Ankara Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Ankara. Here they are! All 100 of them:

Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir.Kafka burayı görseydi, "Adamlar yapmış," deyip yazarlığı bırakırdı.
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
İstanbul ile Ankara karşılaştırması yaptı. İstanbul'a giden herkes dönüşte böyle bir kıyaslama getirir, lokum gibi ya da pişmaniye, saray helvası, Bolçi. "İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen bile dişlerini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
The victims of Ankara peace rally sacrificed their lives for peace and their only wish was We Want Peace.
Widad Akreyi
Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? “Kurtuluş” dedim “Ankara'da bir mahalle.” fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok. Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya, daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce..
Hakan Günday (Kinyas ve Kayra)
İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen de dişini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir. Kafka burayı görseydi, "adamlar yapmış", deyip yazarlığı bırakırdı.
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
Ankara'dan Sulhi ," Ölüler bekler.
Barış Bıçakçı
As always when he reached this point, whether in Lebanon, Ankara, the western provinces of Canada,
Stephen King (Needful Things)
When the time came to sell cookies, my mother, to whom few things could have been more shameful than the idea of my going door-to-door trying to sell anything, sold all the cookies herself, to her own mother. Ten years later, when I was visiting my grandmother in Ankara, I found them in the pantry: thirty unopened boxes of Girl Scout cookies. “Why didn’t you eat your cookies?” I asked. “Oh, they’re cookies? I thought they were candles,” said my grandmother.
Elif Batuman (The Idiot)
ÜÇÜNCÜ ŞARKI Siz de benim gibi, Günleri Sevgiyle isteyerek Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde Gitmekten başka bir kavramı olmayan Cumhuriyet çocuğu olarak yayan, Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan) Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan İğrendirmediyse sizi, Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, Kaybettiniz (benim gibi). Oysa, Aynı Hergele Meydanı’nda, Gölgede on beş, güneşte yedi buçuğa tıraş eden Berberleri görmeden Yalnız renkli yanını yaşadınızsa hayatın Ver hergele ve beygir olduğunu duymadınızsa atın, Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kâğıdı satmadınızsa, İçinde süt ve salebin olmadığı “dondurma kaymak”tan tatmadınızsa (Aynı Hergele Meydanı’nda) Kazandınız. (Kimse yoktu -çirkinlikten başka- Selim’in yanında) En bayağı ve en müstehcen (Fakat fiyatı ehven) Romanları kiralamak için gecesi beş kuruşa, Samanpazarı’na çıkan yokuşa Değil de sağa sapın. Etiler’in at oynatmış olduğu Ankara’da
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
Ankara Kalesi'ne çıktım. ....... Buraya çıkarken gördüklerimizle hangi medeniyetlere, hangi çağlara gitmeyiz? Fakat hayır, Ankara bu cinsten tarihi bir hulyaya kolay kolay imkan vermiyor. Burada tek bir vak'a, tek bir zaman, tek bir adam muhayyileye hükmediyor. Bu şehir kendisini o kadar ona vermiş ve onun olmuş. Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifarlı ağrılarına götürüyor, onun tabii neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. Bu o kadar böyle ki, Ankara, İstiklal Mücadelesi yıllarından bütün mazisini yakara çıkmış denebilir.
Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir)
Gri sendeki kadar güzel değil asla, Sendeki kadar kasım değil hiçbir ay ve sen kadar benim değil hiç bir şehir, Ama hepsinden güzeli Seninle kucağıma doğmasıydı güneşin... ... Ahmet Haşime'e "Şehirlerin güzelliği neidr?" diye sormuşlar. "Manaları" demiş. Belki denizi yok, belki ormanlar içinde değil, belki İstanbul kadar tarihi eski değil ama bana göre yaşanmışıklarıyla manalıdır Ankara...
Timur Özkan
Soru: Bu kadar insan ölüyor Türkiye'de peş peşe. Diyarbakır'da. Ankara'da. İstanbul'da, Atatürk Havalimanı'nda, her yerde... Siz neden tek bir insanın katilini bulmak için bu kadar çok uğraşıyorsunuz? Cevap: İnsan kötü zamanlarda da yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışmalı. Elimden gelen tek şeyi yapıyorum. Hayat karşıma sahtekârları, yalancıları, katilleri çıkarıyor, ben de ne yapayım, kovalıyorum...
Celil Oker
Garpçılık bu demek değildir. Garpçılığı bir eğlence tarzı telakki etmeyiniz. Garpçılık her şeyden evvel bir yapma, yarata, kurma, iletme ve işletme gücüdür. Bütün bu yaptığınız şeyler hep ondan sonra gelir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Kurusoğan'ın (100.- TL)sına fırladığı bu ülkede nasıl yaşanacak?! Herkes bir şeyler yapabilme derdinde, kaçma derdinde! Önümüzdeki aylarda göreceğiz ülke'nin nereye gittiğini. Zira sancı büyük, köklü! Sayfa: 210
Vüs'at O. Bener (Canım Tavşancığım - Ayşe Bener’e Mektuplar (Ankara 1969-1987))
Dersimiz kasvet konumuz Ankara. Ayrancı, aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayrılan bir semtimizdir. Burada temiz kalpli, munis insanlar yaşar. Aşağı olsun yukarı olsun bütün Ayrancılılar telefon faturalarını vaktinde yatırır, askerlikten kaçmak için açık öğretime yazılmaz ve kesinlikle ironiden anlamazlar… Esat, küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrılan, şirin bir semtimizdir. Burada aşk acısı çeken sempatik insanlar oturur. Bu semtimizin bir diğer özelliği de sınırlarının… belirsiz olmasıdır. Bu yüzden pek çok Ankaralı, Esat‘ta oturmadığı halde kendini Esatlı zanneder… -Şule, Jale, Selma ya da Berna- Behzat Ç., ertesi gün, Ankara il sınırlarının sonuna doğru, Ayaş’a yaklaşırken rahat bir nefes alınca anladı bunu. Aslında bütün kent, insanların diri diri gömüldüğü bir tabuttu. Farklı olan ebattı, yoksa mantık üç aşağı beş yukarı aynıydı. Senin için ayrılan hava bitince ölüyordun, bir daha gömüyorlardı...
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
Askeri darbenin en kötü günlerinde Diyarbakırlılar hapishaneden gelen işkence çığlıklarıyla sindirilmişken, Ankara’dan şehre müfettiş kılıklı bir adam gelmiş. Esrarengiz ziyaretçi kendisini havaalanından oteline götüren taksinin Kürt şoförüne Diyarbakır’da hayatın nasıl olduğunu sormuş. Şoför de bütün Kürtlerin yeni askeri yönetiminden çok memnun olduğunu, Türk bayrağından başkasına inanmadıklarını, ayrılıkçı teröristlerin hapse atılmasından sonra şehir halkının çok mutlu olduğunu söylemiş. ‘Ben avukatım,’ demiş Ankara’dan gelen ziyaretçi. ‘Hapiste işkence görenleri, Kürtçe konuştu diye köpeklere yedirilenleri savunmaya geldim.’ Bunun üzerine şoför ilk sözlerinin tam tersi bir havaya girmiş, hapishanede Kürtlere yapılan işkenceleri, canlı canlı lağımlara atılanları, dövüle dövüle öldürülenleri sayıp dökmüş. Ankara’dan gelen avukat dayanamayıp şoförün sözünü kesmiş. ‘Ama az önce tam tersini söylüyordun,’ demiş. Diyarbakırlı şoför de ‘Avukat bey, haklısınız,’ demiş. ‘İlk söylediğim resmi görüşümdü. İkinci söylediğim de şahsi görüşümdür.
Orhan Pamuk (A Strangeness in My Mind)
NURETTİN EŞFAK'IN BIR MEKTUBU ... Mektepten istifa ettim. Cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle. Çocuklarımıza Türkçe okutmak, öğretmek, sevdirmek onlara dünyanın en diri, en taze dillerinden birini, kendi dillerini, güzel şey, büyük şey. Fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cephede daha büyük daha güzel. Biliyorum: iş bölümünden bahsedeceksin. Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek, bozkırda ateş hattına girmek haksız ve hazin bir iş bölümü. Öyle günler yaşıyoruz ki ben bir iş yapabildim diyebilmek için: hep alnının ortasında duyacaksın ölümü. ...
Nâzım Hikmet (Şiirler 3 – Kuvâyi Milliye)
I used the second token to call the lab again. “What—you mean Yusuf Bey hasn’t come yet?” a secretary said. A wave of hilarity rose in my chest. I knew Yusuf Bey. He had been my grandfather’s driver in Ankara for years. He was never on time anywhere. Once, he broke a car by driving over an enormous boulder that was sitting right in the middle of the road. When my grandfather asked, “Yusuf, why didn’t you drive around the boulder?” he said, “I thought it was paper.” Once I knew it was Yusuf Bey, I found him right away. He was standing in a corner eating sunflower seeds. “Oh, so you’re Selin Hanım,” he marveled, brushing off his hands. “The last time we met, you were shorter.” “I was ten years old.” “Ah, so that’s why.
Elif Batuman (The Idiot)
Bütün iyi niyeti ve samimiyetine rağmen, koruma pratiği özünde yapısal bir şiddet barındırır. Bu şiddet, koruma pratiğinin kendini var ettiği "korumaya değer olan" ile "henüz korumaya değer olmayan" arasındaki sınırdan kaynaklanır. Neyin korumaya değer olduğuna ilişkin karar aynı zamanda neyin korumaya değer olmadığının kararıdır. Koruma pratiği korumaya değer bulduğunu ayrıcalıklı hale getirirken, henüz korumaya değer olmayanı sıradanlaştırır.
