki kullanılması gereken iletişim tekniği buydu. Ben de bir şikayet mektubu yazıp atacaktım havaya, ya da Allah ya da Tanrı ya da şu ya da bu, her neredeyse oraya! Madem Kuran, "Oku!" diye başlıyordu, ben de mektubun başına "Sen de bunu oku!" diye yazacaktım!
Hakan Günday (Daha)
U svakom ljudskom oku ima tuge, s kakvom događaje promatraju životinje iz kaveza; kretnje su ljudske hijenske i ranjave, jer je sve rešetkama okovano i sve je u kavezu zaključano, a u kavezima je slikarstvo potpuno nepotrebno.
Miroslav Krleža (The Return of Philip Latinowicz (European Classics))
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
Oku neden çıkardın?" diye sordu Emma. "Çünkü birisi... seni bir okla vurduğunda..." dedi Jules nefes nefese. "... ilk tepkin... ok için teşekkürler, sanırım bir süre orada tutacağım, olmaz." "Espri anlayışını hâlâ kaybetmediğini bilmek güzel.
Cassandra Clare (Lady Midnight (The Dark Artifices, #1))
Geleceğin karanlık yollarını düşündüğünde kendini çaresiz mi hissediyorsun? O halde büyük adamların biyografilerini oku! Onların hayat hikâyelerini öğren; onlar seni ışığa götürecektir! Sakyamuni ışığa götürür; Gandi ışığa götürür! Geniş ufukların adamları kendi ufuklarımızı genişletirler.
Mehmet Murat ildan
Što se više udaljavamo i raskidamo veze sa svijetom pismenosti, svijetom napisane riječi, svijetom složenosti i nijanse, svijetom ideja i pojmova i zamjenjujemo ga oku ugodnim, umirujućiim slikama, fantazijama, sloganima, celebrityjima, pohlepom za nasiljem, to smo sve bliži urušavanju i imploziji. Kako nastavljamo propadati, a patnje nam narastaju, poput ljubitelja hrvačkih spektakla što se organiziraju u sklopu World Wresting Entertainmenta, ili ljudi što brkaju pornografiju s ljubavlju, počinjemo žudjeti za ugodom, umirenjem i ljepotom opsjene. Opsjene u nama bude osjećaj ugode. To postaje naša stvarnost.
Chris Hedges (Empire of Illusion: The End of Literacy and the Triumph of Spectacle)
İYİMSER ADAM Çocukken sineklerin kanadını koparmadı teneke bağlamadı kedilerin kuyruğuna kibrit kutularına hapsetmedi hamamböceklerini karınca yuvalarını bozmadı büyüdü bütün bu işleri ona ettiler ölürken başucundaydım bir şiir oku dedi güneş üstüne deniz üstüne atom kazanlarıyla yapma aylar üstüne yüceliği üstüne insanlığın
Nâzım Hikmet (Şiirler 6 – Yeni Şiirler (1951-1959))
Yavaş oku küçük kız, Kipling'i yavaş okumalısın. Doğal akışını keşfetmeye çalış yazının, virgülleri nerelere koymuş dikkat et. Kipling, yazarken dolmakalem kullanırdı. Sanırım sayfadan sık sık başını kaldırıyor, ara sıra dışarıyı seyrediyor, kuş seslerini dinliyordu. (...) Sen çok acelecisin, Amerikalı olduğun belli. Yazarın kalemini hızını düşün.
Michael Ondaatje (The English Patient)
i'm not waiting for the sun to shine; the light, it comes from me.
xan oku
Moja istraživanja trajala su čitavu godinu i najzad sam zaključio da samo reljef boje, znalački stavljen na platno, može da da oku pravi utisak. To je bio period koji su moji roditelji nazvali „kameno doba“. Upotrebljavao sam kamenje da bih dobio, na primer, veoma blistav oblak. Lepio sam kamenje na platno, a zatim ga bojio. Jedan od mojih najvećih uspeha u ovom žanru je bio zalazak sunca sa kao krv crvenim oblacima. Nebo je bilo prepuno kamenja svih dimenzija, od kojih su neki bili veliki kao pesnica. Ova slika je dugo visila na zidu porodične trpezarije i sećam se da nas je često, u tišini posle večere, iznenađivao šum kamena koji bi, odlepivši se sa slike, padao na pod. Moja majka bi prestala da šije, a otac ju je uvek umirivao rečima: -Nije ništa, to je samo još jedan kamen pao sa neba našeg deteta.
Salvador Dalí (Ja sam genije)
It's the goats," he said, his voice low. "The what?" Fen said. "The, uh, goats. Thor ... in the myths ... Thor has goats." Fen pressed his lips together, but after only a moment, he sputtered a laugh. Baldwin joined in. Even Laurie seemed to be trying to hold one back. Matt's cheeks heated. "Seriously? Goats?" Fen said. "That is awesome." "They're magical goats," Matt said. "Magical ..." Fen couldn't even manage the rest without choking on his laughter. "Do not mock the son of Thor," Hildar said. "The goats are very important. It is an aspect of the great god. Oku-Thor." "Oku-Thor?" Fen said. "Lord of the Goats," Hildar said. All three burst out laughing, even Laurie. Matt tried to explain that wasn't the real translation - it meant "Driver Thor", referring to the goat cart he drove, not the actual goats, but no one was listening to him. The damage was done.
K.L. Armstrong (Odin's Ravens (The Blackwell Pages, #2))
Istinska pobuna nikada neće u Balkanu naći teren za nebesko rumenilo! Nade ondje hrđaju, a strasti hlape. Nesreća se pak širi u svoj svojoj raskoši. Dok bezglavo juri i izgara u groznicama gorčine, dok prevaljuje taj rub svijeta koji nije predviđen nijednim nacrtom Postanka, koji izmiče Božjemu oku, a i sami ga vragovi zaobilaze, misao ožalošćena sjećanjem na druge prostore podiže stratište nade, a sve što u srcima cvjeta vješa svoje snove o uže.
