Etl Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Etl. Here they are! All 13 of them:

Ve insanlar, ah, benim insanlarım, yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız, etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız. Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya, göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
Nâzım Hikmet (Şiirler 3 – Kuvâyi Milliye)
When asked about the best way to design and build the ETL system, many designers say, “Well, that depends.” It depends on the source; it depends on limitations of the data; it depends on the scripting languages and ETL tools available; it depends on the staff’s skills; and it depends on the BI tools. But the “it depends” response is dangerous because it becomes an excuse to take an unstructured approach to developing an ETL system, which in the worse-case scenario results in an undifferentiated spaghetti-mess of tables, modules, processes, scripts, triggers, alerts, and job schedules. This “creative” design approach should not be tolerated. With the wisdom of hindsight from thousands of successful data warehouses, a set of ETL best practices have emerged. There is no reason to tolerate an unstructured approach.
Ralph Kimball (The Data Warehouse Toolkit: The Definitive Guide to Dimensional Modeling)
La base de datos de apoyo a la adopción de decisiones (Data Warehouse) se mantiene por separado de la base de datos operacional de la organización.
Krishna Rungta (Aprender Almacenamiento de Datos en 1 Día: Guía ETL completa para principiantes (Spanish Edition))
El almacén de datos es el núcleo del sistema BI que se construye para el análisis de datos y la generación de informes.
Krishna Rungta (Aprender Almacenamiento de Datos en 1 Día: Guía ETL completa para principiantes (Spanish Edition))
Un Data Warehouse funciona como un repositorio central donde la información llega de uno o más orígenes de datos.
Krishna Rungta (Aprender Almacenamiento de Datos en 1 Día: Guía ETL completa para principiantes (Spanish Edition))
Cam kül tablasında ezdi sigarayı. Söndü sandı. Ama hiçbir şey sönmedi. İki büklüm izmarit tütmeye devam etti. Bir daha denedi. Sonra bir daha. Karardı parmaklarının ucu. Kül yerleşti etle tırnağın arasına. Ama sönmedi sigara.
Hakan Günday (Az)
These articles urged the gradual adoption of the Latin alphabet and prophesied that the change was bound to come. The writer propounded a problem, and invited a reply from the $eyhulislatn or the Fetva Emini:7 Franstzlar lslamiyetin esaslarnu pek makul bularak millet4e ihtida etmek istiyorlar! Acaba onlari Miisluman addedebilmek icin o pek zarif dillerinin Arap harfleriyle yazthnasi tart-t esasi mi ittihaz edilecek? 'Evet' cevabini beklemedigim halde alusam kemal-i cesar- etle'Siz bu zihniyetle diinyayi Musluman edemezsiniz' mukabelesinde bulunurum,'Hayir, beis yok' cevabtnt alirsam:'Biz Turklerin de Latin harflerini kullamnamiza miisaade bah. eder bir fetva veriniz' ricastnt serdedecegitn. Hayir, Fransizlar ne kadar az Arap iseler, biz de o kadar az Arabiz. The French, finding the principles of our religion very reasonable, wish to convert en masse to Islam! Before they can be accepted as Muslims, will it be obligatory for that very elegant language of theirs to be written in the Arabic letters? I do not expect the answer to be'Yes', but if it is I shall make so bold as to reply,'With this mentality you cannot make the world Muslim.' If I am given the answer'No, there is no harm in it' l shall make this request:'Give a fetva permitting us Turks also to use the Latin letters.' No, we are no more Arab than the French are.
Geoffrey Lewis (The Turkish Language Reform: A Catastrophic Success (Oxford Linguistics))
Dimensions for Descriptive Context Dimensions provide the “who, what, where, when, why, and how” context surrounding a business process event. Dimension tables contain the descriptive attributes used by BI applications for filtering and grouping the facts. With the grain of a fact table firmly in mind, all the possible dimensions can be identified. Whenever possible, a dimension should be single valued when associated with a given fact row. Dimension tables are sometimes called the “soul” of the data warehouse because they contain the entry points and descriptive labels that enable the DW/BI system to be leveraged for business analysis. A disproportionate amount of effort is put into the data governance and development of dimension tables because they are the drivers of the user's BI experience. Chapter 1 DW/BI and Dimensional Modeling Primer Chapter 3 Retail Sales Chapter 11 Telecommunications Chapter 18 Dimensional Modeling Process and Tasks Chapter 19 ETL Subsystems and Techniques
Ralph Kimball (The Data Warehouse Toolkit: The Definitive Guide to Dimensional Modeling)
there are four separate and distinct components to consider in the DW/BI environment: operational source systems, ETL system, data presentation area, and business intelligence applications.
