Kafan Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Kafan. Here they are! All 12 of them:

...Ibuku rajin meronce air mata. Kemudian ronce itu dimasukkan ke dalam kantung kain kafan. Setiap purnama dia membacakan mantra. Sebutir air mata menetes di ubun-ubunku lalu hilang dilarung asap dupa ke Tukad Cebol. Negeriku tercipta dari air mata ibu yang penuh luka sayatan. Luka ibu akan sembuh bila memandang anak lelakinya tumbuh menghijau seperti pohon pisang di dekat dapur....
Oka Rusmini (Saiban)
Regina’yı bir yana bırakıp yıllar sonra birdenbire yeniden Gregor Samsa’yı düşünmeye başladığın o güz gününü hatılıyor musun? Güneşli ama serin bir gündü ve sis henüz dağılmamıştı. Yoksulluğun tepelerinden koşarak gelen çocuklar tarlalara dağılırken, sen onların rüzgarla aşıp geçtikleri çitin önünde duruyordun. Özenli, iyi giysiler vardı üzerinde. Tertemiz, boyalı ayakkabılarından birini tele dayayıp gözlüklerinin arkasından ufku görmeye çalıştın. Sakin bir gündü. “Sis ne zaman kalkacak acaba?” diye düşündün. Çit seni rahatsız ediyordu ve özgürlük duygusunu henüz yitirmemiştin. Kendinden yana ciddi bir sıkıntın yoktu. Hatta seni başkalarından ayıran özelliklerin olduğuna inanıyordun. Diyordun ki “Değişim, doğanın ve insanların yasasıdır. Nasıl olsa böyle gitmez bu…” Ama çit olduğu yerde duruyordu. Bilinçaltı bir kolaylık isteği yüzünden mi düşündün Gregor Samsa’yı? Bir böcek bir insandan daha kolay aşar kimi engelleri. Üstelik göze çarpmaksızın. İlk bakışta haklı görünüyordun. Çit yüksekti, teller dikenli, ufuk belirsiz. Ortalık neredeyse ıssızdı, tellere yanlış notalar tünemiş kargaları saymazsan. Onları da eskiden beri küçümsersin. Belirsiz bir zamanda, tertemiz çoraplarının içinde rahatça duran ayaklarının derisine bir kıl örtüsünün dokunuşunu ilk kez fark ettin. Şaşkınlıkla çıkardın ayakkabı ve çoraplarını. Tuhaf bir şeydi, ama gerçek. Ayakların küçülmüştü ve adamakıllı kıllıydı. Tırnakların uzun, ince, hafifçe kıvrık. Önce “nasıl olsa fark edilmez” diye düşünüp çoraplarını yeniden giymek istedin. Hatırlıyor musun hangi gündü bu? Herkesin değil, ama “senin” kaybedecek şeylerin olduğunu düşündüğün, olup bitenleri bir alınyazısı gibi karşılamaya hazırladığın gün mü? Yoksa biraz daha önceye mi gidelim? Belki de tam kıyıda durmanın daha akıllıca olduğunu akıl ettiğin gün. Değişen duruma göre çitin iki yanına da kolayca geçebilecek bir noktada bulunmak. Şimdi tıpkı tavuk-yumurta örneği, senin tarihini düşündüğümde, bir türlü yanıtlayamadığım iç içe iki soru var: Ellerinin de ayakların gibi kıllı ve sinirli pençelere dönüştüğünü gördükten sonra mı rahatlayıp “bakın artık evcil ve zararsızım” dedin, yoksa bu ikinci değişiklik, sen böyle dediğin için mi başladı? Her neyse, zaten ikisi de aynı kapıya çıkar. Kendi küçük ve dar dünyanın sorunlarıyla o derece yüklüydü ki kafan, bunları uzun boylu düşünecek zamanın bile yoktu. Ayrıca değişikliği yavaş yavaş benimsemeye de başlamıştın. Mevsimler göz açıp kapayıncaya kadar geçiyordu. Bir gün uzaklardan yağmur ve kar kokuları geldi burnuna. Eskisine göre nedense daha iyi koku