Emil M. Cioran (Breviario de los vencidos)
Ofsayt, senin kalbime düştüğün gündür. Eros'un oku çıkmıştı orta sahadan ve şenle benim aramda kimse yoktu. Kalbime en yakın olan şendin. Derken ok yavaş yavaş düştü senin kalbine ve o acıyla çıkarıp kaleye doğru attın oku. Ben vardım kalede ve ok sırf senden geliyor diye vurulup kalenin içine düştüm. Eros aşkı vermedi. Neymiş ofsaytmış efendim. Kızı vurdun, kız beni vurdu, ben kaleye girdim aşk oldum. Tamam, ofsayt ama işin içinde aşk var, Sayın Eros.
Anonymous
Büyük sanatçıların, gerçek ustaların, başyapıtlarında bize söylemek istediklerinin gerçek anlamını kavramaya çalışmak da insanı Tanrı'ya götürür. Biri kitabında yazmış ya da söylemiş diyeceğini, öteki ise yaptığı resimde. Sonra, sırf İncil'i oku, o zaman düşünürsün işte, çok düşünürsün, her zaman düşünürsün...İyi ya, çok düşün, her zaman düşün, o zaman sen bilincine bile varmadan düşüncelerin, olağan düzeyin üstüne çıkar. Okumasını biliyoruz ya, okuyalım öyleyse!
Vincent van Gogh (The Letters of Vincent van Gogh)
Był sobie pewien człowiek, który codziennie siedział i patrzył przez wąską pionową szparę w płocie, z którego wyjęto jedną deskę. Codziennie za płotem przebiegał dziki pustynny osioł. W wąskiej szparze pojawiał się najpierw jego nos potem głowa, przednie nogi, długi brązowy grzbiet, tylne nogi, a na końcu ogon. Pewnego dnia człowiek ten zerwał się na nogi z błyskiem w oku i krzyknął głośno, tak żeby wszyscy go mogli usłyszeć: "To jasne! Nos jest przyczyną ogona!".
Frank Herbert (Heretics of Dune (Dune #5))
OKU NMA, THE PRINCESS OF LIGHT "And behold, all I see is mercy and grace" cried out the King over the Crown of the Princess of Light. As a bearer of good tidings, I turned to the King and cried out "Behold the peace of the Kingdom of Light". Ada Di Oma, the beauty from the land of the Kings. Oh Princess of Light, the bird through which goodness is spat into the hearts of men. The Bride to the perfect Groom. Let your reigning be heard across the Greenland. Poem by Victor Vote for Philomena Ndu Ezechukwu @©️2021 by VVF
Victor Vote
Anne Mangen Norveç'teki Stavanger Üniversitesi'nde okuryazarlık alanında profesör olarak görev yapıyor. Konu üzerine yirmi yılı kapsayan araştırmalarında hayali bir şeyi kanıtladığını söyledi bana. Dediğine göre kitap okumak bizi belli bir şekilde okumaya alıştırıyormuş - çizgisel bir şekilde, bir süreliğine tek bir şeye odak­lanarak okumaya. Ekrandan okumanın ise bizi farklı bir şekilde oku­maya alıştırdığını keşfetmiş Anne - bir şeyden diğerine atlayıp zıplayarak okumaya. Gerçekleştirdiği çalışmalarda, ekrandan okurken "göz gezdirmeye ve taramaya daha yatkın olduğumuzu" görmüş ihtiyacımız olanı almak için ekrandaki enformasyonun üstünde hızla göz gezdirdiğimizi. Ama yeterince uzun bir süre böyle okuduğu­ muzda, "bu tarama ve göz gezdirme bulaşıcı hale geliyor. Kağıt üstünde yazılı olanları okuma şeklimizi de etkilemeye, belirlemeye başlıyor . Varsayılan okuma şekli haline geliyor".
Johann Hari (誰偷走了你的專注力? 分心世代的12個課題,如何停止瞎忙,重拾心流、效率與創意)
Zar nije naivno mišljenje da je čovjek ugodno smješten na zemlji i da je tu njegov pravi dom? Prostranstvo je naša tamnica, rekao sam osluškujući odjek svojih nepoznatih misli, unoseći neočekivanu vatru u mrtvi i nepotrebni dotadanji razgovor. Prostranstvo poseduje nas. Mi ga posedujemo samo koliko može oko da pređe preko njega. A ono nas umara, plaši, izaziva, goni. Mislimo da nas ne vidi, a mi ga se ne tičemo, kažemo da ga savladavamo, a samo se koristimo njegovom ravnodušnošću. Zemlja nam nije naklonjena. Gromovi i talasi nisu za nas, mi smo u njima. Čovjek nema svog pravog doma, on ga otima od slijepih sila. To je tuđe gnijezdo, zemlja bi mogla biti samo stanište čudovišta koja bi bila u stanju da se nose s nedaćama što ih ona pruža u izobilju. Ili ničija. Pa ni naša. Ne osvajamo zemlju, već grumen za svoju stopu, ni planinu, već sliku u svome oku, ni more, već njegovu gibljivu čvrstinu i odsjaj njegove površine. Ništa nije naše osim varke, zato se čvrsto držimo za nju. Mi nismo nešto u nečemu, već ništa u nečemu, nejednaki s tim oko sebe, ne isto nespojivo. Razvitak čovjekov trebalo bi da ide ka gubljenju svijesti o sebi. Zemlja je nenastanjiva, kao i mjesec, a mi sebe varamo da je ovo naš pravi dom, jer nemamo kud. Dobra za nerazumne, ili za neranjive. Možda će biti izlaz čovjekov da se vrati unazad, da postane samo snaga. Hasanov izraz lica postao je neočekivano sabran. Ne, rekao j, polako odmahujući glavom, kao da se izvinjava što govori ozbiljno. “Ne treba čovjek da se pretvori u svoju suprotnost. Sve što u njemu vrijedi, to je ranjivo. Možda nije lako živjeti na svijetu, ali ako mislimo da nam ovdje nije mjesto, biće još gore. A željeti snagu i bezosjećajnost, znači svetiti se sebi zbog razočarenja. I onda, to nije izlaz, to je dizanje ruku od svega što čovjek može da bude. Odricanje svih obzira je prastari strah, davna suština ljudskog bića koje želi moć, jer se boji.
