Ceza Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Ceza. Here they are! All 88 of them:

Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir.
Stefan Zweig (Angst)
İzah mükemmeldi. Gülümsedim. Dün gece bu nüansı niçin kaçırmıştım? İçimdeki muhalefetin oyunudur bu. Kalbe karşı bu muhalefetin akıldan veya gururdan geldiği sanılır. Bence bu, kalbin kendi kendisine karşı müdafaasıdır. Sevgilide kaybolmamak için nefret sebepleri arar, bulamazsa yaratır. İşte böyle, kendi kendini aldattığını anlayınca da utanır ve ona daha çok bağlanır. Kendi yalanlarını kabul etmeyen kalbin kendine verdiği ceza.
Peyami Safa
Ceza kaldırılabilir; ama suç insanın içinde sonsuza kadar yaşar.
Ovid (Metamorphoses)
..., her insan sevdiği şeyi öldürür. Ceza öğesi budur belki de.
Anthony Burgess (Otomatik Portakal)
Kendi yalanını söylemek, başkasının gerçeğini söylemekten çok daha iyidir. Kendi yalanını söylediğinde bir insansın sen, ama başkasının gerçeğini yinelediğinde yalnızca bir papağan...
Fyodor Dostoevsky
Bir tek tutkum var; Bunca acılar çeken ve mutluluğa hakkı olan insanlık adına duyduğum aydınlık tutkusu. Coşkulu protestom, yüreğimden kopan çığlıktan başka bir şey değildir. Beni ağır ceza mahkemesi önüne çıkarmayı göze alsınlar ve herkesin önünde soruşturma açılsın! Bekliyorum.
Émile Zola (J'accuse!)
Bazen Komyagin içinden şöyle düşünüyordu: Bir ya da iki ay sonra yeni bir hayata başlarım, resimleri bitiririm, şiirleri tamamlarım, dünya görüşümü baştan sona gözden geçiririm, dokümanları hale yola koyarım, düzgün bir işe girerim, örnek işçi olurum, bir kadın-arkadaş sever ve evlenirim... Bir-iki ay kadar sonra zamanın kendisinde de özel bir şey gerçekleşeceğini ve duraklayıp kendisini hareketinin içine alacağını umuyordu, oysa yıllar penceresinin önünden dur durak bilmeden, mutlu bir tesadüf denk gelmeksizin geçip gidiyordu. O zaman Komyagin yatağından kalkıyor ve polis dayanışma görevlisi sıfatıyla millete kalabalık mahallerde ceza kesmeye gidiyordu.
Andrei Platonov (Happy Moscow)
Yaptığı o kadar da kötü bir şey değildi. Niçin bu kadar sert bir ceza veriyorsun? Küçük kızına acımıyor musun hiç ? Küçüğe acıyıp acımadığımı sordun, değil mi? Cevabım, artık acımıyorum, olacak. Çünkü bu zor gelse de, cezalandırıldığı andan itibaren içi rahatlamıştır. Asıl dün mutsuzdu, zavallı atı kırıp ocağa attıktan sonra evdeki herkes onu ararken, her an, her dakika bulunacağı korkusuyla yaşıyordu. Korku cezadan çok daha beterdir, çünkü ceza bellidir, ağır da olsa, hafif de, hiçbir zaman belirsizliğin dehşeti kadar, o sonsuz gerilimin ürkünçlüğü kadar kötü değildir. Kızımız da, cezası kesinleşir kesinleşmez hafifledi. Ağlaması seni şaşırtmamalı, bu sadece bir boşalmaydı, önceden baskı altında duruyordu. İçte tutulan gözyaşları akıtılanlardan daha acıtıcıdır. O eğer çocuk olmasaydı veya içini en gizli noktasına kadar görme olanağımız olsaydı, inanıyorum ki aldığı cezaya ve döktüğü gözyaşlarına rağmen, dün olduğundan çok daha hoşnut olduğunu görürdük. Oysa dün, görünürde kaygısızca ortalıkta dolaşıyordu ve kimse onu suçlamıyordu.
Stefan Zweig (Angst)
Kendi planlarımızı yapıyorduk, ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk.
Fyodor Dostoevsky
Hapisteki şairin dediği gibi, her insan sevdiği şeyi öldürür. Ceza öğesi budur belki de. (syf. 100)
Anthony Burgess (A Clockwork Orange)
ceza görmekte kişiyi arındıran bir şey vardı. insanın adil bir tanrıya yönelttiği dua, 'günahlarımızı bağışla,' değil de 'hatalarımız için bizi cezalandır,' olmalıydı.
Oscar Wilde (The Picture of Dorian Gray)
Bütün bunları göklerden yeryüzüne günahlarımız yüzünden gönderilmiş bir ceza saymıştı.
Ivan Aleksandrovič Gončarov (Oblomov)
Ceza görmekte kişiyi aklayan bir şey vardı. İnsanın adaletli bir Tanrı'ya ettiği dua, 'Günahlarımızı affet,' değil de, 'Hatalarımız için bizi cezalandır,' olmalıydı.
Oscar Wilde (The Picture of Dorian Gray)
Evet belki de vaktiyle işlediği bir günahın hayaleti, gizli tutulmuş bir yüz karasının kanseriydi bu; ceza yıllar sonra geliyor işte, hafızalar unuttuktan, kendimizi affettikten sonra.
Robert Louis Stevenson (Dr. Jekyll and Mr. Hyde)
Eğer toplum düzenini aynı derecede sarsmayan/ihlal etmeyen iki suça aynı ceza verilirse, insanlar en ağır suçu işlemekte bir sakınca görmeyecekler ve bu konuda çok zor bir engelle de karşılaşmayacaklardır.
Cesare Beccaria (On Crimes and Punishments)
Ahlakla ilgili olarak, büyük çapta, kişinin bu terimden ne anladığına bağlıdır. Bana göre, önemli erdemler iyi yüreklilik ve zekâdır. Her türlü inanç zekâyı köstekler; günah ve ceza inancı da iyi yürekliliği engeller.
Bertrand Russell (Why I Am Not a Christian and Other Essays on Religion and Related Subjects)
O kadar çok adam öldürüldü ya da sakat bırakıldı ki, insanın kafası bu sayıyı alacak gibi değil. Kadınlar çocuklarını dokuz ay taşıyor, doğuruyor, büyütüyorlardı. Derken herifler kendilerini insan üstü yaratıklar sandılar... Belki yeni doğmuş bir Puşkin'i öldürdüler, "V" füzeleriyle beşikteki bir Newton'u ortadan kaldırdılar, Maidanek'te küçük bir Marx'ı yaktılar? Adaletin sözünü etmek gereksiz; bu tür davranışlara karşı verilecek bir ceza var mı?
Ilya Ehrenburg (Fırtına (2. Cilt))
İnsanlar duygularını sakladığı gibi kelimelerini de saklıyor.Sanki hepimizin ortasında kocaman bir kutu var ve güzel bir laf eden ceza olarak kutuya 50 lira atıyor ve o paralar toplanıp bir hayır kurumuna bağışlanıyor.Kendimize hayrımız yok esas.
