Gezegend Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Gezegend. Here they are! All 34 of them:

Bırak insanın dışındaki yaratıklar da özgürce nefes alsınlar. Unutma ki Dünya bu gezegende yaşayan bütün canlılara aittir.
Mehmet Murat ildan
Özlü sözleri okumak, çoklu güneşe sahip bir gezegende yaşamaktır!
Mehmet Murat ildan
Biraz garip bir şey bu. Şu gezegende belki beş milyar insan yaşıyor. Ama işte tutup birini seviyorsun ve onu başka hiç kimseyle değişemiyorsun.
Jostein Gaarder (The Solitaire Mystery)
Artık ne ben bendim ne de etrafımdakiler her zaman oldukları şeylerdi.Hiç kalkmayan puslarda kanatsız bir kuş olmuştum artık ben,kırık aynalarda akşam yeli,karda ayak izi,demirde pas,yağmurlu bir günde su kanalının hemen yanında yatan bir fare ölüsü;yıllar önce trafiğe kapatılmış bir yoldaki kesik çizgi,yaşam olmayan bir gezegende rüzgarın sesi,duvarlara,içlerine asla giremeyeceği sıcak ev resimleri çizen uzun sakallı bir evsizdim.
Hakan Yaman (Romancı)
Sofie, ya harika bir evrende, yüz milyarlarca galaksiden birinde bulunan ve ancak bir toz taneciği gibi kalan bir gezegende yaşıyorsun, ya da bir binbaşının bilincindeki birkaç elektromanyetik dalgadan başka bir şey değilsin.
Jostein Gaarder (Sophie’s World)
Öyle garip kavramlarla yetiştirilmişiz ki, bizden birazcık değişik bir kişi ya da toplumla karşılaşınca, onların bize yabancılığı nedeniyle güvensizlik duyuyoruz ya da nefret ediyoruz. Oysa her bir uygarlığın anıtları ve kültürü, insan olmanın değişik biçimde anlatımından başka bir şey değildir. Yerküre-dışı bir ziyaretçi çeşitli insanlar ve insan toplumları arasındaki farklara göz attığında, aramızdaki benzerlikleri farklardan daha çok bulacaktır. Kozmos'u akıllı yaratıklar dolduruyor olabilir. Fakat Darwin'in öğretisi açıktır: Başka bir yerde insana rastlayamazsınız. Yalnızca gezegenimizde vardır insan. Bu küçücük gezegenimizde. Nadir ama tehlikeli bir türüz. Kozmik perspektifte, her birimiz çok değerliyiz. Eğer bir insanın sizinle aynı fikri paylaşmadığını fark ederseniz, aldırmayın, bırakınız bu gezegende yaşamaya devam etsin. Unutmayın, yüz milyar galaksiyi gezip tek bir insan bile bulamayabilirsiniz.
Carl Sagan (Cosmos)
Her ne yaşarsam hep en uçlarda yaşıyorum. Boşluk içindeyim. Bu gezegende bir sivrisinek bile eminim benden daha anlamlıdır. Eğer beni Yaratıcı yarattıysa, bu saçma ve anlamsız hayatın içine neden koyduğunu aklım bir türlü almıyor. Ne biçim bir hayat bu böyle, bana acı çektirmek mi istiyor? Bugüne kadar hep iyi bir insan olmak için gayret ettim. Elimden geldiğince insanlara iyilik yapmak, onlara bir şeyler vermek için didindim durdum. Oysa iyilik yaptıkça kötülük gördüm. Artık mutlu olmak istiyorum, anladınız mı? Mutlu olmaya benim de hakkım var. Çevremdeki insanlara bakıyorum da oh maşallah herkesin keyfi yerinde. Herkesin yaşamaya değer bir şeyleri var, hayatlarını anlamlı kılan bir şeye sahipler. Peki ya ben? Benim halimi soran bile yok! Hah tam buldum derken, tam her şey değişti derken kendimi daha büyük bir sıkıntının içinde buldum. Allah madem bana sevilmeyi layık görmedi, bari baştan onu hiç karşıma çıkarmasaydı. En azından o mutsuzluğa alışmıştım. O monotonluğa. Umut etmemeye. Oysa birden, hiç beklemediğim anda karşıma çıktı yıllardır özlemini çektiğim şey. Ve ben tam ona kendimi teslim etmiştim ki, elimden kaydı gitti. Gözlerimin önünde yok oldu. Eskiden mutsuzdum, şimdi ise acı içinde kıvranıyorum. Madem alacaktı neden verdi? Şaka mı bu? Şakaysa hiç komik değil.
