“
[Orduya yolculuk:]
-Bu dünyada zaten suçtan geçilmiyor... Saymakla bitmeyeceğini herkes anladı... Sorun devirdiğimiz çamlarda... Ve sanırım ben de onlardan bir tanesini devirdim... Hem de telafisi olmaz bir biçimde...
-Konserve çalarak mı?
-Evet, bunun zekice olacağını sanmıştım, anlayın işte! Savaştırılmaktan kurtulmak için, bu şekilde, ayıp da olsa, yine de hala hayatta kalıp, uzun bir dalıştan sonra su üstüne çıkarken olduğu gibi, nefes nefese, barışa geri durabilmeyi amaçlıyordum... Neredeyse de başarıyordum... Ama savaş da bir türlü bitmek bilmedi ki... Savaş uzadıkça da, Vatan'ın midesini bulandıracak kadar mide bulandırıcı bir kimse olamayacağını düşünmeye başladılar... Vatan, her türlü fedakarlığı kabul etmeye başladı, çuvallar nereden gelirse gelsin... Şehirlerinin seçiminde sonsuz derecede hoşgörülü olmaya başladı Vatan! Artık silah altına alınmayı hak etmeyecek kadar şerefsiz olduğu düşünülen asker kalmadı, özellikle de silah altında silah zoruyla ölmek söz konusu olduğunda... Sonunda beni bile kahraman yapmaya karar verdiler, olacak iş mi!...Katletme çılgınlığı dayanılmaz bir hale gelmiş olsa gerek, öyle ya, bir konserve kutusunun çalınması bile affedilebiliyorsa artık! Affetmek ne kelime? Basbayağı unutulabiliyor! Gerçi, bolluk içinde yüzmelerini bizimle birlikte tüm dünyanın kutsadığı koskoca haydutları her Allahın günü hayranlıkla izlemeyi alışkanlık haline getirdik, kaldı ki, biraz yakından incelendiğinde onların varlıklarının kanıtı her gün yinelenen upuzun bir cürüm dizisi olarak ortaya çıkmaktadır, buna karşın bu zatlar her türlü şerefe, şana, güce layık görülüyor, işledikleri suçlar yasalar tarafından da taçlandırılıyor, oysa, tarihte ne kadar gerilere gidilirse gidilsin her şey bize şunu gösteriyor ki, basit bir hırsızlık yapılmışsa, hele sıradan gıda maddeleri, bir dilim ekmek, jambon ya da peynir çalınmışsa, o suçu işleyen kişi toplumun gözünde mutlak biçimde yüzkarası olarak damgalanıyor, kesinlikle kınanıyor, en ağır cezaları hak ediyor, kendiliğinden onurunu yitiriyor ve alnındaki kara leke ömrü billah silinemiyor, bunun da iki nedeni var, öncelikle bu tür cürümleri işleyen kişi genellikle yoksuldur ve bu zaten başlı başına vahim bir utanç vesikasıdır, sonra da, yapmış olduğu eylem topluma karşı üstü kapalı bir suçlama da içermektedir. Fukaranın hırsızlığı haince bir ihkakı hak'ka dönüşüyor, anlıyor musunuz... Öyle de olursa bu işin sonu nereye varır? Dolayısıyla dikkatinizi çekerim, ufak tefek aşırmaların cezalandırılması dünyanın her yerinde en katı biçimde uygulanır, yalnızca bir sosyal savunma yöntemi olarak değil, ama aynı zamanda, özellikle de tüm zavallılara yönelik ciddi bir gözdağı olarak, otursunlar oturdukları yerde, kendi sınıflarında, keyiflerine baksınlar, yüzyıllar boyunca ve sonsuza dek açlıktan ve sefaletten gebermeye güler yüzle razı olsunlar... Ancak şimdiye kadar küçük hırsızların Cumhuriyetimizde sahip oldukları bir ayrıcalık vardı, o da vatansever silahları kuşanmak onurundan mahrum bırakılmak. Oysa yarından itibaren bu durum değişecek, yarından itibaren, bir hırsız olan ben, ordudaki yerime geri döneceğim...
”
”