Umut Şumnu (Mimarlar ve Apartmanları: Ankara'da Konut ve Barınma Kültüründen Örnekler)
Osmanlı Karaman beylikleri arasındaki mücadeleyi anlatan, ayrıca şaman bir karakterin şamanlık gelişimiyle tüyleri diken diken eden ayrıntılar sunan tarihi roman serisinin ikinci kitabı da akıcı, tarihi bilgilerle dolu doluydu. Üstelik Edirne'den çıkan karakterlerin ilgi çekici mekanlara olan seyahatlari beni tarihi bir yolculuğa çıkardı. Çok keyif aldım. Kumru ve Bengi diğer Osmanlı şehzadeleri ile Edirne'den çıkıp ikinci Osmanlı payitahtı Bursa'ya ve çevredeki başka şehirlere gittiler. Bursa'nın tasvirleri çok hoşuma gitti. Ayrıca diğer karakterlerin de kişisel gelişimine daha çok girildi. Kötü olduğunu sandığımız bazı kişilerin aslında daha karmaşık karakterlere sahip iyi-kötü arasında kişiler olduğunu görmüş oldum. Bu da kitap okurken keyif aldığım bir noktadır çünkü hiçbir insan sadece iyi sadece kötü değildir. Karakterler kişilikler psikolojik değişimler katman katman açılır, bu konuda da çok tatmin oldum. Kitap herkesin bildiği ünlü Ankara Savaşı ile sona erdi ve savaş sahnelerinde her şey gözümde apaçık canlandı. Olaylar açılırken ve sırlar ortaya çıkarken savaş alanında kılıç kullanan şehzadelerin bazılarının babalarını savaş alanında bırakıp kaçması çok acıklıydı. Dönem tarihini biraz bilenler Ankara savaşında kimlerin kaçtığını iyi bilir :D Sonuç olarak Larende'nin Varisleri çok keyif aldığım ve herkese tavsiye ettiğim bir kitaptı.
Deniz Canan (Larende’nin Varisleri Larende’nin Aynası Kısım -2)
Ne hayatı varmış kentlerde? Varsa bile size var ! Ne geçiyor eline bizden oraya gidenlerin? Ne olabiliyorlar? Kapıcı, çöpçü, hızmatçı, dutma ... İstanbul-Ankara'daki avratların sidikli donlarını paklayıp, apartman yapılarını, garacları, caddaları bekliyorlar. Sırtlarıyla taş çekip han apartman yapıyorlar. Emme içine girip oturamıyorlar. Bekledikleri dükkenlerin hiçbiri kendilerinin değil. Pakladıkları sidikli donlar, bulaşıklar hep başkalarının ! Biz dünyaya çöpçü, hızmatçı olmaya mı geldik Emin bey? Burda acımdan ölürüm, gene gitmem o donuz kentlere ki çöpçü, hızmatçı olayım! Diyorsun ki, taş devrinden kalma yimekler, tunç devri nden kalma fitilli lambalar, kağnı, karasapan, tuluk ... Senin bir şeyden habarın yok Emin beyim! Yazıyorsun iki çızık, alıyorsun bin, iki bin! .. Bu gidende bizim yidiğimiz yimekleri bulamayanlar da var! Yataklarımızı dersen, eyi kötü biz yatarız be efendim! Eyisini buluncaya kadar kötüsüne eyvallah ! Diyorsun ki, fitilli lambalar ... Tuluk suyu demene de karşılık vereceğim : Tuluğun değerini bilen bilir ... Ondan sonracığıma, sen ölçeriyorsun ki, komşular köyleri bırakıp kentlere yörüsün! Yörüsün arkadaş! Yörüyenlere dur deyen yok zati ! Emme köyler boşalmasın ... Köyler boşaldı mı hepimiz boku yidik Emin beyim ! Ulusun milletin kaynağı, beşiği, köyler değil mi? Bu kaynağı kurutup, nerde üreteceksin milleti? Köyü söndürdün mü memleket söner beyi m! Elleme giden gitsin, yörüyen yörüsün. Emme kaynak kurumasın. Daha o gidenlere seviniyoruz biz. Neden deyecek olursan, okuyup amir mamir oluyorlar. Hiç olmazsa bizim dilimizi biliyorlar! Biz de onların dillerini biliyoruz. Baksana şu ballarımıza : Kadastro .. . Ne demek kadastro? Meteoroloji Rasat Cihazı? Ne bu? Kasabada bir dayranın kapısında yazıyormuş, Irıza söyler: Malarya Eradikasyonu! Emin beyim, biz Türküz hamdolsun ! Dilimiz de Türkün dili. Bize diyorsun ki, kadınlar görgüsüz, erkekler bilgisiz ... Haşa ! Hiç kabul etmiyorum! Biz kendi görgümüzü, kendi bilgimizi biliriz. Hemi eyi biliriz! Ama sizin görgüleri bilmeyi z. Emme siz de bizimkileri bilmezsiniz. Bak, yere bağdaş kurup oturabildin mi? Biz diz bile çökeriz! Masa sandalle deye tuz yumurtlattın Battal'a ... Dal öğlen bir seet uyumadan edemiyor hiçbiriniz. Uyku dediğin geceye masus ... Eee hani görgülüydünüz siz? Sen sade kendi görgünü biliyorsun. Emme senin görgün mü eyi, benim görgüm mü? Orası ayrı. Sen Gazi Kemal'i duydun, ben gördüm. "Memleketin efendisi, başkanı köylüdür !" deye neden dedi Gazi Kemal? Çünkü Kurtuluş Savaşını köylüler kazandı. Eğer varısa yarın cennete de köylüler gidecek. Neden? Çünkü köylüler sade kendilerinin değil, tüm milletin ekmeği için çalışıyor... Bir var ki, harp darp, sonra da seçim saçım, ağalar, beyler ... anasını sinkaf etmiş köylülerin ki, belini alıp doğrulamıyor garipler ... »
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Mustafa Kemal'in Askerleriyiz Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Hiç düşündünüz mü... Nereden çıktı bu slogan? İlk kim söyledi? Sene 2006. Aylardan Haziran. Yer, Danıştay. Mustaf Kemal'in doğumunun 125'inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: "Atatürk Türkiyesi'nden rahatsız olanların yapması gereken, atatürk'ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar.Cumhuriyet'ın nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948'den beri Mustafa Kemal'in askeriyim, terhis olmak istemiyorum". Turgut Özakman'dı o. Mucidi odur. Peki, 1948'den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948'de yedek subay falan mıdır? Alakası yoktur. İçinde "asker" kelimesi geçiyor ya. Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı "militarist" zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil'dir, hukuki'dir. Turgut Özakman, 1948'de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli Mücadelenin izini sürebilmek için Ankara'dan Afyon'a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergah üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı'na şahit olmuş ve 1948'de hala hayatta olanları bulur. Hatıraları dineler, defterler dolusu notlar alaır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçeleştirtiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır. 1948'den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler'in özetidir. Terhis olmak istemiyorumdan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir. "Hakikate ihanet etmeyelim" derdi. Buna didindi, son nefesine kadar. Huzur içinde yat hocam. Vatan sana minnettar. Sayfa:18-19
Yılmaz Özdil (İsim Şehir Artist)
Birdenbire bir isyan içinde bulduk kendimizi, yahut da bana öyle geldi. Keçe külâhlı, poturlu insanlar, yerlere kaba kaba basarak koşuşuyorlar, ‘İstemezük, biz bu hükümeti istemezük!’ diye bağrışıyorlardı. Soran olursa, kömürcünün oğlu olduğumu söylememi sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Babaannem, babama ait ne kadar kitap, kağıt, fotoğraf, kılıç, tüfek varsa, daha doğrusu Ankara'daki babama ait ne varsa hepsini yatakların pamukları içine, tavan arasına saklamıştı. Alaettin tepesinden atılan kurşunların bizim evin üst kat pencere camlarını kırıp Ermeni mektebine, Ermeni mektebinden atılan kurşunların da gene aynı şekilde, bizim evin üst kat pencerelerinden geçip, Alaettin tepesine gittiğini söylüyorlardı. Mektebin pencerelerinde kaba bıyıklı başlar görüyorduk ve bütün gün, bütün gece alt katın merdiven basamaklarında barınıyorduk. Bir gün işittik ki, asiler, valiyi ahıra bağlamışlar. ‘Şeriat isterük, biz bu gavur hükümeti istemezük, dinsizleri istemezük, şeriat isterük!’ diye sürüklenen çığlıkları ve dinmek bilmeyen silâh sesleri duyduk. Kapılar kırılıyor, insanlar boğazlanıyordu. Günler ve günler geçti... ‘İstemezük, istemezük, istemezük!’ sesleri sokaklarda çınladı durdu ve bir gün çığlık, silâh sesi, istemezüklerle yüklü, hava içinde ‘Kuvây-ı Milliye geliyormuş’ haberi şimşek gibi çaktı. İstemezükler dindi, kaba postallı ayaklar sokaklarda kaçıştılar, silah sesleri kesildi. Güneşli bir sabah, ellerimizde mendiller evin önündeki ahalinin arasına kardeşimle ben de karıştık. Ağızları köpüklü, kuvvetli atların nal sesleri her şeyi örttü. Çılgın bir alkış... İhtiyar kadınlar, çocuklar, genç kadınlar, kızlar sevinçten ağlıyorlar, kalabalık neşe çığlıklarıyla çalkalanıyordu. Atlılar geçiyordu, atlılar... Parlak güneşin altında, kabalakları, kalpakları, koça koça bıyıkları ile atlılar geçiyordu. Sonra îstemezük'ler... Elleri arkalarında bağlı, poturlu, keçe külâhlı, şeriat fedaileri... Derken yük arabaları... Yük arabalarında, enselerinden kesilmiş, kanlı cesetler... O gün o kadar bağırdım ki, sesim kısıldı, hastalandım. Ermeni mektebinin önünde çocuklar, fişek kovanlarıyla bir çeşit mortiz oynamağa başladılar. Sokaklar boş fişek kovanlarıyla doluydu...