Mustafa Ulusoy (Aynalar Koridorunda Aşk)
Herhangi bir çağda bir insanın gösterebileceği en olağanüstü başarıları kendinde toplamış olan bu kadının Adı Hypatia’ydı. 370 yılında İskenderiye’de doğmuştu. Kadınların elinde çok az olanakların bulunduğu ve onlara eşya gözüyle bakıldığı bir dönemde, Hypatia serbestçe ve geleneksel kurallara aldırış etmeden erkek çevrelerinde dolaşırdı. Her bakımdan güzel bir kadınmış. Peşinden koşan epey erkek olmasına karşın, evlenme önerilerini reddettiği biliniyor. Hypatia döneminin İskenderiye’si artık epeydir Romalıların egemenliği altında kalmış bir kentti ve gerginlik içindeydi. Kölelik klasik uygarlığın canlılığını çürütmüştü. Hıristiyan Kilisesi yeni doğmuştu; gücünü kökleştirerek putperestliğin etkisini ve kültürünü silmeye çaba harcıyordu. Hypatia bu köklü sosyal güçlerin patlama noktası üzerindeki detanatör rolündeydi. İskenderiye Başpiskoposu Cyril, Hypatia’nın Romalı valiyle olan yakın dostluğu, öğrenimin ve bilimin simgesi olması, bunun da kilise tarafından putperestlikle eş görülmesi nedeniyle ondan nefret ediyordu. Ama Hypatia hayatının tehlikede olduğunu bile bile öğretime ve öğretilerini yayınlamaya devam etti. 415 yılında bir gün işe giderken Başpiskopos Cyril’in müritleri tarafından yolda kıstırıldı. Atlı arabadan indirildi, elbiseleri yırtıldı ve katiller ellerindeki deniz kabuklarıyla Hypatia’nın etlerini kemiklerinden kazıdılar. Kalıntısı yakıldı, eserleri yok edildi ve adı unutuldu. Cyril’e ise azizlik payesi verildi. ----- Öyle garip kavramlarla yetiştirilmişiz ki, bizden birazcık değişik bir kişi ya da toplumla karşılaşınca, onların bize yabancılığı nedeniyle güvensizlik duyuyoruz ya da nefret ediyoruz. Oysa her bir uygarlığın anıtları ve kültürü, insan olmanın değişik biçimde anlatımından başka bir şey değildir. Yer küredışı bir ziyaretçi çeşitli insanlar ve toplumları arasındaki farklara göz attığında, aramızdaki benzerlikleri farklardan daha çok bulacaktır. Kozmosu akıllı yaratıklar dolduruyor olabilir. Fakat Darwin’in öğretisi açıktır: Başka bir yerde insana rastlayamazsınız. Yalnızca gezegenimizde vardır insan. Bu küçücük gezegenimizde. Nadir fakat tehlikeli bir türüz. Kozmik perspektifte, her birimiz çok değerliyiz. Eğer bir insanın sizinle aynı fikri paylaşmadığını fark ederseniz, aldırmayın, bırakınız bu gezegende yaşamaya devam etsin. Unutmayın, yüz milyar galakside bir insan daha bulamazsınız. İnsanlık tarihine, giderek daha genişleyen bir ailenin bireyleri olduğumuz inancının yavaştan içimizde uyanış süreci gözüyle bakabiliriz. İlk zamanlar yalnızca kendimize ve çok yakın akrabalardan oluşan yakınlarımızaydı sadakatimiz. Sonradan göçebe avcı gruplarına, ardından kabilelere, küçük yerleşim örgütlerine derken devlet kentlere ve devletlere sadakat gösterdik. Sevdiklerimizin çemberleri genişledi. Şimdi süper devletler dediğiniz, değişik etnik gruplar ve kültür ortamlarından gelme devletlerin bir bakıma birlikte çalıştıklarını görüyoruz. Bu, hiç kuşkusuz insancıllaşma ve insanda yeni bir kişilik geliştirme deneyi midir. Eğer hayatta kalmak istiyorsak, sadakat çemberimiz daha da genişlemeli, tüm insanlığı içine alacak, yerküre gezegenini kapsayacak biçimde olmalı. Devletleri yönetenlerin çoğu bu düşünceden hoşlanmayacaklardır. İktidar kaybına uğramaktan korkacaklardır. İhanet ve sadakatsizlik sözcüklerini bir hayli işiteceğiz demektir.
