“
Bir kartal benimkine çok yakın bır ağacın dalları arasına gelip oturduğunda ve konuşmamızı kesmeye mecbur ettiğinde, saksağan tam da sözlerini bitiriyordu. Onu kral sandığımdan kalkıp önünde diz çökmek istediğimde, iyi ki saksağanım ayağıyla beni olduğum yere oturttu. “Düşünüyor muydunuz yani,” dedi, “bu büyük kartalın bizim hükümdarımız olabileceğini? Bu siz insanlara ait bir hayal, çünkü sizler emir almak için kendinizi, vatandaşlarınızın en kocaman, en kuvvetli ve en gaddar olanlarına bıraktığınız için, her şeyi kendinize göre değerlendirerek, aptalca, kartalın bize emir vereceğini sandınız."
“Ama bizim siyasetimiz çok farklıdır, zira bizler krallarımız olarak sadece en çok zayıf, en çok tatlı ve en çok barışçıl olanları seçiyoruz, üstelik onları altı ayda bir değiştiriyoruz ve kral olarak en zayıf olanı, eğer birisine en küçük bir hata yaparsa, hata yapılan kendisinden intikam alabilsin diye seçiyoruz. Onları tatlı birilerinden seçmemizin sebebi, kimseden nefret etmemesi ve kimsenin de ondan nefret etmemesi içindir, ve sulhsever bir mizaçta olmasını istememiz de, savaştan kaçınmak ve her türlü adaletsizlik yolunu kapatmak içindir.”
“Her hafta, herkesi toplar ve orada herkes, kral hakkındaki şikâyetini söylemek üzere kabul edilir. Eğer, idaresinden memnun olmayan sadece üç kuşla bile karşılaşırsa, görevden alınır ve yeni bir seçime gidilir. Halk toplantısının devam ettiği gün, kralımız, kanatları ve ayakları bağlanmış olarak, bir gölün kıyısındaki büyük bir porsuk ağacının en tepesine yerleştirilir. Bütün Kuşlar peş peşe önünden geçer; eğer içlerinden biri son kralı sorumlu bulursa, onu suya atabilir. Ama hemen önce orada bu olayın sebebini kanıtlamak zorundadır, yoksa kederli ölüme mahkûm edilir.
”
”