alıyordun. Neredeyse bir ikinci karakterin olan güvensizlik, hafifçe kıpırdadı içinde. Mevsimlerin ötesine geçenler vardı ama sen onlardan değildin. Ayrıca korunması gerekli, değerli bir varlıktın. Bir ses, “gel buraya” dedi, “gir içeriye.” İşte bir soru daha: Kendi içinden mi geldi bu ses, yoksa yukardan , göklerden mi? Döndün. Arkanda, tam da senin için hazırlanmışa benzeyen bir çatı. Bir ev değildi bu. Daha çok bir kulübecik. Ama seni fırtınalardan koruyabilirdi. Yüzündeki değişikliği ne zaman fark ettin diye soracaktım, vazgeçtim. Çünkü bilirim, yüzümüz görmek için eğildiğimiz her aynanın arkasında bir sır vardır. İstersen burada sana bir öykü anlatayım. Bir köpekle bir çocuğun öyküsünü: Yağmurlardan sonra bir ikindi vakti, bir köpek geçmişin aynasına bakıyormuş. Orada, burnunu cama dayamış bir çocuk görmüş. Ve çocuğun içinde durmadan büyüyen, çiçek açan bir şeftali ağacı. “Eğer bu bir düş değilse” demiş köpek, “ seninle bir yerlerden tanışıyoruz…” Gülmüş çocuk. “Hayır” demiş, “yüzü seninkine benzeyen bir arkadaşım yok benim…” Öyle sanıyorum ki o çocuk sendin. Ama artık düş bile değil senin için. Hazirandı.İkimiz de biliyoruz, o gün fark ettin, arada çit değil, dipsiz bir uçurum bulunduğunu. Özgür bir insanla bir köpeği ayıran. Ve ben sana bu soruları hiç sormazdım, durduğun yerde Gregor Samsa’yı düşünmeseydin. (15 Ağustos '83)
Onat Kutlar
Krajem 1880 godine otišao sam jednog dana da se obrijem kod berberina, kog sam ranije bio takođe „ovjekovječio“ jednim svojim portretom. Ta je slika visjela u dućanu i među brijačevim mušterijama bila predmet velikog divljenja. Jedno poslije podne predstavi me brica jednom mladom gospodinu, svome klijentu, koji me najučtivije zamoli da mu izradim portret. Po spoljašnjosti, ocijenih da je čovjek imućan i potražih za sliku sto i pedeset franaka. On pristade bez pogovora i pozva me da sutradan dođem k njemu na ručak. Čim nas ostavi, brijač mi malko potkresa kosu, a zatim, da bih izgledao ljepši, pređe preko nje vrućim željezom, tako da se moja kika nakostriješi i načini oko moje glave kao neki kolut. Tako dotjeran, uputim se niz bulevar Sen Mišel. Bila je vrućina, pa sam išao gologlav, a i stoga što mi se šešir jedva držao na glavi zbog kose, koja je stršila u visinu kao ustremljeno klasje. Bilo mi je dvadeset i pet godina, a i pomisao na sutrašnji dobar ručak, davala je neku neobičnu elastičnost mome duhu i mojim nogama. Prolazio sam taman pored kafane „Au Moulin“, gdje se sva sila đaka (ponajviše medicinara) zabavljala sa svojim prijateljicama, kad najedamput jedna od tih devojaka uznese nosić u mom pravcu, pa će duhovito dobaciti : „Dođi, mali moj Isuse, da te ižljubim!“ Ja se učinim nevješt i pođem dalje, a oni pred kafanom da popucaju od smijeha. Meni dotle, od stida, vrcale iskre pred očima. Skočih na prvi omnibus koji prođe, samo što prije da iščeznem. Kako sam stigao u atelje, zaronio sam glavu u lavoar, i kosu tako dugo ispirao i masirao, dok je umekšala i opet polegla. To me je naučilo pameti, i od tog dana nisam više nikad dopustio da mi neko vrućim gvožđem u kosu dira.