Orhan Kemal (Baba Evi (Küçük Adamın Romanı, #1))
ANKARA: Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan on Sunday was on course for a crushing first-round victory in presidential elections to become a powerful head of state, amid fears his country is creeping towards one-man rule.
Anonymous
Elinde kanun olanlar, kalem olanlar böyle şey mi düşünüyor şimdi? Kaldırıyoruz, kalkındırıyoruz ... hepsi laf! Kendilerini kalkındırıyorlar!.. Ankara habire istatistik kabartmayı biliyor! İstatistik demek. .. Hay babam hay! Ulan şu Kır Abbas'a bakın ! Demek Kır Abbas bile çalışıyor ha! .. İstatistik demek. .. Durun ulan !» diye bağırdı. «Size beş takka mola veriyorum! Toplanın başıma ... »
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Aklına yanayım ayrıca Ankara'nın ki bizi bu köylülerle demokrasiye soktu! Ortak Pazar'a da sokacak ! .. Olmaz hanım, olmaaaz! .. bu köylüyle bu işler yürümeeez ... Sor bana ki çare nedir? Çare, bunları geleneklerinden koparmaktır hanım !
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Necip Fazıl’la Ankara Palas’ta karşılaşmıştık: - Baksana bana, ben hiç düşüyor muyum, demişti.
Anonymous
Necip Fazıl’la Ankara Palas’ta karşılaşmıştık: - Baksana bana, ben hiç düşüyor muyum, demişti. Ben düşmem çünkü ben yerde oturuyorum.
Anonymous
Kentleşme konusunu konuşmuştuk. Peki kentlerimizin ruhu hakkında ne söylersiniz? Estetik kaygıdan niye böylesine uzağız? Böyle bir kentleşmede ruh olmaz. Ankara gençken bir nevi bozkırdaki bir Balkan şehriydi. Bugün Ankara’da geceleri insanın ruhu kararır. Bekâr bir insan orada yaşayamaz. Oysa Paris’in % 49’u bekârdır. Şu bakımdan söylüyorum: Öyle bir şehirdir ki bekâr insan Paris’te sıkılmaz. Sokaklarda içi açılır. Aşağı yukarı bütün Avrupa böyledir. İstanbul’da belki yaşanabilir ama orada da bir katliam başladı.
Anonymous
Bu dünyayla olmuyordu. Bambaşka bir dünyanın aşkıyla çarpıyordu yüreğim. Bir sigara yaktım. “Kemanın düşüşü”nü düşünmeye başladım. Düşerken belki de yeni bir nota keşfedecekti. Yeni bir şarkıyla, yeni bir duyguyla göğsüme girecekti. Saliseler boyunca dinleyeceğim ve sonunda bir olacağım eser: En derin kuyunun sesi.
Erhan Ege
AŞTİ'nin o kendine has havası, bize bazı gezilerin bir "iç başkalaşım" olabileceğini hatırlattı: Tekerlekler döner dönmez, bir bardak su ile yutacağımız soru ve ünlem işaretlerinin, karaya vuracakları ilk yerde başlatacakları değişim...
Erhan Ege (Gece Bekçisi Senfonisi)
Kıyı kentlerinden Ankara'ya tayini yeni çıkanlar, tuzlamaya rağmen kayıp düşerek hemen belli ettiler doğum yerlerini.
Anonymous
Pour Ankara, le PKK est plus dangereux que l'Etat islamique
Anonymous
Kart borcu ve emeklİ maaşına hacİz SORU: Banka kredi kartı borcum nedeniyle, emekli maaşıma haciz konuldu. Bankaya bu yönde bir muvafakat veya imza vermedim. Bu hacizden kurtulabilir miyim? Kemal YILDIZ - Ankara YANIT: Evet kurtulabilirsiniz. Kart borcunuzun ödenmemesi durumunda, emekli aylığınıza haciz konulması için yazılı izninizin ve rızanızın olması gerekiyor. Aksine uygulama yapıldığında, Cumhuriyet Savcılığı’na “suç duyurusunda” bulunabilirsiniz. İcra dairesine, haciz konulan maaşın emekli maaşınız olduğuna dair yazı ibraz ettiğinizde, bunu kabul etmek ve haczi kaldırmak zorundalar. Aksi halde, onlar da suç işlemiş olur ve ceza alırlar.
Anonymous
Baharı getirmesi beklenirken Ankara’da her zaman soğuk geçen mart ayı, gerçekte sadece bir misafirdi. Bu şehirde benden başka bu kadar iyi yalan söyleyebilen bir şey varsa o da mart ayıydı. Onunla alıp veremediğim buydu. Zamanında okurken bir şekilde ufkumuzu genişlettiğine şaşırdığım bir yazıda bahsedilen “utangaç bok” gibiydi güneş bu dönemde. Uzun bir bekleyişten sonra çıkacak gibi olur, başını uzatır, ama evdeki misafirlerden biri tuvaletin önünden geçtiğinde ses çıkarırım diye utanıp hemen geri kaçardı.
Mithat Terje (Oda)
On a visit to a mosque that had been formerly been an Armenian church in the town of Antep (now Gaziantep), the current custodian, the imam, happened to be inside. The imam suggested to the bishop that this holy space belonged to both of them and they prayed together. If politicians in Ankara warned that the ordinary population of Eastern Anatolia was still hostile toward Armenians, this was not the impression our group received. On the contrary, many people not only remembered Armenians but seemed to think that their return was a good omen.
Thomas de Waal (Great Catastrophe: Armenians and Turks in the Shadow of Genocide)
O hafta, Ankara’da maymun fosili bulundu. 10 milyon yaşındaydı. Adı, Ankarapithecus’tu. Arkeologlar izah etti: Ankara maymunu, tek vücutta üç karakter barındırıyordu. Hem orangutan, hem şempanze, hem goril’in özelliklerini taşıyordu. Vaziyete göre pozisyon alıyordu. Ormana orangutanlar hâkim olursa, orangutan gibi davranıyordu. Goriller mi geldi başa? Aniden goril oluveriyordu. Ortalığı filler basarsa, fil olacak hali yok, sempatik görünmek için şebeklik yapıyordu. Dönek, yalaka bi maymundu.
Anonymous
Since 1945 Turkey has, of course, acquired far more importance for the US as a strategic ally, first in the Cold War and now the War on Terror. In the last twenty years, increasing pressure from the Armenian community, today much more salient than in the 1920s, and the emergence of an Armenian scholarship that has pioneered modern study of the exterminations of 1915-16 in the West, have made repression of the question more difficult. After previously unsuccessful attempts to get resolutions on it through Congress, in 2000 the House International Relations Committee voted for a bipartisan resolution condemning the Armenian genocide, while carefully exempting the Turkish Republic from any responsibility for it. Ankara’s response was to threaten withdrawal of American military facilities in Turkey, trade reprisals, and to talk of a risk of violence against Americans in Turkey – the State Department even had to issue a travel advisory – if the resolution were passed by Congress. Characteristically, Clinton intervened in person to prevent the resolution getting to the floor. In Ankara, Ecevit exulted that it was a demonstration of Turkish power.
Perry Anderson
Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip. 1933 yılında kamuoyuna yaptığı açıklamada, "Profesör, bir tekrarlama makinesi değil, talebeye ilmi ilhamlar veren, rehberlik eden, onun çalışma ve araştırma şevkini daima coşkun tutabilen kaynaktır. Hakiki profesör kendisi de ilmin talebesi olandır." diyerek, profesörün görevinin sadece ders anlatmak olmadığını, araştırma yapması ve bilim üretmesi gerektiğini vurgulamıştır. - ( Tahir Hatipoğlu, Türkiye Üniversite Tarihi, 2.Baskı,Selvi Yayınevi,5.Basım,2000,Ankara, s.136-137) - (Sayfa III)
Metin Özata (Atatürk, Bilim ve Üniversite)
1920 yılı Kasım ayıydı. Soğuk bir gece yarısı Sirkeci Rıhtımı'ndan köhne bir şilebe bindim ve işgal gemilerinin arasından süzülerek İstanbul'dan kaçtım. Şilepte benim gibi gizlice Anadolu'ya geçip, Kuvayı Milliye'ye katılmak isteyen gençler vardı. Paşam 1 yıl önce çıkmıştı Samsun'a... Şimdi ben de O'nun gibi, gizlice Karadeniz'e açılan bir vapurla açılıyordum Anadolu'ya... Henüz 24 yaşındaydım. Tarih 10 Kasımdı... Ankara'ya Paşamı bulmaya gidiyordum." Sayfa:19 - Fikriye Hanım
Can Dündar (Gölgedekiler)
Beyatlı'ya: - Ankara'nın en çok nefesini seversin? diye sormuşlar. - İstasyonunu severim, demiş. - Niçin? - Çünkü oradan trene binip İstanbul'a gidilir. İstanbul için onca şiir yazan Yahya Kemal'in hiçbir şiirinde Ankara'nın sözü geçmez. İstanbul'un adı sayılamayacak kadar çok geçer. Sayfa:230
Altan Öymen (Bir Dönem Bir Çocuk)
Padişah Vahdettin'in yarattığı iç savaş, milli hareketi çepeçevre saracak bir şekilde çıkarılmıştır. Aznavur isyanı, Biga, Gönen ve Karacabey civarını kaplamış, Adapazarı, Düzce, Bolu ayaklanmaları Ankara Beypazarı'na kadar yayılmış, Konya'da Delibaş Mehmet İsyanı ve Yozgat' ta Çapanoğlu isyanı Ankara'yı tehdit etmeye başlamıştır. Görüldüğü gibi milli hareketin merkezi Anakara dört bir yandan isyancılarla kuşatılmıştır. Sayfa:222
Sinan Meydan (Cumhuriyet Tarihi Yalanları (Yoksa Siz de mi Kandırıldınız?))