Meša Selimović (Death and the Dervish)
Samo da nije te taštine. Te vražje taštine. Erikina taština za¬daje majci brige i pravi joj je trn u oku. Jedino što bi Erika postupno morala naučiti jest ne biti tašta. Bolje sada nego poslije, jer je u dobi koja već kuca na vrata taština poseban teret. A starost je dovoljan teret sam po sebi. Ah, ta Erika! Zar su velikani glazbene povijesti možda bili tašti? Nisu. Je¬dino čega se Erika mora odreći jest taština. U slučaju nužde majka će Eriku lijepo istesati, tako da se za nju ne može uh¬vatiti ništa suvišno. Mama pokušava djetetu istrgnuti haljinu koju ono grčevito drži prstima, dobro uvježbanim za takve borbe. Pusti, viče majka, daj to ovamo! Treba te kazniti zbog požude za ispraz¬nim stvarima! Dosada te život kažnjavao tako što nije obra¬ćao pozornost na tebe, a sada će te dodatno kazniti i tvoja majka tako što ni ona neće obraćati pozornost na tebe, iako se kinduriš i lickaš poput klauna. Daj tu haljinu ovamo! Odjednom se Erika okrenula i odjurila do svojeg ormara s odjećom. Obuzela ju je nejasna slutnja, koja se već više puta obistinila. Danas opet nešto nedostaje, ovaj put tamnosivi jesenski komplet. Sto se dogodilo? Čim je primijetila da nešto nedostaje, Erika je odmah znala tko je za to odgovoran. Samo jedna osoba dolazi u obzir. Ti, gaduro, gaduro jedna, urla Erika na sebi nadređenu instanciju i poput pandži zabija nok¬te u majčinu tamnoplavo obojenu kosu s prst izraslim sjedi-nama. Frizer je naime skup pa zato majka njemu i ne odlazi. Jednom mjesečno Erika majci boji kosu kistom i Polycolo~ rom. Sada čerupa majčinu glavu, koju je vlastoručno uljepšala. Bijesno majku vuče za kosu. Majka jauče. Kada je prestala vući, Eriki su ruke pune pramenova, koje nijemo i u čudu promatra. Kemija je već ionako slomila svaki otpor u majčinoj kosi, ali ni priroda tu nije izvela majstorsko djelo. Erika u prvi tren ne zna kamo s vlasima. Napokon odlazi u kuhinju i u kantu za smeće baca tamnoplave pramenove prošarane sjedinama.
Elfriede Jelinek (The Piano Teacher)
Svaki ožiljak vidljiv oku ima svoju priču, a pogotovo onaj koji se nalazi na srcu.
Matea Rožanković
Čo len môže byť tejto stvore!‘ láme si hlavu Jure. ,Nekričí, nenadáva — iba čo je akosi smutná…' Ona vycítila z jeho reči to hnutie, pozrela naň skoro nežne, sťa dieťa. Veď on skutočne v svojej ťarbavosti, prostote je ozajstné dieťa. I v citoch ešte nevyzliekol detské háby — ani ich už nevyzlečie. Andrija ustavične s čiapočkou v ruke stojí úctive pred svojou paňou. No v oku sa mu zračí neobmedzená láska i dôvera, asi tak, ako keď dieťa pozerá na svoju matku. Koľko ju koľvek ráz vidí, zakaždým ju postretá s tým istým pohľadom, pred ktorým ona, ako v rozpakoch, musí sklopiť oko
Martin Kukučín (Dom v stráni)
The urge to kill is shown by glares, not by words.
Hiroya Oku (Gantz/29)
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin.
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
this ones who think of others and those who think of themselves, the unmistakable truth that these two cannot coexist!
Hiroya Oku (Gantz /15)
oscar yapı Kurumsal İletişim 0212 415 58 50 ANASAYFA HAKKIMIZDA Hakkımızda Ekibimiz HİZMETLERİMİZ Alçıpan asma tavan Alçıpan Bölme Duvar Komple Tadilat Fiyat Listesi tasyunu asma tavan Tadilat Dekorasyon alüminyum asma tavan Ev tadilatı banyo tadilatı mutfak tadilatı seramik uygulama sıhhi tesisat boya badana çatı aktarma ve onarımı işçilik fiyatları karolam asma tavan metal asma tavan saten alçı uygulaması makinalı alçı sıva uygulaması ytong duvar örme uygulaması mantolama çelik konstrüksiyon ÇATI İZOLASYONU Cephe giydirme sistemleri PROJELERİMİZ FİYATLARIMIZ GALERİ Resim Video İLETİŞİM Ürün ve Hizmetlerimiz Hakkında Bilgi Almak İçin Şimdi Bizimle İletişime Geçin Bizimle İletişime Geçin Oscar Yapı olarak sizlere kurumsal profesyonel kusursuz kurumsal hizmet sunuyoruz. 2005 yılından beri, sektörde kazandığımız bilgi ve tecrübeleri birleştirerek size kusursuz hizmet anlayışı ile kaliteli ürünler sunmaktayız. Hizmetlerimiz tasyunu asma tavan TAŞYÜNÜ ASMA TAVANTaşyünü asma tavan; ezilerek toz durumuna getir tıklayınız. metal asma tavan METAL ASMATAVAN SİSTEMLERİ• Tasıyıcı profıllerle hazırlanan karol tıklayınız. sıhhi tesisat sıhhi tesisat gereçlerinin hemen altına, kötü kokuların ve gazlar tıklayınız. çatı aktarma ve onarımı Çatı aktarma zamanla kullana kullana aşınmış çatıların tekr tıklayınız. alüminyum asma tavan Asma Tavan Yapımı çalışmalarımız yapılacak olan yerin etüdüne gör tıklayınız. seramik uygulama Zemin Tabakasının Hazırlanması : Zemin tabakanın kuruluğunu, çat tıklayınız. işçilik fiyatları  işçilik fiyatları          &nbs tıklayınız. makinalı alçı sıva uygulaması MAKİNALI ALÇI SIVA UYGULAMASI VE FİYATALÇI SIVA UYGULAMASIAlçı sı tıklayınız. Neden Oscar Yapı? Tadilat ve dekorasyon uygulamalarında yılların vermiş olduğu iş deneyiminde profesyonel bir komple tadilat ve dekorasyon firması