Kof Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Kof. Here they are! All 11 of them:

Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.
Sabahattin Ali
Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazan hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim.
Sabahattin Ali (Kürk Mantolu Madonna)
Öyle inanırdım ki, yağmur sadece dışarıyı değil,sokağın metruk köşelerinde tezgahlanan çirkeflikleri, bayağı, kof ve sinsi tasavvurları da temizlerdi.
Nermin Tenekeci (Yoksa)
Profs who go to Knossos to look for books on Phobos or Kronos go on to jot down monophthongs (kof or rho) from two monoglot scrolls on Thoth, old god of Copts - both scrolls torn from hornbooks, now grown brown from mold. Profs who gloss works of Woolf, Gogol, Frost or Corot look for books from Knopf: Oroonoko or Nostromo - not Hopscotch (nor Tlooth). Profs who do schoolwork on Pollock look for photobooks on Orozco or Rothko (two tomfools who throw bold colors, blotch on blotch, onto tondos of dropcloth).
Christian Bök (Eunoia)
Zayıf, kof, her zaman başkasının etkisi altında hareket etmeye alışmış, ama bir aralık isyan bayrağını çekip kuvvetli, makul olmaya karar veren kimselerin bu hareketlerinin her zaman belirli bir sınırı vardır. Başlangıçta isyanları son derece şiddetlidir. Bu şiddet çılgınlık hali alır. Karşılarına çıkan engellere gözleri kapalı atılırlar, güçlerinin üstünde çaba gösterirler. Ancak, belirli bir noktaya varınca kendinden geçmiş o insan zınk diye duruverir. 'Ben neler yaptım?' gibilerinden korku içinde kalakalır. Hemen arkasından da sönmüş bir balon gibi pörsür, ağlamaklı olur, diz çöküp afdiler, her şeyin eskisi gibi olması için yalvarır, her şeyin bir an önce sonuçlanmasını ister. Mozgylakov da aynı durumdaydı. Hiddete kapılarak kudurgan haliyle bir felakete sebep olmuş, öfkesini, gururunu tatmin ettikten sonra bütün olanlardan dolay sırf kendini suçlayarak kendinden nefret etmeye başlamıştı.
Fyodor Dostoevsky (Uncle's Dream)
Çağdaş, dinamik ve yepyeni bir yaşam alanı" vaadiyle satılan alanda hayat yoktu. Atmosfer yoktu. Yeşil perde önünde kameraya çekilmiş yapay mizansenlerle dolu bir yaşamın fonuna sonradan prodüksiyon hilesiyle eklenmiş gibi görünen, her yerinden sunilik akan yapıştırma bir konut çölüydü burası. Binaların birbiriyle ilişkisi zamanla kendiliğinden oturmadığı için gerçeklik duygusundan tamamen yoksundu. İnsan eliyle alelacele uyumluluk süsü verilmişti daha çok. Coğrafyayı, mimari ve sosyal dokuyu hiçe sayan kof bir dekordu. Güvenlik görevlisi sayısı korunacak insan sayısından fazlaydı neredeyse. Her türlü sosyal ve sportif imkânı sunmasına rağmen terk edilmiş, yalandan yeşil dokunuşlara rağmen betonarme bir alandı burası. Bu durumu en çok hava kararınca devasa bloklarda yanan tek tük ışık ele veriyordu. “Çağdaş, dinamik ve yepyeni” yaşam alanı geceleri ölüm sessizliğine bürünerek kocaman bir mezarlığa dönüşüyordu. Toplu bir ölü yatırım mezarlığına…
Hakan Bıçakcı (Doğa Tarihi)
meant it for good, to bring it about that many people [2] should be kept alive, as they are today. 21So do not fear;  j I will provide for you and your little ones.” Thus he comforted them and spoke kindly to them. The Death of Joseph 22So Joseph remained in Egypt, he and his father’s house. Joseph lived 110 years. 23And Joseph saw Ephraim’s children  k of the third generation. The  l children also of Machir the son of Manasseh were  m counted as Joseph’s own. [3] 24And Joseph said to
Anonymous (Holy Bible: English Standard Version (ESV))
Is not this the fast that I choose:          j to loose the bonds of wickedness,         to undo the straps  k of the yoke,     to let the oppressed [2] go free,         and to break every yoke? 7    Is it not  l to share your bread with the hungry         and bring the homeless poor into your house;     when you see the naked, to cover him,          m and not to hide yourself from your own flesh? 8     n Then shall your light break forth like the dawn,          o and your healing shall spring up speedily;      p your righteousness shall go before you;          q the glory of the LORD shall be your rear guard.