Vlaho Bukovac
Kada se vrate kucama, reci ce da su upoznali Pariz. Sutra moraju da vide Mona Lizu, pa ce reci da su obisli Luvr. Ne poznaju oni Pariz, a nisu bili ni u Luvru. Samo se se provozali brodom i pogledali jednu sliku, jednu jedinu sliku. Koja je razlika izmadju gledanja pornografskog filma i vodjenja ljubavi? Ista kao i razlika izmedju gledanja grada i pokusaja da se sazna sta se u njemu desava, odlaska u kafane, hodanje ulicama koje se ne nalaze u turistickoim vodicima. Covjek treba da se izgubi da bi pronasao samog sebe.
Paulo Coelho
Bir düşün. Düşte herkes duvarın öte yanına geçiyor çünkü varoluşlarını ciddiye almıyorlar. Ama sen, kafan sürekli kendinle meşgul olduğu için duvarı aşamıyorsun. Bu düş dosyası çoktan kapanmıştır. Eğitimsel neredeyse, bana sorarsan.
Etgar Keret
Maut tu garib ke ghar to jaldi aaya kar Kafan ke paise bhi khatam ho jate hai dawai kharidate kharidate
Pankaj Dubey
Bu ters dünyayı ne zaman birazcık düzene sokacaklar, dersiniz? Gündüzleri kafan bomboş dolaş - her yanda öyle güzel yıkılar var ki, kişi de böylesine güzel olacağını umutlar- geceleri de uyku yerine buluşlar gelsin usuna!
Anonymous
Kafan saman dolu olunca asla büyümezsin.
Jean-Louis Fournier
कॉपी
सुरेन्द्र मोहन पाठक (Do Gaj Kafan (Hindi Edition))
Şevket senin kafan rahat senin böyle dertlerin yok yaşamak senin üstüne saldırmıyor ben kendi varlığımı her gün sırtımda ziftten bir haç gibi gittiğim her yere taşıyorum ben her şeyi bir tür ağırlık gibi yaşıyorum ben birini ya da bir şeyi ancak devasa bir yük gibi anlıyorum bir kalksam ayağa bir dikilsem bir doğrulsam bir kendime gelsem kendim denen şey neresidir onu bir bilsem işte o zaman ben de muhakkak ki dik durup dünyaya doğru esneyeceğim genişleyeceğim hafifleyeceğim.
Tuğba Doğan (Nefaset Lokantası)
SAD SHAYARI taras aata hai mujhe masoon si palkho par jab bheeg kar kahti hai ke ab aur roya nahi jata aye hawa unse kahde kabhar meri maut ki aur son kahena ki kafan ki khuwaish mein meri laash unke aanchal ka intezaar kar rahi hai SAD SHAYRI Yeh Tuɱ Se keh Diya kis Ne, ke Baazi Haar Baithay Huɱ! Abhi Tuɱ Pay Lutanay ko Humari Jaan Baqi Hai. SAD SHAYARI Usse yeh weham hai ke ɱai usse chor na paaungi Huɱe ye khauf hai ke r๏yega azɱa ke mujhe !! Jise Tum Sacche Dil Se Pyar Karo Use Kabhi Mat Aazmana…! Kyo Ki Agar Woh Gunehgar Bhi Hua Toh Dil Tumhara Hi Tutega
Hinsmeer.blogspot.com
Ketika itu Daruan sadar, yang sedang dibungkusnya bukan sekadar buku melainkan dirinya sendiri. Pembungkusnya hanya koran lusuh, bukan kain kafan.
Ahmad Tohari (Mata yang Enak Dipandang)