“
Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir.Kafka burayı görseydi, "Adamlar yapmış," deyip yazarlığı bırakırdı.
”
”
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
“
İstanbul ile Ankara karşılaştırması yaptı. İstanbul'a giden herkes dönüşte böyle bir kıyaslama getirir, lokum gibi ya da pişmaniye, saray helvası, Bolçi. "İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen bile dişlerini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.
”
”
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
“
The victims of Ankara peace rally sacrificed their lives for peace and their only wish was We Want Peace.
”
”
Widad Akreyi
“
Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? “Kurtuluş” dedim “Ankara'da bir mahalle.” fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok. Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya, daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce..
”
”
Hakan Günday (Kinyas ve Kayra)
“
İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen de dişini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.
”
”
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
“
Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir. Kafka burayı görseydi, "adamlar yapmış", deyip yazarlığı bırakırdı.
”
”
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
“
Ankara'dan Sulhi ," Ölüler bekler.
”
”
Barış Bıçakçı
“
The decisions being made in today’s world that really matter are not being made in Paris, London, Berlin or Rome—as they were a hundred years ago—but in Beijing and Moscow, in Tehran and Riyadh, in Delhi and Islamabad, in Kabul and in Taliban-controlled areas of Afghanistan, in Ankara, Damascus and Jerusalem.
”
”
Peter Frankopan (The New Silk Roads: The New Asia and the Remaking of the World Order)
“
As always when he reached this point, whether in Lebanon, Ankara, the western provinces of Canada,
”
”
Stephen King (Needful Things)
“
When the time came to sell cookies, my mother, to whom few things could have been more shameful than the idea of my going door-to-door trying to sell anything, sold all the cookies herself, to her own mother. Ten years later, when I was visiting my grandmother in Ankara, I found them in the pantry: thirty unopened boxes of Girl Scout cookies. “Why didn’t you eat your cookies?” I asked. “Oh, they’re cookies? I thought they were candles,” said my grandmother.
”
”
Elif Batuman (The Idiot)
“
ÜÇÜNCÜ ŞARKI
Siz de benim gibi,
Günleri
Sevgiyle isteyerek
Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek
Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de
Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde
Gitmekten başka bir kavramı olmayan
Cumhuriyet çocuğu olarak yayan,
Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan)
Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan
İğrendirmediyse sizi,
Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,
Kaybettiniz (benim gibi).
Oysa,
Aynı Hergele Meydanı’nda,
Gölgede on beş, güneşte yedi buçuğa tıraş eden
Berberleri görmeden
Yalnız renkli yanını yaşadınızsa hayatın
Ver hergele ve beygir olduğunu duymadınızsa atın,
Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kâğıdı satmadınızsa,
İçinde süt ve salebin olmadığı “dondurma
kaymak”tan tatmadınızsa
(Aynı Hergele Meydanı’nda)
Kazandınız. (Kimse yoktu -çirkinlikten başka-
Selim’in yanında)
En bayağı ve en müstehcen
(Fakat fiyatı ehven)
Romanları kiralamak için gecesi beş kuruşa,
Samanpazarı’na çıkan yokuşa
Değil de sağa sapın. Etiler’in at oynatmış olduğu
Ankara’da
”
”
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
“
The Europeanized and whiskey-sipping secular elite in Istanbul and Ankara—the true spiritual descendants of Atatürk—could do nothing to help America, whose invasion of Iraq even they themselves opposed. This was all prologue to Erdoǧan’s Islamicized Turkey gradually moving closer to Russia and radical Arab groups.
”
”
Robert D. Kaplan (The Loom of Time: Between Empire and Anarchy, from the Mediterranean to China)
“
Ankara Kalesi'ne çıktım. ....... Buraya çıkarken gördüklerimizle hangi medeniyetlere, hangi çağlara gitmeyiz? Fakat hayır, Ankara bu cinsten tarihi bir hulyaya kolay kolay imkan vermiyor. Burada tek bir vak'a, tek bir zaman, tek bir adam muhayyileye hükmediyor. Bu şehir kendisini o kadar ona vermiş ve onun olmuş. Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifarlı ağrılarına götürüyor, onun tabii neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. Bu o kadar böyle ki, Ankara, İstiklal Mücadelesi yıllarından bütün mazisini yakara çıkmış denebilir.
”
”
Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir)
“
Atatürk was the first president of the newly proclaimed Republic of Turkey, established in 1923. Ankara was chosen as the capital and Constantinople’s name was officially changed to Istanbul (it’s thought that the name comes from Greek speakers referring to visits as eis ten polin – ‘into the city’ – which transmuted into Istanbul).
”
”
Tim Marshall (The Power of Geography: Ten Maps that Reveal the Future of Our World – the sequel to Prisoners of Geography)
“
Gri sendeki kadar güzel değil asla,
Sendeki kadar kasım değil hiçbir ay
ve sen kadar benim değil hiç bir şehir,
Ama hepsinden güzeli
Seninle kucağıma doğmasıydı güneşin...
...
Ahmet Haşime'e "Şehirlerin güzelliği neidr?" diye sormuşlar. "Manaları" demiş. Belki denizi yok, belki ormanlar içinde değil, belki İstanbul kadar tarihi eski değil ama bana göre yaşanmışıklarıyla manalıdır Ankara...
”
”
Timur Özkan
“
Soru: Bu kadar insan ölüyor Türkiye'de peş peşe. Diyarbakır'da. Ankara'da. İstanbul'da, Atatürk Havalimanı'nda, her yerde... Siz neden tek bir insanın katilini bulmak için bu kadar çok uğraşıyorsunuz?
Cevap: İnsan kötü zamanlarda da yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışmalı. Elimden gelen tek şeyi yapıyorum. Hayat karşıma sahtekârları, yalancıları, katilleri çıkarıyor, ben de ne yapayım, kovalıyorum...
”
”
Celil Oker
“
Kurusoğan'ın (100.- TL)sına fırladığı bu ülkede nasıl yaşanacak?! Herkes bir şeyler yapabilme derdinde, kaçma derdinde! Önümüzdeki aylarda göreceğiz ülke'nin nereye gittiğini. Zira sancı büyük, köklü!
Sayfa: 210
”
”
Vüs'at O. Bener (Canım Tavşancığım - Ayşe Bener’e Mektuplar (Ankara 1969-1987))
“
Medyum Ali Gürses, aşk ve bağlama ritüelleri, sıcaklık ve ikna çalışmaları, bakım çalışmaları ve etkili büyü bozma işlemleriyle tanınan deneyimli bir medyumdur. Yaptığı çalışmalarla uzun yıllardır danışanlarının duygusal ve ruhsal dengeyi yeniden kazanmalarına yardımcı olmaktadır. Başta Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa, Belçika ve Danimarka olmak üzere Türklerin sıkça yaşadığı yurtdışındaki ülkelere de hizmet veren Medyum Ali Hoca kendi sitesinde çalışma prensiplerini şöyle sıralıyor:- Yaptığımız çalışmalarda müşteri gizliliği çok önemlidir. Benimle paylaşılan bilgilerin tamamı sadece bende kalır ve sadece çalışmanın hazırlanabilmesi ve okumaların yapılabilmesi için kullanılır.
- Herkese sabit bir çalışma yapılmaz. Sorununuzun içeriğine ve kaynağına bağlı olarak bir analiz yapılır ve sonuca yönelik olarak en uygun şekilde, kişiye özel, ilmi yönden en tesirli çalışma hazırlanır.
- Çalışmaların tamamı planlı bir şekilde hazırlanır. Vefk size iletildikten sonra sizi talimatla alakalı bilgilendiririm. Süreç sonunda da sizden bakım yapılması için benimle iletişime geçmenizi isterim.
- Vefk tutmadığı ve derdiniz çözülmediği takdirde, mağdur olmamanız için işlem ücretsiz olarak yenilenir ve tekrar gönderilir.
- Tıbbi rahatsızlıklarınız için lütfen tıp kurumlarına başvurun. Tıbbi rahatsızlıklarda hizmet vermemekteyim.
- Çalıştığım kişilerle işe başladıktan sonra diğer birçok kişi gibi ortadan kaybolmam. Çalışma sonuçlanıncaya kadar her türlü destek veya sorunuz, yardım talebiniz için arayabilir veya e-posta gönderebilirsiniz. Elimden geldiğinde her türlü manevi desteği de vermeye devam ederim.
Medyumali.com adresli bir web sitesi de olan Medyum Ali Gürses Hoca'ya medyumalibey@gmail.com adresinden mail yoluyla ya da 0535 590 62 75 numaralı telefondan arayarak ulaşılabilmekte.
”
”
Ankara Güvenilir Medyumlar
“
Dersimiz kasvet konumuz Ankara. Ayrancı, aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayrılan bir semtimizdir. Burada temiz kalpli, munis insanlar yaşar. Aşağı olsun yukarı olsun bütün Ayrancılılar telefon faturalarını vaktinde yatırır, askerlikten kaçmak için açık öğretime yazılmaz ve kesinlikle ironiden anlamazlar… Esat, küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrılan, şirin bir semtimizdir. Burada aşk acısı çeken sempatik insanlar oturur. Bu semtimizin bir diğer özelliği de sınırlarının… belirsiz olmasıdır. Bu yüzden pek çok Ankaralı, Esat‘ta oturmadığı halde kendini Esatlı zanneder… -Şule, Jale, Selma ya da Berna-
Behzat Ç., ertesi gün, Ankara il sınırlarının sonuna doğru, Ayaş’a yaklaşırken rahat bir nefes alınca anladı bunu. Aslında bütün kent, insanların diri diri gömüldüğü bir tabuttu. Farklı olan ebattı, yoksa mantık üç aşağı beş yukarı aynıydı. Senin için ayrılan hava bitince ölüyordun, bir daha gömüyorlardı...
”
”
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
“
Askeri darbenin en kötü günlerinde Diyarbakırlılar hapishaneden gelen işkence çığlıklarıyla sindirilmişken, Ankara’dan şehre müfettiş kılıklı bir adam gelmiş. Esrarengiz ziyaretçi kendisini havaalanından oteline götüren taksinin Kürt şoförüne Diyarbakır’da hayatın nasıl olduğunu sormuş. Şoför de bütün Kürtlerin yeni askeri yönetiminden çok memnun olduğunu, Türk bayrağından başkasına inanmadıklarını, ayrılıkçı teröristlerin hapse atılmasından sonra şehir halkının çok mutlu olduğunu söylemiş. ‘Ben avukatım,’ demiş Ankara’dan gelen ziyaretçi. ‘Hapiste işkence görenleri, Kürtçe konuştu diye köpeklere yedirilenleri savunmaya geldim.’ Bunun üzerine şoför ilk sözlerinin tam tersi bir havaya girmiş, hapishanede Kürtlere yapılan işkenceleri, canlı canlı lağımlara atılanları, dövüle dövüle öldürülenleri sayıp dökmüş. Ankara’dan gelen avukat dayanamayıp şoförün sözünü kesmiş. ‘Ama az önce tam tersini söylüyordun,’ demiş. Diyarbakırlı şoför de ‘Avukat bey, haklısınız,’ demiş. ‘İlk söylediğim resmi görüşümdü. İkinci söylediğim de şahsi görüşümdür.