Anonymous (Holy Bible: English Standard Version (ESV))
him?     Will you call this a fast,         and a day acceptable to the LORD?     6 “Is not this the fast that I choose:          j to loose the bonds of wickedness,         to undo the straps  k of the yoke,     to let the oppressed [2] go free,         and to break every yoke? 7    Is it not  l to share your bread with the hungry         and bring the homeless poor into your house;     when you see the naked, to cover him,          m and not to hide yourself from your own flesh? 8     n Then shall your light break forth like the dawn,          o and your healing shall spring up speedily;      p your righteousness shall go before you;          q the glory of the LORD shall be your rear guard. 9    Then
Anonymous (Holy Bible: English Standard Version (ESV))
Her insanın bir yere ihtiyacı var diyordum kendi kendime ve yer bile yalnızlığı savuşturmak için kör bir asa diyor, derken de, kör asa niyetine kullanılan ya da kullanılabilecek olan ne varsa şu yalan dünyada ve daha neler olacaksa, içimden tek tek saymaya çalışıyordum. İnsanı sonsuzluğa götürüp getiren bitimsiz sandığımız ve pekâlâ aldandığımız bazı sevinçleri düşünüyordum sözgelimi, budalaca hareketlerden doğan sabun köpüğü neşeleri, rastlantılardan yontmaya alıştığımız gülünesi mutlulukları, yokluğundan yola çıkarak abarta abarta neredeyse kutsallaştırdığımız kof doyumları ve daha birçok akla gelmedik şeyi ve şeyleri kimi zaman aydınlatıp kimi zaman karartan öteki şeyleri düşünüp, bütün bunların kör bir asa sallayışından başka hiçbir anlama gelemeyeceğini kendi kendime bir kere daha tekrarlıyordum.
Hasan Ali Toptaş (Kayıp Hayaller Kitabı)
Bu soğukların sebebini kitabî olarak anlatmaya başlar. Kıyamete inanmadıkları için helak olan Âd ve Semud kavminden bahseder. “Bunun doğrusu ise şöyledir: Hûd Aleyhisselâm zamanında yemen civarında Hadramut ve Badiye-i Ahkaf denilen yerlerde Âd kavmi namıyla bir cins insanlar vardı.” Âd kavmi, Âd-ı ûla ve Âd-ı âhir olmak üzere ikidir. Hud Aleyhisselâm Âd-ı ûlâ kavmine gönderilmiştir. Bu kavmin soyu da Âd bin Avs, bin irem, bin Sam, bin Nuh Aleyhisselâm’dır. Başka kavimlere verilmeyen boy pos, güç kuvvet de bu kavme verilmiş. Gayet verimli topraklar üzerinde yaşayan bu kavim iman etmediği için helak olmuştur. Bereketleri kesilmiştir. Bugün bu araziler Hadramut’tan Yemen’e kadar olan yerlerdir, yağmursuz ve kurak topraklardır. “Bunlar gökteki aya taparlardı. Aya tapmaktan vazgeçmeleri ve Hazreti Allah’a ibadet etmeleri için Hazreti Hûd bunları dine davet ettiyse de kabul etmediler. Hûd Aleyhisselâm’a türlü türlü ezâ ve cefâ eylediler. Bu sebeple, Hak Teala hazretleri bu Âd kavmini tahminen bundan 4438 sene evvel, (bu tarihe 120 yıl daha eklersek daha doğru olur. Yani günümüzden yaklaşık 4558 sene evvel) şubat ayının yirmi altıncı günü başlayan şiddetli soğuk ve fırtına ile helak edilmiştir.” Kıyamete inanmadıkları için helak oldular “Bu fırtına, Kur’ân-ı Azîmüşşân’da El-Hâkka suresinde mealen: “Semud ve Âd kavimleri kıyameti yalanladılar. Semud kavmi korkunç bir nâra ile helak edilirken Âd kavmi azgın bir fırtına ile helak edildi. Allah o fırtınayı yedi gece, sekiz gün arka arkaya musallat etti.” beyan buyrulduğu üzere, sekiz gün yedi gece devam etmiş . Fırtınanın sonunda Âd kavmi ‘içleri kof hurma kütükleri gibi yıkılıp kalıvermişler.’ “işte bu sebeple her sene şubatın yirmi altıncı gününden itibaren sekiz gün yedi gece, takvimlerin bazısı ‘husum fırtınası’ yazar. Ayette geçen husumun lügat manası: Şeâmet, bahtsızlık, birdüziye (yeknesak) olan zarar ve fenalık. Husum kelimesi ile fırtınanın hiç kesilmeden art arda yedi gece devam ettiği manası anlaşılmıştır.
Anonymous