Istemal Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Istemal. Here they are! All 31 of them:

Dilediğin kadar para,dilediğin kadar yaşam Bir çok insanın hemen isteyeceği iki şey-asıl sorun, insanların kendileri için en kötü şeyleri isteme tutkuları.
J.K. Rowling (Harry Potter and the Sorcerer's Stone (Harry Potter, #1))
Senin için kim olduğuma sen karar vereceksin Ela. Ancak şunu anla artık güzelim. Hiç kimse olmak, benim kabul edebileceğim bir şey değil. Dün gece sen kollarıma öyle sokulmuşken, az önce dudakların uzun zamandır beklediğim, özlemi canımı yakan karşılığı vermişken, vazgeçmemi isteme benden.
Burcu Büyükyıldız (Bir Günah Gibi (Aşkın Renkleri, #2))
Kış zamanı, dostum; birkaç ekmek al; sessiz sakin bir yer bul ve kuşları besle ve bu hareketin için onların şen şarkılarından başka da bir ödül isteme!
Mehmet Murat ildan
Hiç kimsenin ölümünü isteme, yoksa içindeki iyiliği kaybedersin!
Mehmet Murat ildan
Zevkin alınan ya da verilen bir şey olmadığını seninle anladım. Kendini verme ve ötekinden kendisini vermesini isteme biçimiydi zevk. Kendimizi tümüyle birbirimize verdik.
André Gorz
Güç maddesel bir şeydir. Bundan nasıl bir ahlak çıkabilir, bilmem. Güce boyun eğmek, bir istem işi değil, bir zorunluluk; olsa olsa bir sakıntı işidir. Ne bakımdan ödev olabilir bu?
Jean-Jacques Rousseau (Toplumsal Sözleşme veya Siyasal Hukukun Prensipleri)
मैं नहीं चाहता कि मेरा मन खंगाला जाए चाहे उसमें इस्तेमाल लायक कुछ भी न हो MAIN NAHIN CHAHTA KI MERA MANN KHANGALA JAYE CHAHE USMEIN ISTEMAL LAYAK KUCHH BHI NA HO I DON'T WANT THAT MY MIND BE SCRUTINIZED EVEN IF THERE WAS NO THING OF VALUE INSIDE 24 Dec National Mathematics Day
Vineet Raj Kapoor
Psikologların söylediğine göre,hayatta öyle anlar vardır ki günaha -veya toplumun günah saydığı şeylere duyulan tutku kişinin benliğine o kadar el koyar ki bedenin her lifi, beynin her hücresi sanki korkunç itkilerle ayaklanır. Böyle zamanlarda kadınlar ve erkekler istem bağımsızlığını kaybederler. Kendilerini bekleyen sona kurulu birer robot gibi ilerlerler. Seçme yetisi ellerinden alınmıştır. Bilinç ya öldürülmüş, ya da sağsa, yalnızca isyan etmeye cazibe katmak, inatçılığı şirin göstermek için yaşıyordur. Çünkü bütün günahların kaynağı, ilahiyatçıların bıkıp usanmadan söyledikleri gibi, büyüklerin sözünü dinlememektir.
Oscar Wilde (The Picture of Dorian Gray)
Düştüğü ıssız ve vahşi ormandan kurtulup da doğru yola çıkması imkansız görünüyor. Etrafındaki ve ruhundaki orman gittikçe sıklaşıyor, karanlıklaşıyor; dar geçitler kapandıkça kapanıyordu; zekasındaki uyanıklık gittikçe azalıyor ve artık içindeki sönmüş kuvvetleri bir an için uyandırabiliyor. Düşünme ve isteme kudreti çoktan ve belki de ümitsiz olarak felce uğramıştı.
Ivan Goncharov (Oblomov: Parts One and Two)
Če se dotakneš drevesa, ni nič drugače, kot če se dotakneš kakšnega drugega živega bitja, pravzaprav je še lepše. Zakaj? Če recimo potrepljam psa po glavi, res da zatipam nekaj toplega in trepetavega, vendar zmeraj čutim, da je zraven še nekaj, kar mu odvrača pozornost, bodisi da mu kruli v želodcu, bodisi da se mu toži po nekomu, bodisi da se samo spominja hudih sanj. Razumeš? V psu je preveč misli in preveč potreb, tako kot pri čoveku. Ali bo lahko miren in zadovoljen, ni odvisno samo od njega. Pri drevesu pa je drugače. Od takrat, ko vzklije, pa do takrat, ko umre, nepremično vztraja na istem mestu. Med vsemi bitji sega s koreninami najbližje srcu Zemlje, s krošnjo pa najbližje nebu. Sokovi v njem se pretakajo od zgoraj navzdol in od spodaj navzgor. Širi se in krči, kakor mu veleva dnevna svetloba. Čaka na dež, čaka na sonce, čaka zdaj na ta letni čas, potem na naslednjega, čaka na smrt. Od vseh stvari, ki mu omogočajo življenje, ni prav nobena odvisna od njegove volje. Obstaja in to je vse. Ali zdaj razumeš, zakaj je božati drevesa lep? Ker so trdna, ker dihajo tako počasi in umirjeno, tako globoko.
Susanna Tamaro (Pojdi, kamor te vodi srce)
Güneşin batmasını görmek isterim... Hatırım için... Emredin de güneş batsın. - Bir generale kelebek olup bir çiçekten bir çiçeğe uçmasını veya bir trajedi yazmasını veya deniz kuşu olmasını emretsem de general emrimi yerine getirmese, suç kimde olur, onda mı, ben de mi? - Sizde, dedi Küçük Prens, hiç çekinmeden. - Tamam, herkesten, yapabileceği şeyi istemeli. Otorite de her şeyden önce akla dayanır. Sen kalkıp halkına kendilerini denize atmalarını buyurursan, halk ayaklanır, devrim yapar. Akla yakın buyruklar verdiğim içindir ki, yerine getirilmelerini istemek hakkımdır.
Antoine de Saint-Exupéry (The Little Prince)
Bir otomobil, son derece çekici, ince çizgilere sahip ve üstü açık, mavi bir otomobil, Beverly Hills'in batısından geniş bir yay çizerek, anladığım kadarıyla Sunset Bulvarının zarif virajları boyunca ilerleyerek geliyordu. Böyle bir otomobili kim görse ona sahip olmayı isterdi. Tabii ki. O, sizin onu istemenizi sağlamak üzere tasarlanmıştı. Eğer insanların onu o kadar da istemedikleri ortaya çıkacak olsa yapımcıları onu istenir hale gelene kadar, yeni baştan tekrar tekrar tasarlardı. Dünya şimdi böyle şeylerle dolu, tabii bu da insanların neden sürekli bir isteme hali içinde olduklarını açıklar.