Diyarbakır'a giderken, Ankara'ya uğradım; Abidin Bey adını ne koydun, dedi. Yaşar Kemal olsun mu? Olsun, dedim. Bir adım da var Kemal Sadık Gökçeli. Meşhur bir adamım, gazeteciliğe bulaştırmak istemiyorum. O orada dursun, bu ekmek parasıdır, düşüncesi var bende. Büyük bir edebiyatçıyım, şairim, kitabım çıkmış! Kemal Sadık Gökçeli nasıl olurda gazetelerde röportaj yapar? Van'da röportaj yaptım. Döndüğüm zaman, Ercüment Ekrem, yazı yazdım senin için, dedi. Son Posta'da yazıyor. Döndüğüm zaman, üç ay sonra, meşhurdum, artık!
Feridun Andaç (Yaşar Kemal: Bir Ömür Edebiyat)
Ankara Nakliye En iyi Ankara nakliyat hizmeti için aradığınız kaliteli hizmeti, güveni ve en ekonomik fiyatları bulabileceğiniz evden eve nakliye ankara ile eşyalarınızın taşınması derdine bir son veriyoruz. Son model kapalı kasa araçlarımız, çok sayıda deneyimli personellerimiz ve asansörlü merdiven sistemi de dahil olmak üzere evinizin veya ofisinizin eşyalarına zarar gelmeyecek şekilde taşınmasını sağlayan her türlü malzeme teminiyle nakliye ihtiyaçlarınızı karşılayan firmamız içiniz rahat edecek bir hizmetten faydalanmanıza olanak sağlamaktadır. Bürokrasi ve memur şehri Ankara’da çok katlı binalarda evinizin nasıl taşınacağını dert ediniyorsanız en iyi Ankara Evden Eve Nakliyat firması listesini görmek istermisin referanslarımızı inceleyip müşteri tavsiyelerine bakabilirsiniz evden eve nakliyat ankara ile sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. Asansörlü merdiven sistemiyle dışarıdan yükselen asansörümüz evinizin balkonundan kolaylıkla eşyalarınızın kapalı kasa araçlarımıza taşınmasına olanak sağlamaktadır. Ayrıca bu sayede tüm eşyalarınız çok daha kısa sürede araca yüklenerek yeni adresine ulaştırılarak zaman tasarrufu da sağlanmaktadır. evden eve nakliyat hizmeti almak için Ankara nakliye başarılı nakliye hizmetleriyle memnuniyetinizde kalıcı bir itimat oluşturacaktır. Çok sayıda eğitimli personel kadrosu itina ile güvenlik tedbirleri alınarak nakliyesi gerçekleştirilen eşyalarınız hiçbir zarara uğramadan evden eve taşınmasına olanak sağlamaktadır. Ankara nakliyat başta çevre ilçeler olmak üzere dilediğiniz her yere nakliye hizmetiyle eşyalarınızın taşınması sorunlarını ortadan kolaylıkla kaldıracak. Yalnızca bir telefonunuzla tüm nakliye hizmetleri hakkında detaylı bilgi alabileceğiniz gibi dilerseniz firmamızı da ziyaret ederek nakliye anlaşması imzalayabilirsiniz. Nakliye işlemlerinizde uygun fiyatları da bulabileceğiniz hizmetlerimizde ilk olarak yapılan keşfin ardından taşınacak malzeme ve niteliklerine göre araç gereç temini yapılmaktadır. Bu sayede doğru ve hızlı nakliye hizmeti için bütçenizden nakliye hizmetlerinde tasarruf etme yoluna gidebilirsiniz. Ankara merkezli firmamızda Ankara evden eve nakliyat şirketleri hizmeti için sizler de kolaylıkla ulaşım sağlayabilir ve dert edindiğiniz taşınma işlemini çok daha kolay ve pratik hale getirebilirsiniz. Yapacağınız sözleşmeye istinaden belirlediğiniz gün ve saatte her türlü araç ve malzeme teminiyle adresinize gelen konusunda uzman personellerimiz yapacakları görev dağılımı ile profesyonel bir ekip çalışması sergilemektedir. Siz eşyalarınıza dokunmadan aklınıza gelebilecek her türlü eşyanızı korumaya alarak kılıma, çizilme gibi problemlerin yaşanmasını önleyecek şekilde garantiye alan personellerimiz itina ile nakliye aracımıza taşınmasını sağlamaktadır. Araca düzenli bir şekilde yerleştirilen eşyalarınız büyük bir hızla yeni adresine doğru yola çıkacaktır. Şehir içi ve şehirlerarası tüm nakliye ihtiyaçlarınızı karşılayacağınız Ankarada evden eve nakliyat ile kısa sürede nakliye hizmetinden yararlanmanın keyfini yaşayabileceksiniz. Zamandan ve paradan tasarruf sağlayacağınız nakliye hizmetlerimizde başınız ağrımadan ve zaman sıkıntısı yaşamadan Ankara’da doğru ve profesyonel bir hizmet almanın keyfini yaşayabilirsiniz. Ankara ve çevresi başta olmak üzere Türkiye’nin her yerine başarılı bir şekilde deneyimli personel kadromuzla sunulan nakliye hizmetlerinde eşyalarınızın zarar göreceği endişesini taşımayacaksınız. Ayrıca evinizden alınıp ve evinize teslim edileceği ana kadar tüm eşyalarınız firma garantisinde nakledilmektedir. Düşük bir ihtimalde olsa zarar gören eşyalarınızın temin veya tamiri firmamız tarafından gerçekleştirilecektir. Ankara’da nasıl taşınacağım derdinize bir son veriyoruz. Gerek ofis eşyalarınız gerekse evinizin eşyaları itina ile adresine taşınmaktadır. Yeni adresine ulaştırılan eşyalarınız dilerseniz adreste belirleyeceğiniz alanlara yerleştirilerek ofis içi eşyalarınızda
Mehmet Can
The capital, Ankara, was preparing for a hot summer again. In Turkey the winters were extremely cold and snowy, and the summers were unbearably hot. It was already obvious that the approaching summer months would be hotter than hell.
Ayşe Kulin (Last Train to Istanbul)
Üç gün sonra karlar eriyip, yollar açılınca burada dökülen kanların hesabını Ankara sorar," dedi Ka. "Kan dökülmesinden hoşlanmadıkları için değil. Bu işi yapanın bir başkası olmasından hoşlanmayacakları için.
Anonymous
al-Nusra marcia da Nord, forte del patto inter-islamico che include gruppi sostenuti da Ankara e Riad,
Anonymous
Kendi haris emelleri için bize şerefsizce leke sürmekten kaçınmayan Başbakan İnönü'nün konuşmasında, aldatılmış oldukları ileri sürülen, bu toprakların evlatları olan harbiyeliler, mecburi sömestr tatilinde bulunuyorlardı. Buna rağmen Harp Okulu öğrencileri İstanbul, Ankara ve İzmir'de Atatürk anıtlarına birer çelenk koyarak İnönü'ye cevap verdiler. Evlatlarımın çelenkleri üzerinde şu kelimeler vardı: HARBİYELİ ALDANMAZ
Talât Aydemir (Hatıratım)
Ama padişah defterhanesinde ismi Ankara’dır. Bir katmerli beyaz gül yaprağı gibi kat kat sur, fethedilmesi zor, hendekli bir hisardır ki hakkında şairler şehrengizlerinde övmüşlerdir. Dünya kalesinin tamamını gördük fakat böyle bir şey görmedik.
Şükrü Halûk Akalın (Seyyâh-ı Âlem Evliya Çelebi)
Azerbaycan’da yaşayanlar da bizim gibi tamamen Oğuz boyundan, Azerbaycan Türkleri de Oğuz Türkçesi’yle konuşuyorlar, biz de ! Yalnız aramızda basit bir ağız farkı var. Türkiye’de Erzurum ağzı, Sivas ağzı, Ankara ağzı, Aydın, İstanbul, Edirne ağzı nasıl birbirinden farklıysa ama hepsi de Türkçe ise Azerbaycan da öyle.
Yavuz Bülent Bakiler (Sözün Doğrusu 1)
Deliye akıllı dedirtmekte âmil, para; akıllıya deli dedirtmekte de Ankara korkusu...
Necip Fazıl Kısakürek (Bâbıâli)
Aynı Mareşal, İnönü’yü kaybettiği Kütahya ve Eskişehir savaşlarında da korumuştu. He de Hükümet Merkezinin Ankara’dan Kayseri’ye taşınmasını göze alarak. Atatürk 10 Kasım’da hayata veda ettikten hemen sonra cenazesi bile kaldırılmadan, dargınlıklarını bildiği halde, İsmet İnönü’yü emrindeki silahlı güçle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destekleyen Mareşal, ilerde kendisine yapılacak kıyımdan haberdar değildi.
Süleyman Yeşilyurt
Fevkalade kısa bir zaman için gelmiş ecnebilerin bir saatlik serbest zamana sahip olur olmaz kalesine tırmandıkları ve hayat, maişet zoruyla birleştikleri takdirde etrafındaki tabiat manzaralarının vahşi ve acı güzelliğini methettikleri bu Ankara’nın bir kaç yüz metrelik sahasında, apartman, banka, lokanta, bar, sinemadan teşekkül eden murabba dışına adım atmamak, hiç bir tarafa uzanmamak üzere dönüş.