Carl Sagan (Cosmos)
kültürümüze kısılıp kalmış olmamızdır, sahip olduğumuz beyinle, diğer herkesin sahip olduğu aynı iki kol ve bacakla bu gezegende yaşayan birer insan olmamız. Öylesine kısılıp kalmışız ki, hayal ettiğimiz her kaçış yolu, bu tuzağın başka bir parçası. İstediğimiz her şeyi, istemeye eğitildiğimiz için istiyoruz.
Anonymous
Yitirmek" bu gezegende yaşamanın bedeliydi.
Mustafa Ulusoy (Giderken Bana Bir Şeyler Söyle)
In de ontwikkelde wereld is de levensverwachting nu gestegen tot 80 jaar voor vrouwen en 76 jaar voor mannen. Een opmerkelijk gevolg daarvan is dat twee derde van alle mensen die ooit 65 jaar zijn geworden, nú leven. Tussen haakjes, de leeftijd van 65 jaar werd ooit door Bismarck [oude Duitsland] in de 19e eeuw gekozen als de officiële pensioensgerechtigde leeftijd, toen de levensverwachting in Duitsland 48 jaar was. Men verwachtte dat slechts weinig mensen die gezegende leeftijd zouden bereiken, en ons gehele sociale contract met betrekking tot werk en pensioensystemen was ontwikkeld om te zorgen voor deze geringe hoeveelheid mensen.
Bernard A. Lietaer
Durmadan biz insanların hep aynı gemide olduğumuzu söylüyoruz. Bu sadece fiziki olarak doğrudur, fakat zihinsel olarak değil! Stephen Hawking mesela zihinsel olarak uzayda yaşar! Zihnen herkes bu gezegende yaşamaz!
Mehmet Murat ildan
Yoksulluk bu gezegende yeni bir gezegen yarattı: Tüm insanlığın utanması gereken bir Sefalet Gezegeni!
Mehmet Murat ildan
Şövalyelerin ve İsa'nın güzel ülkelerini tanımak nasip olmayınca, böyle lügat yığınları arasında yürümek şu ana kadar bu gezegende tanıdığım en sarhoş edici şey.
Gaétan Soucy (The Little Girl Who Was Too Fond of Matches)
Orman-Göğüslüler gezegenlerinde daha milyonlarca yıl öyle bir tehlikeye maruz kalmadan yaşayabilirler. Buna rağmen, sanki gezegende yaşayanlar o tehlike ile bugün karşı karşıya imişler gibi, bunu en önemli mesele sayıyor ve önlemek için kolları sıvamış bulunuyorlar.Biz Dünyalılar böyle bir buluşmaya, karşılaşmaya hazır mıyız? Bu buluşmayı, bu görüşmeyi yapabilecek olgunlukta mıyız? Toplumlarımız arasında bunca uyuşmazlık, sürtüşme, çatışma sürüp giderken, Dünya adına, bütün insanlık adına hareket etmek, onları temsil etmek yetkisine sahip miyiz?
Cengiz Aytmatov
Omhoog schieten ze, langs de pui van ons relatief jonge stadhuis, omhoog langs de façade van onze eeuwenoude cipierage – een gewezen gevangenis die in je jeugd nog heeft gediend als, oh symbool, bibliotheek, en waarvan ze binnenkort, oh teken des tijds, lofts willen maken, zoals ze tegenwoordig van alles lofts willen maken, zelfs van gewezen bibliotheken waarin jij ooit nog je ogen kapot hebt mogen lezen, zonder daar ooit een moment spijt van te krijgen, en waar op een bepaald ogenblik niet één boek meer overbleef dat je, volgens jouw leeftijdscategorie, mocht lezen, en waar vervolgens de bibliothecaris – zijn nagedachtenis weze in ere gehouden, zijn naam geprezen, zijn bloedlijn gezegend – jou de toestemming verleende om te beginnen aan de boeken van de volgende categorie, op voorwaarde dat je er met niemand over sprak, en zo geschiedde.