Douglas Adams (The Salmon of Doubt: Hitchhiking the Galaxy One Last Time)
Ne diye bunun böyle olmasından mustaribim?” diyordum. “Niçin mutlaka hayatta bir devam istemeli ve neden bir ihtiras sahibi olmalı? Bütün bunların lüzumu ne? Bütün pınarlardan içmiş olsam bile ne çıkar? Lezzetle bitirdiğimiz her kadehin dibinde hep aynı ifrit, kül rengi hadekalarında hiçbir aydınlığın gülmediği kayıtsız, sabit gözlerle sarhoşluğumuzda gülecek olduktan sonra... Ömrümüzü idare eden kudretler arzularımıza ne kadar uygun olurlarsa olsunlar, bizi ondan kurtaramazlar. Bütün hilkat, geniş ve eşsiz kudretinde canı sıkılan bir tanrının kendi kendini eğlendirmek için icat ettiği bir oyundur. Hayat nimetlerinin değişikliği içinde bize, yaratıcı işaretten kalan en büyük miras bu can sıkıntısıdır. Diyarlar fethedelim, mucizesine erilmez eserler verelim, her ânımıza bir ebediyet derinliği veren ihsasların birinden öbürüne atlayalım, aradaki en kısa fasıllarda onun zalim alayı ile karşılaşırız. Hiç ummadığımız zamanda o gelir, karşımıza oturur, gözlerini gözlerimize diker... Kaç defa ondan en uzak bulunduğumu sandığım bir anda bulanık, ıslak nefesini alnımda duydum. Okşadığım tende, kokladığım gülde, içtiğim içkide hep o zehir vardı. En hazlı, en mesut uykudan uyanır uyanmaz bu acayip ifriti siyah meşinden bir mahlük gibi kollarımın arasında bulmadım mı? Kim bilir belki de bizim için zamanın hakikî ritmini o yapıyor. Dakikalarımızı kendi arzusuyla uzatıp kısaltan ve bizi, küçük uyanışlara benzeyen itişlerle ölümün uçurum ağzına atan odur. En sonunda şeytanî kahkahasını atarak üstümüze zamanın sürgüsünü çeker, fırının kapağını kapatır...
Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir)
Onu ertesi gün yine bir gezintiye davet etmenin doğru olup olmayacağı konusunda emin değildim. Bütün gün evdeydim, daha doğrusu alt kattaki odalarda kaldım, beni bütün öğleden önce ve öğleden sonranın büyük bölümünde meşgul eden İranlı kadını düşünmekten birden bir kitabın yardımıyla kurtulma gereğini duydum ve uzun zaman sonra, kesinlikle haftalar sonra bir şey okumayı beceremedikten sonra, şimdi yine yukarıdaki kitap odasına çıkabildim. Yukarıdaki odaların en küçüğünü kendime kitap odası diye adlandırılan bir oda olarak düzenlemiştim ve içinde okuma dışında hiçbir şeyin yapılamayacağı biçimde tasarlamıştım, kitap ve yazılarla uğraşılır biçimde, bu amaçla bu odaya tek bir sandalye koymuştum, o da tek pencerenin önünde duruyordu, sert, her açıdan rahat olmayan ve tamamen basit bir sandalyeydi, okuma amaçlı olanlar içinde insanın düşünebileceği en uç örnekti ve böylece pencerenin önündeki ahşap sandalyede oturarak, eğer karar vermişsem hiç rahatsız edilmeden hangisi olursa olsun istediğim kitaba dalabiliyordum, o öğleden sonra, çok iyi anımsadığım üzere, anne tarafımdan büyükbabamdan kalan mirasla elime geçen Schopenhauer’in İstem ve Tasarım Olarak Dünya’sını okudum, okumaktan, beni her açıdan aklayacak bir zevkten başka bir şey beklemediğim zamanlarda hep bu kitabı okurdum. İstem ve Tasarım Olarak Dünya daha gençlik yıllarımdan bu yana benim için felsefe kitaplarının en önemlisi olmuştu ve kendimi onun etkisine bırakmış, yani kafamın bütünüyle tazelenmesine hep güvenmiştim. Başka hiçbir kitapta hiçbir zaman daha duru bir dil ve aynı biçimde duru bir akıl bulamadım, hiçbir edebiyat yapıtı bende daha derin bir etki yaratmadı. Bu kitapla birarada olduğum zaman hep mutluydum. Ama çok ender bu kitap için mutlaka gereken doğal ve zihinsel hazırlığa sahiptim ve bu yüzden çok ender olarak bu olağanüstü ve doğrusu dünya hakkında karar veren kitapla birarada olmaya olanağım vardı, çünkü İstem ve Tasarım Olarak Dünya tpkı az sayıdaki diğer en yüce kitaplar gibi, yalnız en uç yetenekte ve bu yüzden algılama yeteneğinde ve algılama onurunda insana açılır ve deşifre olurlar. Bu olanağa o günden sonra en büyük ölçüde sahiptim. Beni yalnız uzun olmakla kalmayıp mutlaka son yılların en uzun süren yalıtılmışlığından ve düş kırıklığından da çekip çıkaran İranlı kadınla karşılaşma, kelimenin tam anlamıyla, onunla karaçam ormanına yaptığım gezintinin, ki sadece yüzeysel bakıldığında başarısız olmuş, gerçekte ise tam tersi bir etki yapmış olmasının, benim bu kadar uzun süre sonra yine kitap odamda ve üstelik de hemen İstem ve Tasarım Olarak Dünya ile sakinleşmemin ve beni hoş bir ruh durumuna sokmasının en son nedeni değildi. Hele bir saat ya da uzun bir süreyi İstem ve Tasarım Olarak Dünya ile geçirdikten sonra birdenbire doğabilimsel çalışmalarıma istek duyacağım aklıma gelmezdi ve ben kalkıp kitap odasından dışarı çıkıp, içine doğabilimsel çalışmalarımı, yani bütün doğabilimsel yazılarımı ve bu doğabilimle ilgili diğer yazı ve kitapları kilitlediğim odaya gittim. Aylardır bu yazıları ve yazıların yazılarını ve kitapları ve kitapların kitaplarını görememiştim, çünkü en derin düş kırıklığı içindeydim. Bu durum artık son bulmuştu.