”
”
Orhan Pamuk (A Strangeness in My Mind)
“
Medyum Ali Gürses, uzun yıllardır aşk, bağlama uygulamaları, muhabbet ve sıcaklık artırma ve ikna çalışmaları, spiritüel bakım çalışmaları ve güçlü büyü çözme yöntemleri ile öne çıkan tecrübeli bir uzmandır. Uyguladığı yöntemlerle, danışanlarının ruhsal ve duygusal dengeyi yeniden kazanmalarına destek olmaktadır.
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Hoca'ya çalışma yaptığı konularla alakalı olarak medyumali.com adresindeki iletişim formunu kullanarak, e-posta yoluyla medyumalibey@gmail.com adresinden ya da 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.
Medyum Ali Hoca internet sitesi olan medyumali.com üzerinde çalışma ilkelerini şu şekilde paylaşmaktadır:
- Yürütülen tüm işlemlerde danışan gizliliği önceliklidir. Paylaştığınız her bilgi, sadece çalışmanın doğru hazırlanabilmesi ve gerekli spiritüel okumaların yapılabilmesi için kullanılmakta ve tamamen gizli tutulmaktadır.
- Her kişiye tek tip bir uygulama yapılmaz. Öncelikle sorun detaylı bir şekilde analiz edilir ve buna uygun, etkili, kişiye özel ve manevi ilimlere dayanan bir çalışma tasarlanır.
- Hazırlanan tüm işlemler belirli bir plan doğrultusunda uygulanır. Size özel hazırlanan vefk teslim edildikten sonra, uygulama süreci hakkında ayrıntılı bilgi verilir. Sürecin sonunda da tekrar bakım yapılabilmesi için sizinle iletişime geçilmesi talep edilir.
- Çalışmanın istenilen sonucu vermemesi veya vefkin etkisiz kalması durumunda, mağduriyet yaşamamanız adına çalışma ücretsiz olarak yeniden yapılır ve tarafınıza tekrar gönderilir.
- Medyum Ali Gürses, tıbbi konulara müdahil olmadığını, sağlık problemleriniz için mutlaka bir hekime veya sağlık kuruluşuna başvurmanız gerektiğini özellikle belirtmektedir.
- Çalışmaya başlandıktan sonra birçok kişi gibi ortadan kaybolmaz; sonuç alınıncaya dek sizle iletişimde kalır. Sorularınız, destek talepleriniz veya danışmak istediğiniz konular olduğunda kendisine her zaman ulaşabilirsiniz. Manevi anlamda da size elinden gelen desteği sunmaya devam eder.
”
”
Ankara Güvenilir Medyumlar
“
NURETTİN EŞFAK'IN BIR MEKTUBU
...
Mektepten istifa ettim.
Cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle.
Çocuklarımıza Türkçe okutmak,
öğretmek, sevdirmek onlara
dünyanın en diri, en taze dillerinden birini,
kendi dillerini,
güzel şey,
büyük şey.
Fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cephede
daha büyük
daha güzel.
Biliyorum:
iş bölümünden bahsedeceksin.
Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek,
bozkırda ateş hattına girmek
haksız ve hazin
bir iş bölümü.
Öyle günler yaşıyoruz ki
ben bir iş yapabildim diyebilmek için:
hep alnının ortasında duyacaksın ölümü.
...
”
”
Nâzım Hikmet (Kuvâyi Milliye: Şiirler 3)
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
Uzaktan Bakım Yapan Hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
Telefonda Bakım Yapan Hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
istanbul bakım yapan hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
ankara bakım yapan hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
izmir bakım yapan hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
konyada bakım yapan hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
boşanmak için muska yapan hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
Bakım Yapan Hocalar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
eşimden boşanmak istiyorum
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
Bakım Yapan Medyumlar
“
Başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştiren, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapan Medyum Ali Gürses muhabbet, sıcaklık, bağlılık, ikna, kısmet açma, rızık açma, yıldızname, büyü tespiti ve büyü bozma gibi birçok farklı konuda yaptığı yüksek başarı oranına sahip işlemlerle bu alanda en öne çıkan medyum hocalardan biri.
Medyum Ali Hoca ile iletişime geçmek için medyumalibey@gmail.com mail adresine yazabilir, web sayfası olan medyumali.com 'daki iletişim formunu kullanabilir ya da 05355906275 numaralı hattan kendisiyle görüşebilirsiniz.
”
”
büyüye bakan hocalar ankara
“
Tuhaf kader cilveleri vardır. Eğer Lenin çarlığı yıkmasaydı ve Rusya zafer gününe erişse idi, İstanbul Rus olacaktı. İnsanın acaba bir İstanbul köşesine Lenin’in büstünü koysak mı, diyeceği gelir. Eğer Yunan ordusu 16 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmasaydı, bizim büyük devletler cephesine karşı bir savaşa girişmemiz pek güç, belki imkânsız olacağına şüphe yoktu. Dağdan haydutlar inerek vatanı kurtarma savaşına katılacaklar, Anadolu’nun bütün dağınık dayatış kuvvetleri artık ortaklaşa bir savaş amacı bulacaklardı. 16 Martta İngilizler İstanbul’u işgal edince de, Anadolu İstanbul’dan büsbütün koparak tam beş hafta sonra, 23 Nisanda Ankara’da yeni Türk devletinin temelleri atılacaktı.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
I used the second token to call the lab again. “What—you mean Yusuf Bey hasn’t come yet?” a secretary said. A wave of hilarity rose in my chest. I knew Yusuf Bey. He had been my grandfather’s driver in Ankara for years. He was never on time anywhere. Once, he broke a car by driving over an enormous boulder that was sitting right in the middle of the road. When my grandfather asked, “Yusuf, why didn’t you drive around the boulder?” he said, “I thought it was paper.” Once I knew it was Yusuf Bey, I found him right away. He was standing in a corner eating sunflower seeds. “Oh, so you’re Selin Hanım,” he marveled, brushing off his hands. “The last time we met, you were shorter.” “I was ten years old.” “Ah, so that’s why.
”
”
Elif Batuman (The Idiot)
“
Bütün iyi niyeti ve samimiyetine rağmen, koruma pratiği özünde yapısal bir şiddet barındırır. Bu şiddet, koruma pratiğinin kendini var ettiği "korumaya değer olan" ile "henüz korumaya değer olmayan" arasındaki sınırdan kaynaklanır. Neyin korumaya değer olduğuna ilişkin karar aynı zamanda neyin korumaya değer olmadığının kararıdır. Koruma pratiği korumaya değer bulduğunu ayrıcalıklı hale getirirken, henüz korumaya değer olmayanı sıradanlaştırır.
”
”
Umut Şumnu (Mimarlar ve Apartmanları: Ankara'da Konut ve Barınma Kültüründen Örnekler)
“
Ne hayatı varmış kentlerde? Varsa bile size var ! Ne geçiyor eline bizden oraya gidenlerin? Ne olabiliyorlar? Kapıcı, çöpçü, hızmatçı, dutma ... İstanbul-Ankara'daki avratların sidikli donlarını paklayıp, apartman yapılarını, garacları, caddaları bekliyorlar. Sırtlarıyla taş çekip han apartman yapıyorlar. Emme içine girip oturamıyorlar. Bekledikleri dükkenlerin hiçbiri kendilerinin değil. Pakladıkları sidikli donlar, bulaşıklar hep başkalarının ! Biz dünyaya çöpçü, hızmatçı olmaya mı geldik Emin bey? Burda acımdan ölürüm, gene gitmem o donuz kentlere ki çöpçü, hızmatçı olayım! Diyorsun ki, taş devrinden kalma yimekler, tunç devri nden kalma fitilli lambalar, kağnı, karasapan, tuluk ... Senin bir şeyden habarın yok Emin beyim! Yazıyorsun iki çızık, alıyorsun bin, iki bin! .. Bu gidende bizim yidiğimiz yimekleri bulamayanlar da var! Yataklarımızı dersen, eyi kötü biz yatarız be efendim! Eyisini buluncaya kadar kötüsüne eyvallah ! Diyorsun ki, fitilli lambalar ... Tuluk suyu demene de karşılık vereceğim : Tuluğun değerini bilen bilir ... Ondan sonracığıma, sen ölçeriyorsun ki, komşular köyleri bırakıp kentlere yörüsün! Yörüsün arkadaş! Yörüyenlere dur deyen yok zati ! Emme köyler boşalmasın ... Köyler boşaldı mı hepimiz boku yidik Emin beyim ! Ulusun milletin kaynağı, beşiği, köyler değil mi? Bu kaynağı kurutup, nerde üreteceksin milleti? Köyü söndürdün mü memleket söner beyi m! Elleme giden gitsin, yörüyen yörüsün. Emme kaynak kurumasın. Daha o gidenlere seviniyoruz biz. Neden deyecek olursan, okuyup amir mamir oluyorlar. Hiç olmazsa bizim dilimizi biliyorlar! Biz de onların dillerini biliyoruz. Baksana şu ballarımıza : Kadastro .. . Ne demek kadastro? Meteoroloji Rasat Cihazı? Ne bu? Kasabada bir dayranın kapısında yazıyormuş, Irıza söyler: Malarya Eradikasyonu! Emin beyim, biz Türküz hamdolsun ! Dilimiz de Türkün dili. Bize diyorsun ki, kadınlar görgüsüz, erkekler bilgisiz ... Haşa ! Hiç kabul etmiyorum! Biz kendi görgümüzü, kendi bilgimizi biliriz. Hemi eyi biliriz! Ama sizin görgüleri bilmeyi z. Emme siz de bizimkileri bilmezsiniz. Bak, yere bağdaş kurup oturabildin mi? Biz diz bile çökeriz! Masa sandalle deye tuz yumurtlattın Battal'a ... Dal öğlen bir seet uyumadan edemiyor hiçbiriniz. Uyku dediğin geceye masus ... Eee hani görgülüydünüz siz? Sen sade kendi görgünü biliyorsun. Emme senin görgün mü eyi, benim görgüm mü? Orası ayrı. Sen Gazi Kemal'i duydun, ben gördüm. "Memleketin efendisi, başkanı köylüdür !" deye neden dedi Gazi Kemal? Çünkü Kurtuluş Savaşını köylüler kazandı. Eğer varısa yarın cennete de köylüler gidecek. Neden? Çünkü köylüler sade kendilerinin değil, tüm milletin ekmeği için çalışıyor... Bir var ki, harp darp, sonra da seçim saçım, ağalar, beyler ... anasını sinkaf etmiş köylülerin ki, belini alıp doğrulamıyor garipler ... »
”
”
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
“
Osmanlı Karaman beylikleri arasındaki mücadeleyi anlatan, ayrıca şaman bir karakterin şamanlık gelişimiyle tüyleri diken diken eden ayrıntılar sunan tarihi roman serisinin ikinci kitabı da akıcı, tarihi bilgilerle dolu doluydu. Üstelik Edirne'den çıkan karakterlerin ilgi çekici mekanlara olan seyahatlari beni tarihi bir yolculuğa çıkardı. Çok keyif aldım.
Kumru ve Bengi diğer Osmanlı şehzadeleri ile Edirne'den çıkıp ikinci Osmanlı payitahtı Bursa'ya ve çevredeki başka şehirlere gittiler. Bursa'nın tasvirleri çok hoşuma gitti. Ayrıca diğer karakterlerin de kişisel gelişimine daha çok girildi. Kötü olduğunu sandığımız bazı kişilerin aslında daha karmaşık karakterlere sahip iyi-kötü arasında kişiler olduğunu görmüş oldum. Bu da kitap okurken keyif aldığım bir noktadır çünkü hiçbir insan sadece iyi sadece kötü değildir. Karakterler kişilikler psikolojik değişimler katman katman açılır, bu konuda da çok tatmin oldum.