Tom Lanoye (Sprakeloos)
kaç yaşındasınız?" "onsekiz." "hımmm, onsekiz... dilimizdeki en güzel kelime." "insanlarla hep böyle mi konuşursunuz?" "evet. biri shakespeare'le aynı gezegende yaşadığımızı hatırlamalı.
Murat Menteş (Dublörün Dilemması)
Öyle görünüyor ki biz kadınlar, hem kadınlar hem erkekler tarafından maruz bırakıldığımız kabul edilemez muamele ve davranışları düzeltmek için toplu bir bilinçlenmeyle biraraya gelip güçlerimizi birleştirmezsek, bu gezegende güvensizlik, çaresizlik ve kendinden nefret üstüne kurduğumuz hayatları daha uzun süre yaşamaya mahkum olacağız.
Tama Janowitz (Area Code 212)
Zouden vrouwelijke hondjes met een menselijke stem kunnen spreken, dan zou de #metoo tsunami op een onbeduidend golfje lijken. Om niet van poezen te spreken, katers zijn eigenlijk nog veel erger dan mannenhonden. We mogen van geluk spreken dat al deze dieren geen stem hebben, de ellende zou niet te overzien zijn. En ik zie veel beschimping in het verschiet, veel soortelijk racisme, ik weet zeker dat al die ontstemde poezen zouden neerkijken op menselijke vrouwen, zo van is dat alles, jullie zijn gezegend met die lauwe homosapiensmannen. En natuurlijk komen er ogenblikkelijk allerlei mensen die gaan roepen dat de mens geen dier is en een verlicht specimen, en dat hondjes gecastreerd mogen worden bij seksueel wangedrag maar als je dat bij een mensenman doet ben je een barbaar. Nee, we mogen van geluk spreken dat wij het enige dier zijn dat mens spreekt. De wereld zou onleefbaar worden als mededieren onze taal leerden.
Martijn Benders
Ik voel me een gezegend mens.
Petra Hermans (Voor een betere wereld)
Durmadan hareket halinde olan bir gezegende zihnen ve bedenen durmanın yakışacağı en son canlıdır insan.
Hypatia
Niet elk meer droomt ervan een oceaan te zijn. Gezegend zijn degenen die gelukkig zijn met wie ze zijn.
Mehmet Murat ildan
..., een spannende gedachte begon vorm te krijgen; de mogelijkheid om alleen te zijn, helemaal in je eentje, in alle rust en vol verwachting, bijna een soort dwaasheid die je je kunt permitteren wanneer je gezegend bent let liefde.
Tove Jansson (Fair Play)
..., een spannende gedachte begon vorm te krijgen; de mogelijkheid om alleen te zijn, helemaal in je eentje, in alle rust en vol verwachting, bijna een soort dwaasheid die je je kunt permitteren wanneer je gezegend bent met liefde.
Tove Jansson (Fair Play)
Teknolojimiz geliştiğinde pek çok gezegene seyahatler yapacağız ve her gittiğimiz gezegende her zaman çiçekleri arayacağız, onları orada da görmek isteyeceğiz!
Mehmet Murat ildan
Jonathan Pennington laat zien hoe Jezus iedere zaligspreking belichaamt. Als je wilt zien hoe een mens tot bloei komt, hoe zegen er uit ziet, kijk dan naar Jezus, de man van smarten. Hij leefde een onaangenaam leven in armoede, trouwde nooit, had geen seks, en stierf in pijn, verlaten door zijn vrienden, in relatieve onbekendheid. Hij is het verbazingwekkende beeld van de Gezegende, Gods gezalfde. Jezus kennen is leren wandelen op zijn vreemde pad van bloei, van overvloedig leven.