Thomas Bernhard (Yes)
Kakor v odgovor na to novo stvarnost je Gabriele govoril o demokraticnosti in o dobrem sozitju v nasi obmorski dezeli, in pritem so njegove oci begale od mene k dolgim rezancem na mizi, pa spet k meni, kakor da dvomijo, ce bom verjel novim besedam. In priznam, da se mi je, ko sem ga poslusal, njegovo razodetje zdelo cudno, in res sem pomislil, da ima za tiste izraze o bratstvu najbrz poglavitno zaslugo neponovljivo okolje, v katerem so bili izreceni; ker v dokoncni enakosti v gladu in pepelu res ni bilo mogoce se misliti na trmo o dozdevnih prednostih in razlockih. Prav zato pa se mi je zdelo neumestno, da mi po toliko letih skupnega bivanja na istih ulicah in na istem obrezju somescan, pripadnik italijanske elite, prvic govori v cloveskem jeziku prav tukaj, kjer je bilo vse clovesko postavljeno na tehtnico; in ceprav sem se zavedal, da je nespremenljiva enakost obsojenih teles odrinila stran vse zapreke, sem se vendar upiral misli, naj bi skupni strah pred pecjo botroval pri spocetju novega bratstva. Strah je bil namrec substanca nase skupnosti ves cas, od konca prve svetovne vojske, od tistih dni, ko so knjige s polic nasih knjiznic stresli pred Verdijev spomenik in se radovali zubljev, ki so jih pozirali. In potem je bil strah nas vsakdanji kruh, ko so postajali pogorisca nasi odri v predmestjih, ko je fasist streljal celo na slovenskega pridigarja v templju ob Kanalu, ko je vaski jeticni ucitelj s svojo slino kaznoval ustnice dekletca, ki se je predrznilo spregovoriti v rodnem jeziku. Ali ni bil ob vsej tej preteklosti zakasnel vznik prijateljske besede v krematorijskem svetu? Ali se ti trzaski italijanski clovek pribliza samó takrat, ko preti tudi njemu unicenje?
Boris Pahor (Necropoli)
Bir araya gelmiş birçok insanın, kendilerine bir bütün gözüyle baktıkları sürece, yalnız bir tek istemleri vardır. Bu istem de bütünün gözetilmesi ve herkesin rahatlığı ile ilgilidir. Bu durumda devletin bütün kaynakları güçlü ve yalın, kuralları da açık ve durudur, birbirine girmiş, birbirine karşıt çıkarlar yoktur orada. Ortak yarar her yerde apaçıktır ve görülmek için sağduyudan başka bir şey istemez. Dirlik, düzenlik, birlik ve eşitlik, politika kurnazlıklarının düşmanıdır.” “Yıkılmaya yüz tutan devlet boş ve aldatıcı bir biçim olarak ayakta durduğu, kimsede toplum bağı diye bir şey kalmadığı ve en aşağılık çıkarlar utanmadan o kutsal genel yarar adını aldığı zaman, genel istem artık dilsiz kalır. Gizli etkenlerin güttüğü insanlar, devlet sanki yokmuş, hiç var olmamış gibi, artık bir yurttaş olarak düşüncelerini ileri sürmez, özel çıkarlardan başka amaçları olmayan birtakım haksız kararları yasa diye benimserler.” “Genel istem hiçbir zaman değişmez, bozulmaz, tertemizdir. Ama kendisine üstün gelen başka istemlere bağlıdır.” “Bir kölenin oğlu da kendisi gibi köle olarak doğar demek, insan olarak doğmadığını ileri sürmektir.” “Halk kurultayına bir yasa önerildiği zaman, halktan istenilen şey, önermeyi kabul edip etmemesi değil, bu yasanın kendi isteminden başka bir şey olmayan genel isteme uygun olup olmadığıdır.” “Sağlam insanların yiyip içtiği şey hastalara nasıl iyi gelmezse, ahlakı bozulmuş bir halkı, ahlakça sağlam bir halkın yasalarıyla yönetmeye kalkışmak da iyi olmaz.” “Diktatörlüğü gerektiren bunalımlı günlerde, devlet çok geçmeden ya kurtulur yada yok olup gider. Sıkışık durum ortadan kalktı mı, diktatörlük ya zorbalığa kaçar yada etkisiz kalır.” “Yasalar güçlerini yitirdikten sonra hiçbir şeyin gücü kalmaz artık, her şeyden umudu kesmek gerek,” “Cumhuriyette herkes başkalarına zarar vermeyen şeyleri yapmakta tamamen özgürdür.” (Marquis d’Argenson)
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığı Fahrenheit 451” “Henüz var olmayanın dünyasını yazma dünyasını mümkün kılan 3 ifade vardır. YA ŞÖYLE OLSA…..? KEŞKE…… BU BÖYLE SÜRERSE…. YA ŞÖYLE OLSA ifadesi bize değişiklik verir, bizi hayatımızdan uzaklaştırır. KEŞKE ifadesi yarının görkemli yönlerini ve tehlikelerini keşfetmemizi sağlar. BU BÖYLE SÜRERESE ifadesi günümüz hayatından bir unsuru, net bariz ve normalde tedirgin edici bir şeyi alır ve o şey, o tek şey büyüse, her tarafa yayılsa, düşünme ve davranış tarzımızı değiştirse ne olacağını sorar.” “Çizgili kağıt verirlerse, yan çevirip yaz.” Juan Ramon Jimenez “Anayasanın dediği gibi , herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hale getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir; o zaman herkes mutlu olur çünkü sinmelerine yol açacak, kendilerini kıyaslayacakları dağlar yoktur.” “Kalıtım ve ortam tuhaf şeydir. Okulda yapmaya çalıştığın her şey ev ortamında bozulabilir. Anaokulu yaşını bu yüzden her sene azalttık, artık neredeyse beşikten alıyoruz.” “Kitaplar unutmaktan koktuğumuz bir sürü şeyi depoladığımız kapların bir türüydü yalnızca. Sihir sadece kitapların söylediklerinde, evrenin parçalarını nasıl dikerek bizim için giysi haline getirdiklerinde.” “Bir kitabın gözenekleri var, özellikleri var. Bu kitap mikroskopla incelenebilir.Camın altında sonsuz çoklukla akıp giden hayatı görürsün. Gözenekler ne kadar çok olursa, bir sayfaya santimetrekare başına o kadar çok sayıda doğru kaydedilmiş hayat ayrıntısı sığdırabilirsin.Kitaplar hayatın yüzündeki gözenekleri gösterdiği için onlardan o kadar çok korkulur.” “Düşünmeye zamanımız oluyor mu? Saatte 160 km hızla araba sürüyorsun ve sadece korktuğunu düşünüyorsun. Yada oyun oynuyorsun veya bir odada dört duvarlı televizyon alıcısı ile oturuyorsun… ki onunla tartışamazsın. Televizyon alıcısı gerçektir, anlıktır, boyutu vardır. Sana ne düşüneceğini söyler, bangır bangır kafana sokar. O haklı olmalıdır. Öyle haklı görünür ki, vardığı sonuçları sana öyle peş peşe söyler ki zihninin itiraz etmeye, -ne saçma- demeye vakti olmaz.” “Kitapların bize faydası olabilir mi?Bize üç gerekli şey verilirse. Birincisi nitelikli bilgi. İkincisi onu hazmetmek için gerekli serbest zaman. Üçüncüsü de ilk ikisinin karşılıklı etkileşiminden öğrendiklerimizde temellenen eylemlerde bulunma hakkımız.” “İnşa etmeyenler yakmalıdır. Tarih ve çocuk suçlular kadar eskidir bu.” “Bilgi kaba kuvvetin üstesinden gelmeye yeterde artar bile.” “Belirsizliği belirliliğe yeğleyen insan akıllı değildir.” “Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı. Bir çocuk, bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir veya bir duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece.” “Gözlerini mucizelerle doldur., hayatı on saniye sonra ölecekmişsin gibi yaşa. Garanti isteme, güvenlik isteme.