Ralph Kimball (The Data Warehouse Toolkit: The Definitive Guide to Dimensional Modeling)
final step of the ETL process is the physical structuring and loading of data into the presentation area's target dimensional models. Because the primary mission of the ETL system is to hand off the dimension and fact tables in the delivery step, these subsystems are critical. Many of these defined subsystems focus on dimension table processing, such as surrogate key assignments, code lookups to provide appropriate descriptions, splitting, or combining columns to present the appropriate data values, or joining underlying third normal form table structures into flattened denormalized dimensions. In contrast, fact tables are typically large and time consuming to load, but preparing them for the presentation area is typically straightforward. When the dimension and fact tables in a dimensional model have been updated, indexed, supplied with appropriate aggregates, and further quality assured, the business community is notified that the new data has been published.
Ralph Kimball (The Data Warehouse Toolkit: The Definitive Guide to Dimensional Modeling)
Kalktık Horasandan sökün eyledik. Parlar omzumuzda uzun şelfeler. Kurt sürüleri gibi dağıldık dünyaya, yayıldık mağrıptan maşrıka dek. Kırmızı yakut gözlü, uzun boyunlu atlarımızı Sind suyuna, Nil suyuna sürdük. Memleketler, kaleler, şehirler aldık, devletler kurduk. Haran ovasına, Mezopotamyaya, Arabistan çölüne, Anadoluya, Kafkas dağlarına, geniş Rus bozkırlarına, on bin, yüz bin kara çadırla kartallar gibi indik. Uzun, yedi direkli, keçi kılından kara çadırlarımız... Her birinin içi insan hünerinin en büyük, en güzel, en ince renkleri, nakışlarıyla işlenmişti. Ya şelfelerimiz, ya kılıçlarımız, hançerlerimiz fıldişi sapları altın işleme tüfeklerimiz, dibeklerimiz, hırızma, gerdanlık, tepeliklerimiz kilim, keçe, çullarımız... Haran ovasında binlerce kişi ceylanlara karışıp semah döndük. Ulu şahinler gibi. Şölenler tuttuk, kutsal cemler büyüttük... Ulu denizlerden ulu denizlere dalgalarca çalkalandık. O kıyıdan bu kıyıya vurduk. Kaleler, şehirler, memleketler, ırklar, soylar karşımızda boyun eğdi. Tutsak kıldık bir çağı. Çok şey yaptık insanoğluna. Ama onları hiçbir zaman aşağılamadık. İnsanları aşağılamak geleneğimizde yoktu. Yoksula, yetime, düşmüşe, kadına, hangi soydan, hangi dinden, hangi ülkeden olursa olsun dokunmadık, saygıda kusur etmedik. Dost olsun, düşman olsun onları bizim düşkünümüzden, yaşlımızdan, çocuğumuzdan, kadınımızdan ayırt etmedik. Elaman demişin kılına dokunmadık. Kalın, işlemeli, türlü damgalı yurtlar yaptık keçelerden, sıcak sağlam. Hiçbir saray böylesine bu yurtlar gibi görkemli olamazdı. Dünyanın üstünde konduk kalktık, özgür, tutsak, yenilmiş, yenmiş... Yüzyıllar geçti, parça parça bölündük, küçüldük, kara çadırlar soldu. Ulu dağlara, sulara, topraklara, ovalara, ülkelere ad verip, damgamızı bastık. Anadoluda karşımıza çıktı Kayseri dağı, Ağrı, Süphan, Nemrut, Binboğa, Cilo dağı... Vardık Anadoluda da karşımıza çıktı Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, Seyhan, Ceyhan suyu... Anadolu ovası, Tuz gölü, kehribar sarısı üzümleriyle Ege ovaları... ve adlarımızı verdik sulara, ovalara, dağlara. Anadolunun her karış toprağına damgamızı bastık. Her karış toprağına bir ad bulduk, obamızın adını koyduk. Unutulmasın, bir ulu toprakta soyumuz boy versin diye... Düşürdüler bizi tozlu yollara, aşırdılar bizi karlı dağlardan. Düşürdüler bizi halden hallere... Anadolunun taşıyla toprağıyla akan suyu, esen yeliyle, binlerce yıldan bu yana işlenmiş gelişmiş, yeşermiş, boy atmış kervansarayları, sarayları, tapınakları, ulu şehirleri, türküleri, gelenekleri, görgüsü, bilgisiyle bir olduk kaynaştık. Etle kemik gibi... Yağmurla toprak gibi... Her bölüğümüz bir ilde, bir ülkede, bir toprak parçasında kaldı... Çadırımızın her bir parçası bir yerde unutuldu, bir toprakta çürüdü. Gür, sonsuz, ulu, kaynayan bir su gibi bir kökten çıktık. Göz göz