Şebnem Burcuoğlu (Kocan Kadar Konuş)
Konu kıyımlardı. Şili'de tüfekleri kullananlar uzmandılar. Körü körüne ölümlerde "Kimse ya da hiçbir şey ölmüyormuş gibiydi,/toprağa düşen taş,suya kavuşan suydu sanki." Şair bir ceza ister. Kırmızı bir hat çizer. Seçtiği yandaki halktır, öte yandakiler düşmanları.
Volodia Teitelboim
Tüm ahlaki niteliklerin içinde en kolay çürümeye uğrayanı ''vicdanlılık'' denilen niteliktir. İnsanın ruh hâline bağlı olarak vicdanı, kimi zaman ona ceza kesebilecek en sert yargıç olur. Kimi zamansa rahatlıkla suç ortakları sıfatıyla hareket edebilen bu ikilinin arasından su sızmaz.
Wilkie Collins (The Haunted Hotel: A Mystery of Modern Venice)
Sahi be sen hiç Kürt oldun mu? Geçti mi çocukluğun mermilerin ışığında Yayıldı mı köyüne kan kokuları Babanı dövdüler mi köy meydanında Annenin havar çığlıkları altında İsmini soranlara ez tirkî nizanim dedin mi hiç Bir gece yarısı evin basıldı mı senin Annen müzik kasetlerini toprağa gömdü mü Abinin hiç gidip bir daha gelmediği oldu mu Bir sabah ezanında köy meydanına toplatıldın mı Size akşama kadar müsade siktirin gidin diyen oldu mu? Yakıldı mı köyün en sevdiğin kuzuda kaldımı yangınlarda Sende terkettin mi toprağını taşını suyunu kuzularını Seninde baban megrî giro mi megrî em ê vegerin rojkê dedimi Kan döktü mü gözlerin sonra şehirlerde kıro diyen oldu mu Annenle sokak sokak ev ararken kürde vermiyoruz kiraya diyen oldu mu sende yaşadın mı yoksulluğu iliklerine kadar cam sildin mi sakız sattın mı ayakkabı boyadın mı Sahibe sende aşık oldun mu çocukken bir Türk kızına Konuşmak istediginde dilinle alay edildi mi Okulda andımızı okurken senide sardı mı çılgın duygular Ama ben Kürdüm diye bağırmak istedin mi Seni çeviren polisler alın bunu kaşları yapışık Kürt olduğu her halinden belli dediler mi dövüldün mü ölürcesine karakollarda Üniversitede omzuna puşu taktın diye 11 Yıl 5 Ay ceza aldın mı? Ah ah soracak çok şey varda son olsun Be
Anonymous
Öğrencinize hiçbir şekilde sözlü ders vermeyin; o, derslerin yalnızca deneyimini almalıdır; ona hiçbir türlü ceza da vermeyin, çünkü kabahatli olmanın ne olduğunu bilmez; ona hiçbir zaman af diletmeyin, çünkü o sizi kırmayı beceremez. Eylemlerinde her türlü ahlak anlayışından yoksun olduğundan, ahlak açısından kötü olan ve ne cezayı ne de azarlanmayı gerektiren hiçbir şey yapamaz.
Jean-Jacques Rousseau (Emile: or Concerning Education)
Bunların hepsi doğru olmasına doğru da," dedim, "elimde değil, deliler gibi beğeniyorum onu." Uzun sözün kısası söylerken kendimi yüzüstü yere attım, saçlarımı iki yandan sımsıkı kavrayarak bir güzel çekeledim. Deli gönlümün gerçekten zırdeli olduğunu, kendimi yanlış yere adadığını öyle iyi biliyordum ki kafamı, saçlarımı kökünden tutup kaldırarak suratımı taşlara çarpsam, diye düşünüyordum; böyle bir budalanın kafasıyla yüzü oldukları için ne yerinde bir ceza olurdu onlara!
Charles Dickens (Great Expectations)
- Az mı buluyorusunuz intiharları? - Hem de çok az. - İnsanları kendilerini öldürmekten alıkoyan ne sizce? - Henüz... tam bilmiyorum... iki boş inanç alıkoyuyor sanki, iki şey; yalnızca iki şey; bunlardan biri çok küçük, öbürü çok büyük, yalnız küçük olan da çok büyük. - Küçüğü ne? - Acı. - Acı mı? Bu olayda bu kadar önemli olabilecek bir şey mi acı? - Birinci derecede önemlidir. İki tür intihar vardır: Bir büyük bir acı ya da öfkenin etkisiyle intihar edenler; iki çıldırıp intihar edenler. Bunlar aniden bitirirler işlerini. Acıyı pek düşünmezler. Birdenbire biter her şey. Ama bu işi bir de aklı başında, bilinçli olarak yapanlar vardır... bunlar çok düşünür. ... - Acı çekmeden ölmenin hiç yolu yok mu? - Kocaman bir ev büyüklüğünde bir kaya düşünün; dedi - Kaya havada asılı duruyor ve siz onun tam altındasınız. Bu kaya üzerinize... başınızın üzerine düşse... acı duyar mısınız? - Ev büyüklüğünde bir kaya mı? Korkunç bir şey olacağı kesin. - Korku değil sözünü ettiğim acı duyar mıydınız? - Dağ gibi bir kaya... on binlerce tonluk bir ağırlık... Hiç acı duymazdım heralde. - Ama kaya üzerinizde asılı durdukça hep dehşet içinde olurdunuz. Bundan korkmayacak kimse yoktur. Dünyanın en büyük bilgini de korkar, en büyük doktoru da. Acı duymayacağını bilmesine karşın herkes yine de ya düşerse diye acıyla kıvranırdı. - İkinci neden nedir? Büyük olanı? - Öbür dünya. - Yani ceza olarak mı? - Fark etmez. Öbür dünya işte, yalnızca öbür dünya. - Peki ya öbür dünyaya inanmayan ateistler? Yine Karşılık vermedi. - Yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark kalmadığında özgürlüğüne kavuşur insan. Herkes için amaç budur. - Amaç mı? O zaman kim yaşamak ister ki? - Hiç kimse. - dedi kararlılıkla - Hayat acıdır; hayat korkudur ve insanoğlu mutsuzdur. Bugün yalnızca acı ve korku var. İnsanoğlu hayatı seviyor, çünkü acıyı ve korkuyu seviyor. Buna da uygun yaşıyor. Acı ve korkuya karşılık olarak verilmiştir hayat; hep aldanılan yer burası. Bugünkü insan, o insan değil daha. Ama bir gün o yeni insan gelecek: yaşamakla yaşamamak arasında hiçbir fark görmeyen mutlu gururlu, yeni insan. Acıyı ve korkuyu kim alt ederse o Tanrı olacak. Öbür tanrı artık olmayacak. - O zaman... size göre öbür tanrı var? - Hayır yok: Ama var da aslında. Taşın kendisinde acı yoktur; Ama taştan duyulan korkuda acı vardır. Acıyı ve korkuyu alt eden Tanrı olur. bu yepyeni bir hayat, yepyeni bir insan demektir, her şeyin yeni olması demektir. - Yaşamakla yaşamamak arasında bir fark kalmayacağına göre herkes kendini öldürecektir... alın size değişim. - Bunun bir önemi yok. O aldanmayı öldürecekler. Asıl özgürlüğü, asıl bağımsızlığı isteyen kişi kendini öldürmeye cesaret etmek zorundadır... Kendini öldürmeye cesaret eden kişi aldanmanın da sırrına ermiş demektir. Özgürlükte varılabilecek son noktadır bu; bunun ötesinde hiçbir şey yoktur. kendini öldürmeye cesaret edebilen Tanrı'dır. Bugün herkes bunu yapabilir ve böylece Tanrı'yı yok edebilir, böylece her şeyi yok edebilir. Ama bunu daha kimse yapmadı. - Milyonlarca insan kendini öldürdü. - Ama onların hepsi korkularından öldürdüler kendilerini. Korkuyu öldürmek için değil. Korkuyu öldürmek için, kendini öldüren Tanrı olur. Kirillov / Bay G___v.