Ray Bradbury (Fahrenheit 451)
Bazı ayrılmalar cumhuriyete zararlı, bazıları da yaralıdır. Mezhepleri, partileri kışkırtanlar zararlı, hiçbirine el atmayanlar yararlıdır. Bir devletin kurucusu düşmanlıkları önleyemezse, hiç değilse onların birer mezhep haline gelmelerini önlemelidir.” “Devlet yada site yalnız üyelerinin birleşmesiyle kurulmuş bir tüzel kişi olduğuna ve en öenmli işin varlığının korumak olduğuna göre, her parçayı bütüne en uygun biçimde işletip kullanmak için genel ve zorlu bir güç ister.” “Egemen varlık isteyince, her yurttaş devlete yapabileceği hizmetleri hemen yapmak zorundadır. Ama egemen varlık da yurttaşları topluluğa yararlı olmayan hiçbir işe zorlayamaz, hatta böyle bir şeyi isteyemezde. Çünkü doğa yasası gibi, akıl yasası altında da hiçbir şey nedensiz meydana gelmez.” “Hak eşitliği ve bu eşitlikten doğan adalet kavramı, her kişinin kendini üstün tutmasından, dolayısıyla insanın yaradılışından gelmektedir. Genel istem, gerçekten genel olabilmek için, özünde olduğu kadar konusunda da genel olmalı; herkese uygulanmak üzere herkesten çıkarılmalıdır. Genel istem kişisel ve belirli bir kişiye yönelirse, elbette doğruluğunu yitirir.” “İstemi genel yapan oyların sayısından çok, onları birleştiren ortak yarardır. Çünkü bu sistemde herkes başkalarına kabul ettirdiği koşullara ister istemez kendisi de boyun eğer. Bu çıkarla adaletin pek güzel uyuşmasıdır ve ortak görüşmelere hak duygusu katar. Özel işlerin görüşülmesinde ise, bu hak duygusu yoktur., çünkü onda yargıcın kuralıyla taraflarınkini birleştiren ve özdeş yapan ortak bir çıkar bulunmamaktadır.” “Toplum sözleşmesi yurttaşlar arasında öyle bir eşitlik kurar ki, herkes aynı koşullar altında verdiği sözle bağlanır ve herkesin aynı haklardan yararlanması gerekir. Egemen varlık yalnız ulusun bütününü tanır ve onu oluşturanlar arasında hiçbir ayrılık gözetmez.” “Toplum sözleşmesinde bireyler bakımından birtakım haklardan vazgeçme diye bir şey yoktur. Bu sözleşme ile durumları önceki durumlarına kıyasla gerçekten daha iyi olmuştur ve onlar herhangi bir vazgeçme yerine, yararlı bir değiş tokuş yapmışlardır; Kararsız ve iğreti bir durum yerine, daha iyi ve daha güvenli bir durum; doğal bağımsızlık yerine özgürlük; başkasına zarar verme gücü yerine, kendi güvenliklerini; başkalarının alt edebileceği güçleri yerine, toplumsal birliğin yenilmezleştirdiği bir hakkı seçmişlerdir.” “Başkalarının zararına kendi yaşamını korumak isteyen, gerektiğinde yaşamını onlar için gözden çıkarmalıdır.” “Kötülük yapan her insan, toplumun haklarını çiğnerken işlediği ağır suçlarla yurduna başkaldırmış ve hainlik etmiş olur; yasalarını çiğnemekle yurdun üyesi olmaktan çıkar, hatta ona savaş açmış sayılır.” “Yargılama ve karar onun toplum sözleşmesini çiğnediğini ve dolayısıyla devletin üyesi olmaktan çıktığını gösterir.” “Yargılama işi egemen varlığa bırakılmamıştır; egemen varlığın kendi başına kullanamayıp başkasına bırakabileceği bir haktır.” “İyi yönetilen bir devlette cezalar azdır. Bunun nedeni bağışlamaların çokluğu değil, suçluların azlığıdır.” “Toplum sözleşmesiyle bütüne varlık ve yaşam verilir; yasama yoluylada ona hareket ve sistem verilir.” “Yalnız akıldan çıkan evrensel bir adalet vardır; ama aramızda kabul edilmesi için bu adaletin karşılıklı olması gerekir. Dünyaya insan bakınca görürüz ki, adalet yasaları doğal yürütme güçleri olmadığından, insanlar arasında etkisizdir. Doğru insan herkese karşı bu yasalara uyar, ama kimse kendisine karşı uymazsa, o zaman bu yasalar kötünün yararına, iyinin zararına işler.” “Yasalar, toplum halinde birleşmenin koşullarından başka bir şey değildir.” “Genel istem her zaman doğrudur ama, onu yöneten kafa her zaman aydın değildir.