Tish Harrison Warren (Bidden in de nacht: Voor wie werken, waken en wenen)
Risklere Rağmen Deliğinden Çıkıp Oynamaya Gel Yolun ne kadar muğlak olduğunu ve bizim ne kadar incitilebilir olduğumuzu düşünürsek, yolumuzda yürümek çok cesaret ister. Korkularımız, sahip olduğumuz her şeyi kaybedebileceğimizi bize sürekli hatırlatır: deprem olması, kansere yakalanmak, yargılanmak, kovulmak, terk edilmek ya da sevdiğimiz birini kaybetmek... Tüm bunlardan kaçabilsek bile kendimizi yapayalnız, daha da kötüsü başkalarına muhtaç durumda, ihtiyarlamış olarak bulabiliriz. Liste kabarık, bizler hassasız ve hayat çok riskli. Masalımızda fare fiziksel zayıflığından o kadar korkuyor ki, ya saklanıyor ya da şekil değiştirmeye çalışıyor, ama korkmaktan kurtulamıyor. Fiziksel zayıflığa karşı bir korunma yoktur. En sağlam varlık bile ölümlüdür. Fare, ancak gerçeklerden kaçış olmadığını ve zayıflığın bir yaşam deneyimi olduğunu anladığında özgürleşiyor. Tehdit altında olmasına rağmen dolu dolu yaşamayı kabullenmek, onu özgür kılıyor. Biz de aynıyız. Belirsizliğe karşı kendimizi korumaya çalışırız. Yoksul olmamak için birikim yaparız; ama sonunda paranın yaşantımızda neden olduğu alışkanlıklardan dolayı hala yoksulluktan korktuğumuzu fark ederiz. Hastalıklara karşı detoks yaparız, şekerden kaçınırız, kilometrelerce koşarız; ama hastalık, yaralanmalar ve ölüm yine gelir. Belirsizliğe ve zayıflığa karşı bir korunma yok; çünkü bunlarla yaşamak, bu gezegende öğrenmeye geldiğimiz dersin önemli bir bölümü. Hayatın ne kadar kırılgan olduğunu hissettiğin ve bildiğin halde, yine de onunla dans etmeyi sürdürebilir misin? Kaybetmek, başarısızlık, kazalar, hastalıklar, ölüm... Hayatta bunların hepsi başına gelecek. Unutma, ağaçtaki bir meyve gibisin; daldan düşüp toprağın karanlığına gömülmezsen, büyüyemezsin.
Judith Malika Liberman (Masallarla Yola Çık)
Nou Esther, mensen verwachten van alles van elkaar. en daarom gaat het altijd mis. Degene die mis meer van een ander verwacht, is een gelukkig en gezegend mens.
Francine Oomen (Hoe overleef ik (zonder) liefde? (Hoe overleef ik, #10))
Koop kaliumcyanide online. Iedereen die goede dingen online wil krijgen, wil deze van een plaats die betrouwbaar en zeker is, een plek waar ze hun levering in één stuk kunnen krijgen zonder vertraging of onderbrekingen door de douane. Een plaats met een grote verscheidenheid aan anorganische chemicaliën tegen zeer lage prijzen. We raden u ten zeerste aan om rechtstreeks contact met ons op te nemen via onze e-mail voor meer informatie over het product dat u wenst. Nogmaals bedankt voor uw interesse en blijf gezegend. Neem contact op voor meer informatie: E-mail: kotosdawid5@gmail.com
Dr Dawid
Dünya isimli bir gezegende doğuyorsun, doğumundan öncesi hakkında hiçbir fikrin yok, burada yaşıyor ve ölüyorsun. Ölüm sonrası hakkında yine bir fikrin yok. Dünya’nın bildiğin veya sana öğretilen tarihi yaklaşık olarak 6000 yıllık. Bundan önce ne olduğunu bilmiyor, tahmin ediyorsun. Bu tahminlere göre insanlar bu tarihten önce maymunlar gibi yaşıyorlar ve birden sihirli bir el değiyor onlara. Birden tarımı buluyorlar, hayvanları evcilleştiriyorlar, hatasız çalışan takvimi buluyorlar, astrolojiyi, Zodyak’ı, yıldızları, gezegenleri biliyorlar, matematiği ve geometriyi buluyorlar.