Fyodor Dostoevsky (Demons)
Lucifer :Ve ölümlüler! Soruyorum sana... Neden? Söyle bana neden ? Morpheus :Ne neden ilk düşen ? Lucifer :Bütün önemsiz başarıları için neden beni suçluyorlar? Sanki bütün günümü onların omuzlarına tüneyip , aslında iğrenç buldukları bir hareketi zorla yapmalarını sağlayarak geçiriyormuşum gibi benim adımı anıp duruyorlar. 'Şeytana uydum' Bir tanesini bile hiçbir şeye kışkırtmadım... Asla... Kendi küçük hayatlarını kendileri yaşarlar ben onlar adına onların hayatını yaşamam. Ve sonra ölüp buraya gelirler (doğru olduğuna inandıkları bir şeye karşı günah işlemişlerdir) Ve acıya ceza çekmeye karşı duydukları arzularını doyurmamızı beklerler. Onları Buraya ben getirmiyorum. Sanki etrafta dolanıp ruhları satın alıyormuşum gibi hakkımda konuşuyorlar Pazar yerindeki balıkçı kadınım sanki, Bir kere bile durup kendilerine neden diye sormuyorlar Benim hiçbir ruha ihtiyacım yok. Hem birisi bir ruha nasıl sahip olabilir ki? Hayır onlar kendilerinden mesuller... Sadece bununla yüzleşmek zorunda olmaktan nefret ediyorlar. Evet ben başkaldırdım.Çok uzun bir zaman önceydi. Ama o tek hareketin cezasını daha ne kadar çekeceğim?
Neil Gaiman (The Sandman, Vol. 4: Season of Mists)
Çünkü hakkı doğuran güç ise, etkiyle birlikte etken de değişir. Bir öncekini alt eden bir güç, onun hakkını da elde eder. Ceza görmeden baş kaldırabildiniz mi, bu başkaldırma bir hak olabilir. Madem güçlü her zaman haklıdır, öyleyse yapılacak şey, her zaman güçlü olmaya bakmaktır. Güçlünün yok olmasıyla ortadan kalkan bir hakka hak diyebilir miyiz? İnsan boyun eğecek olduktan sonra, ödev dolayısıyla niye boyun eğsin? İnsan boyun eğmeye zorlanıyorsa, boyun eğmek zorunda değil demektir. Görülüyor ki, hak sözü güç’e hiçbir şey eklemiyor; bu bakımdan hiçbir anlam da taşımıyor.
Jean-Jacques Rousseau (Toplumsal Sözleşme veya Siyasal Hukukun Prensipleri)
Ceza doğal değildir,tuhaftırikomiktir.Bakınız niçin: Geribildirim,yaptırım, bir davranış sonucunda ortaya çıkan doğal durumdur.Ceza doğal değildir.Çünkü doğada ceza veya ödül yoktur,geribildirimler, yani davranışınız sonucunda ortaya çıkan doğal durumlar vardır.Örnek: Doğada, elinize bir çubuk alıp yaban arılarını rahatsız ederseniz, bu davranışınızın doğal sonucu şudur: Arilar sizi sokar.Arılar sizi cezalandırmak için sokmazlar;davranışınızın doğal sonucu sokulmaktır.Eğer siz arıları rahatsız ettiğiniz için gelif bir fil hortumuyla sırtınıza vursaydı,bu ceza olurdu.Çok şükür doğada böyle tuhaflıklar yok.
Üstün Dökmen
Sanırım söylediğim şey, bilimcilerin sahip oldukları değer ölçülerinde, doğanın gerçekleri hakkında neredeyse kutsal olan bir şeyler olduğu. Diğer insanlar astrologları, kaşık bükücülerini ve benzeri şarlatanları zararsız eğlendiriciler olarak hoşgörüyle tolere ederken, bazılarımızın onların karşısında bu kadar hararetlenmemizin sebebi bu olabilir. İftira yasası, bireyler hakkında bilerek yalan söyleyen insanlara ceza verilmesini öngörür. Fakat dava açamayacak olan doğa hakkında yalan söyleyerek para kazanırsanız ceza almazsınız. Değerlerim belki de çarpıktır, ama doğanın da tıpkı istismar edilmiş bir çocuk gibi mahkemede temsil edilmesini isterdim.
Richard Dawkins (Science in the Soul: Selected Writings of a Passionate Rationalist)
Her halükarda bunun, öncelikle insanları olduklarından daha iyi yaratmamış olan, sonra, her şey istisnasız onun eseri olduğu ve hiçbir şey ondan gizli kalmadığı için, düşeceklerini mutlaka bilmesi gereken bir tuzağı onlara hazırlamış olan bir yaratıcı tarafından önceden görülmesi gerekirdi. Dolayısıyla o günaha mahkum, zayıf, iradesiz bir soyu yoktan varlığa davet etmiş ve bunu da sonsuz azap ve işkenceye terk etmek için yapmıştır. Son olarak şu da var ki her türlü saldırı ve tecavüze karşı, hatta düşmanını sevmeye kadar, sabır ve bağışlayıcılığı buyuran Tanrı, kendisini bunların hiçbiriyle bağlı görmemekte, hatta tersini yapmaktadır. Her şeyin ebediyen sona erip defterinin dürüldüğü dünyanın sonunda gerçekleşen bir ceza ne ıslahı ne de caydırmayı hedefleyebilir ve bu yüzden sadece intikamdan ibarettir. Bu açıdan düşünüldüğünde bütün insan soyu, kimsenin nedenini bilmediği takdir ve lütuf sayesinde kurtarılmış çok küçük bir azınlık dışında, doğrudan ebedi azap ve lanet için yaratılmış ve kesin olarak ona mahkum edilmiş görünür. Fakat bunlar bir tarafa, sanki Kadir-i Mutlak, dünyayı İblis ele geçirsin diye yaratmış gibidir ki bu durumda hiç yaratmamış olsaydı çok daha iyi olurdu.