Nahid Sırrı Örik (Tersine Giden Yol)
Buraya gelirken yolda, dağ başında bir oduncu çocuğa rasgeldim. On yaşında var mıydı, yok muydu, bilmem. Fakat, gözlerinin içine baktığım zaman öyle ufaldım ki başımı öne eğmeye mecbur oldum. Çocuk o kadar büyük bir hayat tecrübesiyle yüklü ve o kadar içten gelen bir irfan ile kavruktu ki, bunun karşısında bütün bildiğim ve öğrendiğim şeylerin hiçliğini anladım.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Kaikkeuden hengitystä sanotaan tuuleksi, vastasi Tsu Ch'i. Se ei aina liiku, mutta kun se liikkuu, kuuluu kymmenistätuhansista onkaloista raivokasta ujellusta. Etkö ole koskaan kuunnellut sitä: liaoo liaoo... Vuoriston metsien kolkissa ja huipuilla on koloja ja onteloita suurissa puissa, joiden ympärysmitta on sata vaaksaa; jokin on kuin sierain, toinen kuin suu tai korva; jokin on suorakulmainen, toinen pyöreä; jokin kuin huhmar, toinen kuin allas tai lätäkön pohja. Kaikista niistä kuuluu ikään kuin kuohuavan veden pauhua tai kohinaa, ne ulvovat ja huokaavat, mylvivät kuin eläimet, ujeltavat, valittavat ja viheltävät. Edellä kulkeva tuuli laulaa jyy ja perässä seuraava säestää jung. Kun tuuli puhaltaa lempeästi, kuulet hiljaisia sointuja, mutta myrskyn synnyttämät soinnut ovat jyhkeitä; ja kun ankara tuuli asettuu, jokainen onkalo vaikenee. Etkö ole koskaan nähnyt, miten kaikki puut huojuvat huojuvat, taipuvat taipuvat?
Zhuangzi
Bütün Ankara'da da böyle gösterişsiz bir sevinme vardı. Bu bayraksız, donanmasız, davulsuz, zurnasız bir zafer bayramı oldu. Çünkü, sevinç, yakın topraklardaki sular gibi, hep içe çekilmiş, yüreklere sinmişti.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Şapka bize hakim değil, biz şapkaya hakim olmalıydık.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Onun milli idealine göre vücut bulması lazım gelen yeni Türk cemiyetinin üslubu ne bu kerpiç duvarlar arasında bir örümcek gibi yaşayanlardan, ne de iğreti bir dekor içinde kurulmuş kuklalar gibi zıplayanlardan örnek alınabilirdi. Türk inkılabının vakarlı ve ahenkli ruhu, kendine layık ifadeyi çok daha canlı, çok daha şahsiyetli bir mimaride aramaktadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
İlk Ankaralı "Ankarapithecus Meteai" mi? Şimdiki bilgilerimizle bunu bilmek imkansız ancak bilinen en eski hemşerimiz olduğu kabul ediliyor. (Ankarapithecus meteai, Ankarapithecus cinsinden soyu tükenmiş bir primat. Ykalaşık 27,5 kg ağırlığında meyve yiyici bir insansı. Kalıntıları ilk kez 1957 yılında Prof. Dr. Fikret Ozansoy tarafından, Ankara'nın Kızılcahamam ilçesindeki Sinaptepe'de bulunmuştur. Daha sonra bir benzeri 1990'larda Ankara yakınlarında bulunmuştur. Ankarapithecus cinsine ait tek primattır ve Pakistan'da bulunan Sivapithecus ile benzer özellikler gösterir.)
Timur Özkan
14 adet ocak (praefurnium) tarafından ısıtılan hava, döşeme altındaki boşluk yapısında (hypokaust) dolaştırılarak hamama ısıtılmaktadır. Hamamın suyu taş künklerle oluşturulmuş yaklaşık 20 km uzunluğundaki suyoluyla, Elmadağ'dan buraya geitrilmektedir. Hamamın sıyunma salonu (apoditerium), soğukluk (frigidarium), ılıklık (tepidarium), sıcaklık (caldarium) bölümleri, çok büyük bir spor egzersiz avlusu (palaeestra) ortaya çıkarılmıştır. Diğer büyük Roma hamamları gibi bu hamam da bir spor kompleksinin parçasıdır. Bitişiğinde gençlerin düşünsel ve bedensel eğitimlerinin, güreş gibi spor etkinliklerinin yapıldığı Gymnasium; çeşitli yarışların, oyunların, gösterilerin düzenlendiği Stadion yapıları olduğu kazı buluntularına dayanılarak tahmin edilmektedir.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Osmanlı döneminde ticari ve ekonomik hayatın üst seviyede olduğu bir şehir durumunda olan Ankara; eğitim, ulaşım ve askeri yönden de önemini korumuş bir şehirdir. Özellikle "sof" üretimi ile uluslararası bir ticaret merkezi olmuştur. Vilayet coğrafyası içerisinde üretilen tarım ürünleri, yetiştirilen hayvan çeşitleri ile de ticari hayatı canlı tutan Ankara, geçmiş zaman içinde beklenmeyen savaşlara, istilalara, kıtlıklara, felaketlere, yangınlara, isyanlara tanıklık etmiş ve kurduğu "seğmen" geleneği ile bunlara karşı direnmiştir. Bunun en güzel örneğini de Milli Mücadele'de vermiş ve "Oğuz töresi"ni uygulamıştır.
Timur Özkan
Çiko 8Rahmetli dedem bana Çiko derdi) 2. Cihan Harbinde Hitler Almanya'sı her gün bir memleketi istila eder ve istila ettiği ülkenin başka ülkede bulunan elçiliklerinin de arazisini talep ederdi. Çekoslavakya işgalinden sonra Alman Büyükelçi Türkiye'den Çekoslovakya Büyükelçilik binasın istedi. Hükümet uygun bulup verdi. Polonya'nın işgalinden sonra ise bu kez Alman Büyükelçi, Büyükelçiliklerinin hemen yanında bulunan Polonya Büyükelçilik binası ve arazisini talep etti. Bu istek Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından reddedildi. İsmet Paşa'nın bu davranışı unutulmazdı. Polonyalılar da bunu unutmadılar ve Tunalı Hilmi Caddesi ile İran Caddesi arasında kalan bölümde kendilerine ait olan şu kocaman bahçenin bir bölümünü park yapılmak üzere 1960 senesinde Ankara Belediyesine bağışladılar. Çiko Polonya Büyükelçiliğinin bahçesi çok büyüktü ve içinden de küçük bir dere geçerdi. Bu derenin kıyısında kavak ağaçları bulunurdu. Zaten "Kavaklıdere" ismi de buradan gelirdi. Park yapılmak için bağışlanan bahçede yüzyıllık ağaçlar vardı. İşte bak gölgesinde durduğumuz şu ağaçları görüyor musun senden de benden de büyükler. Şuradaki içinde kuğuların olduğu göl derenin suyundan oluşturulan bir suni göl. İşte simit attığın şu kuğular da bizim ülkemize çok uzak olan Çin diye bir ülkeden hediye olarak gönderildi. Kuğulu Parkın öyküsü budur Çikom" diye anlatmıştı Kuğulu Parkın öyküsünü rahmetli dedem.
Timur Özkan
Göç eden insanların, gittiklere yerlere kendi kültürlerini götürdükleri bir gerçektir. Bu durum, zamanla, gittikleri yerlerin kültürlerini de erozyana uğratmaya başladıkları sorununu da getirmektedir. 90'lı yıllarda Sincan'da başlaan bir kötü salgın (!) Ankara folkloruna da darbe vurmaya başlamıştır. Ankara Oyun Havaları - türküleri adıyla, edep dışı söz hareketlerle pavyon ve gece kuluplerinde sergileenen sözde Ankara oyun ve türküleri, gerçek kültürün tamamen dışındadır. işin kötüsü, hızla yayılmaktadır. İsimlerinin önüne kentin ya da yaşadıkları semtin adlarını koyan bu sanat icracıları (!) (Ankaralı Tugrut, Ankaralı Namık, Şentepeli Şükrü, Koçhisarlı Elvan Dalton, Ayaşlı Ali, Bakentli Gökhan, Ankaralı Yasemin gibi) arz talep dengesi içinde geçimlerini sağlamaktadırlar. Ne yazık ki bu seviyesiz yapıya, bazı TV kanalları da ekranlarını açmaktadır. Umarım, bu yoz kültür malzemeleri (!) biran önce yok olur, ekranları Ankara'nın gerçek türküleri ve oyunları şenlendirir.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Tuz Gölü sahipsiz değil elbette. her yerin olduğu gibi, onu da içerisine alan bir sınır var. O sınır Şereflikoçhisar'a ait. Anadolu'da çift kalesi olan şehirlere "Koçhisar" dendiğini bilmeyen yoktur sanırım.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Her semtin isminin ayrı bir hikayesi var. "Çankaya" ismini kayadan akan su kaynağından alıyor. şeref Erdoğdu'nun Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan "Ankara'nın Tarihi Semt İsimleri ve Öyküleri" adlı kitabında Çankaya'nın isminin nereden geldiği şöyle anlatılıyor: "Asırlar önce akan bu su, şu ilerideki havuzda toplanırmış. Nice dertlere deva, onulmaz hastalara şifa, canlara can verirmiş. Bu yüzden buraya 'Çankaya' demişler. Harplerde, istilalarda yıkılmış, harap kalmışi suyun gözü kapanmış. Bu topraklar bizim olunca, buralara yerleşen ekalliyet suyun gözünü açmıştı. Ama ne derde deva, ne hastaya şifa, ne de cana can vermez olmuş. Lakin 'Çankaya' adı bugüne kadar süregelmiş. Yıllar sonra bu kayalara bşr köşk kuruldu. Ne mutlu bir tesadüf, bu tepeden Atatürk milletine şifalı sular akıttı.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Bugünkü adıyla "Aşağı Eğlence" ve "Yukarı Eğlence" diye bilinen semtler, eskiden gerçekten eğlence mekanlarıymış. O yıllarda orada yaşayan Rumlar belirli günlerde ud çalar şarkılar söylerlermiş. Pursaklar semti, Ankara Savaşı'nın yapıldığı yer olarak da bilinir. 1402'de Yıldırım Bayezid ile Timur arasında geçen Ankara Savaşı'nda Timur fillerini buryaa saklarmış. Önceki "filsaklar" olan adı zamanla değişerek, ilk önce "Pirsaklar" daha sonra da günümüzdeki adı olan "Pursaklar" olarak halk diline yerleşmiş. Karakusunlar semti ismini Karakusunlar Köyü'nden (ODTÜ'ye giden arka yolda bu köyden küçük bir parça hala durur.) alır. Köyün ismi de Yıldırım Beyazıt'ın çadırları "Kara kursunlar" deyişinden ileri gelir.