olduk... Dağıldık, ufaldık, azala azala tükendik, bittik. Artık türkülerimiz belki de hiç söylenmeyecek, semahlarımız dönülmeyecek, dostlar, canlar, erenler bir yürek olamayacak. Ay gün bizim baktığımız gibi doğmayacak batmayacak. Usumuz geleneğimiz, göreneğimiz, ağacın tomurcuklanması, yelin esmesi, insanın doğması, büyümesi, ölmesi üstüne düşüncelerimiz duygularımız bilinmeyecek, anılmayacak. Çiçeğin açması, kaplanın heykirmesi, yağmurun yağması üstüne, toprağın yeşermesi, bir kartalın yumurtlaması, bir tor şahinin, uzun boyunlu tor atların alıştırılması, dünyaya, her yaratığa sevgimiz, dostluğumuz, onlardan bir parça olma gücünün harkulade sağlamlığı hiç bilinmeyecek, namımız insan soylarınca söylenmeyecek. Birdenbire değil, binlerce yıldan bu yana azala azala, ufalana, küçüle, her toprakta bi
Anonymous
Bugut Yazıtında, bir çocuğu emziren dişi bir kurdu (Kurt) gösteren rölyef, yegane güvenilir bilgiyi aktarmaktadır. Bunların en eskisi şöyle der: “T'u-küeler, Hiung-nuların bir koludur. Boylarının adı A-se-na idi. Yalnız başlarına bir grup oluşturdular, ancak daha sonra komşu bir devlet karşısında yenilgiye uğradılar ve on yaşlarında küçük bir erkek çocuğu dışında boylarının tamamı imha edildi. Onun bu gençliğini gören askerlerin [düşmanların] hiçbiri, onu öldürmeye cesaret edemedi. Nihayet çocuğun ayaklarını kestiler ve onu otlarla kaplı bir bataklığa attılar. Orada bulunan dişi bir kurt onu etle besledi. Oğlan çocuğu bu şekilde büyüdü ve dişi kurtla birlikte oldu. Kurt derhal gebe kaldı. Kral, çocuğun hâlâ yaşadığını öğrenince, onu öldürmeleri için adamlarını yeniden yolladı. Adamları, çocuğun yanında dişi bir kurt görünce, onu çocukla birlikte öldürmek istemediler. Dişi kurt, derhal Kao-Tchang'ın (Turfan) kuzeybatısında bir dağa kaçtı. Bu dağda bir mağara ve mağaranın içinde düz bir plato bulunmaktaydı. Sık otlarla kaplı, çevresi birkaç yüz li gelen mağaranın dört bir yanı dağlarla çevriliydi. Bu dağa sığınmış olan dişi kurt, on erkek çocuğu dünyaya getirdi. Çocuklar büyüyünce, dışarıda kendilerine birer eş buldular ve onlar da kısa sürede anne oldu. Çocukları birer isim aldı. Bunlardan biri A-se-na idi.” Bu raporda birçok dinsel temayı yan yana görmekteyiz: Bataklığa terk etme, bir halkın tamamının ölümü, yeniden doğuş alâmeti, bir yabancı tarafından evlât edinme, bir hayvanla cinsel ilişkide bulunma, göç, dölleyici su, anne mağara simgesi olan mağara ve nihayet dağlar arasındaki tecrit. Ana hatlarıyla bu söylen T'u-küelerden daha yaşlıdır, dolayısıyla Hiung-nu, Wusun ve Kao-külerde (Ting-ling) bile görülmektedir.
Jean-Paul Roux (Eski Türk Mitolojisi)
I told Benny that I had plans to go to Belarus and Lithuania t see the places where our European relatives had lived and died. Halfway through the week, Benny decided to join me on what he called the 'roots trip,' and by the end of the week Shimon and his oldest son, Amir, and Benny's son Rotem had signed on too. I enlisted my daughter Emily, who speaks Russian. In the middle of May 2011, the six of us met at a small wooden inn deep in the lush green Belarusian countryside. Together we visited Rakov and Volozhin; we walked through the crumbling hall of the Volozhin yeshiva, which has survived two world wars and the death of its students and teachers; we scouted out the street near Rakov's brick Catholic church where Sonia, Doba, and Etl grew up. We traveled to Vilna - now Vilnius, the capital of Lithuania - and searched out the two apartment buildings where Doba and Shepseleh lived and raised their sons. We drove out to Ponar to say kaddish at the cratered pit where Shepseleh and tens of thousands of Lithuanian Jews lay buried. We walked to a hillside at the edge of Volozhin and said kaddish over the pit where Chaim's brother Yishayahu may have been shot. We said kaddish in the small grassy clearing where the Rakov synagogue burned with Etl and her children inside.
David Laskin (The Family: Three Journeys into the Heart of the Twentieth Century)