Arthur Schopenhauer (Din Üzerine)
Dorothy miró dentro de aquel gorro, y vio algunas palabras escritas en el forro. <>. Así que leyó las instrucciones con mucho cuidado antes de ponérselo en la cabeza. -¡Ep-pe, pep-pe, cra-que! -exclamó, apoyada en su pie izquierdo. -¿Qué has dicho? -preguntó el Espantapájaros, porque no sabía lo que estaba haciendo Dorothy. -¡Ji-la, jo-la, lo-la! -Dorothy siguió, esta vez apoyada en su pie derecho. -¡Hola! -contestó el Hombre de Hojalata tranquilamente. -¡Ci-za, ce-za, chic! -completó Dorothy, ahora apoyándose en ambos pies. Y con esto terminó de pronunciar el hechizo. De inmediato se oyó un parloteo muy fuerte, acompañado del aleteo de la bandada de unos monos voladores acercándose. El Rey se inclinó hasta el suelo ante Dorothy y preguntó: -¿Cuáles son sus órdenes?
Lyman Frank Baum (The Wonderful Wizard of Oz (Oz, #1))
Dorothy miró dentro de aquel gorro, y vio algunas palabras escritas en el forro. Este -pensó- tiene que ser el hechizo. Así que leyó las instrucciones con mucho cuidado antes de ponérselo en la cabeza. -¡Ep-pe, pep-pe, cra-que! -exclamó, apoyada en su pie izquierdo. -¿Qué has dicho? -preguntó el Espantapájaros, porque no sabía lo que estaba haciendo Dorothy. -¡Ji-la, jo-la, lo-la! -Dorothy siguió, esta vez apoyada en su pie derecho. -¡Hola! -contestó el Hombre de Hojalata tranquilamente. -¡Ci-za, ce-za, chic! -completó Dorothy, ahora apoyándose en ambos pies. Y con esto terminó de pronunciar el hechizo. De inmediato se oyó un parloteo muy fuerte, acompañado del aleteo de la bandada de unos monos voladores acercándose. El Rey se inclinó hasta el suelo ante Dorothy y preguntó: -¿Cuáles son sus órdenes?
Lyman Frank Baum (The Wonderful Wizard of Oz (Oz, #1))
Benim düşüncem," diye düşünüyordu, "dünya kuruldu kurulalı birbiriyle çarpışmakta olan öteki düşünce ve teorilerden hangi bakımdan, hangi bakımdan daha aptalca, daha budalaca? Olaya gündelik hayat açısından değil, özgürce ve geniş bir açıdan bakılacak olursa, benim düşüncelerimin hiç de o kadar... tuhaf olmadığı görülecektir. Ey inkarcılar, ey beş paralık bilgeler, ne diye yan yolda duruyorsunuz! Ve benim davranışım hangi bakımdan onlara böylesine çirkin görünüyor ? Bir cinayet olduğu için mi ? Ne demek, cinayet ? Benim vicdanım rahat. Hiç kuşkusuz ortada ağır bir suç var ve yine hiç kuşkusuz yasalar çiğnenmiş ve kan dökülmüştür... Madem öyle, çiğnenen yasalarınıza karşılık siz de benim başımı alın, olsun bitsin! Ama o zaman saltanat yoluyla değil de, iktidarı zorla ele geçirerek insanlığa iyilikte bulunanların da, hem de daha ilk adımlarında, kafalarını kesmek gerekmez miydi?
Fyodor Dostoevsky (Crime and Punishment)
Cehennem korkusuna, polis korkusuna, ceza korkusuna dayalı bir iyilik, iyilik sayılmaz — bu korkaklıktan başka bir şey değildir. Ödül, övgü ya da cennet beklentisine bağlı iyilik, rüşvetçiliğe girer. Günümüz ahlâkı çocukları korkaklaştırmaktadır çünkü kendisi yaşamdan korkutmaktadır. Sıkıdüzenden geçirilen öğrencilerin ‘iyiliği’ aslında işte budur.
A.S. Neill (Özgürlük Okulu)
Yaşamı yollarda geçenler bilir; selektör atmak, ülkenin saf görünen insanlarının, sonunun gelmeyeceğini düşündükleri mağduriyetlerine karşı kurnazca isyanıdır. Bir şeylerin yolunda gitmediği durumlarda, adaleti kendi elleriyle tesis etme yolunu seçerler. Trafik kuralları, şöförlüğü bilmeyenler içindir. Oysa, mesela, sinyal vermeden döndüğü için usta şöföre ceza kesmek abestir, haksızlıktır çünkü o gerekli olsa sinyalini verirdi. Hız limitini aşması, gerçekten de yetişmesi gereken yere geç kaldığından ötürüdür. Yolda çevirme varsa, radar varsa diğerlerini uyarmalıdır, çünkü trafik arabasının yaptığı kalleştiktir, kancıklıktır; uyarmadan ceza kesmek akla, vicdana sığmaz. Zaten usta şöför nerede yavaşlaması, nerede hızlanması gerektiğini bilir.
Neldan Osmancık
Toplum, ara sıra işlenen suçlardan çok; düzenli ceza verme sistemiyle kesinlikle daha çok vahşileşir.
Oscar Wilde
Bu suçlamalarda bulunurken, 29 temmuz 1881 tarihli Basın Yasasının 30 ve 31. maddelerine karşı geldiğimi, bu yasanın lekeleme suçlarına ceza belirlediğini bilmiyor değilim. İsteyerek kendimi tehlikeye atıyorum.
Émile Zola (J'accuse!)
Ben bir insan öldürmedim, bir ilkeyi öldürdüm! Evet, bir ilkeyi öldürdüm, ama üstünden aşıp ötesine geçemedim, bu yanda kaldım. Yalnızca adam öldürmeyi becerebildim. Hatta, anlaşılan bunu bile beceremedim...
Fyodor Dostoevsky (Crime and Punishment)
...İlke mi ? Şu Razumihin denilen ahmak demin sosyalistlere niçin sövüyordu ki? Sosyalistler çalışkan adamlar... ve tüccar kafalı... 'Genel mutluluk' için uğraşıyorlar... Hayır, ben dünyaya bir kez geldim ve bir daha da gelmeyeceğim: 'Genel mutluluk' felan bekleyemem... Ben kendim için yaşamak istiyorum, yoksa hiç yaşamayayım, daha iyi... Ben yalnızca, cebimdeki rubleyi sımsıkı tutup, 'genel mutluluk' bekleyerek aç bir annenin önünden geçmek istemedim. 'Genel mutluluğu kurmak için gerekli tuğlaları taşıyor ve bundan da gönül rahatlığı' duyuyorlarmış! Hah-hah-ha! Beni unuttunuz! Ben bir kez geldim dünyaya ve yaşamak istiyorum.