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Savaşa yol açan, insanlar arasındaki ilişkiler değil, olaylar arasındaki ilişkilerdir. Savaş hali basit kişisel ilişkilerden değil, yalnız mal mülk ilişkilerinden çıkar.” “Kölelik ve hak çelişmeli sözlerdir. Birinin bulunduğu yerde öteki bulunmaz. İster iki kişi için, ister bir kişi ile bir ulus için söylenmiş olsun, aşağıdaki sözler her zaman anlamsız kalacaktır; Seninle öyle bir anlaşma yapacağım ki, hep benim iyiliğime ve senin zararına olacak; keyfim istediği sürece ben uyacağım, yine keyfim istediği sürece sen uyacaksın ona.” “Bir kalabalığı boyunduruk altına almakla, bir toplumu yönetmek arasında her zaman bir ayrım vardır.” “Her birimiz bütün varlığımızı ve bütün gücümüzü bir arada genel istemin buyruğuna verir ve her üyeyi bütünün bölünmez bir parçası kabul ederiz.” “Doğal yaşama halinden toplum düzenine geçiş, insanda çok önemli bir değişiklik yapar. Davranışındaki içgüdünün yerine adaleti koyar, daha önce yoksun olduğu değer ölçüsünü verir. İnsan aklına başvurmak zorunda kalır. Doğadan sağladığı bir çok üstünlüğü yitirse de, öylesine büyük yararlar elde eder, yetileri öylesine işleyip gelişir, düşünceleri açılır, duyguları soylulaşır, baştan başa ruhu öylesine yükselir ki, yeni durumun yarattığı kötülükler onu çoğu kez toplum öncesi durumdan da aşağı dereceye düşürmeseydi, kendini bu durumdan bütün bütün çekip kurtaran anı durmadan kutlaması gerekirdi. O anı ki kendini akılsız ve gelişmemiş bir hayvan durumundan çıkarıp akıllı bir varlık, bir insan haline sokmuştur.” “İnsanın toplum sözleşmesiyle yitirdiği şey, doğal özgürlüğü ile isteyip elde edebileceği şeyler üzerinde ki sınırsız bir haktır. Kazandığı şeyse, toplumsal özgürlükle, elindeki şeylerin sahipliğidir.” “Salt isteklerin itisine uymak kölelik, kendimiz için koyduğumuz yasalara boyun eğmekse özgürlüktür.” “Temel sözleşme doğal eşitliği ortadan kaldırmak şöyle dursun, tam tersine, doğanın insanlar arasına koyduğu maddesel eşitsizlik yerine manevi ve haklı bir eşitlik getirir. İnsanlar güç ve zeka bakımından olmasalar da sözleşme ve hak hukuk yoluyla eşit olurlar. Kötü yönetimlerde eşitlik yalnız görünüşte kalır ve aldatıcıdır. Gerçekte yasa her zaman malı mülkü olana yararlı, olmayanlara zararlıdır.” “Yalnız genel istem (irade) devletin güçlerini devletin kuruluş amacına, yani herkesin iyiliğine uygun olarak yönetebilir.” “Bütün çıkarların anlaştığı bazı noktalar olmasaydı, hiçbir toplum var olmazdı. İşte, toplum bu ortak çıkar açısından yönetilmelidir.” “İktidar başkasına geçebilir, ama istem (irade) geçemez.” “Özel istem özü gereği yeğlemelerden, genel istemse eşitlikten yanadır.” “Egemen varlık, başların buyruklarına karşı gelmekte özgür olur da karşı gelmezse, başların buyrukları genel istem yerine geçemez diyemeyiz. Böyle durumlarda herkesin susmasından, halkın bunu kabul ettiği anlamı çıkarılmalıdır.” “Egemenliğin hangi nedenlerden ötürü başkasına bağlanamazsa, yine aynı nedenlerden ötürü bölünemez, çünkü istem ya geneldir, ya değildir; ya halkın tümünün istemidir yada sadece bir bölüğünün. Birinci durumda, açığa vurulan bu istem bir egemenlik işidir, yasayı oluşturur; ikincideyse sadece özel bir istem ya da bir yönetim işidir; çok çok bir kararnamedir. “Bir istemin genel olması için, her zaman oybirlikli olması gerekmez, yalnız bütün oyların hesaba katılmış olması gerekir; herhangi bir oyun dışta bırakılması genelliği bozar.” “Her çıkarın ayrı birtakım kuralları vardır. İki özel çıkar arasında uzlaşma, bir üçüncü kimsenin çıkarına karşı yapılır. Bütün çıkarlar, tek tek kişilerin çıkarlarına aykırı oldukları zaman uzlaşırlar. Birbirine karşıt çıkarlar olmasaydı, ortak çıkarın varlığı pek duyulmaz ve hiçbir zaman engellerle karşılaşmazdı, Her şey yolunda gider, politika da bir sanat olmaktan çıkardı.
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Bir devletin yapısı ne zaman gerçekten sağlam ve sürekli olur? Törelere gerektiği gibi uyulduğu zaman. Törelere uyulunca da, doğal ilişkilerle yasalar hep aynı noktalarda uzlaşma durumundadırlar.” “Özgürce yapılan her iş iki etkenden doğar. Biri ruhsal etken, yani işi belirleyen, tanımlayan istem; diğeri maddesel etken, yani işi gerçekleştiren güç. İsteme yasama gücü, güce de yürütme gücü denir. Bunların ikisi birleşmedikçe politik bütünde hiçbir şey yapılamaz. Yasama gücü halkın elindedir. Yürütme gücü, yasacı yada egemen varlık niteliği ile çoğunluğun elinde olamaz. Çünkü bu güç yalnız özel davranışlara dayanır ve yasanın yetkisine girmediği gibi, egemen varlığın yetkisine de girmez, çünkü onun işlemleri yasadan başka bir şey değildir.” “Hükümet egemen varlığın sadece aracıdır. Yurttaşlarla egemen varlığın karşılıklı ilişkilerini sağlamak amacıyla kurulmuş, gerek yasaları yürütmek, gerekse politik ve toplumsal özgürlükleri sürdürmekle görevli, aracı bir bütündür. Egemen varlığın birer görevlisi olan yöneticiler, yine onun adına devlet gücünü kullanırlar. Egemen varlık bu yetkiyi sınırlayabilir, değişiklik yapabilir ve dilediği zamanda geriye alabilir. Egemen varlık yönetmeye, yönetici yasamaya, yurttaşlar da yasayı hiçe saymaya kalkıştılar mı düzen yerini karışıklığa bırakır. Devlet kendiliğinden, hükümetse ancak egemen varlıkla birlikte vardır.” “Halkın nüfusu ne kadar çoksa, egemen varlığın uyruklarına olan ilişkisi o kadar artar. Yöneticiler ne kadar çok olursa, hükümet o kadar güçsüz olur. Her yöneticinin hemen her zaman bir yönetim görevi vardır. Oysa her yurttaş kendi başına hiçbir egemenlik görevi yapamaz.” “Egemen varlık yönetim görevini bütün halka yada halkın büyük bir bölümüne bırakabilir, yönetici yurttaşların sayısı öbür yurttaşların sayısını aşar DEMOKRASİ “ “Egemen varlık yönetim işini bir azınlığın eline bırakabilir, yurttaş