“
Çokbilmiş Batıcı aydınlarımıza 14 Temmuz gününde ne düşündüklerini sorarsak, 1789 Fransız ihtilâlini anlatmaya başlayacaklardır. Paris halkının Bastil zindanına yürüyüşündeki ilerici atılımı söyleyecek, Robespiyerleri, Dantonları hatırlayacaklardır. Oysa biz, her 14 Temmuz günü, 1959 yılının kızıl barbarlığından duyduğumuz acıyı yaşıyoruz. Kerkük sokaklarında kamyonların arkasına bağlanıp sürüklenen, güya korunmak üzere evlerinden alınarak köşe başlarında beyinlerine kurşun sıkılan kardeşlerimizin yasını tutarız. Ata Hayrullah Bey'i ve yiğit arkadaşlarını şehitlerimizin en azizleri arasına koymuşuzdur. Bizim için Kerkük; adını Irak haritasında gördüğümüz bir şehirden ibaret değildir. Kaybedilmiş vatan topraklarının hiç unutulmayacak bir parçası, 800 bin Türk'ün yaşadığı bir bölgenin merkezidir. Abdülkerim Kasım'ın, Nuri Sait'i ve Abdullah'ı öldürmesi bizi hiç ilgilendirmez. Ancak o ve yardakçıları, Kerkük katliamının tertipçisi olduğundan düşmanımızdırlar. Türk adını taşıyan bir yazarın, Kasım'ın ölümüne ağıtlar yazmasını ihanet sayarız. Kerkük'teki milletdaşlarımızın hala huzur ve emniyete kavuşmadıklarını, daima tehdit altında yaşadıklarını, varlıklarını unutmağa zorlandıklarını biliriz.Nice yiğit olduklarını, Türklük sevgisinin yüreklerinden asla çıkarılamayacağını biliriz. Soruyoruz: Irak Türkleri ile ilgilenmek, öldürülmelerine üzülmek, iyi bir duruma gelmelerini dilemek suç mudur? Bir tarihte, yanlış hatırlamıyorsam 1963 yılında, millî şuurdan nasipsiz ve cahillikte emsalsiz sayın gazetelerimizde şöyle bir haber çıkmıştı: 《İran Şahı isyan eden Goskaylar'a karşı askeri harekete geçilmesini emretti. Uçaklar her tarafı bombalıyor!》 Önce anlayamadık, şaşırdık. 'Goskaylar kim ola?' diyerek epeyce düşündük. Haberin gerisini okuyunca öyle bir budalalıkla karşılaştık ki, yalnız kendi hesabımıza utanmadık Gazetelerimizin sayın muhabirleri yabancı ajanslardan aşırdıklarını aynen geçirmişler.
'Goskay' dedikleri de meğerse 'Kaşkaîler'miş. Kaşkaîler Oğuz boyunun kahraman çocukları. Şimdiki Şah gibi, babasının da gözünü yıldırmışlar. Aşiret hayatı yaşayan, geleneklerinden asla kopmayan, Fars tesirinin bozamadığı insanlardı. Güya devrimci Şah toprak reformu yapacaktı. Asıl hedefi, Kaşkaîler'in zenginliklerini çalmak, topraklarını alıp Farslar'a peşkeş çekmekti. Haklarını korumağa çalıştılar, erkekçe döğüştüler, güçleri yetersizdi, kimse yardım etmedi, dünya seyirci kaldı. Şah ordusu, topu, tüfeği yetmezmiş gibi, uçaklarını da saldırttı. Yalnız erkekleri değil kadınları da çocukları da öldürdüler ve Türkiye'de ilerici basın yırtınırcasına alkış tuttu: 'İlerici şah, bütün engellere rağmen, toprak reformunu gerçekleştirdi. Yaşasın!' Allah'a şükür Turancı idik. Yoksa biz de komikleşebilir, Türk'ün ezilmesini reform sanabilirdik. Oyuna gerçek manasını vermeğe çalıştık. Soruyoruz: Kaşkaî'lerin öldürülmesini alkışlamak, İran'da yaşayan 12 milyon Türk'ün kaderi ile ilgilenmek suç mudur? Yine mesela, adı milliyetçiye çıkarılan, başlıca yazarları gerçekten böyle olan bir gazetede; İran'ın eğitim sahasında mucizeler yarattığı öne sürülürken, 12 milyon milletdaşımızdan hiç bahsedilmezse, Türkçe eğitim yapan bir tek okul açılmasına imkan vermediği, bir tek Türkçe gazetenin yayınlanmadığı belirtilmemişse, Şah hazretlerinin münasip armağanı karşılığında Farslaştırmanın övgüsü yapılırsa, biz de çok değil, sadece 'Ayıptır efendi; okuyucularınızdan utanın!' dersek, bu bir suç mudur?
”
”