Fyodor Dostoevsky (Crime and Punishment)
RESMİ NİKÂHTAN ÖNCE İMAM NİKÂHINA HAPİS “Bu da nereden çıktı?” demeyin, Türk Ceza Kanunu’nda yazıyor. Resmi nikahtan önce, imam nikahı (dini nikah) yapılması durumunda, 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası var. Hapis cezası, ayrı ayrı damat ve gelin ile nikâhı kıyan imama uygulanıyor (TCK.Md.230). Bu olayda, daha sonra resmi nikâh yapıldığında, damat ve gelin kurtuluyor ama imam sabıkalı olarak kalıyor.
Anonymous
Kart borcu ve emeklİ maaşına hacİz SORU: Banka kredi kartı borcum nedeniyle, emekli maaşıma haciz konuldu. Bankaya bu yönde bir muvafakat veya imza vermedim. Bu hacizden kurtulabilir miyim? Kemal YILDIZ - Ankara YANIT: Evet kurtulabilirsiniz. Kart borcunuzun ödenmemesi durumunda, emekli aylığınıza haciz konulması için yazılı izninizin ve rızanızın olması gerekiyor. Aksine uygulama yapıldığında, Cumhuriyet Savcılığı’na “suç duyurusunda” bulunabilirsiniz. İcra dairesine, haciz konulan maaşın emekli maaşınız olduğuna dair yazı ibraz ettiğinizde, bunu kabul etmek ve haczi kaldırmak zorundalar. Aksi halde, onlar da suç işlemiş olur ve ceza alırlar.
Anonymous
Çar I. Nikola’nın iktidar döneminde (1825-1855) Fransız Devrimi’nin düşüncelerinden etkilenerek Çar’ın otoritesini bir anayasayla sınırlamak isteyen subay ve aydınlardan oluşan grubun darbe girişimi (Dekabrist Ayaklanması – 14 Aralık 1825) başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, bu muhalif harekete destek veren kişilerin bir kısmı asılarak idam edilir; geri kalanlar ise Sibirya’ya sürgüne gönderilir. Dönem, baskı dönemidir. İktidar, gitgide katılaşan tutumuyla ‘fikirleri özgürce ifade etme’ yollarının önünü kesmek için çaba sarfeder; Rus aydın katmanının (intelligentsia) üzerinde ödünsüz bir baskı kurmaya çalışılır. Sansür mekanizmasını işler hale getirmek için kurulan ‘gizli servis’ acımasızca görevini yerine getirir; sadece düşünmek ve yazmak bile mutlakiyete, serflik sistemine karşı ‘bir başkaldırı’ olarak değerlendirilir. Aydınlara nefes bile aldırmamak amacıyla var edilen uygulamalar, özellikle –Dostoyevski’nin de bir komploya katılmış olma suçlamasıyla önce kurşuna dizilerek idam edilmeye, ardından Omsk’da kürek mahkûmu olarak ceza çekmeye mahkûm edildiği– 1848 yılıyla Çar I. Nikola’nın ölümüne (1855) kadar olan dönemde doruk noktasına ulaşır. Bu dönem daha sonra Rus kültür tarihinde ‘Yedi Karanlık Sene’ olarak anılacaktır. Baskıcı uygulamaların, uzun sürgünlerin, acımasız cezaların zirveye ulaştığı bu dönemde edebiyat da dönemin siy reketin üzerine gidilir. Aynı dönemde Rusya’nın ulusal kimliği üzerine tartışmalar baş gösterir. ‘Ulus’tan kasıt nedir? Ulus denilen kesim, kendilerinden daha iyi eğitim almış ve genelde Avrupa geleneklerini benimseyen toprak sahiplerinin boyunduruğu altında yaşayan Rus köylülerinden oluşan geniş kitleden mi ibarettir, yoksa Rus toplumunun Fransızca konuşan elit kesiminin kültürü de bu kavramın bir parçası mıdır? Rusya kendi içine ve kendi geçmişine dönük bir tavır mı sergilemelidir, yoksa Avrupa’nın bir parçası mı olmalıdır? Bu tartışma özellikle 1840’lı yıllarda Slavcılar ve Batıcılar adıyla anılan iki grup arasında varolan fikir ayrılığının tam da merkezinde yer alır. Her iki grup da kendi fikirleriyle örtüştüğüne inandıkları iki farklı kenti ülkenin başkenti olarak görür: Eski Rusya’nın değerlerini yaşatan, sahip çıkan, yansıtan Moskova ve yeni, Batılı Rusya’yı temsil eden Petersburg. İşte Gogol, Rusya’da feodalizmin sarsılıp yerine kapitalizmin yapılanmaya başladığı, farklı görüşlerin hem iktisadi, hem siyasi, hem de kültürel alanda birbirleriyle kıyasıya çarpıştığı, aydın kesimin üzerindeki baskıların daha önce hiç olmadığı kadar yoğunlaştığı bir dönemde verir eserlerini; ve var olan sistemin savunucuları tarafından Rus insanının kötü yanlarını göstermekle, kendi halkına ihanet etmekle suçlanır her seferinde.
Anonymous
Kur'an' ı benimsemeyen ve başkaca bir dine yönelenler) "kâfir" sayılırlar. "Kâfirler" hem bu dünyada ve hem de ahirette ceza görecek olanlardır. Örneğin Kuran da şöyle yazılıdır: "Kim İslamiyetten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilmeyecektir. O , ahirette de kaybedenlerdendir" (Âl-i İmrân Suresi, ayet 85.) Bütün bunlar bir yana, fakat yeryüzünde İslamdan başka bir din kalmayıncaya ve bütün insanlar Müslüman olana kadar savaş emrini verir: "...Hem bir fitne kalmayıp din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın...” (Bakara Suresi, ayet 191).
İlhan Arsel (Şeriatçıyla Mücadelenin El Kitabı)
Cengiz’in ülkesinde erkek ve kadın en büyüğünden en küçüğüne kadar her silahı muhafaza ile mükellefti. Silahlarını temiz tutmayanlar, iyi korumayıp sakatlayanlar ve kaybedenler çok ağır ceza görürlerdi.
Mehmet Samih Fethi (Bozkırın Efendisi Cengiz Han)
Bir zamanlar Babür'e acımayıp, elem üzerine elem tattıran yakınlarının takdiri ilahi tarafından bu şeklide cezalandırılması onu karabasan gibi sıkıp halsizleştirdi. Onlara ne kadar kırılmış olursa olsun, yine de bu denli ceza görmelerini istemezdi.
Pirimkul Kadyrov (Son Timurlu: Babür ve Oğullarının Romanı)
Sonsuza dek yaşamak, hiç yaşlanmamak; ödül mü, yoksa ceza mı?