Kitap herkesin bildiği ünlü Ankara Savaşı ile sona erdi ve savaş sahnelerinde her şey gözümde apaçık canlandı. Olaylar açılırken ve sırlar ortaya çıkarken savaş alanında kılıç kullanan şehzadelerin bazılarının babalarını savaş alanında bırakıp kaçması çok acıklıydı. Dönem tarihini biraz bilenler Ankara savaşında kimlerin kaçtığını iyi bilir :D
Sonuç olarak Larende'nin Varisleri çok keyif aldığım ve herkese tavsiye ettiğim bir kitaptı.
”
”
Deniz Canan (Larende’nin Varisleri Larende’nin Aynası Kısım -2)
“
Mustafa Kemal'in Askerleriyiz
Mustafa Kemal'in askerleriyiz.
Hiç düşündünüz mü...
Nereden çıktı bu slogan?
İlk kim söyledi?
Sene 2006.
Aylardan Haziran.
Yer, Danıştay.
Mustaf Kemal'in doğumunun 125'inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: "Atatürk Türkiyesi'nden rahatsız olanların yapması gereken, atatürk'ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar.Cumhuriyet'ın nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948'den beri Mustafa Kemal'in askeriyim, terhis olmak istemiyorum".
Turgut Özakman'dı o.
Mucidi odur.
Peki, 1948'den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948'de yedek subay falan mıdır? Alakası yoktur.
İçinde "asker" kelimesi geçiyor ya. Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı "militarist" zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil'dir, hukuki'dir.
Turgut Özakman, 1948'de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli Mücadelenin izini sürebilmek için Ankara'dan Afyon'a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergah üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı'na şahit olmuş ve 1948'de hala hayatta olanları bulur. Hatıraları dineler, defterler dolusu notlar alaır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçeleştirtiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır.
1948'den beri askeriyim dediği, işte budur.
Bireysel şuurdur.
Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler'in özetidir. Terhis olmak istemiyorumdan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.
"Hakikate ihanet etmeyelim" derdi.
Buna didindi, son nefesine kadar.
Huzur içinde yat hocam.
Vatan sana minnettar.
Sayfa:18-19
”
”
Yılmaz Özdil (İsim Şehir Artist)
“
Birdenbire bir isyan içinde bulduk kendimizi, yahut da bana öyle geldi. Keçe külâhlı, poturlu insanlar, yerlere kaba kaba basarak koşuşuyorlar, ‘İstemezük, biz bu hükümeti istemezük!’ diye bağrışıyorlardı. Soran olursa, kömürcünün oğlu olduğumu söylememi sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Babaannem, babama ait ne kadar kitap, kağıt, fotoğraf, kılıç, tüfek varsa, daha doğrusu Ankara'daki babama ait ne varsa hepsini yatakların pamukları içine, tavan arasına saklamıştı. Alaettin tepesinden atılan kurşunların bizim evin üst kat pencere camlarını kırıp Ermeni mektebine, Ermeni mektebinden atılan kurşunların da gene aynı şekilde, bizim evin üst kat pencerelerinden geçip, Alaettin tepesine gittiğini söylüyorlardı. Mektebin pencerelerinde kaba bıyıklı başlar görüyorduk ve bütün gün, bütün gece alt katın merdiven basamaklarında barınıyorduk. Bir gün işittik ki, asiler, valiyi ahıra bağlamışlar. ‘Şeriat isterük, biz bu gavur hükümeti istemezük, dinsizleri istemezük, şeriat isterük!’ diye sürüklenen çığlıkları ve dinmek bilmeyen silâh sesleri duyduk. Kapılar kırılıyor, insanlar boğazlanıyordu.
Günler ve günler geçti... ‘İstemezük, istemezük, istemezük!’ sesleri sokaklarda çınladı durdu ve bir gün çığlık, silâh sesi, istemezüklerle yüklü, hava içinde ‘Kuvây-ı Milliye geliyormuş’ haberi şimşek gibi çaktı. İstemezükler dindi, kaba postallı ayaklar sokaklarda kaçıştılar, silah sesleri kesildi. Güneşli bir sabah, ellerimizde mendiller evin önündeki ahalinin arasına kardeşimle ben de karıştık. Ağızları köpüklü, kuvvetli atların nal sesleri her şeyi örttü. Çılgın bir alkış... İhtiyar kadınlar, çocuklar, genç kadınlar, kızlar sevinçten ağlıyorlar, kalabalık neşe çığlıklarıyla çalkalanıyordu. Atlılar geçiyordu, atlılar... Parlak güneşin altında, kabalakları, kalpakları, koça koça bıyıkları ile atlılar geçiyordu. Sonra îstemezük'ler... Elleri arkalarında bağlı, poturlu, keçe külâhlı, şeriat fedaileri... Derken yük arabaları... Yük arabalarında, enselerinden kesilmiş, kanlı cesetler... O gün o kadar bağırdım ki, sesim kısıldı, hastalandım. Ermeni mektebinin önünde çocuklar, fişek kovanlarıyla bir çeşit mortiz oynamağa başladılar. Sokaklar boş fişek kovanlarıyla doluydu...
”
”
Orhan Kemal (Baba Evi (Küçük Adamın Romanı, #1))
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
Bakım Yapan Hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
Uzaktan Bakım Yapan Hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
Telefonda Bakım Yapan Hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
istanbul bakım yapan hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
ankara bakım yapan hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
izmir bakım yapan hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
konyada bakım yapan hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
boşanmak için muska yapan hocalar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
Bakım Yapan Medyumlar
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
eşimden boşanmak istiyorum
“
Türkiye'nin en meşhur ve güvenilir medyumlarından biri olan Medyum Ali Gürses Hoca birçok farklı konudaki işlemleriyle çok uzun yıllardır sayısız kişiye yardımcı olmaktadır. Kendisine ait internet sitesi medyumali.com 'dan, medyumalibey@gmail.com mail adresinden veya 05355906275 numaralı hattan ulaşılabilen Medyum Ali Hoca sitesinde şu hususlara dikkat çekiyor:
* Çalışmalar uzaktan da yapılabilmektedir. Çalışmayı tamamladıktan sonra kargo yoluyla size gönderebilmekteyim. Sadece Türkiye içi değil; başta Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa, Danimarka, Avusturya, İsviçre, Azerbaycan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk vatandaşlarının çokça bulunduğu ülkelere ekspres kargo yoluyla gönderim yapmaktayım. Ortalama gönderim süresi 1 haftadır. İletişime geçtiğiniz takdirde kesin süreyi öğrenebilirsiniz.
* Bakımlar ücretlidir ve uzaktan da yapılabilmektedir. Çoğunlukla aynı gün içerisinde dönüş yapmaktayım. Yoğunluğa bağlı olarak çok nadir sonraki güne kalabilir. Böyle bir durumda önceden size bilgi vermekteyim.
* Zaten telefon ve maillere ancak yetiştiğimden Whatsapp’tan hizmet vermemekte, oradan genelde eski çalıştığım kişilere dönüş yapmaktayım. Bu yüzden ilk kez iletişime geçecek olanların telefon veya mail yöntemini tercih etmesini öneririm.
* Eğer imkanınız varsa öncelikli olarak e-posta yoluyla iletişim kurmanızı öneririm. E-posta yoluyla telefona göre daha ayrıntılı bir bilgi alırsınız. Zira telefondaki aşırı yoğunluk sebebiyle telefondan belirli düzeyde bir bilgi paylaşımı yapabiliyorum. Ancak e-posta gönderme şansınız yoksa telefon yoluyla iletişim kurmanızda tabii ki hiçbir sakınca yoktur. Telefonla iletişime geçecekseniz lütfen üst üste onlarca kez aramayın. 1, en fazla 2 kez aramanız yeterlidir. 24 saat telefon başında oturmuyorum. Eğer telefon başındaysam zaten 1 kez aradığınızda cevaplarım. Eğer ki telefon başında değilsem 100 kez de arasanız görmüyorum ve hem sizin adınıza hem de telefon başına geçtiğimde benim adıma boş yere vakit kaybı yaşanıyor. “Merhaba”, “Hocam”, “Yardımcı olur musunuz” gibi e-postalar yerine direkt sıkıntınızı açıklayan ve isteğinizi belirten bir e-posta gönderirseniz süreç çok daha hızlı ilerler. E-postaları bizzat kendim cevaplamaktayım.
”
”
büyüye bakan hocalar ankara
“
Fevkalade kısa bir zaman için gelmiş ecnebilerin bir saatlik serbest zamana sahip olur olmaz kalesine tırmandıkları ve hayat, maişet zoruyla birleştikleri takdirde etrafındaki tabiat manzaralarının vahşi ve acı güzelliğini methettikleri bu Ankara’nın bir kaç yüz metrelik sahasında, apartman, banka, lokanta, bar, sinemadan teşekkül eden murabba dışına adım atmamak, hiç bir tarafa uzanmamak üzere dönüş.
”
”
Nahid Sırrı Örik (Tersine Giden Yol)
“
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
”
”
Yıldızname Bakan Hoca Ankara
“
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
”
”
Yıldızname Bakan Hoca Ankara
“
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
”
”
Büyü Bozan Hoca Ankara
“
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
”
”
Ankara Bakım Yapan Hoca
“
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
”
”
Ankara Bakım Yapan Hoca
“
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
”
”
Büyü Bozan Hoca Ankara
“
— Mesele, durumu ve şartları anlamaktan ibarettir. Neye mâlolursa olsun bu ayrılma gerçekleşecektir. Burada toplanmış bulunanlar bu ayrılma keyfiyetini tabiî barşılarlarsa, her şey yolunda gidecektir. Aksi halde değişmesi imkânsız olan karar değiştirilmeyecektir. Bu arada bazı kafaların da fedâ edilmesi mümkündür... (* ).
-----------------------------------------------------
(* ) Mustafa Kemal Karma Komisyonda görüşmelerin uzaması üzerine bir okul sırasının üzerine çıkmış, bu şiddetli konuşmayı yapmıştı. Bu sırada Ankara Milletvekili Hoca
Mustafa Efendiye bakıyor, «belki bazı kafalar kesilecektir» derken kafaların nasıl kesileceğini anlatır gibi eliyle işarette bulunuyordu.
--------------------------------------------------
Sayfa.227
”
”
Kolektif, Sabiha Bozbağlı (Translator)
“
Hatta o kadar suçlamalarda bulundular ki bir aralık 'Seni ben mahvederim İsmet, İsmet!' dediler. Ve ondan sonra da sofraya son vererek hepimiz salondan dışarı çıkmaya mecbur olduk. İsmet Paşa, sofrayı terk ederken Atatürk'le her zamanki gibi birbirlerinin ellerini sıkmadılar. Herkes salondan çıktıktan sonra Atatürk, Afet Hanım'la beni ve Nuri Conker'i yanlarında alıkoydular. Ve bize şunları söylediler:
'Gördünüz mü İsmet Paşa'nın bu akşamki durumunu? Fakat ben buna asla dayanamam, yarın Ankara'ya giderek hükümeti bizzat kendim kuracağım.'