Timur Özkan
Atatürk Bulvarı üzerinde; Ankara'nın meydanlarına yapılan yolculukta, uğranılacak diğe önemli noktam ise Zafer Meydanı'ydı. mevcut durumda kişilerin sadece Zafer Çarşısı ve üzerinde bulunan taksilerle andığı boşluk aslında bir başka değerle meydanmış Ankara'nın şanlı tarihinde. Yolun ortasında bulunan heykel ancak önüne çelenkler konduğunda benim dikkatimi çekmişti ilk olarak. Gönül isterdi ki; bu tunç heykelin, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açılan bir yarışmayı kazanan İtalyan sanatçı Pietro Canonica tarafından İtalya'nın Torino kentinde yapıldığını ve 24 Kasım 1927'de açıldığını heykelin önünde bulundurulacak bil bilgilendirme notundan öğreneyim.
Timur Özkan
Son söz olarak ne diyelim: Sanırım seyahatnameler olmasa Ankara'nın bilinmeyen tarihinde yer alan Bulgar tüccarı, Alman ve İtalyan doktorları, İrlandalı arabacıyı, Polonyalı askeri hiç tanımayacaktık, Ankara'da 150 yıl önce "beş çayı" içildiğini, bir Müslüman'ın evinde içkili ziyafet verildiğini öğrenemeyecektik!
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Ayaş'ta küçük bir mola verelim ve dut dibi siğerinin tadına bakalım. Evde yapılan ekmeğin üzerine tuz, karabiber, kırmızı biber ile sarımsak koyar, küçük domatesler doğrarsak yeni bir lezzet daha damağımızı okşar. Prof. Dr. Türkan Merdol, sarımsaklı ekmke gibi yöreye özgü şekersiz ama tuzla pişirilen sütlüaşının yörenin kadim kavimleri Keltlerden kalma olabilecğeine işaret ediyor. Merdol, bununla da kalmıyor, analı kızlı çorbasının üzerine Ayaş'ta pembeleşmiş soğan ve yağda kızartılmış ekmeklerin de konulmasında Fransızların atası Keltlerin izini arıyor.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
İtalyan botanikçi domenico Sestini'nin 18. yüzyıldaki Anadolu gezisi notlarında da bir başka Ankara ünlüsü vardır: "arılar 'pamuk kadar beyaz' çok namlı bal üretirler." 19. yüzyıldan bir gözlem de Walther von Diest'e aittir: "Ankara'nın başka şöhretli ürünleri de çok iyi cins bir amut ile genellikle beyaz renkte olan mükemmel bir bal cinsidir." 1907 tarihli Ankara Salnamesi'ndeki notu da unutmamak gerekir: "Türkiye'de en iyi bal Ankara'da çıkar denilirse, bu söz mübalağa sanırmamalı. Kokusu, lezzeti, cinsinin güzelliği, beyazlığı itibariyle daima aranır.
Timur Özkan
19. yüzyılın sonlarında Ankara'yı görenler kentin eski güzel görünüşünü kaybettiğini, kıtlığın baş gösterdiğini, esnaf ve sanatkarların fakirleştiğini ve birçok kimsenin kentten göç ettiğini anlatırlar. Ankara'nın çöküşüne neden olan olaylardan biri de 1874 yılında Orta Anadolu'da baş gösteren ve insanların ölümüne veya göçüne neden olan büyük kıtlıktır. 1917'de, Birinci Dünya Savaşı sırasında bir de büyük yangın geçiren Ankara pek çok tarihi eserini kaybeder.
Timur Özkan
Günümüzden 700-800 yıl önce yaşananlar Ankara kültürünün oluşmasında belirleyici rol oynamıştır. Ankara çevresinde kurulan Ahi çiftlikleri günümüzde hala isimleriyle yaşamaktadır: Ahi Mamak, Ahi Mesut (Etimesgut), Yakupabdal (Ahi Yakup), Ahiboz, Ahi, Ahili hemen akla gelenlerdir.
Timur Özkan
Diğer yandan soncumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk için hiçbir şey tesadüf değildir. Ankara'yı başkent seçişini bakın nasıl anlatmaktadır: "Nihayet Ankara'da durdum ve memleket işlerini, milletin arzusu üzerine sevk ve idare etmek için başka yere gitmeye lüzum hissetmedim. Türkiye'nin ve Türk milletinin menfaatlerinin en emin müdafaası da ancak Ankara'dan olabileceği, hadiselerle sabit olmuştur. Bunun en kuvvetli etkenleri arasında Ankara'nın coğrafi yeri de vardır... Ankara'nın doğal ve coğrafi konumuna dğeer katan bir başka yön daha vardır. En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan zehirlenirken Ankaralılar, memleket ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelik girişimler hakkındaki iman ve güvenlerini bir an dahi sarsmamışlardır... Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten, Selçuklu idaresinin bölünmesi üzerine ANadolu'da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken bir "Ankara Cumhuriyeti"ni görmüştüm. Tarih sahifelerinin bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldiğim o gün de gördüm ki aradan geçen asırlara rağmen Ankara'da hala o cumhuriyetkabiliyeti devam ediyor. Türkiye'nin hemen bütün bölgelerini gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki, o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı kabiliyetten asla uzak değiller... Beni Türkiye'nin en münasıp merkez Ankara olabileceğini düşünmeye sevk eden ilk vesile çok eskidir ve fennidir. " Görüldüğü gibi Mustafa Kemal'in Ankara'sının pabucunu dama atmak (*) kolay değildir. Bu şehir çoğumuzun sandığı gibi yapay bir başkent olmayıp, kökü derinlere giden, belki sade ve basit, ancak karakterinde bağımsızlık, kardeşlik, dürüstlük, çalışkanlık gibi yüce değerleri barındıran bir cumhuriyet başkentidir. (*) Ahi Evran esnafın denetlenmesine büyük önem verirdi. Her fırsatta esnafları gezer, yapılan işlerin temizliğini sağlamlığını kontrol ederdi. Ayakkabıcıları gezerken bepenmediği ayakkabıyı dükkanın damına atardı. Günümüzdeki "pabucu dama aıtlmak" deyimi, o zamanlar "bugün falan ustanın pabucu dama atıldı" şeklinde dillendirilen bu adetten gelmektedir...
Timur Özkan
24 Nisan 1923'te Atatürk'ümüz şöyle demişti: "Vatanın kurtarılması ve kurulması için mücadele merkezi olarak Ankara'yı seçtiğim zaman, Anadolu'nun her yerinden ve İstanbul'dan gelen önce yüzlerce, sonra binlerce vatanseveri, Ankara halkı bağrına basmış, bizlere kucak açmış, güç vermiş, ilk meclis ve ilk milli oru burada kurulmuş, aydınlık yarınlara buradan gidilmiştir. Bu bakımdan, Ankara'nın ve Ankara halkının benim gönlümde apayrı bir yeri vardır.
Timur Özkan
Istanbul is like the New York of Turkey, and Ankara Washington, DC.
Abhijit Naskar (Karadeniz Chronicle: The Novel)
Mark my words, I will be gone, but my ideas will continue to create hundreds of Subhas Chandra Boses and Martin Luther Kings in every neighborhood of this world, from the alleys of New York to the streets of Nairobi, from the beaches of Miami to the banks of Kanyakumari, from the sidewalks of Ankara to the foothills of Alaska.
Abhijit Naskar (Mucize Insan: When The World is Family)
Modern konut yapıları gibi bu yapıların mimarları da çoğunlukla korumasızdır. Söylemin aynı şekilde tekrarını garanti altına almak için, egemen anlatı çoğunlukla aynı mimarları gündeme getirir ve korur. Geri kalanlar ise korunmasız ve söylemsel olarak çıplak kalır. Onların sıradışılığını anlatacak, onlara bir anlamda "giysilerini geri verecek" biri/bir anlatı ortaya çıkıncaya kadar, bütün görünürlüklerine rağmen saklı kalırlar.
Umut Şumnu (Mimarlar ve Apartmanları: Ankara'da Konut ve Barınma Kültüründen Örnekler)
Türk Devrimi, alışılmışın dışında; çok farklı bir devrimdir; ne Fransızların Bastille baskınına, ne Rusların iç çatışmalarına benzeyen olaylar, ne de Faşist ve Nasyonal Sosyalist rejimlerin iktidarı ele geçirmelerinden önce yıllarca sürdürdükleri yasaya aykırı eylemler vardır Türk Devrimi'nde.