ev tadilatı , mağaza tadilatı ve mimarlık hizmetlerinde kusursuz hizmet Müşteri Hizmetleri 19 Yıllık Tecrübe Referanslarımızdan Bazıları SOFRA GLORİA JEANS COFFE FERRO DÖKÜM EFESAN GRUP PUMA İNCİ AKÜ armağan oyuncak Tokyo Restaurant ÇANKKALE SERAMİK ALARKO CTY SİNEMALARI ANKA ÇİN RESTAURANT SOFRA GLORİA JEANS COFFE FERRO DÖKÜM EFESAN GRUP PUMA İNCİ AKÜ armağan oyuncak Tokyo Restaurant ÇANKKALE SERAMİK ALARKO CTY SİNEMALARI ANKA ÇİN RESTAURANT SOFRA Güncel Bilgiler asma tavan, bölme duvar, komple tadilat Oscar Yapı Yeni yeni döneminde; asma tavan, bölme duvar, komple tadilat, dekorasyon uygulamarımızla siz değerli müşterilerimize hizmet vermeye devam ediyoruz devamını oku.. asma tavan, bölme duvar, komple tadilat Oscar Yapı Yeni yeni döneminde; asma tavan, bölme duvar, komple tadilat, dekorasyon uygulamarımızla siz değerli müşterilerimize hizmet vermeye devam ediyoruz devamını oku.. asma tavan, bölme duvar, komple tadilat Oscar Yapı Yeni yeni döneminde; asma tavan, bölme duvar, komple tadilat, dekorasyon uygulamarımızla siz değerli müşterilerimize hizmet vermeye devam ediyoruz devamını oku.. asma tavan, bölme duvar, komple tadilat Oscar Yapı Yeni yeni döneminde; asma tavan, bölme duvar, komple tadilat, dekorasyon uygulamarımızla siz değerli müşterilerimize hizmet vermeye devam ediyoruz devamını oku.. asma tavan, bölme duvar, komple tadilat Oscar Yapı Yeni yeni döneminde; asma tavan, bölme duvar, komple tadilat, dekorasyon uygulamarımızla siz değerli müşterilerimize hizmet vermeye devam ediyoruz devamını oku..
oscar yapı
Sana bir mektup yazmak lazım, Fırsat bulursan biraz oku. Ne kadar katlanacağım, bilmem ama, Fırsat bulursan biraz oku. Diyorlar ki, zaman her şeyi iyileştirir, Ama benim durumuma hiç ilaç yok. Fırsat bulursan gel, elimi tut biraz, Sen yanımdaysan, ölüm bile ölüm yok. Dünya bana kahraman diyor, bilge adam diyor, Ama bu kahramanın kalbi kıyamette yaşıyor. Dünyanın zehrini tekrar ve tekrar içerek, Bu aşksiz fakirin ruhu çok ama çok acıyor. Okuyacaksın, yoksa fırlatacaksın, bilmiyorum. Ama can olduğu sürece, seni çok ama çok bekliyorum.
Abhijit Naskar (Amor Apocalypse: Canım Sana İhtiyacım)
Gözünü kapa, raftan rasgele bir kitap seç ve onu oku! Bu doğru bir yöntem mi? Hayır, yanlış bir yöntem! Seçimlerini bilinçle yap, düşünerek yap, hesaplayarak yap, tesadüfen yapma!
Mehmet Murat ildan
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
Zver u oku U oku zub Ništitelj naspram ništitelja
Dejan Stojanovic (Krugovanje)
Eğer kendi ülkenin geçmişiyle sadece gurur duyuyorsan o zaman hemen bir kütüphaneye git, çok farklı kaynaklardan kendi ülkenin tarihini yeniden oku, çünkü istisnasız her ülkenin tarihinde hem gurur duyulacak ve hem de utanç duyulacak şeyler vardır!
Mehmet Murat ildan
XXXI (Pokojnik) S ranom u tom srcu, tamnu i duboku, s tajnom u tom trudnu i prokletu biću, sa zvijezdom na čelu, sa iskrom u oku gazi stazom varke, mrtvi Ujeviću; Smrt je tvoja ljubav pri svakome kroku, smrt je u tvom iću, u tvojemu piću, smrt je u tvom dahu, i u tvojem boku, smrt, i smrt, i smrt u Nadi i Otkriću. Što ti vrijedi polet u vlastitu čudu, što ti vrijedi volja i voljenje slijepo? Srce bije, pluće diše uzaludu; gle, bez hvajde ljubiš sve dobro i lijepo; kao sveli miris u razbitu sudu pogiba u tebi pjev što si ga tepo.
Tin Ujević (Kolajna)
Sen umut diyorsun Akbaba ama hayal kırıklıkları umudumu öldürüyor!
Kalemzade Cengiz Yardim (Tanrı'nın Oku)
Gerçek düşmanımız insalar değil , cehaletimizdir dostlar.
Kalemzade Cengiz Yardim (Tanrı'nın Oku)
O ömrüm boyunca hiç sevmediğim "beklemek" artık tek yapabileceğim şeydi. Hırsımın ve aceleciliğimin hiçbir anlamı kalmamış, teslimiyetin damarında akan bir zerre olmuştum.
Kalemzade Cengiz Yardim (Tanrı'nın Oku)
Ülken büyük tehlikeler altında mı? Işık gitmiş ve karanlık her yerde? Kime güveneceğini ve ne yapacağını bilmiyor musun? Ülkenin tarihini oku! Orada çıkış yolu için en iyi haritayı bulacaksın!
Mehmet Murat ildan
God doesn't exist... Hm? Somewhere on this planet... there's a war going on right now... y'know? Hum? And tons... and tons... of people are dying just like that... Yeah. And not even through war... dying every day. Somewhere they're dying just like that. Life is important, or the Earth is important... all of it is bulshit... God doesn't exist... What's gotten into you? ... I dunno... its just, since god doesn't exist, I was thinking that maybe humans... with their own strength... must take an active stance and protect life as if were something precious from now on... Humans, using their own strength... their own strength... Yeah... no matter what happens... to never give up fighting... What's the matter? Something... happen? Kurono-chan? Nah... it's nothing... You sure?
Hiroya Oku (Gantz/26)
The despair of the world makes Kurono shine even brighter.
Hiroya Oku (Gantz/26)
In a world falling to darkness, the light made by the hands of people sings and dances.