Bunları o kadar ciddi ve şiddetli söylüyordu ki durumun korkunçluğunu düşünerek vücudumdaki tüylerin ürperdiğini hissediyordum.
”
”
Salih Bozok (Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor)
“
Modern konut yapıları gibi bu yapıların mimarları da çoğunlukla korumasızdır. Söylemin aynı şekilde tekrarını garanti altına almak için, egemen anlatı çoğunlukla aynı mimarları gündeme getirir ve korur. Geri kalanlar ise korunmasız ve söylemsel olarak çıplak kalır. Onların sıradışılığını anlatacak, onlara bir anlamda "giysilerini geri verecek" biri/bir anlatı ortaya çıkıncaya kadar, bütün görünürlüklerine rağmen saklı kalırlar.
”
”
Umut Şumnu (Mimarlar ve Apartmanları: Ankara'da Konut ve Barınma Kültüründen Örnekler)
“
Tarzan-tyyppisen olennon [on] vaikeaa, ellei suorastaan mahdo tonta sopeutua suomalaiseen metsään. Metsiköiden rakenne, pui den latvusominaisuudet, eläinten synkkämielisyys, ankara arkti nen ilmasto ja ihmisten tosikkomaisuus ovat kaikki yhdessä tylynä esteenä Tarzanin elämäntyylille. Sellaista on elo Suomen metsäisellä kamaralla; kaikki vieras ja outo kuolee, mielikuvitus katkoo siipensä, kaikki rehevä täällä taitetaan, kirkkaammat kukat lakastuvat kovin varhain ja vieraat, suurisilmäiset, helmiäiskoristeiset linnut murta vat hennon nokkansa lintulaudan talikönttiin.
”
”
Veikko Huovinen
“
Yahya Kemal usta bir şair, ama küçük bir insandı. Onu tanımadan yalnız şiirlerini okuyanlara gıpta ediyorum. Ne yazık ki, ben yakından tanıdım onu. Nâzım Hikmet'in bir şiirinde dediği gibi, göğsünde yürek yerine bir "idare lambası" yanardı. O idare lambasının cılız ışığı bile sönerdi zaman zaman. Üvey babamın yalancısıyım ama, Falih Rıfkı, "Mustafa Kemal'in ayaklarına kapanıp yalvaran bir tek kişi gördüm hayatımda. O da Yahya Kemal'di. resmen ayaklarını öpüyordu" demişti.
Yahya Kemal tam anlamıyla bir asalaktı. Ömründe çalışmamıştı. Bunu açıkça söylemekten çekindiği halde, Ahmet Haşim!i ne kadar çok seviyorsa, Yahya Kemal'i de o kadar az sevdiğini anılarında besbelli eden Yakup Kadri, ona benim gibi asalak demez; ancak "şahane bir tembeldi" demekle yetinir. Hiç çalışmadığı gibi, bildiğim kadarıyla ömründe kendi evi de olmamıştı. Dost evlerinde (bu arada bizim evde, babaannemin kardeşi Ethem Dirvana'nın eşinin Kandilli'deki Kıbrıslı yalısında ve başka tanıdıklarında) yalvara yakara elde ettiği elçiliklerde ya da bedava olarak Park Otel'de oturmuştu. Ya dostlarının ya da devletin asalağıydı. Cumhuriyet Halk Partisi'nin Sanat Müşaviri, Yapı Kredi Bankasının Estetik Müşaviri adı altında, ona sinekürler uydururlardı, yani hiç çalışmadan para kazanmak olanakları sağlanırdı.
Şişmanlar genellikle çok canayakınken, o sevimsiz bir şişmandı. Sofrada davranışları hiç hoş değildi. Küçüklüğümde o yemek yerken, midem bulanırdı. Annem bir kaza yapacağımı anlar, beni sofradan kovardı. Daha sonraları, dişleri dökülünce, takma dişlerini herkesin önünde çıkardığı, bardaktaki suda çalkalayıp gene ağzına takdığı olurdu. Bizim Büyükada'daki evde aylarca, daha doğrusu yıllarca konuk kalmıştı. Biraz kilo vermesi için, annem ona özel rejim yemekleri hazırlatırdı. Yahya Kemal hem onları, hem de sofradaki yemekleri yerdi; üstelik herkesin yediğinden üç kat fazlasını. Gelgelelim, annem servetini yitirip Falih Rıfkı'dan da boşandıktan sonra, Yahya Kemal onu aramaz oldu. Şefika, Ankara'dan ayrılıp İstanbul'a ilk yerleştiği sırada Yahya Kemal'den bir miktar borç almış. Günün birinde evimizden bir halı satıp bu parayı geri vereceğini söyleyince, bunu engellemeye çalıştım, "Adama çok ayıp olur. yıllarca bizde kalmış. Şimdi siz bu durumdayken, o parayı almaz" dedim. Annem, "Yoo, alır, alır" dedi. Yahya Kemal'i ayıplarcasına söylememişti bunu. Adamın huyunu biliyor, onu olduğu gibi kabul ediyor; parayı almasını normal sayıyordu. Ben buna inanmadım, annemle birlikte Park Otel'e gittim. Annem haklı çıktı. Verilen borç geri alınırken, "Acelesi nedir? Durumun sıkışıksa, daha sonra ver" gibi alelusul bir lâflar edilir. Yahya Kemal bunları bile söylemedi, "Ha, peki" diyerek parayı cebine indirdi.
Yahya Kemal kendisinden başka hiç kimseyi düşünmeyen, tamamiyle bencil, kaskatı bir adamdı. Nâzım Hikmet'in annesi ressam Celile Hanım'la, uzun süren fırtınalı bir aşk yaşamıştı. Annem bir gün ona, "Ne yazık, birbirinizi bir türlü sevemediniz" demiş. Yahya Kemal de "Hayır, birbirimizi çok sevdik; ama aynı zamanda değil" diye yanıt vermiş. Ne var ki, şiirsel bir lâftan başka bir şey değildi bu: Celile Hanım onunla evlenebilmek için eşinden ayrılmıştı. Gelgelelim Yakup Kadri'nin dediği gibi, Yahya Kemal tam bir "küçük burjuva" gibi davranmış; aşkı uğruna kurulu düzeni hiçe sayan bu sanatçı kadınla birleşmeyi göze alamamıştı. Yakup Kadri'ye şöyle demişti: "Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim? Sonra herkes bana ne der? Ne gözle bakar." Gene Yakup Kadri'nin açıkladığı gibi, o sırada Dârülfünûn'da müderristi. Çıkarları aşkından çok daha önemli olduğundan, saygınlığını sarsacak bir duruma düşmek korkusuna kapılmıştı. Yıllar sonra gözleri artık görmeyen yaşlı Celile Hanım, açlık grevine başlayan oğlu için, Galata Köprüsü'nde imza toplarken, bir rastlantı sonucu oradan geçen Yahya Kemal eski sevgilisini görmüş. Nâzım Hikmet'in kurtulması için, hemen sıvışmıştı oradan.
”
”
Mîna Urgan (Bir Dinozorun Anıları)
“
Sevmedim okulu önce,
"Öğretmenim" tutmadı yerini annemin (bence.)
Beni çingenelere vermek istemeseydi
Babam, bir dev anası gibi
Görünen öğretmenden kaçardım (ne iyi olurdu).
Korkuyu
Bahçedeki huysuz ve parlak kanatlı
Horoz tanıttı bana.
Bir de "öğretmenim" Rana.
"Kulağını çekerim, konuşma, terbiyesiz,
Yakarım ağzınızı, çişim geldi derseniz.
Kırarım notunuzu haylazlık ederseniz.
Yarına satır satır ezberlensin dersiniz."
Yorganı üstümden attım o gece,
Çıplak ayakla taşlara bastım o gece. Kırk derece
Ateşim çıksın diye bekliyordum. Sakın
Göndermesin babam beni okula yarın,
Olur mu Allahım -Allahım diye başlamışken
Dua edeyim hemen:
Allahım ne olur Sen anneme
Babama, bana ve nineme
Ve apartmandaki Baha Beye, karısına ve oğluna
Ve mahalledekilere ve rahmetli dedem Hüsrev kuluna
Ve Ankara'dakilere ve Türkiye'dekilere
Ve dünyadaki bütün iyilere
Rahatlık ver.
Onların içinde (varsa eğer)
Hırsız, fena
Ve kötülük etmek için insana
Fırsat bekleyenlere
Ve beni azarlayan kapıcımız Kamber'e
Ve beni bahçede korkutan horoza
Ve ezberimi bilmezsem ceza
Verecek öğretmene
Rahatlık verme.
(Ceza vermezse rahatlık ver.)
Yeter
Bu kadar. Allah kızar sonra çok istersen.
Yalnız unuttum; ne olur rahatlık versen
Galatasaray takımı oyuncularına. Yarın
Maçları var da; yenilmesinler sakın.
"Bu çocuk ne olacak böyle. Müzeyyen? Yaramaz
Olsaydı pısırık olacağına. Hiç kimseyle konuşmaz
Sınıfta. Tek başına koşar durur bahçede. Onu
Eve kapatmak doğru mu?
Çalışkan fakat korkak." Annem üzüldü
Fakat belli etmedi. 'Öğretmenim' çok güldü
Çarpınca ağaca 'Affedersiniz'
Dediğimi anlatırken. Annem sözü kısa kesti: "Dersiniz
Başlayacak. Vaktini aldım Rana.
İnşallah büyüyünce lazım olur vatana."
Olmadı kimseye lazım. Aranmadı
Aramayınca.
Okul boyunca
Ne futbol takımına alındı, ne sınıf mümessili olabildi.
Nedense bir yönüyle -belki de her yönüyle- saf kalabildi.
Yalnız bir korku kaldı kuşkuyla karışık;
Sonunda kötü bir şey olur korkusuyla yaşadı Selim Işık
Her olayı. Eski bir yara izi içinde sızladı, her eğilişinde
İnsanlara. Dünyaya bir daha gelişinde
Çocuk ve korkusuz yaşamak ister sürekli.
Büyümek, yalnız tutunanlara gerekli.
İkinci gelişinde çırıl çıplak dolaşacak
Kelimenin bütün anlamıyla çırıl çıplak
”
”
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
“
Efendim, biraz da "tekâmül"e bırakalım derler. Bunun bizim şartlarımız içindeki karşılığı "oluruna bırakmak"tır. Bütün Anadolu o haldedir ki bir gün, bir saat bile kendi haline bırakılamaz ve devrimci metotlarla, radikal ıslahatçılık kafası ve iradesi ile zorlanarak yürütülmek ister. İkbal veya menfaatçi politika takımının umurunda değildir bu. Gündelikçidir bu takım. Kendinden ve elindekini kaybetmemekten başka bir şey düşünmez.
Atatürk'e, henüz Mustafa Kemal'ken, padişahlığı ve halifeliği teklif ettikleri günleri hatırlıyorum. Herhangi ileri bir adım atmak için Türkiye'nin şartları bugünkünden yüz defa elverişsizdi. "Hayır," dedi ve bütün şanını, şerefini ve canını tehlikeye atarak bin yıllık medreseleri köklerinden söktü, attı. Şimdi on yıllık hafız okullarına dokunamıyoruz. Eski yazıyı söktü, attı. Dükkânlarımızın Arap yazısı ile kaplı duvarlarına ilişemiyoruz. Üç günde fesli ve sarıklı Türkiye, şapkalı Türkiye'ye değişti. Bugün Ankara ve İstanbul'un bazı semtleri bile bere ve çarşaf dolu. Türbeler açık, tekkeler açık...