sayısı yönetici sayısından çok olur ARİSTOKRASİ” “Egemen varlık yönetimi tek bir yöneticinin eline bırakır, bütün görevliler yetkilerini ondan alırlar. MONARŞİ yada KRALLIK” “Demokrasi genel olarak küçük devletlere, aristokrasi orta devletlere, monarşi de büyük devletlere elverişlidir.” “Demokrasi: Yasaları yapanın onu yürütmesi iyi olmadığı gibi, halkın tümünün birden dikkatini kamu işlerinden çevirip özel işler üzerinde toplaması iyi değildir. Özel çıkarların kamu işlerini etkilemesinden daha tehlikeli bir şey olamaz. Hükümeti hiçbir zaman kötüye kullanmayan halk, bağımsızlığını da kötüye kullanmaz. Kendini her zaman iyi yöneten bir halkın yönetilmeye de gereksinimi yoktur. Gerçek demokrasi hiçbir zaman var olmamıştır ve var olmayacaktır. Çoğunluğun yönetmesi ve azınlığın yönetilmesi doğal düzene aykırıdır. Cumhuriyetin ilkesi ERDEM dir. Bir tanrılar ulusu olsaydı demokrasi ile yönetilirdi. Böyle olgun bir yönetim insanların harcı değil.” “Aristokrasi: Burada birbirinden ayrı 2 tüzel kişil vardır. Hükümet ve egemen varlık. İlk toplumlar kendilerini aristokrasi ile yönettiler. Papazlar, eskiler,senato, geronte’lar gibi adlar buradan gelir. Toplum kurumlarının yarattığı eşitsizlik, doğal eşitsizliğe üstün gelince, zenginlik yada güçlülük yaştan üstün tutuldu ve aristokraside seçime bağlandı. 3 çeşit aristokrasi vardır. Doğal, seçime bağlı ve soydan geçme. Birincisi basit halklara uygundur. Üçüncüsü yönetimlerin en kötüsüdür. İkincisi ise en iyisidir, gerçek anlamda aristokrasi budur. Seçime bağlı aristokraside iki gücün birbirinden ayrı olması dışında, üyelerinin seçkin olması gibi bir üstünlüğü vardır. Halk hükümetinde bütün yurttaşlar devlet yöneticisi olarak doğar, aristokrasi hükümeti ise sadece bir avuç insanı yönetici yapar, onlar ancak seçim yoluyla yönetici olurlar, bu yolda doğruluk, bilgi, görgü, halkın tercih ve saygısını çeken bütün öbür nedenler, halkın akıllıca yönetilebileceğine birer güvencedir.
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Doğa yasaları gereğince yaşayan insanlar özgür ve eşittir ler, toplum düzenine geçince bu mutluluğu yitirmişlerdir. İnsanların başına gelen belaların başlıcası mal mülk tutkusundan doğmuştur. Ayrıca bir avuç güçlü insanın aşkalarını buyruk altına almasıyla da insanlar arasında kölelik-efendilik ilişkileri çıkmıştır ortaya." "İnsanları oldukları gibi, yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir yönetim kuralı" "Üyelerinin her birinin canını, malını, bütün ortak güçle sa vunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan, hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun. " "Toplum sözleşmesiyle her ortak, topluma mallarını ve aşa mını bırakır; önce doğal özgürlüğünü, sonra da istediği ve elde edebileceği şeyler üzerindeki sınırsız hakkını. Ama buna karşılık, toplumsal özgürlüğü ve elindeki şeylerin sahiplik hakkını kazanır. Kişilerin devlete adadıkları canları bile, bu yoldan sürekli olarak korunmuş olur" "Genel istemin yürürlüğe konmasından başka bir şey olma yan egemenlik ne bırakılabilir, ne de bölünebilir. Genel istem yasalarla dile gelir." "Halka yol gösteren yüksek zekalı biri gerekir. Bu yasacıdan başkası değildir. Yasacı Rousseau'ya göre tanrısal bir varlıktır. İnsanlara yasalar koymak için Tanrılar gerek" "Hükümet gerek yasaları yürütmek, gerek toplum özgürlüğünü sürdürmekle görevli, aracı bir bütündür. Üç çeşit yönetim biçimi vardır: Demokrasi, Aristokrasi ve Monarşi. Demokrasi küçük devletlere, aristokrasi orta derecede, monarşi ise varlıklı uluslara elverişlidir. Hükümet her za- man egemen varlığın denetimi altındadır. Genel istemin uygulanmasından başka bir şey olmayan egemenlik, yalnız halka, yeni egemen varlığa aittir.” “İnsanları oldukları gibi, yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir yönetim kuralı bulunup bulunamayacağını araştırıp, adalet ile fayda birbirinden ayrı düşmesin diye, hakkın onayladığını çıkarın gerektirdiğiyle uzlaştırmaya çalışmak gerek.” “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama, böyle sanması, onlardan daha da köle olmasına engel değildir.” “İnsanın ilk uyacağı yasa varlığını korumak; yapacağı ilk şey de kendine borçlu olduğu özeni göstermektir. İnsanın kendini bilecek çağa gelir gelmez, nefsini korumaya yarayan araçlara değer biçmede tek söz sahibi olduğu için, sonunda kendi kendisinin efendisi olur.” “İnsanlar eşit ve özgür doğdukları için, özgürlüklerinden ancak çıkarları uğruna vazgeçerler.” “Hobbes’e göre insanlar bir takım evcil hayvan sürülerine bölünmüştür. Her birinin başında onu parçalayıp yemek için koruyan bir baş vardır.” “Köleler zincirler içinde her şeyi, hatta onlardan kurtulma isteğini bile yitirirler. Kölelik doğal bir duruma gelmişse, doğaya aykırı bir köleliğin sonucudur bu. İlk köleleri köle yapan kaba güçse, onları kölelikte tutan korkaklıkları olmuştur.” “En güçlü, gücünü hak, boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadıkça hep egemen kalacak kadar güçlü değildir. Güç maddesel bir şeydir. Güce boyun eğmek bir istem işi değil, bir zorunluluk; olsa olsa bir sıkıntı işidir. Ne bakımdan bir ödev olabilir bu. Hakkı doğuran güç ise, etkiyle birlikte etken de değişir. Bir öncekini alt eden bir güç, onun hakkını da elde eder. Madem güçlü her zaman haklıdır, öyleyse her zaman güçlü kalmalıdır. Güçlünün yok olmasıyla ortadan kalkan bir hakka hak diyemeyiz. İnsan boyun eğmeye zorlanıyorsa, boyun eğmek zorunda değil demektir. Görülüyor ki hak sözü güçe hiçbir şey eklemiyor, bu bakımdan hiçbir anlamda taşımıyor. Güç hak yaratmaz ve insan ancak haklı güce boyun eğmelidir.” “Keyfe bağlı bir yönetimin yasal bir yönetim olabilmesi için, halkın onu kabul etmeye ya da etmemeye yetkisi olmalıdır. Ancak o zaman yönetim keyfe bağlı olmaktan çıkar.