Hiroya Oku (Gantz/26)
Čovječe! Ne možeš nikada sastaviti vjerovanje i vjerolomstvo. Kako ćeš biti vjernik kad susjed nije miran od tebe?! A kako ćeš pak biti musliman ako od tebe nije miran ostali svijet?! Zar Allahov Poslanik, sallallahu alejhi ve selleme, nije rekao: "Nema vjerovanja onaj u koga se nema povjerenja, a ni vjere onaj koji ne ispunjava obećanja." On je također rekao: "Nije vjernik onaj od čijeg zla strahuje njegov susjed." Čovječe! Nisi u istinskom imanu sve dok drugima iznalaziš mahane, a ni sam nisi bez njih. Stoga, prvo otkloni svoju mahanu, a ostavi drug i njihove mahane. Ali, znaj, nikada nećeš moći otkloniti sve svoje mahane, pa je najpreče da se njima posvetiš i pozabaviš. A ako želiš biti pravedan, onda ne istražuj tuđe mahane pa ćeš i Allahu džellešanuhu biti drag i mio. Čovječe! Koliko si samo slab i nemaran! Drugima pronalaziš grijehe, a svoje grijehe zanemaruješ i zaboravljaš. U oku svoga brata vidiš trunku, a u svome oku ne vidiš gredu. Koliko je malena tvoja pravednost, a velika tvoja nepravednost!
al-Hasan al-Basri (Čujem šum, prijatelja ne vidim)
Evet, diyor Ender, bazen edebiyat hayattan daha açıklayıcıdır." (s. 37) "Elimi daldırıp bir avuç dolusu kayısı çekirdeği aldım. Birkaç tanesini aylandıza doğru fırlattım. Düştükleri yerde ağaç çıkarsa acı olacaktı meyveleri." (s. 103) "Yaptıklarımızı olumlayan yasalar buluyoruz; sanırım aklımız böyle işliyor: Buyurgan iç huzurumuzun boynu bükük kölesi olarak. (Çetin, burayı anlamadıysan lütfen üşenme, bir kere daha oku!)" (s. 106) ''Hayatımızın, uzun mihnet, lezzetsizlik, renksizlik ve keder devrelerinin arasına serpiştirilmiş kısa saadet dakikaları...'' (s. 139)
Barış Bıçakçı (Bizim Büyük Çaresizliğimiz)
Before the World was created, the Word already existed. The Word was the source of life, and this life brought light to mankind. The light shines in the darkness, and the darkness has never put in out.
Hiroya Oku
„Zašto je Mevlut u jednom od pisama koje je slao iz garnizona u Karsu našao da Samihine oči liče na narcis? Priznao joj je da je dok je bio pod zaštitom generala Turguta dobijao saznanja i pomoć, kada je reč o očima, od gimnazijskog profesora književnosti koji je bio na odsluženju vojnog roka. Narcis je u staroj književnosti izražavao oko: tada su žene bile pokrivene i kako su muškarci mogli da vide samo njihove oči, čitava divanska i narodna književnost zasnivala se na oku.“ Orhan Pamuk: „Čudan osećaj u meni
Orhan Pamuk (A Strangeness in My Mind)
Güzel bir şiir oku ya da güneşin doğuşunu seyret, ikisi de aynı şeydir!
Mehmet Murat ildan
...Eve gittim ve bir yazı yazdım. hayatım ağrıyor "kaçar herkesten durmaz bir yerde anne ölünce çocuk çocuk ölünce anne" anneler ve çocuklar/sezai karakoç sen susalı üç hafta oldu ve bazen karıştırıyorum hangimizin öldüğünü.önce senin öldüğünü sandım.çok üzüldüm biraz zaman geçince fark ettim ki ölen benmişim ama farkında değilmişim.seni arayınca anladım gerçeği çünkü ben her daim bir yaranın sızısıyla sana koşuyorum,kanar kanamaz elimle bastırıp sana koşuyorum,yaramı sar beni öp mırıltıyla dua oku diye sana koşuyorum.üç haftadır sana yetişmeye çalışırken kaç kere öldüğümü sayamadım.insan böyle zamanlarda anlıyor ölümden önce bir hayatın olmadığını.ayrılığın olduğu yerde hayat da olmaz.bütün kuşkularım bitti sen susunca,ölümden önce bir hayat yok...
Tarık Tufan (Şanzelize Düğün Salonu)
Günleri say, senedini say, büyüklerini say, ama yerinde sayma. Emek ver, kulak ver, bilgi ver, ama hiç bir zaman boş verme. Eşini beğen, işini beğen, aşıgını beğen, ama kendini beğenme. Fidan büyüt, çocuk doyur, çocuk besle, ama kin besleme. Hedefe koş, cihanda koş, yardıma koş, ama ortak koşma. Paranı ver, gönlünü ver, selam ver ama; sırrını verme. Davet et, hayret et, affet, töğbe et, ama ihanet etme. Okumaktan zarar gelmez oku ama, lanet okuma. Elini aç, kapını aç, gözünü aç, ama ağzını açma. Sarıcı ol, bakıcı ol, kalıcı ol, ama bölücü olma. Ev al, araba al, abdest al, ama beddua alma. Zulmü devir, nesri devir, ama çam devirme. Rakibini geç, sınıfını geç, ama gülüp geçme. Yaklaş, konuş, tanış, ama uzaklaşma. Seslen, uslan, ama yaslanma. Doğrul, devril, ama eğilme. İtil, atıl, ama satılma.
Jalal ad-Din Muhammad ar-Rumi
Yaratan Rabbinin adıyla oku!
Anonymous
Her orman içinde pek çok kitap bulabileceğin iyi bir kütüphanedir! Hayvanlar, ağaçlar, hatta kayalar bu gizemli kütüphanenin kitaplarıdırlar. Hikâyelerini edinmek için onları oku! Birisinin ya da bir şeyin hikâyesini elde ettiğinde, onların bilgeliklerini de elde edersin!