Necip Azakoğlu (1930'larda Ankara: Avusturya Büyükelçisi'nin Gözüyle)
Van ve çevresi 17 Mayıs'ta Ermenilerin ellerine geçti. Kanlı komiteci Aram Manukyan vali olarak atandı. Daha önce başladıkları gibi, çeteler Müslüman ahaliyi kadın, çocuk, ihtiyar demeden aklın almayacağı feci bir katliama tabi tuttular. Meselâ hamile kadınların karınları deşildi, göğüsleri parçalandı, burunları kulakları kesildi. Irzlarına geçirilerek öldürüldüler. Bebekler kaynar sulara veya tandırlara atıldılar. Erkekler gözleri oyularak türlü işkencelerle öldürüldüler. Çarpıcı bir örnek Zeve'ye sığınan 7-8 köy halkı iki bini aşkın insan hunharca katliama tabi tutulmuşlardır. Bütün bu korkunç ve ahlak dışı cinayetlerin tehcir kanunundan önce meydana geldiği dikkate alınmalıdır. Son zamanlarda bu cinayetlerle ilgili toplu mezarların bir kısmı açılmış, olayla ilgili belgeler gözler önüne serilmiştir. (Tafsilatlı bilgi ve belgeler için bakınız: Başbakanlık Arşivleri Genel Müdürlüğü; Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar'da ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (1914-1918), Ankara 1996; Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü; Yakın Tarihimizde Van Uluslararası Sempozyumu, Van 2-5 Nisan 1990, Ankara 1990; İlter, Erdal, Ermeni ve Rus Mezalimi. Ankara, 1996).
Abdurrahman Çaycı (Türk - Ermeni İlişkilerinde Gerçekler)
İnönü döneminde Amerika ile yapılan ikili antlaşmalar içerisinde bilinmeyen başka antlaşmaların da olduğu daha sonra ortaya çıktı... Örneğin; 2008 yılında, Bertan Onaran, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde ilginç bir makale yayınladı; 27 Aralık 1949'da Amerika ile Türkiye arasında bir “Eğitim Kurulu” oluşturulmuş... Eğitim Kurulu'nda; Halk Evleri ve Köy Enstitülerinin kapatılacağı kararı alınmış... Bu kurulun 4 üyesi Amerika Büyük Elçiliğinden seçilmiş, 4 üyesi de Türkiye Milli Eğitim Bakanlığından. Kurul başkanlığı görevini de Amerikan Büyükelçisi yürütüyormuş. Demek ki, İsmet İnönü'nün sağlığında, nedense yanıtlamak istemediği, “Köy Enstitülerinin kapatılması kararında "Stratejik Ortağımız” Birleşik Amerika Devleti'nin parmağı varmış... Bu konunun doğruluğunu saptamak için bir beyin jimnastiği yapalım, o günleri şöyle bir anımsayalım: 1946 seçimlerinden sonra kurulan Recep Peker Hükümetiyle başlatılan “Köy Enstitülerini Karalama Kampanyası” uygulamaya konmuştu. Oluşturulan kabineye, H. Âli Yücel alınmamış, o süreçte Köy Enstitülerinin üst düzey yöneticileri değiştirilmiş, onlar sanki bir suç işlemiş gibi sürgün edilmişlerdi... Bu atamaların amacı, Köy Enstitülerinin kolunu, kanadını kırmak anlamına geliyordu... İşlem bununla da bitmemiş, uygulamada da büyük değişiklikler olmuş, Köy Enstitüleri, aktif eğitimden pasif eğitim sistemine dönüştürülmüştü. Peki, Köy Enstitüleri, böylesine kökten bir değişime uğrarken Tonguç gibi, M. Rauf İnan gibi üst düzey yöneticileri, sanki suç işlemiş gibi Ankara dışına atanırken sorumluluk makamında kimler bulunuyordu dersiniz. İsmet İnönü: Cumhurbaşkanı, Recep Peker: Başbakan, Reşat Ş Sirer: Milli Eğitim Bakanı Demek ki bu bilgilere göre, Köy Enstitülerinin kurulmasına büyük destek veren İsmet İnönü, Amerika Devleti ile yaptığı “İkili Antlaşmalar” sonunda, bu emsalsiz eğitm kurumlarının kapatılmasına da sesini çıkaramamış, Amerika'nın güdümüne girivermişti... Köy Enstitülerinin kapatılması, o günlerde halkımıza söylenemiyor, ama daha sonraki yıllarda Prof. Dr. Çetin Yetkin ve Bertan Onaran'ın araştırmalarıyla gerçekler ortaya çıkmış oluyordu.
İbrahim Şimşek (Neden Köy Enstitüleri (Atatürk'ün Öğretmenleri))
Fikret'in “Ferdâ”sıyla geleceğe ilk adımlar atılmaya başlanmıştır. Fikret'in, bir kez bile yüzünü görmediği halde ilk gençliğinden başlayarak saplantılardan ve dogmatizmden uzak, yenilikçi, çağdaş ve devrimci fikirlerle donattığı, bu, -Tanrı'nın herhalde, yok olup gitmelerini istemediği Türklere armağanı olan- güzel ve sarışın çocuk, bütün kurtuluş, kuruluş ve Cumhuriyet yıllarından 1938'de Elazığ'a yaptığı son yurt gezisine kadar Fikret'in izinden ve fikirlerinden hiç sapmamış; ulusuna, üstüne basa basa, her fırsatta onu anlatmaya ve tanıtmaya çalışmıştır. Bazı öğütleri, “bire bir”, onun şiirindeki sözlerdir. Daha, Cumhuriyet'in ilk yılı bile dolmadan, 25 ağustos 1924'te Ankara'da toplanan “Muallimler Birliği Kongresi”nde heyecanla kendisini dinleyen öğretmenlere şöyle seslenir: “Cumhuriyet sizden 'fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür' nesiller İster...
Orhan Karaveli (Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği)
Ey Türklüğün büyük teşahhusu, ey bizim aziz babamız! Ruhlarına heyecan, dimağlarına nur saldığın gençlik sana diyor ki: Senin sevgini gönlünde, irşatlarını şuurlu adımlarının istikametinde bulan gençlik, şüphesiz ki senin dehan ve senin azminle Türklüğe hediye edilen Cumhuriyet'i hayatından daha aziz ve mukaddes tanımıştır. Onun müdafaası için hiç bir fedakârlıktan çekinmeyecek, onu gözlerken çok kıskanç davranacaktır. Bugünü, bugün de seni görmekle bahtiyar olan gençlik, tarihte masum ve asil kalmış olan milletimize köşe köşe dahili ve harici tuzaklar hazırlayan bu tarihi nasıl değiştirdiğinden ve bunların acı neticelerinden habersiz ve hissiz kalamaz ve kalamayacaktır. Dedelerinin gafletiyle yuvarlandıkları çukurlara bir daha düşmemek için bugünün dersini pek kara ve karanlık olan dünden ve halâs ve intibahının hassasiyetini ise senin mevcudiyetinden ve iradenin ateşinden alacaktır. Milletinin hissiyatı ve sevgisini ondan aldığı saf ve mert kanla damarlarında dolaştıran gençlik, Türk istikbalinin evlatları, milletin varlığına ve onun kalbi olan aziz Cumhuriyet'ine en ufak yan bakışların bir tahayyül ve tasavvuruna uyuşuk ve hareketsiz kalamaz. Adı Türk, kanı Türk, bütün mevcudiyeti Türk olan millet ve onun gençleri kendisini yokluktan varlığa, ölümden hayata, karanlıktan ışığa is'al edenlerin açtıkları kurtarış çığırında her vakit istiklal ve istikbalinin koruyucusu, kan ve candan çizilmiş hudutlarının bekçisi olacak ve ebediyete kadar da öyle kalacaktır. Ankara Hukuk Mektebi Talebesi
Afet İnan (Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler)
Karşılama, istasyonun bekleme salonunda oldu. İzzet Paşa siyasetin acemisiydi, Ankara'daki gerçek durumdan da haberi yoktu. Bu yüzden, Mustafa Kemal'le yüz yüze gelince, iki eski silah arkadaşı gibi oturup baş başa sohbet edeceklerini sanmıştı. Oysa durum beklediği gibi çıkmadı. Mustafa Kemal daha başta kendisini Büyük Millet Meclisi ve hükümet başkanı diye tanıtarak toplantıya resmi bir hava vermişti. Kimlerle müşerref oluyordu? Salih Paşa kendinin İstanbul Hükümeti'nde bahriye nazırı, İzzet Paşa'nın da dahiliye nazırı olduğunu anlatmaya kalkıştı. Mustafa Kemal, nezaketle, ama gayet kesin, böyle bir hükümeti tanımadığını, bu yüzden kendilerini nazır sıfatıyla değil, ancak gayriresmi olarak iki özel kişi gibi kabul edebileceği cevabını verdi.
Lord Kinross (Atatürk: The Rebirth Of A Nation)
Mustafa Kemal, hâlâ Fikriye'yi düşünüyordu. Münih'te sanatoryumda kaldığı sıralarda, sonra sağlığı düzelince gittiği Paris'te onunla aralıklı olarak mektuplaşmıştı. Fikriye, Gazi'nin evlendiğini Paris'teyken duymuş; sevgilisinin özlemini çekerken bir de kıskançlıktan kıvranmaya başlamış ve Türkiye'ye dönmüştü. İstanbul'dan bir mektup yazarak geldiğini bildirdi. Fikriye'ye, sevgisine karşılık vermemiş de olsa, hâlâ şefkatle bağlı olan Gazi, Latife Hanım'la aralarını bulmayı umuyordu. Fakat Fikriye, bir gün haber vermeden Ankara'ya gelip Çankaya'ya çıktı. Gazi'nin daha uykuda olduğunu bildirdiler. Bekleyeceğini söyleyerek helaya girdi. Orada o kadar uzun kaldı ki, kendisini içeri almış olan iki yaver kuşkulanmaya başladılar. Zaten gelirken deli gibi bir halde olduğunu görmüşlerdi. İçlerinden biri helanın kapısını vurdu, cevap alamayınca kırıp açtı. Fikriye'yi çantasına bir tabanca yerleştirirken gördü. Hiçbir şey fark etmemiş gibi darandı, fakat ne olur ne olmaz diye kendisine Gazi'nin şimdi onu kabul edemeyeceğini ve gitmesini bildirdi. Kapıya kadar götürerek arabasına bindirdi. Fikriye, arabayla akrabalarından birinin o yakınlardaki evine gitti. Ama evde kimseyi bulamadı. Bunun üzerine çantasındaki tabancayı çıkardı ve orada arabanın içinde kendini vurdu. Düştüğü umutsuzluk içinde belki Mustafa Kemal'i, belki Latife Hanım'ı, belki de ikisini birden öldürmeye gelmişti. Ya da, kendisine yaptığı muameleye karşılık olarak Gazi'nin gözü önünde kendini vuracaktı. Daha doğrusu, ne yapacağını belki o da pek bilmiyordu. Fikriye'nin ölümü Mustafa Kemal'i çok sarstı. Bir süre yüzü asıldı, konuşmaz oldu. Nasıl ki, savaşta binlerce insanı ölüme gönderirken suçluluk söz konusu olmazsa, bunda da kendini suçlu görmeyi aklından geçirmiyordu. Ancak Fikriye, kendisine karşı hemen hemen sevgiye yakın bir şefkat hissi duyduğu tek kadındı.