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Genel isteme aradığı yolu göstermeli,onun özel istemlerin aldatıcı etkisinden korumalı, başka zamanlarda ve yerlerde ki olayları birbiriyle kıyaslatmalı, önündeki yararların çekiciliği ile uzak ve gizli kötülüklerin tehlikesini karşılaştırmalı. Tek tek kişiler iyiliği görürler, ama teperler onu, Halksa iyiliği ister ama görmez. Birini, istemini aklına uydurmaya zorlamalı, öbürünün de ne istediğini bilmesini öğretmeli. İşte o zaman halkın aydınlanması sonucu olarak politik bütünde akılla istem birleşir ve böylece taraflar elbirliği eder, politik bütün de gücünün en yüksek noktasına varır. Yasacıya olan gereksinim işte buradan gelir.” “Uluslara uygun gelecek en iyi toplum kurallarını bulup çıkarmak için, insanların bütün tutkularından geçtiği halde hiçbirine kapılmayan, insan doğasını adamakıllı bildiği halde, onunla hiçbir ilişkisi olmayan üstün bir zeka gerekir. Öyle bir zeka ki mutluluğu bizimkine bağlı olmamakla birlikte, mutluluğumuz için çalışmayı istesin ve zamanın akışı içinde, uzak bir onur payıyla yetinsin, bir yüzyılda çalışıp, bir başka yüzyılda keyfedebilsin.” “Bir ulus ancak yasaları çökmeye başladığı zaman ün kazanmaya başlar.” “Büyük bir krala binde bir rastlandığı doğruysa, büyük bir yasacıya ne kadar az rastlanılacağını varın kıyaslayın. Kralın yapacağı şey, yasacının göstereceği örneğe göre davranmaktır sadece. Yasacı makineyi bulan mühendistir, kralsa onu kurup işleten bir işçiden başka bir şey değildir” “Toplumların ilk günlerinde cumhuriyetin başları kurumları kurar, sonra da kurumlar başları yetiştirir.” Motesquieu “Her yurttaş tek başına bir hiçse, ancak öbür yurttaşlarla birlikte bir şey yapabiliyorsa ve bütünün elde ettiği güç bütün bireylerin doğal gücüne eşit yada ondan üstünse, işte o zaman yasa koyma işi ulaşabileceği en yüksek olgunluğa varmış demektir.” “Gerçekte hiçbir memlekette olağanüstü bir yasacı yoktur ki, tanrıya başvurmuş olmasın; yoksa koyduğu yasaları kimse kabul etmezdi. Gerçekte bilge kişinin bildiği pek çok yararlı bilgi vardır. Ama bu bilgilerde başkalarını inandıracak ölçüde açık birtakım nedenler yoktur.” (Machiavelli) “Politikayla dinin aynı amacı olduğu sanısına kapılmamalı. Ulusların ilk kuruluş günlerinde bunlardan biri öbürüne sadece aracılık eder.” “Özgürlük elde edilebilir ama, kaybedildiği zaman bir daha ele geçmez artık.” “Devleti insanlar kurar, insanları da toprak besler. Halkın geçinmesine yetecek kadar toprak, toprağın besleyebileceği kadar da insan bulunacak. Toprak gereğinden çok olursa savunma savaşlarına yol açar. Toprak yeter ölçüde değilse saldırı savaşlarına götürür.” “Eski bir ulusun dayanıklılığı ile, yeni bir ulusun uysallığını birleştiren bir ulus yasa koymaya elverişlidir.” “Her yasama sisteminin yararı ÖZGÜRLÜK ve EŞİTLİK tir.” “Meksika İmparatorluğunun toprakları içinde sıkışıp kalmış olan Thlascala Cumhuriyeti, Meksikalılardan tuz satın almaktansa hiç tuz kullanmamaya karar vermiş, hatta bedava bile almamıştı. Çünkü bu cömertliğin altındaki tuzağı gördüler, özgür yaşadılar ve büyük imparatorluğun içinde kapalı kalan bu küçük devlet sonunda Meksikanın başını yedi.” “Eşitlik denildiğinde, güç ve zenginlik derecelerinin herkes için aynı olması değil, bu gücün hiçbir zorbalığa kaçmaması ve ancak mevki ve yasalar gerektikçe kullanılması, varlık bakımından da hiçbir yurttaşın ne başkasını satın alacak kadar zengin, nede kendini satmak zorunda kalacak kadar yoksul olmaması gerektiği anlaşılmalıdır. Bu da büyüklerin mal mülk ve saygınlık, küçüklerinde cimrilik ve açgözlülük bakımından ölçülü olmalarını gerektirir.” “Devleti sağlamlaştırmak için ne çok varlıkların bulunmasına göz yumun nede çok yoksulların. İki ucu elden geldiğince birbirine yaklaştırın. Birbirinden ayrılamayan bu iki durum ortak yarara aynı ölçüde zararlıdır. Birinden zorbalığı kışkırtanlar, öbüründen de zorbalar çıkar. Halk özgürlüğünün alım satımı hep bunlar arasında olur, bir satın alır, biride satar.
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Sen onlardan, afiş, broşür, bilgi iste ... versinler. Emme çubuk isteme, tohum isteme ... Sen bırak hükümeti Kır Abbas. O doğru dürüst sınırları beklesin, yeter. Çubuğunu, çekirdeğini kendin bul arkadaş. Yeter ki o sana engel olmasın... Bunu da büyük bir devlet bil...»
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Yeni yıla eski yılın özlemiyle girdiğin zaman yeni yılın kalbini kırmış olursun ve yeni yılın sana verebileceği yeni şeyleri isteme hakkını etik olarak yitirirsin!