Mehmet Murat ildan
Oku yüzümü! " der gibi bakar savaş ölüsünün çocuğu; nerden bilsin öyle bir yüzün kolay okunamayacağını
Anonymous
Ne u razbuktavanju plamena ili ekscesu lepote nego – Između smrti i smrti šta je bilo to što je svetlelo s gorčinom i što se gorko zadržalo u oku što posmatra nezadrživo krvarenje iz jedinstvenog plavog. Želim da osetiš to plavo boju odbijanja i potpune posvećenosti i ništa drugo kako je proživelo u meni čitave te noći strašnu agoniju ni zbog čega drugog osim njega samog i kako je raslo rasipajući u meni praveći u meni potpuno tu reč. Želim da osetiš to plavo boju samoće i neizvesnosti i ništa drugo dok vazduh i zemlja bukte u pijačnom rasplamsaju slučajnosti kovitlac u razdraženom vazduhu koji nigde ne naseljava. I da posle ja moram da ti spominjem da moram da imenujem susret kad ove noći veličanstvena boja i ono nešto večito što smo konačno izgubili u njemu – 10
Anonymous
Peanatema (Neal Stephenson) - Your Highlight on page 178 | location 2453-2456 | Added on Sunday, 13 July 2014 14:33:03 Piękno przeszywa świat tak jak ten promień chmury - ciągnął Orolo. - Twoje oko kieruje się ku miejscom, w których znajduje się coś, co może go odbić, ale twój umysł wie, że to nie wieże i skały są źródłem światła. Umysł ma tę świadomość, że coś przenika z innego świata do naszego. Nie słuchaj tych, którzy twierdzą, że piękno jest w oku patrzącego.
Anonymous
I kind of feel like I know the reason that I was born. After 58 years of life, I know why I turned out this way. I know why I treasure life so much. I know why I cannot overlook wickedness. All of these things I experienced weren't for nothing. It was for this moment, right now, that I was born. I became a machine for this moment.
Hiroya Oku (Inuyashiki 8)
...sen susalı üç hafta oldu ve bazen karıştırıyorum hangimizin öldüğünü.önce senin öldüğünü sandım.çok üzüldüm biraz zaman geçince fark ettim ki ölen benmişim ama farkında değilmişim.seni arayınca anladım gerçeği çünkü ben her daim bir yaranın sızıyla sana koşuyorum,kanar kanamaz elimle bastırıp sana koşuyorum,yaramı sar beni öp mırıltıyla dua oku diye sana koşuyorum.üç haftadır sana yetişmeye çalışırken kaç kere öldüğümü sayamadım.insan böyle zamanlarda anlıyor ölümden önce bir hayatın olmadığını.ayrılığın olduğu yerde hayat da olmaz.bütün kuşkularım bitti sen susunca,ölümden önce bir hayat yok...
Tarık Tufan (Şanzelize Düğün Salonu)
Evimiz Yenişehir'de o zamanki adı Kâzım Paşa Caddesi olan bugünkü Ziya Gökalp Caddesi ile Selanik Caddesi'nin kesiştiği köşede bulunuyordu. Beni yataktan kaldırdılar, giyindim, salona indiğimde Gazi Paşa 10-15 arkadaşı ile gelmişti. O güne kadar, babamın arkadaşı olan, eski Milli Eğilim Bakanı Necati Bey'in verdiği "İlter" adını taşıyordum. Gazi Paşa, Türk milletinin kökenlerini ve tarihini belirlen bir konuşma yaptı. Hun imparatorlarından birinin adını, bana ad olarak vermek istiyordu. Bugün bir hazine gibi sakladığım aşağıdaki notları yazdırdı ve imzaladı: "Asya Türk Hun İmparatorluğu: Bu Türk İmparatorluğu'nun tesisinin tarihi, Çin'de imparatorluk teessüsü tarihi ile başlar. Çin'in Millattan evvel 13. asra ait vesikaları bunu müeyyittir. Ancak bu büyük Türk İmparatorluğu'nun bizce malum olabilen imparatoru Teoman'dır. Teoman Milattan evvel 3. asır başında yaşamış büyük bir kahramandır. Çinliler bu kahramanın, Çin'de imparatorluk tesis etmiş olan büyük Türk kahramanlarının neslinden geldiğini iddia ederler. Teoman'ın oğlu Türk imparatoru Mete meşhurdur. O, şarkta Kadırgan Dağları'ndan garpta Hazer Denizi'ne kadar, şimalde Sibirya'dan cenupta Himalaya eteklerine kadar geniş imparatorluk teşkil etmiş olan yüksek bir Türk hakanıdır. Mete, Çin imparatoru ordularını büyük meydan muharebelerinde mağlup etmiş, Çin imparatorunu iltica ettiği kalede muhasara elmiş, ancak karısının şefaatiyle ve fakat kendisine vergi vererek, tabiyetini kabul eylemesi şartıyla, azat eylemiş bir Türk imparatorudur. Şimdi çocuğum bu satırları oku ve kendin için bir unvan ararken Teoman veya onun çocuğu Mete'yi düşün, bu ikisinden birinin adını ad edin. Bence Mete çok büyüktür. Bütün Türk tarihinde Oğuz efsanesinin atıf ve isnad olunabileceği adam budur. Fakat düşünülürse Teoman elbette ondan daha büyüktür, çünkü her şeyi hazırlayan odur. Nitekim Makedonyalı, İskender büyük lakabı ile anılır, fakat hakikatte ondan daha büyük olan Filip'tir, çünkü İskender'in muvaffakiyeti için lazım olan siyası zemini ve askeri vasıtaları hazırlayan odur. Eyüp oğullarından Selahaddin haçlılardan Kudüs'ü kurtarmış olmakla büyük tanınmış bir Türk'tür. Fakat ondan daha büyük olan bizzat Selahaddin'i ve onu muvaffak eden orduları ve vasıtaları hazırladıktan sonra ölen büyük Türk Nureddin'dir ve bütün beşer tarihinde silinmez satırlarla mevcudiyetini yazdırmış olan odur. Şimdi çocuğum sen bu babalarla oğullarını mukayese et de, kendin için, sevebileceğin bir ismi ayırt et. Ondan sonra kendi hüviyetinin maddi ve manevi şahsiyetini ifade edecek olan bu unvan içersinde yüksekliğini, senden daima daha yüksek olan ve onun yüksekliği içinde kendini daima hiç sayacağın, milletine göster. 16.4.1931. Gazi Mustafa Kemal" İlkokul birinci sınıf öğrencisiydim. El yazısını okuyamamakla beraber söylenenler üzerinde düşünebilecek kadar bilinçlenmiştim. Gazi Paşa tek bir isim üzerinde beni zorlamıyordu. İki isim ortaya koyuyor, birini seçmeyi bana bırakıyordu. Herhalde "Teoman" ismi kulağıma "Mete"den daha hoş geldi ki, ben "Teoman ismini seçiyorum" dedim. Gazi Paşa "O zaman ilerde oğlun olursa ona Mete ismini koyarsın" dedi. Biraz sonra beni yukardaki odama yolladılar, toplantı devam etti. Ertesi gün kanuni işlemlere başlandı ve isim değişikliği kısa sürede sonuçlandı. Artık ismim Teoman olmuştu. Bu isme alışmalıydım. Babam evdekilere "İlter" ismini kullandıkları takdirde beş kuruş ceza ile cezalandırılacaklarını söyledi. Ancak bu ceza hükümleri pek işlemedi.