Çünkü demokrasi var. Çünkü demokrasi ile devrimcilik bağdaşamaz. Peki ya gençler bu bağdaştırmayı nasıl yapacaklar?
Yürüyen, kaplayan, yayılan, kavrayan devrimcilik değil, gericilik! Gün geçtikçe kuvvetlenen, köklenen o!
Başbakan kadınlarımıza da erkeklerle savaşmalarını tavsiye etti. Eğer Atatürk'ün onlara verdiği hakları onlar bu türlü savaşma ile almaya kalksalardı, şimdi henüz vapurların perdeli harem tarafında oturuyorlardı. Otellerde yatamazlardı. Anadolu’da hemen hemen bu hale gelmişlerdir. Selamlıklı haremli sinemalar vardır.
Öyle ise 1923'te:
-Biz bilâ-kayd ve şart hâkimiyet-i milliyeciyiz, diye Atatürk'ün ilk devrimlerine karşı koyan ilk demokrasi davacılarının günahı neydi? Yoksa 1923'ten kırk yıl sonra onun işlediği kusurları mı düzeltmeye kalkıştık?
Atatürk İstalin değildir: Sovyetler Birliği'nde İstalin'e yapılan, Türkiye'de Atatürk'e tekrarlanamaz.
Bütün yaptıklarını boz, yalnız adını söyleme! O da ordu ve gençlik korkusundan! Bu korku olmasa sokaklarda heykellerini bacaklarından sürükleyecekler. Türkiye'de âdetlerce yeni Osmanlılaşmanın, kültürce yeni Araplaşmanın, davranışça yeni softalaşmanın havası böylesine zehirli.
Hayır, gençler, yeni anayasa Atatürkçüdür. Onun uygulanmasını isteyeceksiniz. Çocuklarımızı eğiten bir tek hafız okulu, bir tek işleyen tekke, medeni kanuna aykırı vaaz eden tek bir hoca, ramazanda lokanta vagonlarını bile çalıştırmayan baskı, tek bere ve çarşaf, yeni anayasaya uygulanmıyor demektir. Yeni anayasa Sultan Hamid salnamelerindeki Kanun-i Esasi gibi "Murat lafzı" demektir. Gençler 19'uncu asır Tanzimatçılığı değil, 1923 Atatürkçülüğü istiyoruz diye haykırınız.
1923 Atatürkçülüğü ile uzlaşmayan hiçbir şey, Türk milletinin faydasına değildir.
”
”
Falih Rıfkı Atay (İmparatorluğun Batış Yılları)
“
Istanbul is like the New York of Turkey, and Ankara Washington, DC.
”
”
Abhijit Naskar (Karadeniz Chronicle: The Novel)
“
Türk Devrimi, alışılmışın dışında; çok farklı bir devrimdir; ne Fransızların Bastille baskınına, ne Rusların iç çatışmalarına benzeyen olaylar, ne de Faşist ve Nasyonal Sosyalist rejimlerin iktidarı ele geçirmelerinden önce yıllarca sürdürdükleri yasaya aykırı eylemler vardır Türk Devrimi'nde.
”
”
Necip Azakoğlu (1930'larda Ankara: Avusturya Büyükelçisi'nin Gözüyle)
“
Benim Mekke O,
Beytüllahim de O.
Benim El Dorado O,
Ankara bile O.
”
”
Abhijit Naskar (Yüz Şiirlerin Yüzüğü)
“
Ne demek, ne demek oluyordu, kurs görmemiş, pis bir hayvanın Murtaza'yı hiçe saymayı kalkması? Yukarda Allah, Ankara'da Devlet, hem de Hükümet'se burda da Murtaza vardı. Murtaza'ysa değildi herhangi bir bekçi. Kurs gördükten başka, almıştı amirlerinden takdirname bile. Bir kedi, mundar bir kedi bozamazdı Murtaza'nın mahallede kurduğu disiplini. Yalnız kedi, kediler değil, mahallenin kazları, ördekleri, tavukları, horozları, köpekleri de bozamazlardı.
”
”
Orhan Kemal (Murtaza)
“
The heady scent of lilac and wisteria filled the Ankara air. The beautiful wisteria tumbling over the garden walls, hanging like bunches of grapes, seemed almost to accentuate her gloomy mood. Her pale-mauve suit was the only thing that harmonized with the surroundings.
”
”
Ayşe Kulin (Last Train to Istanbul)
“
Şimdi gelelim, işte bu şartlar içinde, bu kaos içinde, daha doğrusu bu görüş parçalanmaları içinde, eğer bırakırsa bir toplum, bir ihtilâl ve bir inkılâp kendi akışını birbiriyle anlaşamayan, her birinin formasyonu, geleneği vs. ayrı olan insanların iradesine bırakırsa, inkılâp parçalanır, ihtilâl parçalanır. O halde ne olacak? Bir tek irade lâzım. Eh tek irade tabiî en kuvvetli irade. Binnetice bunların ayrılması, yani, tarihin felsefesi bakımından, bir ihtilâlin kanunudur.
İşin seyr-i, akıbeti, akışı bir tek iradeye, yani Atatürk'e bırakılmıştır, Ve zaten Atatürk o zaferden sonra ve saltanatın ilgasından sonra artık tek adam olur, insanüstü adam olur, insanüstü yaratık olur ve ölünceye kadar da bildiğiniz gibi böyle gider... Binaenaleyh bir şarta göre bu bir doğru değil, arkadaşlara vefasızlık. Ha tamam. Arkadaşlara vefasızlık bir mâna taşır. Ama inkılâbı kurtarmak, ihtilâli kurtarmak daha büyük bir mâna taşır. Binaenaleyh zaruri olarak bu tek irade. Tek irade çok kanlı olmadı. Mesela Rusya'da biliyorsunuz 40-50 milyona mâloldu. Hiç değilse harplerle beraben tabiî. Çin'de 1927 ile 1949 arasında 50 milyon insana mâloldu, yabancı kaynaklar rakamları vs. filânı bu 'Kırmızı Mektuplar' diye bir kitap hazırlıyorum, orada bunları göreceğiz. Türkiye'de yeni bir kitap çıktı: İstiklâl Mahkemeleri diye. Son Ankara ve Elazığ mahkemelerini ikinci cilde bırakmış ama, oraya kadar olanda kaç kişi tevkif edilmiştir, kaç kişi mahkûm olmuştur, kaç kişi idam edilmiştir, bilmem nedir hepsi vardır ve bakıyoruz ki Türkiye'de bu iş hakikaten kansız denebilecek kadar hafif kurbanlarla, geçiştirilmemiştir. İkinci ihtilâl mahkemelerinin yekûnunu da ben söyleyeyim, 1115 kişi tevkif edilmiştir. 115 kişi de idam edilmiştir bunların içinden... Kürt isyanı dahildir. Ve çeteler dahildir. Eğri Ahmet Çetesi, Ceyhanlı Çetesi, yani eşkıya. Bunlar da dahildir, ki bu küçük bir rakamdır. Ve bu bizim şansımız olmuştur. Atatürk'ün kanı sevmemesinin bir eseridir. Nitekim Cavit Bey idam edileceği gece Atatürk sofrayı dağıtmıştır, bir köşeye çekilmiştir. Yakup Kadri'den gayet yakından dinledim: 'Paşam, ne var?' 'Cavit idam edilecek, çok rahatsızım' demiştir. İdam haklı mıydı, haksız mıydı ayrı dava. Yalnız yine bilinmeyen bir şey söyleyeyim, Cavit Bey'in idamına müessir olacak vesikalar bulunmamıştır İstiklâl Mahkemesi'nde. Ama şimdi bu vesikalar bulundu, Ve Tarih Kurumu'na mâlettirildi.
”
”
Abdi İpekçi (İnönü Atatürk'ü Anlatıyor)
“
Camii Ezher kaçkınını bulan sizsiniz. Eseri diye Ankara'dan ayrıldığım son günde önüme koyduğunuz örümcek Arap yazılı paçavraları okuduğunuz zaman derhal itirazımı serdetmiştim. Bunu nazarı dikkate alacağınızı vaat etmiştiniz! İncelemenizden geçtikten sonra bana verilen yazılar o kadar sersem ve cahil ve Camii Ezher kaçkını bu adamın mahsulü olduğunu gördüm ki, sizi rencide edecek bir söz söylemeden bu paçavralar üzerinde yeniden çalışmaya mecbur oldum. Bu sözlerimi sizi utandırmak için yazmıyorum. Bu yazılarımı bundan sonraki mesainizde dikkat ve intibah dersi olması için yazıyorum.
Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Siz buna razı mısınız?
”
”
Atilla Oral (Atatürk'ün Sansürlenen Mektubu (80 Yıl Sonra İlk Kez, Kendi El Yazısıyla, Sansürsüz!...))
“
... Atatürk'ün karakteristik bir tarafı, anti-emperyalist oluşudur. 1907'de Ali Fuat Paşa'ya verdiği bir haritada, memleketimizin bilâhare Misak-ı Millîde kat'ileşen hududunu çizmiştir. Türkiye bu olacaktır, demiştir. O zaman Ali Fuat Paşa soruyor: 'Peki ama bunda Yunanistan yok. Arabistan yok. Bunları ne yapacağız? Kendi rızamızla verelim. Nasıl olsa ameliyat olacak... Emperyalizm devri, kolonizasyon devri geçmiştir. Bu bir maceradır. Kanlı ameliyatları dışardan gelmesini beklemeden biz kendimiz yaparak Anadolu ve Trakya'dan mürekkep vatan kuralım. Bunun dışındaki insanları, Arapları, Bulgarları, Yunanlıları kendi mukadderatlarını kendileri halletmelerine bırakalım.' Nitekim Misak-ı Millî'de de bu tasrih edilmiştir. Bu fikir Atatürk'te 1907'de mevcuttur. Ve bütün dünyaya da, Ankara'ya gelen sefirlere de kolonizasyon devrinin geçtiğini, müteaddit vesilelerle göstermiştir. Bu vesile ile 1932'deki bir konuşmasını size nakletmek isterim. Amerika'dan bir kadın gazeteci geliyor ve şu suali soruyor: 'İkinci bir Cihan Harbi olur mu?' Atatürk, olur ve maalesef olacaktır, diyor.
'Niçin çıkacak?'
'Çünkü kolonileri inhisar altında almakta ısrar eden İngiltere ve Fransa karşısında bir Almanya var ki millî izzeti nefsi zedelenmiştir. Mütemadiyen soyulmaktadır. Versay Muahedesi'yle. Millet tahammül edemeyeceği bir yük altında kalmıştır. Vatanından parçalar bölünmüştür. Korkarım ki bu millet, -ki büyük teknik kabili eti haizdir- yarın millî gururunu okşayacak bir demagogun eline geçerse dünyaya yeni bir harp getirebilir.'
Gazeteci soruyor: Böyle bir harp olursa Amerika tarafsız kalabilir mi? Amerika harplerden bıkmış.