Mehmet Murat ildan
Şu dünyada huzurlu bir köşen olacak kadar şanslıysan, belki balık tuttuğun sessiz bir ırmak, belki ormanda gizli bir kulübe, belki de sadece oturup yıldızları seyredebileceğin basit bir sandalye, çok da fazla bir şey isteme!
Mehmet Murat ildan
Sen buyur, orduyu şimdi Han Balık şarından dışarı çıkarayım, istediğin bir ülkeye saldırtayım. Sen buyur, kendi ellerimle senin için uğraşa gireyim. Yalnız Gök Türklerin yasalarından dışarı çıkmaklığımı isteme! Ben kardeşim Gökçe Tanrı’yı öldürttüm. Bunlar hep küçükten beri yüreğimde yaşattığım büyük ülkünün yerine gelmesi içindi. Ben ant içtim.Bütün acunu bayrağıma baş eğdireceğim. Bütün dünya Çingiz adını işittiği gün tir tir titreyecek.
Abdullah Ziya Kozanoğlu (Kızıl Tuğ)
İnsanlar fotoğrafları çekilirken bakmazlar evlat; bakıyormuş gibi yaparlar. Kimsenin hatırı kırılmasın diyedir o duruş. Bu yüzden hatırını kıramayacak insanlardan hiçbir şey isteme. Onlar, bilmeden sana sahte bir iyilik sunar. Bugün hatırını kıramayanlar, yarın kalbinin kırılmasına sebep olurlar. Bu gerçeklere inan, gerçeklere inanmayanlar, o gerçeklerin kurbanı olur evlat.
Anonymous
Yetişkin olmak için içimizdeki çocuğu öldürmek zorundayız. Ama bunu yapmanın yolu, onu ve masumiyetini kirletmek değil. Aksine, izin istemeli ve hazır olduğu zamanı beklemeliyiz. Diğer türlü kirlenmiş ve onu kirlettiğimiz için bize öfkesinden kuduran, bunun bedelini bize ödetmek ve hesap sormak için zincirlerimizi asla bırakmayacak bir çocuğu içimizde taşımak ve onun kölesi olmak zorunda kalırız.
Mithat Terje (Oda)
En değerli anlar, genellikle kişinin zor ve mühim bir işi başarmak için harcadığı istemli çaba esnasında bedeninin ve zihninin sınırlarını zorlamasından doğar. Csikszentmihalyi bu zihinsel durumu akış [flow] olarak adlandırdı. Bu bulgu, istirahatin insanı mutlu yaptığı yönündeki genel geçer kabule de aykırıydı aynı zamanda.
Cal Newport (Deep Work: Rules for Focused Success in a Distracted World)
Bir nehir mi olmak istiyorsun? Bu gerekli değil çünkü bir nehir olmadan da bir nehir olabilirsin; sadece hayatında ak, nehirlerin de yaptığı budur, akıyorlar! Unutma, kendinden vazgeçmeden her şey olabilirsin! Asla başka bir şey olmak isteme, her zaman kendin ol! Bir güneş mi olmak istiyorsun? Sadece herkese kibar sözcüklerle sıcaklık ver!
Mehmet Murat ildan
Dua Nedir? Dualar Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey Dua, insanın Yaratıcı ile kurduğu iletişimin en önemli şekillerinden biridir. İslami terminolojide dua, "bir kimsenin kendi veya başkası hakkında bir dileğine, bir arzusuna kavuşması için Allah'a yalvarması" olarak tanımlanır. Dua, yalnızca bir isteme eylemi değil, aynı zamanda ibadet ve zikir anlamına da gelir. Bu metin, dua kavramını, önemini ve nasıl yapılacağını detaylı bir şekilde ele alacaktır. Dua Nedir? Dua, kelime anlamı olarak "çağırmak, istemek, yardım talep etmek" gibi anlamlara gelir. Dinî bir terim olarak ise, insanın bütün benliğiyle Allah'a yönelerek maddî ve manevî isteklerini O'na arz etmesi anlamına gelir. Dua, insanın aczini itiraf etmesi ve Allah'ın yüceliği karşısında saygı göstermesi olarak da yorumlanır. Bu yönüyle dua, ibadetin özüdür ve ruhsal bir deneyimdir. Duanın Önemi İbadet ve Zikir: Dua, ibadetlerin en önemli parçasıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.), "Dua ibadetin özüdür" buyurarak duanın önemini vurgulamıştır. Manevi Destek: Dua, kişinin ruhsal durumunu iyileştirir ve manevi huzur sağlar. Sıkıntılı zamanlarda dua etmek, bireye yalnızlık hissinden kurtulma imkanı sunar. İletişim Aracı: Dua, insan ile Yaratıcı arasında bir köprü vazifesi görür. Bu iletişim sayesinde bireyler kendilerini daha güçlü hisseder. Dua Nasıl Yapılır? Dua yaparken dikkat edilmesi gereken bazı adımlar şunlardır: Niyet Belirleme: Dua etmeden önce hangi amaca yönelik dua edeceğinizi netleştirin. Temizlik ve Abdest: Dua öncesinde temiz olmak önemlidir. Gusül abdesti almak veya abdest almak, ruhsal temizliği simgeler. İçtenlikle Okuma: Dua sırasında kalbinizle niyet edin ve içtenlikle okuyun. Duygularınızı ifade etmek için samimi bir dil kullanın. Uygun Zaman Seçimi: Dualarınızı sabah namazından sonra veya mübarek gecelerde okumak daha faziletli kabul edilir. Duaların Çeşitleri Dua çeşitleri arasında şükür duası, yalvarış duası ve niyaz duası gibi farklı türler bulunmaktadır: Yalvarış Duası: Kötülüklerden korunmak veya hayırlı şeyler istemek için yapılan dualardır. Şükür Duası: Alınan nimetler için Allah'a teşekkür etmek amacıyla okunan dualardır. Ayet ve Surelerle Yapılan Dualar: Kur'an'dan ayetler veya sureler ile yapılan dualar da oldukça yaygındır. Sonuç Dua, bireylerin manevi ihtiyaçlarını karşılamak ve ruhsal huzur bulmak için önemli bir araçtır. Herkesin inançları doğrultusunda gerçekleştirdiği bu ibadet biçimi, insanın Yaratıcı ile olan bağını güçlendirir. İletişim Bilgileri Eğer dua hakkında daha fazla bilgi almak veya destek almak istiyorsanız, deneyimli medyumlarla iletişime geçebilirsiniz. Medyum Markos ile görüşerek sorularınıza yanıt bulabilir ve destek alabilirsiniz. İletişim numarası: 0532 378 09 02
Dua Nedir? Dualar Hakkında Bilmeniz Gereken Her Şey