Ken Grimwood
Bu iş sana göre değil ama ne yapalım? dedi. Biliyorum, canın sıkılacak, fakat insan yavaş yavaş alışır. Gördün ya, kimsenin bir iş yaptığı yok. Mesele o odanın içinde beş on saat oturuvermekte...Lüzumsuz gibi görünür ama bunsuz da dünya dönmüyor. Öyle ya, heralde böyle boş oturmanın da bir hikmeti var. Bir bakarsın, hükümetteki işlerin hepsini eli kalem tutan iki kişi bile çevirir dersin. Lakin o kalabalık olmasa âlem birbirine girer. Mesele memurların yaptığı işte değil, onların mevcut olmasında. Şimdi sen o tozlu odada oturdukça kendi kendine: "Benim burda ne lüzumum var?" diyeceksin! Yanlış!.. Mademki sen bir kere hükümet kapısından içeri adımını attın, artık lüzumlusun. Sen olmasan muhakkak bir yerde bir aksalık çıkar... Bunları işkembeden atıyorum sanma, bir zamanlar ben de başka türlü düşünüyordum; her şeyi aklımla halletmeye kalkıyordum. Fakat dünyada bir tek şeye inanıyorum: O da tecrübe. Sana söylediğim şeyleri otuz seneye yaklaşan hayat öğretti. Sen de yavaş yavaş yola gelirsin. Benim şurada üç günlük ömrüm kaldı; aklında bulunsun diye bunları söylüyorum. Hayattan fazla şey bekleme. Dünyada her felaketin içinden en az zararla sıyrılmanın yolu hayata uymak, muhite uymak, hiç sivrilmemektir. Geçen gün Ceza Reisi bir bir kitap verdi. Şöyle karıştırdım. Derin bir şey. İsmi Âmak-ı Hayal, senin anlayacağın hayalin dibi. orda yazıyor: Bir gün Allah peygamberleri çağırıp sormuş, saadet nedir? demiş. Her biri kendilerine göre cevap vermişler. Musa: Arzı Mev'uda gitmektir; İsa: Bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır; Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır, yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed'e gelince: "Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir..." demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksik etmeli...Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar; "Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!" deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma... Sonra en mühimi: Kendini halinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen bu hayatın cefası tükenmez; kendine etmiş olursun. İçkiye de şimdilik pek heves etme. Bazen insan avunmak için başka çare bulamıyor ama, sen nefsine hâkim ol. Biraz daha yaşlandıktan sonra nasıl olsa başlarsın. Hatta o zaman lazımdır da. Akşamdan akşama iki kadehin zararı yoktur. İnsana dünyayı unutturur. Eh, bu dünya da unutulacak dünya zaten...
Sabahattin Ali (Kuyucaklı Yusuf)
Şu halde sana hangi şeytan gerek?
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza - Cilt 1)
Koronavirüs insanlık için ilahi bir ceza mıdır? Saçmalık! Peki, bu nedir? Sen nesin? Sen sadece var olmaya çalışan bir yaratıksın! Ve virüs de var olmaya çalışan bir yaratık! Bütün bunlar sadece hayatta kalmaya çalışmakla ilgili! Burada ilahi bir şey yok, burada şeytani bir şey yok!
Mehmet Murat ildan
Ne de olsa şimdi mutsuzluğa uğradık” sf.233
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza - Cilt 1)
Kötü bir insanım, bu apaçık bir şey," diye düşündü; kız kardeşine yaptığı öfkeli el işaretinden utanmıştı. "Ama onlar da sevgilerinin kırıntısına bile değmediğim halde, beni niçin bu kadar çok seviyorlar? Ah, tek başıma olsaydım, kimseler sevmeseydi beni, ben de kimseleri sevmezdim! Bütün bunlar da olmazdı!
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
Şu kadın da kucağında çocukla dileniyor... Beni kendisinden daha mutlu sayması çok ilginç doğrusu... Sırf komiklik olsun diye bir sadaka vermeli şuna...
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
HAPİSHANE ŞARKISI 5 Başın öne eğilmesin Aldırma gönül, aldırma Ağladığın duyulmasın, Aldırma gönül, aldırma Dışarda deli dalgalar Gelip duvarları yalar; Seni bu sesler oyalar, Aldırma gönül, aldırma Görmesen bile denizi, Yukarıya çevir gözü: Deniz gibidir gökyüzü; Aldırma gönül, aldırma Dertlerin kalkınca şaha Bir küfür yolla Allah'a Görecek günler var daha; Aldırma gönül, aldırma Kurşun ata ata biter Yollar gide gide biter; Ceza yata yata biter; Aldırma gönül, aldırma
Sabahattin Ali (Bütün Şiirleri)
İrrasyonel ve bilimdışı her inanç senin hayatını mahveder! Senin kendi yanlış inancın, senin kendi trajik cezan olacaktır!
Mehmet Murat ildan
Çok sayıda hapishaneleri ve mahkûmları olan bir toplum tamamen başarısız bir toplumdur çünkü suçun yaygın bir şey değil fakat bir istisna olduğu harika bir toplum yaratmakta korkunç bir şekilde başarısız olmuştur!
Mehmet Murat ildan
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki bizzat iyilik dahi, ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir.
Ahmet Hamdi Tanpınar (Saatleri Ayarlama Enstitüsü)
Boethius, dunyada adaletin yokmus gibi gorunmesine hayiflanir. Cogu kez iyiler ve erdemliler aci cekerken kotuler gonenir. Felsefe, iyiyi arayislariyla nihai amaca, sahici mutluluga ulasma gucune sahip olduklari icin aslinda erdemlilerin odullendirildigini iddia eder. Kotuler yalnizca goneniyormus gibi gorunur: Aslinda akillarini terk etmekle insanliktan cikarlar ve onlara ceza vermek yerine acimak ve tedavi etmek gerekir.
Nigel Warburton
Kimi insanlar üzerinde yansız bir yargıda bulunabilmek için her şeyden önce önyargılarımızdan ve bizi çevreleyen insanlara ve nesnelere karşı edindiğimiz gündelik alışkanlıklarımızdan kurtulmamız gerek.
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
Ne kadar güçlü olsalar da suçluların cezasız kalmadığı adaletli bir dünya düşlüyorum. Aslında ben içi temiz biriyim.
Juan Díaz Canales (Somewhere Within the Shadows (Blacksad, #1))
Bay Statoc, oldukça yanlış bir adalet anlayışınız var. Adalet parayla ölçülmez. Para her şey değildir… Ölenleri diriltmek de mümkün değildir, öç almak isteyen ruhları yatıştırmak da.
Juan Díaz Canales (Somewhere Within the Shadows (Blacksad, #1))
İnanılmayan bir doğru adama bir yalandan çok daha fazla zarar verebilir. Zamanımızın kabullenemeyeceği bir doğruyu desteklemek büyük cesaret gerektirir. Bir cezası vardır, genellikle de çarmıha gerilmektir bu ceza.
John Steinbeck (East of Eden)
Alışmışlar. Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!
Fyodor Dostoyevski (Suç ve Ceza)
Sonra öğrendim bunun asla olmayacağını, insanların değişmeyeceğini ve onları kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun çabalamaya değmediğini! Evet, böyledir!
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
İnsan bazen öyle bir sınıra gelir ki, onu aşamaz mutsuz olur; aşar bu kez belki daha mutsuz olur!..
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. Hele içiniz rahat olmadı mı, gerçeğe ne kadar da uyar rüyalarımız!
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
İnsan ruhu için en kahredici ceza görmezden gelinmekmiş. Kişi, her türlü işkenceye dayanabilirmiş de, yok sayılmaya, varlığının öteki tarafından tasdik edilip onaylanmamasına katlanamazmış.