Atatürk devam ediyor: Hayır, maalesef, diyor. 'Amerika bu harbe girecektir. Çünkü Amerika, Avrupa meselelerine artık angajedir. Kat'iyen buna seyirci kalamaz. Ticarî, ekonomik, sosyal münasebetler o kadar sıklaştırmıştır ki Avrupa'nın kaderine Amerika artık bigâne kalamaz ve o harbe Amerika girecektir.' Hattâ ilave ediyor: Sonunda da Amerika'nın dahil olduğu taraf harbi kazanabilir. Yani 1939'un macerasını yedi sene evvel sarahatle söylüyor ve asıl mühim olan da koloniler devrinin kan dökülmeyen bir solüsyona bağlanmasının lüzumlu olduğunu, evvelâ kendi vatanında yaptığı ameliyatla ortaya koyuyor ve telkin ediyor... 1932'de bu söze kulak asılsaydı dünyanın mukadderatı acaba başka türlü olmaz mıydı? Benim şahsî görüşüm, belki bunu biraz aşırı Atatürkçülük görebilirsiniz ama, hâlâ o kanaatteyim ki dünyanın kaderi biraz değişebilirdi. Nitekim 1938'de Ata'nın ölümünde söylenmiş olan sözlerin bence en mânâlısı Churchill'in sözüdür: O daha dünyaya lâzımdı.
”
”
Abdi İpekçi (İnönü Atatürk'ü Anlatıyor)
“
İçki yasağı kanunu, bir fıkramda anlattığım gibi, ilk Meclisten bir sağlık değil, bir şeriat kanunu olarak çıkmıştı. İçki yasağı yürüyor, içki de içiliyordu. Rakının bir adı "Dilâver suyu" idi. Çünkü yobaz diktası olduğu için herkesi kızdıran bu yasak zamanlarında en iyi içkiyi Polis Müdürü çıkarıyordu.
Lokantaların bir köşesi vardı: İçenler oraya sokulur, dışarıdakiler de farkına varmaz görünürlerdi. Çok kimse rakısını bağında çekiyordu.
Zaferden sonra yasak İstanbul’a da geldi. Orada da, Amerika’daki içki yasağı devrinde olduğu gibi, elaltı ve kaçak ticareti aldı, yürüdü. İkinci Mecliste yobaz kalabalığı hayli olduğundan durumu tabiîleştirmek için teklif getirmeye kimse cesaret edemiyordu. Hocalar kıyameti koparmaya hazırlanmışlardı. Hatta polisin ihmaller gösterdiği rivayetleri üzerine ve tam büyük devrim günlerinden bir hoca kürsüden:
- Medreseleri kapıyorsunuz, meyhaneleri açıyorsunuz, diye bağırıyordu.
Nihayet yine yobaz fetvacılığı imdada yetişti: "İçki satın alınabilir, çünkü dinlerinde bu yasak olmayan tebaamız da vardır, fakat meyhane açılamaz, çünkü burası Müslüman memleketidir."
Bir müddet de böyle gittikten sonra işler tabiî yoluna girdi idi.
Son defa Libya’ya gittiğimizde gördüm. Üçü de ayrı hükûmet olan üç eyaletten ikisinde, Fizan ve Bingazi’de içki yasak. Henüz yirmi otuz bin İtalyanın oturduğu Trablus’ta ise içki de serbest, meyhaneler de. Yasak söz: Fizan ve Bingazi’de, Kuvay-ı Milliye Ankarasında olduğu gibi; Trablus’ta ise bugünkü Ankara’da olduğu gibi içilmekte.
Tuhaf tesadüftür ki, o yaban, boz ve silme boşluk olan Ankara’da ilk sinir hastalarımızı hiç içki kullanmayanlar arasından vermiştik.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Siyasî tartışmaların parolası, en küçük fırsatı ele alarak, Ankara rejimini kötülemektir. O aylarda Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Akşam” gazetesinde hilâfet ve hanedan meselelerine temas eden bir yazısı çıkmıştı. Bu, Meclisteki devrimci takımın bir Cumhuriyet bütçesinde hanedan ve damat maaşlarının yeri olmadığı gibi, “Henüz yapılacak işler olduğunu ima eden” koridor hasbıhallerini halk efkârına aksettirici bir yazı idi.
Yakup Kadri’nin, bu yazısından dolayı kürsüde hesap vermiye çağırıldığı günü hatırlıyorum. Meclisin tekmil hocaları ve muhafazakârları ön sıralara toplanmışlardı. İçlerinden biri elindeki kalemi uzatarak:
- Senin iki gözünü oyacağız, diyordu.
Sarıkların durmadan dalgalandığı görülüyordu. Yakup, hiçbir cümlesini tamamlıyamıyordu. Mustafa Kemal’in 2 Martta yapacaklarının yüzde birini yazmağa cesaret eden hatip, devrime on beş gün kala, kollarına güvenen birkaç delikanlı milletvekilinin kürsüye yaklaşarak savunmaya hazırlandığı pek küçük bir azlığın adamı idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Eski Maliye Nazırı rahmetli Cavit, İttihat - ve - Terakkinin göze görünür lideri hükmünde idi. Cavit bir komiteci değildi. Medenî bir adamdı. Onu Lausanne’dan beri muhalefete sürükliyen sebepler şunlardır: Büyük Avrupa devletlerinin yardımı olmaksızın ve bu yardımı temin edecek tavizler yapılmaksızın, Anadolu’nun ortasında tek başımıza bir devlet kurup yaşıyamazdık. İstanbul’dan ayrılmamalı idik. Mustafa Kemal de, İsmet de, nihayet, Enver gibi birer askerdirler. Ankara iktidarı, ister istemez kafasının dikine giden bir askerî dikta rejimi olacaktır. Cumhuriyet, işin iç yüzünü maskelemekten başka bir şey değildir. Cavit, iktisadî ve malî âlemden kafasını ayıramıyan, milliyetçiliği her bakımdan bir ”darlaşma” sayan, devrim diktalarına aklı yatmıyan bir Osmanlı idi. Vatanperver ve namuslu adamdı. Bir şahsî kusuru lüzumundan fazla kibirli olması idi.
Hüseyin Cahit, Tanin gazetesinin başında Ankara’ya karşı savaşa geçmişti. Cahit, şüphesiz bir mürteci değildi. Daha Meşrutiyet devrinde Lâtin yazısının kabul edilmesi lehinde bulunmuştur. Fakat ta başlangıçtan beri, ne Mustafa Kemal ona, ne de o Mustafa Kemal’e ısınabilmişti. 1908 Meşrutiyetinde İttihat ve Terakki Fırkasının gazetecisi iken, Selânik’te toplantı olmuş ve Cahit’e bir altın kalem hediye edilmek teklifi ortaya atılmıştı. Merkez-i Umumî politikasını sevmiyen ve beğenmiyen Mustafa Kemal, bir nutuk söyliyerek, o politikanın İstanbul’daki savaşçısına altın kalemin verilmesini reddettiğini ve reddettirmeğe çalıştığını kendisinden dinlemiştim. Gerçekte Mustafa Kemal’in yaratmak istediği yeni Türkiye ve yeni Türk cemiyeti ile, Hüseyin Cahit’in ilk gençliğinden beri rüyasını gördüğü yeni zamanlar Türkiyesi arasında hiçbir fark yoktu. Cavit de; o da iki tabiî cumhuriyetçi idiler. Öyle olmalı idiler. İkisi de aşağı yukarı Mustafa Kemal ile aynı şeye inanmakla beraber Mustafa Kemal’e inanmıyorlardı. İttihat ve Terakki devrindeki Enver diktatoryası tecrübesinin bu türlü kaygılanmalarda derin tesiri olmuştur.
Tasvir-i Efkâr sahibi Velid Ebüzziya, o devirde belli başlı akımlardan birini temsil eder. Vatanperver, milliyetçi, fakat koyu şeriatçı denecek kadar geri fikirli idi. Bu geri fikirlilik pek basit bir formülde izah olunabilir: Avrupalılar maddece bizden üstündürler. Biz manaca onlardan üstünüz. Garp’ın maddî ileriliklerini almalıyız. Bu anlayış, devrimci anlayışı ile taban tabana zıttır: Biz Avrupa’nın maddî üstünlüğünü değil bu maddî üstünlüğü yaratan manevî üstünlüğünün kurbanı idik. Garp, bir hür tefekkür yoğruluşudur. Osmanlı gericilerinin zaafı, “manevî” kelimesini “din” ile bir tutuşlarında, din ve dünyayı birbirinden ayırmak söz konusu oldukça, dinimizi ve onunla beraber milliyetimizi kaybedeceğimiz korkusuna kapılmalarındandır. Velid hiç şüphesiz halifeci ve padişahçı idi. Cumhuriyetin temelinden aleyhinde idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Osmanlılar anıt yapmışlar, fakat şehircilik yapmamışlardı. İstanbul sokaklarının, en zengin saltanat devrinde dahi, bir düğün alayı geçemeyecek darlıkta olduğu için padişah fermanı ile cumbaların yıktırıldığını tarihlerde okuruz. Kanunî devrinde İstanbul’a gelen bir elçi, burası sokağa çıkabilecek bir şehir olmadığı için bütün vaktini evinde geçirdiğini yazar. Bizim dostumuz, ordularımızın zaferine dua ederek İstanbul’da oturan bir genç Macar, Tarabya’dan Boğaziçi’ne baktığı vakit, burası bir başka milletin elinde olsa cennete döneceğini söyler.
Gitgide anıt yapıcılığı kudretini de kaybetmiştik. Osmanlıların son zamanlarında artık hiçbir şey yapmıyorduk, nasıl yapılacağını bilmiyorduk. Mimarî kültürümüzü tamamiyle kaybetmiştik. İmar işleri için elimizde Avrupa örneklerinden Türkçeye çevirdiğimiz belediye nizamname maddelerinden başka bir şey yoktu.
Ankara’yı devlet bütçeden yapacaktı. Bu tabiî bir göç masrafı idi. İlk akla gelen şey, Avrupa’dan bir Frenk şehirci çağırarak plân yaptırmak ve hükûmetle dışarıdan gelen memurları yerleştirmekti. Gerçi bir aralık bir Alman geldi. Yenişehir’in çekirdeğini kurdu. Fakat bu da ancak çok parası olanların alabilecekleri bir pahalı evler mahallesi idi. Saracoğlu apartmanları yapılıncaya kadar, az ve orta maaşlı memurlar, eski evlerde tahtakurulu birer odaya sığınmışlardır. Bir matematik hocasının böyle bir odada iki çocuğu, karısı ve kaynanası ile oturduğunu biliyorum. Hâlbuki yeni Ankara köşkler ve apartmanlarla hemen hemen donanmıştı. Ankara Belediyesinin emrine verilmek üzere, Yenişehir tarafında, geniş topraklar aldığımız vakit kanuna bir tek madde koymağı hatıra getirmemiştik: “Bu arsalar, bina yaptıracak olanlara, yaptıracakları binaya lâzım olduğu kadar ve alındığı yıl kullanılmak şartıile satılacaktır.”
Bir küçük madde daha unutmuştuk: “Ankara Emval-i metrûkesi ve hazne toprakları, Ankara İmar Sandığına sermaye olarak ayrılacaktır.”
Çünkü hemen spekülâsyona dalmıştık. Herkes saklayıp ileride satmak üzere arsa edinmek hırsına kapılmıştı. Şehir imarlarının başlıca düşmanı spekülâsyon olduğunu düşünecek hâlde bile değildik. Bunlar yeni devletin ”kusurları" değil, "tecrübesizlikleri” idi. Bizim 1924’te neleri ne kadar bilmediğimiz ve bu memlekette nelerin ne kadar bilinmediği anlaşılmadıkça, Cumhuriyetin başardığı işler hakkında iyi bir fikir edinilemez.