Teoman Özalp (Atatürk’ten Anılar)
Oku da baban gibi esek olma
some turk
- Miałam nawet prawie prawdziwy łuk i kołczan, dopóki nie dziabnęłam Daniela strzałą w oko. - Niechcący? - Niekoniecznie. Widzisz, Daniel nie ogarniał konceptu przestrzeni osobistej. Strzałę w oku ogarnął już bez trudu.
Marta Kisiel (Małe Licho i tajemnica Niebożątka)
Pomijając główny temat naszej rozmowy, przytoczę tylko nader ciekawą uwagę, która się naraz wyrwała temu jegomościowi: „Właściwie mówiąc — rzekł — nie bardzo się lękamy tych wszystkich socjalistów-anarchistów, bezbożników i rewolucjonistów; mamy ich na oku i znamy wszystkie ich fortele. Ale jest wśród nich niewielka co prawda garstka ludzi osobliwych: to są ci, którzy w Boga wierzą, chrześcijanie, a jednocześnie socjaliści. Tych to właśnie najbardziej się lękamy, to straszni ludzie! Socjalista-chrześcijanin jest groźniejszy od socjalisty-bezbożnika." Słowa te już mnie wówczas zastanowiły, ale teraz u was, panowie, jakoś mi się nagle przypomniały…
Fyodor Dostoevsky (The Brothers Karamazov)
İyi bir kitabın içine girmek kolaydır, ilk sayfayı oku yeter! Fakat iyi bir kitabın içinden çıkmak zordur, son sayfaya kadar gidersin ve hatta yeniden başa dönüp yeniden okumaya başlarsın!
Mehmet Murat ildan
Jakie to szczęście, że piękno leży w oku patrzącego.
Mariana Leky (Kummer aller Art)
- Ciekawość jest siostrą odwagi - odparł ku mojemu zdumieniu, przyglądając mi się z łobuzerskim błyskiem w oku. - Tylko tchórze nie potrafią sięgnąć po to, co wydaje się poza naszym zasięgiem.
Paulina Jurga (Worowka (Gruzińska mafia, #3))
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin.
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
Hayata Uygula: Kafesinde Çık Bazı cümleler bizi imkansızlıklar kafesine kapatırken, diğerleri özgürleştiriyor. Aşağıdaki kafesin içine kendini, başaramayan, hayatın koyduğu engellerin üstesindne gelemeyen bir kurban gibi hissettiren cümleler yaz. Hangi cümleler enerjini alıyor? Bunları bu kafese kilitle, sonra da kafesin dışına, sana ne kadar güçlü, bilge ve metanetli olduğunu hatırlatan cümleler yaz. Kendini Hansel'e benzettiğinde, hayat imtihanının korkusuyla kurbanın kafesine kapandığında, cümlelerine tekrar bak ve yüksek sesle seni özgürleştiren cümlelerinden oku. Hayata Uygula: Yola Çık Seni konfor alanından çıkaracak şeyler nelerdir? Bir liste yap, sonra çantanı hazırlayıp dışarı, bir maceraya çık. Seni kendi koyduğun sınırların ötesine götürecek günlük bir plan yap.
Judith Malika Liberman (Masallarla Yola Çık)
Spring is passing by! Birds are weeping and the eyes Of fish fill with tears.
Matsuo Bashō (The Narrow Road to Oku Audio Edition (Japanese) (1CD))
Gerilir zorlu bir yay Oku fırlatmak için; Gece gökte doğar ay Yükselip batmak için.
Hüseyin Nihal Atsız
Onuncu Yıl Marşı okumakla Türkiye raylarla donanmıyor. Bu işler lafla olmuyor. Marşı oku, demir ağlarla ör. Neyi ördün yahu, neyi?
Recep Tayyip Erdoğan
Hayata Uygula: Bir Peri Masalı Yaz Görmezden geldiğin konuların listesini yap, ailenle ya da bir arkadaşınla ilişkinde bahis konusu etmediğin ya da düşünmemeyi tercih ettiğin konuların listesini. Sonra birini seç ve onunla ilgili bir peri masalı yaz. Büyülü karakterler, periler, dinozorlar, prensesler, altın hazineleri olsun; sahneyi uzak bir diyarda kur. Saati on beş dakikaya ayarla ve hikayeni yazmaya başla. Süre bitene kadar durma, hatta kalemini bile kaldırma. Tüm bu on beş dakika boyunca yazdıklarını okuma, üstünü çizme, düzeltme, silme; bunun yerine bırak zihnin kağıda aksın. Bitirdiğinde oku. Alıştırmadan sonra enerjinin nasıl değiştiğini fark et. Tıkanmış enerjinin açığa çıkmasını sağladı mı? Sakinleştirici bir etkisi oldu mu? Keder, neşe, öfke ya da başka bir duyguyu serbest bıraktı mı? Bu konuda yazmanın, üzerinde yarattığı etkiyi fark etmek, onu görmezden gelmenin hayatındaki etkisini anlamana yardım edecektir.