Arda Öngören (Vitriol: Yeni Çağın Şafağı)
Hier liggen de religieuze wortels van de zogenaamde Amerikaanse ‘uitzonderlijkheid’, het ‘exceptionalisme’, de diepe overtuiging dat Amerika een speciaal door God uitverkoren en gezegend land is, dat de Amerikaanse normen en waarden universeel zijn, en dat ieder mens volgens die waarden hoort te denken. Anders lopen ze achter in hun ontwikkeling. Die gevoelens leven breed: zes van de tien Amerikanen menen dat de eigen cultuur superieur is aan alle andere, tegenover bijvoorbeeld maar drie van de tien Fransen.
Geert Mak (Reizen zonder John: op zoek naar Amerika (Dutch Edition))
Son olarak, akademik felsefeyle pek ilgisi olmayan bir felsefeyle söyleyeceklerimi noktalamak istiyorum: Aya ilk giden astronotlardan birinin dönüşünde yapmış olduğu son derece basit ve zekice bir açıklamayı sizlere sunacağım (aklımda kaldığı kadarıyla söylüyorum): "Yaşamım boyunca başka gezegenler de gördüm, ama dünya içlerinde en iyisi." Bence bu, salt bir bilgelik değil, felsefi bir bilgeliktir. Bu harika küçük gezegende yaşadığımızı nasıl açıklayabileceğimizi, buna bir açıklama getirip getiremeyeceğimizi ve de gezegenimizi bu kadar güzel yapan yaşam denen şeyin niçin var olduğunu bile bilmiyoruz. Ama hepimiz buradayız ve şaşkınlığımızın ve müteşekkirliğimizin nedenini biliyoruz. Sonuçta bu, bir mucize. Bilimsel araştırmaların gösterdiğine göre, evren oldukça boş: Fazlasıyla boş alanı ve az maddesi olan bir yer; maddenin olduğu yerler ise, kaotik bir fırtınanın estiği ve yaşamın olmadığı yerler. Kuşkusuz üzerinde yaşam olan birçok gezegen vardır. Fakat evrende herhangi bir yeri ele aldığımızda, orada yaşayan bir cisim bulma olasılığının sıfır olduğunu görürüz (bu, günümüz evrenbiliminin hesaplarıdır.) O halde yaşamın seyrek görülen bir değer olduğunu söyleyebiliriz: Evet, yaşam çok değerlidir. Ne yazık ki bizler bunu unutup, rahatlıkla, yaşama gereken saygıyı göstermeme eğilimi içine girebiliyoruz; belki düşüncesizlikten ya da o güzelim dünyamızın fazla kalabalık oluşundan. Tüm insanlar birer filozoftur; çünkü hepsinin, yaşam ve ölüm hakkında şöyle ya da böyle bir fikri vardır. Kimilerine göre yaşam değersizdir, çünkü bir sonu vardır. Fakat onlar, iddialarının ters düşünüldüğünde yaklaşımlarının aynı biçimde savunulabileceğinin farkında değillerdir: Böyle bir son olmasaydı, yaşamın değeri de olmazdı. Ve onlar, günümüzde yaşamı yitirme tehlikesinin , aslında yaşamın değerini kavramamıza yardımcı olduğunu da görmezden geliyorlar.
Karl Popper
Bir de şunu ekleyeyim, bir süreden beri bu gezegende renkleri daha canlı, olayları daha az ciddi, kışları daha az sert, dayanılmazı daha dayanılır, güzeli daha güzel, çirkini daha az çirkin gösterme, kısaca hayatı bana da güzel gösterme gücüne sahip bir insanın olduğunu keşfettim.
Jean-Paul Didierlaurent (The Reader on the 6.27)
Want zo gaat het: vinden en weer verliezen, zoals het hun toeschijnt wier boot zich op de voortsnellende stroom bevindt. Maar ik beschouw u als gezegend want gij lijdt uw verlies uit vrije wil en ge had anders kunnen kiezen.
J.R.R. Tolkien (The Fellowship of the Ring (The Lord of the Rings, #1))