Bundan yirmi beş yıl önce Ankara’da yapılmamış olanların, bugün İstanbul’da yapılmalarına bile, arada bunca görgü edinmişken, şimdiki demagoji havası içinde imkân var mıdır?
Milletlerarası bir müsabaka açılması fikri nihayet muvaffak olabildi. Gelen plânları hakem heyetiile bizzat Mustafa Kemal de tetkik etti. Müsabakayı Profesör Yansen kazanmıştı. Plânın tatbikine başlanması Şükrü Kaya’nın Dahiliye Vekilliği zamanına tesadüf eder. Şükrü Kaya, şehirleri plânlaştırmak davasını bütün Türkiye’ye genişleten kanunları çıkarmakta büyük amil olmuştur. İmar işlerini kolaylaştırmak için İller Bankasını kuran da doğrudan doğruya odur. Lider olarak Mustafa Kemal, hükûmet reisi ve bütçenin hâkimi olarak İsmet Paşa, eyi fikirlerin yürümesi için herkese yardım etmiye hazırdırlar. Fakat bu fikirlerin hepsini kendi kendilerine yaratamazlardı. Her türlü işle kendileri uğraşamazlardı. Onun için birçok eyi teşebbüsler, her ikisinin medenî anlayışlarından faydalanmasını bilen bakanlara nasip olmuştur. Eğer Lütfi Kırdar, Atatürk’ün o devirlerinde İstanbul’a vali olup da İsmet Paşa’dan gördüğü yardımı ondan da görse ve Atatürk’ün sevdiği gayretleri alabildiğine destekliyen teşviklerini bulsaydı, ben derim ki, İstanbul bugün bambaşka bir şehir olur giderdi. İşler, Mustafa Kemal devrinde de, ister istemez adamına bağlı kalmıştır. Adam da “tesadüf” etmeli idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
İsmet İnönü’nün bir düzen ve kanun rejimi adamı olduğu söz götürmez.
Fakat İnönü zaferleri üzerindeki emir ve komuta payı üzerinde anlaşmazlık büyüktür. Kendi Kurmay Başkanı Tevfik Bıyıklı’nın “İnönü zaferlerini İsmet Paşa mı kazanmıştı?” başlıklı uzun bir tenkit yazısı harp tarihi dosyaları içinde bulunsa gerek. Bir kopyesi bendedir. Bu tenkitlere göre ”İnönü zaferlerinde İsmet Paşa’nin hiç hissesi yok gibidir.” Bu savaşlar birlikler başında bulunan pek kahraman komutanlar tarafından kazanılmıştır. İkinci İnönü’nün hikâyesini son geceyi Ankara’da ziraat mektebinde Atatürk’ün yanında geçiren eski bir bakandan şöyle dinlemiştim: Odanın ortasında bir masa. Üstünde bir harita. Mustafa Kemal:
- Bir kadeh bir şey içmek istiyorum, dedi. Oturduk. Biraz sonra bir kurmay subay geldi:
- Haber kötü... Sağ kanadımız çekiliyormuş, efendim, dedi.
‘Meğer sözde Yunan süvarileri istasyona girmişler. İsmet Bey geri çekilme emri vermiş. Kendisi Çukurhisar’a doğru yola çıkmış. Mustafa Kemal Paşa’nın çektiği telgrafa yerinde kalan komutanın verdiği cevapta şöyle deniyordu: “Sol kanatta Nazım Bey dayanmaktadır. Sağ kanat tutundu. Biz de ne yapacağımızı bilmiyoruz.’ Mustafa Kemal hemen İsmet Paşa’yı buldurarak durumu haber verdi. O da yeniden kuvvetlerinin başına döndü. İşte İsmet Paşa’ya çektiği o tarihî telgraf bu gecenin sabahında yazılmıştır.”
Tevfik Bıyıklı’nın tenkit yazısına göre daha sonraki Kütahya, Eskişehir bozgunu ise İsmet Paşa’nın komuta yetersizliğini büsbütün açığa vurmuştur. Bıyıklı “Bu bozgun komutanları Harp Divanı’na götürür” diyordu.
Bu bozgunda ordu hemen hemen yok olmuş gibi idi. Rahmetli Cevdet Kerim’den dinlemiştim: "Sakarya yolunda bir köy odası. İsmet Paşa uykuda. Kapının önünde Tevfik (Bıyıklı). Bizim tümenden de bir şey kalmamış ama, karargâh yerinin neresi olacağını anlamak için gelmiştim. Tevfik:
- Her şey bitti. Ne umut kalmıştır, ne bir şey... Bak ben sakal bıraktım. Niyetim birkaç koyunluk bir sürü ile Suriye’ye geçmek. Sen de başının çaresine bak, der.
Mustafa Kemal Ankara’da bozgun haberini aldığı vakit pek öfkeli idi. Fakat soğukkanlılığını takınarak cepheye geldi. İsmet Paşa Mustafa Kemal’e selâm durur:
- Yapamıyorum, der.
Mustafa Kemal daha önce Garp Cephesi Komutanlığına Fevzi Paşa’yı getirmeyi düşünmüş, Fevzi Paşa yanında kalmak istiyerek özür dilemişti.
Mustafa Kemal, İsmet Paşa’ya:
- Yaparsın, yapacaksın, dedi.
Fakat, Tevfik Bıyıklı’nın söylediğine göre, ondan sonra da ne cephe komutanlığında, ne sivil hizmetlerinde, sonuna kadar, İsmet Paşa’yı kendi başına bırakmamıştır.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
İstanbul Tanzimat’a doğru, Anadolu ise Tanzimat’tan geriye doğru yuvarlanıp gidiyordu. Büyük Millet Meclisinde bir hoca milletvekili, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda Büyük Millet Meclisinin kanun koymak hakkı bahis konusu edildiği sırada, kürsüye çıkmış, Tanrı’nın kitabı dururken kanun koymak iddiasında bulunan bir Mecliste üye kalamıyacağını söyleyerek memleketine dönmüştü. Mekteplerden resim dersi kaldırılıyor, Anadolu’da alabildiğine medrese açılıyordu. Men-i Müskirat Kanunu’nun tartışması sırasında iki hoca Meclisin sokağa doğru penceresini açarak:
- Ey ümmet-i Muhammed, din elden gidiyor, diye avaz avaz haykırmışlardı.
Mustafa Kemal’siz bir Anadolu zaferinin, o Meclis ve memleket havası içinde yeni devlete nasıl bir karakter vereceği asla belli değildi. Mustafa Kemal, savaşın, gayesi makam-ı mukaddes-i hilâfeti kurtarmak olduğunu sık sık tekrarlamak zorunda kalırdı. Dehanın sabır niteliğine en iyi misal, büyük liderin gericiliğe karşı yıllar süren sessiz ve uysal katlanışıdır. İstanbul, Ankara gericiliği ve düşmanla birlik gericiler hepsi bir tek programın üstünde idiler. Padişah ve halife de, Mustafa Kemal de, Yunanlılar da kazansa, Türkiye’de Garpçılık nizamı davasını kökünden kazımak olan bir program yürümeliydi. Yazık ki, bu program, bugünkü gericinin de elindedir. Bugünkü gericilik de, bütün siyasî partiler arasında saflarını tutmuştur. Yalnız onlar bir program peşindedirler.
Mustafa Kemal zaferi bir eline geçirse, hemen geriye dönerek kılıcını gericiliğin tepesine indirecekti. Fakat onu, ister istemez, başının üstünde taşır görünmek lâzımdı. Yalnız Teşkilât-ı Esasiye ve hilâfet müessesesine dair hocaların koymak istedikleri teminatı bin dereden su getirerek atlatmaya muvaffak oluyordu. Hasımları Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacaklarını düşündükleri gibi, hocalar da tam bir şeriat nizamı kurmak için bin bir tertip arkasında idiler.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
19 Martta bir İngiliz torpidosu Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’nın emrini getirip kendisine yolladı. Emir şu: “Amiral Galtrop Anadolu İstanbul hükûmetini tanımamak yoluna girdiği için daha şiddetli tedbirler alınacağını bildirmiştir. İstanbul’un işgal edilmesi mütareke şartlarına aykırı değildir. Anadolu’da bazı sergerdelerin hareketleri menafi-i hakikiyye-i Osmaniyye’ye muhaliftir. Anadolu’da taraf-ı şahaneden mansup (tayin edilmiş) en kıdemli kumandan sizsiniz. Harbiye Nezaretinin emrini bütün kıt’alara tebliğ ederek ordunun İstanbul hükûmetini tanımakta devam etmesini temin ediniz.” Yusuf İzzet Paşa emri komutanlara bildirir. İçlerinden Bekir Sami Ankara’da Heyet-i Temsiliye ile görüşeceği cevabını verir. Konya’da Fahrettin Altay hemen itaat eder. Bu pek tehlikeli bir şeydi. Hemen hal çaresi bulunmalı idi. Mustafa Kemal, Refet Bey’i (Bele) hemen Konya’ya gönderir. Refet bir istasyon önce treni durdurur. Fahrettin Altay’a görüşmek için haber gönderir. Gelince hemen treni hareket ettirerek komutanı Ankara’ya götürür. Onun yerine o sıralarda ikinci defa Ankara’ya gelen İsmet Bey gönderilecekti. Fakat Fahrettin Altay, Mustafa Kemal’in emrine girdiğine ve emrinde kalacağına söz vererek görevi başına döner.
Damat Ferit Paşa yeni hükûmetini 5 Nisanda kurdu idi. Eski kabine ile Harbiye Nazırlığından çekilen Fevzi Paşa bu hükûmete de girmek için Boğaziçi komşusu Cemil Molla’nın aracılığını ister. Gerekçesi, Anadolu ile ancak kendisinin başa çıkacağı, eski paşalardan hükûmetin faydalanamıyacağı idi. Cemil Molla gider, Damat Ferit’e bunu söyler. O da doğru bulur. Fakat padişah İngilizlerin Fevzi Paşa’ya güvenmediklerini söylemesi üzerine Damat vazgeçer. Fevzi Paşa da Beykoz’daki evine çekilir. İstanbul’dan Anadolu’ya adam kaçıran o çevre komitesinin başı kendisine gelir. Malta’ya sürüleceğini, en yakın kafile ile Anadolu’ya kaçmasını tavsiye eder. Fevzi Paşa’nın Ankara’ya gitmesi böyle olmuştur. Adapazarı ayaklanma bölgesi olduğundan Fevzi Paşa kendini götüren subayla, Geyve’de Ali Fuad Paşa’nın (Cebesoy) karargâhına gider. Ali Fuad Ankara’ya haber verir. Mustafa Kemal, Fevzi Paşa’yı affetmez. Ali Fuad, İstanbul hükûmeti Harbiye Nazırının bile Ankara’ya gelip millî idareye katılmış olmasının çok iyi bir hava yaratacağını anlatarak Mustafa Kemal’i caydırır. İşte ikinci Mareşal ve ikinci kurtuluş kahramanımızın, yakalanıp İstanbul’a getirerek, padişaha teslim etmek istediği, sonra da bütün komutanlara kendisini tanımamak emrini verdiği Mustafa Kemal’le birleşme hikâyesi budur. Ankara’ya gider gitmez, gericilerin de hoşuna gider tipte olduğundan Fevzi Paşa’yı Meclis kürsüsüne çıkarmış, İstanbul’a yerdirmiş, daha birinci günü hizmetine almıştır.