Judith Malika Liberman (Masallarla Yola Çık)
Oynama Zamanı: Hikaye Anlatma Zamanı Harikalar Diyarı'nı kırk masalla gezdin. Şimdi anlatma sırası sende. Bu gece hikaye anlatma vakti. Bu gece bir mum ya da bir ateş yak, minderleri yerleştir, aileni topla, birkaç ya da bir sürü arkadaşını davet et. Bir kafenin masasında, arabada, evin salonunda ya da bir parkta piknik sırasında masallar anlatabilirsin. Kitaptaki en sevdiğin masalı seç, iki kere oku, sonra kitabı kapat, benim kelimelerimi unut, benim cümlelerimi unut, içindeki masalcıyı serbest bırak, masalı kendi versiyonunda anlatmasına izin ver, kendi hayatından renk ve detaylar ekle. Bir adımla, bir masalla başlıyor her şey. Masal anlatmak tesir eder ve büyülüdür. Seni uyarmadığımı söyleme, hayatında değişim yaratacak. Ve biliyorum ki bu yolculuğa başlamanın sebebi tam olarak buydu. Sayfayı çevir, kendi hikayeni yarat.
Judith Malika Liberman (Masallarla Yola Çık)
Reading is only dangerous to those who are afraid to imagine,’ Mr. Oku says. ‘If there is one thing I hope you got out of the Earnest Book Club, it is that each of you is not afraid to use your imagination. That you have accepted Oscar Wilde’s invitation to dare. The dare to read books, banned or not. The dare to think. The dare to imagine. The dare to speak your mind. And the dare to be yourself.
R. Zamora Linmark (The Importance of Being Wilde at Heart)
Bir şeyleri Oldukları Gibi gördüğümüzde aslında her zaman orada olmuş olan Sihirli bir dünyaya geçeriz. Ve bir süre sonra kendimize neden bu kadar uzun süredir onu fark etmemiş olduğumuzu sorarız. Henry David Thoreau şöyle yazmıştır: Görülmesi gerekene daima bakabilmeyle karşılaştırıldığında ne kadar iyi seçim yapılırsa yapılsın tarih, felsefe, şiir veya en iyi toplum düşüncesi nedir ki? Sen bir okur mu öğrenci mi yoksa gören mi olacaksın? Kendi kaderini oku, senden önce olanı gör ve kendi geleceğine yürü.
Benjamin Hoff (Piglet’in Te’si: Piglet'in Anlatımıyla Akışkan Erdemlilik ve Akışkan Olmak)
Bu sırada, oturduğum otelin önüne geldiğimi gördüm. Burada, iki karyolanın zor sığdığı bir odada bir arkadaş­la beraber oturuyorduk. Saat sekizi geçiyordu. Canım yemek istemediği için odama çıkmağı ve biraz kitap oku­mağı düşündüm, fakat derhal vazgeçtim: Otelin altında­ki kahvede gramofon tam bu saatlerde sesini son haddi­ne kadar yükseltiyor ve yanıbaşımızdaki odada yatan Suriyeli bar artisti, işine gitmek için tuvalet yaparken arapça şarkılarının en cırlaklarını bu sıralarda söylüyordu. Geriye dönerek kenarları çamurlu asfalt üzerinde Keçi­ören istikametinde yürüdüm. Yolun iki tarafında evvelâ otomobil tamir atelyeleri, basık salaş kahveleri vardı. Sonra sağ tarafta, tepeye doğru tırmanan evler, solda, bi­raz çukurda, yapraklarını dökmüş ağaçlariyle bahçeler başladı. Yakamı kaldırdım. Hızlı ve rutubetli bir rüzgâr esiyordu. İçimde, ancak sarhoş olduğum zamanlar hisset­tiğim, müthiş bir yürümek ve koşmak arzusu vardı. Saatlerce, günlerce gidebileceğimi zannediyordum. Etrafı­ma bakmayı unutmuş, bir hayli ilerlemiştim. Rüzgâr ço­ğaldığı için âdeta göğsümden biri iter gibi oluyor, bu kuv­vetle mücadele ederek ilerlemek bana zevk veriyordu. Birdenbire niçin buralara geldiğimi düşündüm... Hiç... Sebep filân yoktu... Karar vermeden yürüyüp gelmiştim. Yolun iki tarafındaki ağaçlar rüzgârdan inliyor ve gökyüzünde bulutlar, büyük bir hızla koşup gidiyordu. İlerideki siyah ve kayalık tepeler henüz biraz aydınlık­tı ve onlara sürünüp geçen bulutlar sanki buralarda kendilerinden birer parça bırakıyorlardı. Gözlerimi yumarak ilerliyor ve ıslak havayı içime çekiyordum. Kafamdan sö­küp attığım sual tekrar belirdi: Niçin buralara geldim?... Rüzgâr dün akşamkine pek benziyordu, belki biraz sonra kar da sepelemiye başlıyacaktı... Dün akşam burlarda başka bir adam, gözlükleri buğulanarak, şapkası elinde ve göğsü bağrı açık, koşar gibi yürüyordu... Rüzgâr kısa ve seyrek saçlarının arasına giriyor, kimbilir nasıl tutu­şan başına dıştan bir serinlik veriyordu. Bu başın içinde neler vardı? Bu baş, bu hasta, bu yaşlı vücudu neden buralara sürüklemişti? Raif Efendinin o karanlık ve soğuk gecenin içinde nasıl yürüdüğünü, yüzünün nasıl bir şe­kil aldığını tasavvur etmek istiyordum. Buraya neden geldiğimi şimdi anlamıştım: Onu ve onun kafasının için­den geçenleri burada daha iyi göreceğimi zannediyordum. Fakat işte ben, şapkamı uçurmak istiyen rüzgârdan, uğul­dayan ağaçlardan ve koşup giderken birçok şekillere gi­ren bulutlardan başka bir şey görmüyordum. Onun ya­şadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak demek değil­di… Bunu zannetmek için pek saf ve ancak benim kadar gafil olmak lâzımdı. İnsanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı... Bir de ben bu halimle kalkıp başka bir insanın kafasının içini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek isti­yordum. Dünyanın en basit, en zavallı, hattâ en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müt­hiş ve karışık bir ruha maliktir!... Niçin bunu anlamak­tan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahlûku anlaşıl­ması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rasgeldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatiyle öteye geçiveriyoruz?
Sabahattin Ali (Kürk Mantolu Madonna)