Lord Kinross (Atatürk: The Rebirth Of A Nation)
Tekrara hacet yoktur ki, gerçek şamanlığın tarihi Türk topluluklarında görülen yer-su inançları ile bir ilgisi mevcut değildir. Ancak şaşırtıcı bir uygunluk göze çarpar. Esasen şamanlığın en dikkate değer bir özelliği de girdiği bölgelerdeki halkın mâneviyatına, ruh dünyasına bürünme kabiliyetidir. Şamanik «extase», ruhun seyahati ve tanrılarla bağlantı kurması konusunda eski Türk topluluğunun tabiatta var kabûl ettiği esrarlı kuvvetleri iyiden iyiye istismar etmiştir. Bu, özellikle, atalar kültünün, kartal inancının, demirciliğin ve at kurbanının şamanik vasıf kazanmasında görünür. Böylece şamanlık eski Türk inanç sistemini yavaş yavaş işleyerek, bütün mâneviyat âlemini belirli bir kadro içine almağa muvaffak olarak kendini âdeta bir «din» sağlamlığına ulaştırmıştır*. * Şamanlık telâkkilerinden çoğu Müslüman-Türk toplulukları arasında zamanımıza kadar yaşamağa devam etmiştir (Bk. A. İnan, Müslüman Türklerde Şamanizm Kalıntıları, İlâhiyat Fak. Dergisi, IV, Ankara, 1952).
İbrahim Kafesoğlu (Eski Türk Dini)
I will frame you Tell me what you need, and I will provide it.. What does your fledgling drooping ego need to stay upright... I shall shrink myself Nay... Despite my bright African Ankara outfit I shall dim my flame So your frail Frilly
Enid Muthoni (Breaking At The Seams: An Anthology)
Başını her öne eğişinde gençliğimi, yanağını öpmek için uzandığımda Ankara'yı ve ellerini koynunda kavuşturup her susuşunda İstanbul'u anlatan o kızdan, şimdi sıkıntılı bir yağmur, içimi ürperten bir kasım soğuğu ve söylenmemiş onca şey kaldı. Benden çok uzaklarda ve ne yazık, hep bana dair.
Ercan Kesal (Peri Gazozu)
the meantime, Timur had died just three years after the Battle of Ankara,
Hourly History (The Ottoman Empire: A History From Beginning to End)
the army of the Ottoman Empire under the command of Sultan Bayezid near the city of Ankara.
Hourly History (The Ottoman Empire: A History From Beginning to End)
Tamerlane planned to head toward Ankara to consolidate his position.
Billy Wellman (The Ottoman Empire: An Enthralling Guide to One of the Mightiest and Longest-Lasting Dynasties in World History (Europe))
Bayezid was captured, and Ankara was taken by Tamerlane.
Billy Wellman (The Ottoman Empire: An Enthralling Guide to One of the Mightiest and Longest-Lasting Dynasties in World History (Europe))
Vasfi titredi, o dirilen bir ölü müydü? Yeni bir hayat... İnsanların tek hayatı vardır. Onun hayatı birdenbire ortasından kopmuştu. Fakat bu on iki senelik kopuk parçanın bu ucunda yeniden hayatı başlıyordu, bu başka bir hayat değildi. On iki ızdırap senesinden sonra aynı hayat.
Suat Derviş (Ankara Mahpusu)
TÜRKİYE'DE DURUM KARIŞIK... Ecevit 1978 başında iktidar olunca, Washington'da ümitler artmıştı. Hele Ecevit'in 78 Mayıs'ında Carter ile ilişkileri bekle­nenden de iyi gelişmiş ve ABD Devlet Başkanı'nın genç Türk Başbakanı'na birdenbire güveni doğmuştu. Bu nedenle de, ambargonun kaldırılması çalışmalarına daha bir içtenlikle katılmıştı. Ancak, durum, aynı yılın ikinci yarısından itibaren değişmeye başlamış ve Washington Ecevit'e kuşkulu gözlerle bakar olmuştu. Ankara'dan gelen Büyükelçilik raporları, Washington'da CIA, Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon'da yapılan değerlendir­meler, Ecevit'in ne yapacağı önceden kestirilmeyen, kontrol edilemeyen bir lider görüntüsüne dönüştüğünü ortaya koymaktaydı. Bazı heyecanlı konuşmalarında özellikle Amerika'yı hedef alan "gölge etmeyin başka ihsan istemem" veya "köşeye sıkıştırmayın duvarları aşarız" gibi sözleri, söy­lendiği konteks veya koşul dikkate alınmadan değerlendirili­yor ve yavaş yavaş yeni Türk Başbakanı'na kuşku, hatta kaygıyla bakılıyordu. Ecevit, Washington'un istediği gibi sert bir antikomünist tutum içinde değildi, aksine, Sovyetler Birliği'nden çok, batıyı eleştiriyordu. CIA'in 1979 başındaki Ecevit'i nitelemesi aynen şöyleydi: …"Tarafsız veya ılımlı bir batı aleyhtarı...
Mehmet Ali Birand (12 Eylül Saat: 04.00)
Zebercet bir anlık bir tereddütten sonra ayağıyla masaya vurur ve kendini boşluğa bırakır. Otelin sessizliğiyle dış dünyanın gürültüsü sırasında kurulan karşıtlığın anlamı nedir? Son bölümün başlığı "Pazar", ama diğer günler gibi onun da tarihi belirtilmemiş; ancak Zebercet'in yirmi sekiz Kasım'da intihan tasarlamışken o tarihten on sekiz gün önce bu işi bitirmeye karar verdiği anımsanırsa, söz konusu Pazar'ın 10 Kasım'a düştüğü ortaya çıkar. Ve ancak bu hesabı yapan okur Zebercet'in kendini astığı gün ve saatin Atatürk'ün öldüğü gün ve saat olduğunu fark eder ve anlar ki dışarıda ötmeye başlayan kornalar, tren düdükleri, fabrika düdükleri Atatürk'ün anısına yapılan saygı duruşunun bir parçasıdır. Aynı dakikada, dışarıdaki törenden habersiz, ipte sallanan Zebercet'in donunun paçasından altındaki yatağa (gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının yattığı yataktır bu) menisi damlarken biter roman. Yazarın hiçbir yorum yapmadan ve neredeyse gizlice yan yana getirdiği bu iki olayı, Zebercet ile toplum arasındaki kopukluğu son kez vurgulayan bir sahne olarak yorumlamak doğru olur kanısındayım. "Dışarının, başkalarının" çağrısı boşunadır ve Zebercet dışarıya ve başkalarına kapalı kalarak son verir yaşamına.
Berna Moran (Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2: Sabahattin Ali'den Yusuf Atılgan'a)
Çok daha anlamlı olarak, bütün Cumhuriyet dönemi boyunca gizlice var olmakta devam eden tarikatların canlanmasına dair bir çok belirtiler vardı. İslâmlığa karşı gittikçe artan resmî hoşgörünün, derviş tarikatlarını da tekrar ortaya çıkmağa teşvik edeceği tabiî idi; ancak görülüyordu ki hükûmet, ortadoks'luğa karşı gösterdiği hoşgörünün aynını, popüler ve mistik İslâmlığa da uzatmağa hazır değildir. Tarikatlara karşı bu hükûmet güvensizliği yeni değildi. Daha önceki zamanlarda sultanlar bile, itizal ve ayrılık şüphesi ve bunların boşalmasına sebep olabileceği tehlikeli ve sıkışmış enerji dolayısiyle, onlara yan gözle bakmıştı. Savaş yıllarında zaman zaman bazı şeyhler tutuklanmıştı. Büyük bir olay, Nisan 1950'de Kemal Pilavoğlu adında Ticanî tarikatının bir şeyhi tutuklanıp yargılanmak üzere Ankara'ya getirildiği zaman başladı. Yargılama büyük bir ilgi uyandırdı; şeyhin binlerce müridi Adliye Sarayı dışındaki sokaklarda toplandı, duruşma salonuna girdi, bağrışma ve gösteri ile yargılamaya müdahale etti. Sonunda, yargılamanın geri kalan kısmı için, Adliye Sarayının 200 polisin kordonuyla korunması zorunlu oldu. Şeyh, 40.000 müridi olduğunu iddia ediyordu. Daha sonra diğer tarikatlar hakkında da bir çok benzer yargılamalar -Mayıs 1950'de Nakşi­bendîler, Haziranda Mevlevîler, Mart 1951'de de Kadirîler- oldu.
Bernard Lewis (The Emergence of Modern Turkey (Studies in Middle Eastern History))
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
Büyü Bozan Hoca Ankara
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
Büyü Bozan Hoca Ankara
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
Ankara Bakım Yapan Hoca
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
Ankara Bakım Yapan Hoca