Nermin Yıldırım (Bavula Sığmayan)
İnsanın zihni neyle meşgulse rüyasında onu görür. Hele içiniz rahat olmadı mı, gerçeğe ne kadar da uyar rüyalarımız!
Mazlum Beyhan (Suç ve Ceza)
How can you... how can you be going now, in such rain?" "Why, be starting for America, and be stopped by rain! Ha, ha! Good-bye, Sofya Semyonovna, my dear!
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
How can you... how can you be going now, in such rain?" "Why, be starting for America, and be stopped by rain! Ha, ha! Good-bye,
Fyodor Dostoevsky (Suç ve Ceza)
Yüzeyde dolaşan bir insan için en büyük ceza, derinlerde dolaşan insanlarla karşılaşma ihtimalinin olmamasıdır!
Mehmet Murat ildan
Ceza korkusuyla çekinilen kötülükler, ödül ümidiyle yapılan iyilikler, insanın yaradılışındaki çirkin hayvanlığı gidermiş sayılmaz. (S:93)
Hüseyin Rahmi Gürpınar (Cadı)
Sevmedim okulu önce, "Öğretmenim" tutmadı yerini annemin (bence.) Beni çingenelere vermek istemeseydi Babam, bir dev anası gibi Görünen öğretmenden kaçardım (ne iyi olurdu). Korkuyu Bahçedeki huysuz ve parlak kanatlı Horoz tanıttı bana. Bir de "öğretmenim" Rana. "Kulağını çekerim, konuşma, terbiyesiz, Yakarım ağzınızı, çişim geldi derseniz. Kırarım notunuzu haylazlık ederseniz. Yarına satır satır ezberlensin dersiniz." Yorganı üstümden attım o gece, Çıplak ayakla taşlara bastım o gece. Kırk derece Ateşim çıksın diye bekliyordum. Sakın Göndermesin babam beni okula yarın, Olur mu Allahım -Allahım diye başlamışken Dua edeyim hemen: Allahım ne olur Sen anneme Babama, bana ve nineme Ve apartmandaki Baha Beye, karısına ve oğluna Ve mahalledekilere ve rahmetli dedem Hüsrev kuluna Ve Ankara'dakilere ve Türkiye'dekilere Ve dünyadaki bütün iyilere Rahatlık ver. Onların içinde (varsa eğer) Hırsız, fena Ve kötülük etmek için insana Fırsat bekleyenlere Ve beni azarlayan kapıcımız Kamber'e Ve beni bahçede korkutan horoza Ve ezberimi bilmezsem ceza Verecek öğretmene Rahatlık verme. (Ceza vermezse rahatlık ver.) Yeter Bu kadar. Allah kızar sonra çok istersen. Yalnız unuttum; ne olur rahatlık versen Galatasaray takımı oyuncularına. Yarın Maçları var da; yenilmesinler sakın. "Bu çocuk ne olacak böyle. Müzeyyen? Yaramaz Olsaydı pısırık olacağına. Hiç kimseyle konuşmaz Sınıfta. Tek başına koşar durur bahçede. Onu Eve kapatmak doğru mu? Çalışkan fakat korkak." Annem üzüldü Fakat belli etmedi. 'Öğretmenim' çok güldü Çarpınca ağaca 'Affedersiniz' Dediğimi anlatırken. Annem sözü kısa kesti: "Dersiniz Başlayacak. Vaktini aldım Rana. İnşallah büyüyünce lazım olur vatana." Olmadı kimseye lazım. Aranmadı Aramayınca. Okul boyunca Ne futbol takımına alındı, ne sınıf mümessili olabildi. Nedense bir yönüyle -belki de her yönüyle- saf kalabildi. Yalnız bir korku kaldı kuşkuyla karışık; Sonunda kötü bir şey olur korkusuyla yaşadı Selim Işık Her olayı. Eski bir yara izi içinde sızladı, her eğilişinde İnsanlara. Dünyaya bir daha gelişinde Çocuk ve korkusuz yaşamak ister sürekli. Büyümek, yalnız tutunanlara gerekli. İkinci gelişinde çırıl çıplak dolaşacak Kelimenin bütün anlamıyla çırıl çıplak
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
Bir iktidar için en korkunç ceza iktidarda kalmaya devam etmekten başka hiçbir seçeneğe sahip olmamaktır, çünkü iktidarı yitirmek demek hapse girmek demektir! Uykusu gelmiş bir insan uyuma hakkına sahip değilse bu onun için en büyük işkencedir!
Mehmet Murat ildan
Yargıdaki deneyimim bana Tanrı'nın, inanç, suç ve ceza gibi konuları biz ölümlülere bıraktığını öğretti. Bunlar da uzun, zor süreçler. Kestirme yolu da yok.
Agatha Christie (And Then There Were None)
…tek istedikleri tam anlamıyla kişiliksiz olmak… Kişiliksiz olmaktan bir haz duyuyorlar! Yeter ki kendileri olmasınlar, yeter ki kendi kendilerine benzemesinler… Bunun adına da en ileri gelmişlik diyorlar. Saçmaladıkları şeyler kendi düşünceleri olsa bari…
Mazlum Beyhan (Suç ve Ceza)
Sonra öğrendim bunun asla olmayacağını, insanların değişmeyeceğini ve onları kimsenin değiştiremeyeceğini ve bunun çabalamaya değmediğini! Evet, böyledir!
Mazlum Beyhan (Suç ve Ceza)
Ben bir insanım, yanıldığım için insanım. En azından on dört defa hatta belkide yüz on dört defa yanılmadan insan hiç bir gerçeğe ulaşamaz
Mazlum Beyhan (Suç ve Ceza)
Risale-i Nurların Önemi Said Nursi'nin yazdıklan, Risale-i Nur adı altında derlenerek yayınlanmıştır. Bunlar, Said-i Nursi'nin başlattığı Nurculuk tarikatının (veya Ceza Kanunu hükümlerine çarpmayacak bir deyimle, akımının) temel kaynaklarını oluşturmuştur. Said Nursi, Kuran'ın çeşitli ayetlerinde Risale-­i Nurların haber verildiği kanısındadır. Hicr Suresi'nin 87'nci ayetinde "And olsun ki, sana her zaman tekrarlanan yedi ayetli Fatihayı ve büyük Kuran'ı verdik" denilmektedir. Nursi'ye göre, burada da Risale-i Nur'a işaret ediliyormuş. Said Nursi'nin ve nurcuların Risale-i Nurlara atfettikleri önemin sınırı yoktur. Nursi'ye göre, İkinci Dünya Savaşı'na girmemizi önleyen Risale-i Nur olmuştur; Risale-i Nur okuyanların evi yangından kurtulur; Risale-i Nur'u çekirgeler, kuşlar bile dinler. Said-i Nursi bununla da kalmamakta, Risale-i Nurları sanki Kuran ile eşdeğerli veya onun benzeri bir kaynak olarak belirlemektedir. Risale-i Nur'un, Said Nursi'ye Allah tarafından verildiği ileri sürülmektedir. Oysa, İslam'da Tanrı tarafından verildiğine inanılan kutsal kitapların sonuncusu Kuran'dır ve İslam'ın Peygamberine verilmiştir. Said Nursi'ye göre "Kur'an'ı Kerim'in ruhu, Risale-i Nur'un cesedine girmiştir"; ve Risale-i Nur, Kur'an'ın bir aynasıdır". Öte yandan, nurcular inanırlar ki "Risale-i Nur, Kur'an'ı Kerim'den süzülmüştür"; ondan bir "sızıntı"dır. Rusale-i Nur hakkında ortaya konulan bu değerlendirmelerin, Tanrı "kelam"ı olduğuna inanılan Kuran'a eşit veya ortak olan bir başka şeyin varlığına inanmak anlamına geldiği açıktır. Böylece, Peygambere ve Kuran'a "şirk" koşulmuş; yani, İslamiyet'in en büyük günah saydığı bir fiil işlenmiş olmaktadır. Çünkü, İslam'ın temel inançlarına göre, Hazret-i Muhammet en son peygamberdir ve Kuran, eşsizdir, benzeri yoktur. Bu nedenledir ki Nurculuğu İslam dininden ayrılmış veya sapmış bir akım olarak görenler, açık ve kesin bir haklılık kazanmış olmaktadırlar.
Alpaslan Işıklı (Said Nursi Fethullah Gülen ve Laik Sempatizanları)
Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!
Fyodor Dostoevsky (Sämtliche Romane und Novellen; Volume 22 (German Edition))
Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!
Dostoevskij Fedor Mikhajlovich
Ur-Nammu yasaları gibi ilk yasalar epey eski ve zor dönemlerin âdetlerine dayanır. Küçük gruplar bir araya gelerek büyük şehirler oluştursalar bile her zaman işgal ve talan için fırsat kollayan çapulcuların saldığı tehditle karşı karşıyadır. Zina bir ailenin birliğini ve nesebini bozuyor, bütün bir kabileyi veya yerleşimi çok savunmasız kılıyordu. Bu açıdan bakıldığında Ur-Nammu’nun zina yapan kadınlara verdiği ölüm cezası yeni bir şey değildi; bizim bildiğimiz ilk yazılı ceza yasasıydı sadece.
Eric Berkowitz (Sex and Punishment: Four Thousand Years of Judging Desire)
Devrim sözcüğü kulağınıza hoş geliyor, değil mi? ama hiç öyle değildir, inanın bana. devrimin ne olduğunu bilmek ister misiniz? kan, bağırsak ve delilik. yolunuza çıktığı için ölen çocuklar, dünyadan habersiz yavrular. yanınızdaki kaltağın, hatta karınızın gözünüzün önünde kasaturalanıp ırzına geçilmesidir. bir zamanlar miki fare filmlerine gülen erkeklerin birbirine işkence etmeleridir. böyle bir eyleme geçmeden önce eylemin ruhunun nerede olduğunu ve eylem bittiğinde nerede olacağını çok iyi düşünmek gerek. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sına katılmıyorum, koşullar ne olursa olsun kimseyi öldürme meselesi. ama iyi düşünmek gerek. işin delirtici yanı tek bir mermi bile sıkmadan canlarımızı alıyor olmaları. para babalarının şişko oğulları Beverly Hills'de on dört yaşında kızların ırzlarına geçerken ben bir yerlerde asgari ücretle belimi kırıyordum. helada beş dakika fazla kaldığı için işten kovulan adamlar biliyorum. anlatmak istemediğim çok şey gördüm. ama bir şeyi öldürmeden önce yerine daha iyisini koyabileceğinden emin olmalısın. parklarda nefret palavraları sıkan siyasi fırsatçılardan daha iyi bir şeyler olmalı elinizde. bir şeyin bedelini ödemek canınıza okuyacaksa otuz altı aylık garantiden fazlasını arayın. devrime duyulan romantik özlemin dışında bir şey göremedim henüz. ne gerçek bir lider ne de şimdiye kadar her devrim sonrası gelen ihanetin önüne geçebilecek bir platform. şayet birini yok edeceksem o adamın yerine karbon kopyasının gelmesini istemem. tarihi bar helasında barbut oynayan ayyaşlar gibi harcadık. insan ırkından utanç duyuyorum, ama bu utanca katkıda bulunmanın da bir anlamı yok. elimden gelirse utancı azaltmak isterim.
Charles Bukowski (Notes of a Dirty Old Man)
Bütün masallarda kötüler cezalandırılmalı ve bunun için fedakarlık yapabilecek iyiler mutlaka olmalı.
Ali Çakır
Ceza, hak edilmiş karşılıktır
Mustafa İslamoğlu
Zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi,sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. Sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. Kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. Bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamiyle yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkânsızdır artık. İşin asil kötü yanı, böyle bir başıbuyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. Toplum da boyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. Kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe de yol açar.
Fyodor Dostoevsky
Amerika keşfedilip İngiltere tarafından sömürgeleştirildikten sonra, İngiltere bu sömürgelerini seçkin ve kültürlü insanlarla nüfuslandırmak yerine, tarih okumuşsanız, Avusturalya'da yaptığının aynısını yaptı. Bütün suçlular bu ülkeyi keşfetmek üzere buraya gönderildi. Hapishaneler birdenbire boşaldı. Buradaki fahişeler, hırsızlar, katiller getirilip buralara yerleştirildi. Bu insanların soyundan gelen herifler bugün sizin ve benim yolumuzu kesip buraları keşfeden atalarının ne derece sofu, nasıl püritan olduklarını anlatırken başkasından bahsediyorlar mutlaka. Hayır, İngiltere'den gelen ataları İngiltere zindanlarından, İngiltere hapishanelerinden gelmişlerdir. Ataları fahişeler, katiller, hırsızlar, yalancılardır. Buraya gelir gelmez bunu ispatlamışlardır. Gelir gelmez, zamanın başlangıcından bugüne dünyada mevcut olabilmiş en yüksek suç işleme oranına sahip toplumu oluşturabilmişlerdir. Eğer kuşkunuz varsa, bu akşam eve döndüğünüzde aynanın karşısına geçin, onlar tarafından meydana getirilmiş ceza sisteminin kurbanını karşınızda göreceksiniz.
Malcolm X (Köklerimiz / Afro-Amerikalılar'ın Tarihi)
Televizyonun üstündeki iki raftan ilki Mensur'un kitaplarına ayrılmıştı: Lord Kinross'tan Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Atatürk'ün Nutuk'u, Nazim Hikmet'in tüm eserleri, Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sı, Boris Pasternak'ın Doktor Jivago'su ve okuna okuna yıpranmış cildiyle Ömer Hayyam'ın Rubailer'i...
Elif Şafak (Three Daughters of Eve)
Ben bir kez geldim dünyaya ve yaşamak istiyorum.
Fyodor Dostoyevski (Suc ve Ceza)
Ben bir kez geldim dünyaya ve yaşamak istiyorum.
Mazlum Beyhan (Suç ve Ceza)