İnönü’nün tarihçilerine göre, İsmet Bey Anadolu’ya ilk önce 1920 başında gelmiş ve Atatürk’e karargâhında misafir olmuştu ve karargâhta savunma hareketlerini bir kurmay subay gibi takip etmekle görevlendirilmişti. Bu, Anadolu’da savunmanın tam bir gerilla niteliği taşıdığı devirdir. Şubat ortasında Harbiye Nazırı Fevzi Paşa İnönü’yü İstanbul’a istemiştir. Onun üzerine Atatürk’le aralarında durum şöyle ele alınmıştır: Gelecek ordu savaşını hazırlamak için para ve subaya ihtiyaç vardır. İstanbul’un yardımı lâzımdır. İhtiyaçları anlatmak ve hazırlıkları yapmak üzere İsmet Bey İstanbul’a gitmelidir. Atatürk nutkunda meseleyi böyle anlattı idi.
Ali Fuad Cebesoy bu ilk gidişinde İsmet Bey’i yanında alıkoymak için hayli çalıştığını, İsmet Bey’in ise Atatürk’ten bir teklif almadığını ileri sürerek geri döndüğünü söylediğini yukarda yazmıştım. Mustafa Kemal, Ali Fuad’ın aracılığını iyi karşılamamıştır. İstanbul işgalinden sonra kendisini de, ya Ankara ya Malta, diye sıkıştırarak Maltepe yolundan götürmüşler, bir söylentiye göre de adını Ankara’dan istenenler listesinde görmediği için geri bile dönmek istemişse de bırakılmıştır.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Mecliste muhalifler zaferden beri taşkınlık için fırsat peşinde idiler. Zafer üzerine orduda terfiler yapılmıştı. Yeni rütbeler hükûmet tarafından verilmiş ve Meclis Başkanı Mustafa Kemal tarafından onaylanmıştı. Muhaliflere göre bu Meclisin hakkına saldırmaktı. Başbakan Rauf Bey işte bir yolsuzluk olmadığını ileri sürdü. Muhaliflerden Hüseyin Avni:
- Ben Meclis iradesini çiğneyenleri Yunanlı kadar memlekete zararlı sayarım, diyordu.
Mecliste sert çatışmalar oluyordu. Bir defasında Trabzon Milletvekili Ali Şükrü kürsüde konuşan Mustafa Kemal’e ağır sözler söyledi. Birbirlerinin üstlerine yürüdüler. Bu olaya çok sinirlenen Topal Osman bir adamını yollıyarak Ali Şükrü’yü konuşmak üzere Çankaya tarafındaki evine çağırır ve karşısındaki iskemleye oturur oturmaz boğdurur.
Vak’a çok önemli idi. Boğduran Mustafa Kemal’in muhafız komutanı. Mustafa Kemal’in evini bekliyen erler onun adamları. Düşmanları cinayeti Mustafa Kemal’den biliyorlardı. Mustafa Kemal, Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı’ya yakalama emri vererek kendisi eşi Lâtife Hanımla birlikte Çankaya’dan uzaklaştı. Şiddetli bir çarpışma sonunda Topal Osman ölü olarak ele geçti. Adamları Mustafa Kemal’in Çankaya’daki köşküne ateş etmişlerdi.
Fakat olay bununla kalmadı. Trabzon’da Faik Barutçu denen avukat ki Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün ilk milletvekillerinden biri olmuştur. “Katil Çankaya’da” başlıklı yazılar yazıyordu.
Lausanne konuşmaları devam ederken Meclisteki hoca takımı da ayaklanmıştı. Ankara’da yayınlanan bir broşürde ”Halife Meclisin, Meclis Halifenindir” deniyordu. İstanbul’daki Refet Paşa da halifeye iyice sokulmuştu. Bir aralık Seçim Kanunu’na bir madde eklenmesi için bir teklif getirdiler. Bu madde şu idi: “Büyük Millet Meclisine üye seçilebilmek için Türkiye’nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak veya seçim çevresi içinde oturmuş olmak şarttır. Göç yolu ile gelenlerden Türkler ve Kürtler yerleşme tarihinden beş yıl geçmiş ise seçilebilirler.”
Bu madde doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in seçilememesini sağlamak içindi. Mustafa Kemal kendisi kürsüde teklifin iç yüzünü açıkladı ve teklif geri çevrildi.
Lausanne’da görüşmeler bitmişti. Konferans sırasında aralarında geçen tartışmaları öne sürerek İsmet Paşa ile bir daha yüz yüze gelemiyeceğini söyliyen Rauf Bey Başbakanlıktan çekildi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Zafer ve öncesi tamamiyle unutulmuştu. Bir yaz gününün küçük bir hatırasnı nakledeyim. Köprüden vapura binmiş, Büyükada’ya gidiyorduk. Kâzım Şinasi, galiba Necmettin Sadak, rahmetli Cavit Bey ve ben güvertede beraber oturmuştuk. Moda iskelesinde vapura İttihat ve Terakki Merkez-i Umumî azasından rahmetli Dr. Nâzım bindi. Cavit alaycı ve tenkitçi idi. Anadolu’yu da, Ankara’yı da, Mustafa Kemal’i de pek hafife alıyordu. Milletvekilliği taslamamak için tartışma aramıyordum. Fakat Doktor Nâzım tam bir intikamcı ve kinci dili kullanıyordu. Hristiyan azınlıklarla Türkler arasında fark yapıldığından şikâyet edecek kadar kendini unutmuştu. Politika tartışmalarını hiç sevmiyen Kâzım Şinasi bile, eski Merkez-i Umumî günlerini hatırlıyarak, bir aralık:
- Aman doktorcuğum, hiç olmazsa sen bunları söyleme... dedi.
Doktor Nâzım:
- Bizim zamanımız başka idi, şimdiki zaman başka... diye cevap verdi, sonra da:
- Trabzon İttihat ve Terakki şubesinin evrakı neşrolunsun. Kuvay-ı Milliye’yi kim yapmıştır, öğrenirsiniz, diyordu.
Cavit:
- Evet Mustafa Kemal bir devlet adamı olamaz, siyaset bilmez, hükûmet işleri bilmez, fakat askerliğine de bir şey diyemezsiniz ya! diyecek olmuştu. Doktor Nâzım:
- Askerlik mi? Ali İhsan Paşa ordunun başına geçsin. Plânları hazırlasın. Tam kumanda vereceği zaman sen gel, onu at, koşulu arabaya bin ve İzmir’e git... dedi.
Hatta kendi aralarında birbirine zıt birçok cereyanlar, Mustafa Kemal’i yıkmakta birleşmişlerdi. Hiç kimsenin de bir programı yoktu. Mustafa Kemal yıkılıp da ne olacaktı?
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Atatürk biraz içtikten sonra ne yaptığını bilmez. Hele şükür ki hükûmetin başında İsmet Paşa vardır.” Binbir yoldan Atatürk’e bu telkin yapılmıştır ve bu yüzden son zamanlarda hükûmet adamları ile münasebetlerinde, eskiden olmıyan bir hâl, fazlaca bir sinirlilik hâli gelmiştir.
Meselâ bir aralık bir Bomontibira fabrikası meselesi çıktı idi. Atatürk pek emek verdiği Gazi Çiftliği’nin verimli olması için de uğraşıp durdu idi. Çiftliği Ankara’yı bozkırlıktan kurtarabilecek teşebbüslerin bir deneme merkezi olarak benimsemiştir. Sonra da hükûmete devretti.
Ahmet İhsan Tokgöz, ki tam bir menfaatçi idi, İstanbul’daki Bomonti fabrikasının hisselerini almış ve idare meclisi reisi olmuş, İsmet İnönü’nün eniştesi Kudüslü Abdürrezzakı da idare meclisine almıştı. Her ikisi Ankara’da bira fabrikasının genişletilmesini önlemek ve Bomonti imtiyazını uzatmak için, Ankara fabrikasının gelir getirmiyeceği fikrini İsmet İnönü’ye telkin ettiler. Atatürk Umumî Kâtibi Hasan Rıza Soyak aracılığı ile Danimarkalı uzmanlara meseleyi inceletti. Onlar, eğer fıçılarla taşınıp Haydarpaşa’da şişelenecek olursa, Bomonti’ye bile rakip edeceğini söylediler. Son zamanlarda aralarındaki belli başlı bir anlaşmazlık bu idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Hanedanlar için taç ve taht, çok defa her şey demektir. İstanbul o kadar her şeydi ki, padişahlar için onun uğruna feda edilmeyecek şey yoktu. Büyük bir vatan müdafaasında İstanbul’dan bir gün bile ayrılmak, hanedan için taçtan, tahttan, devletten ve her ne var ne yoksa hepsinden olmak demekti. Çanakkale muharebesi zamanında düşmanın Akdeniz boğazından geçerek İstanbul’a gelmesi ihtimali düşünüldüğünden Anadolu’da bir merkeze gitmek hatıra gelmişti. Sultan Reşad için de Eskişehir’de bir konak hazırlanacaktı. Bu haberi duyan saraylılar:
- Padişahımızı taşralara götürecekler... diye ağlaşıyorlardı.
Mesele, hanedanın İstanbul’dan çıkmasına gelince, düşmanla mutlaka uzlaşılmalı idi. Taç ve tahtın İstanbul’da kalabilmesi için her şey verilmeli idi.
Fakat memleket sınırı Edirne’ye gelince, yazılmasa ve söylenmese bile, Anadolu’da bir merkez edinmek fikri alttan alta işleniyordu. Devlet bütün müesseseleri ile o kadar şehirleşmişti ki, bir gün İstanbul elden gitse hiçbir şeyimiz kalmayacaktı.
Balkan Harbinden sonra devlet merkezini artık İstanbul’dan Anadolu’ya aktarmak fikri, ilk defa açıkça galiba Mareşal Fon der Golz Paşa tarafından ileri sürülmüştür.
Mustafa Kemal acaba neden Ankara’yı seçti? Meselenin böyle konuşu doğru değildir. Mustafa Kemal sadece Ankara’da kalmaya karar vermiştir. Ankara ilk zamanları millî kurtuluş savaşının karargâhı idi. Düşman, onun yakınlarına kadar gelmiş, fakat kapısını zorlayamamıştı. Yer yer birçok bölgelerde Büyük Millet Meclisine karşı ayaklanmalar olmuşken, Ankara, hareketi ve Mustafa Kemal’i sonuna kadar tereddütsüz tutmuştur. Tutuşunun sebebi kuvvet baskısına verilemez. Çünkü Ankara’da askerî kuvvet daima pek azdı. İrtica, fesat ve tahriklerinin böyle kuvvetleri, çok da olsalar, ne çabuk erittikleri de başka merkezlerde görülmüştür. Sonra din işleri reisliği vazifesini gören rahmetli Hoca Rifat Efendi, pek vatanperver, dürüst ve cesur, bundan başka Ankaralıların da pek saydığı bir adamdı. Sert yaylanın bu çetin karakteri, hemşerileri ile beraber, en güç zamanlarda Mustafa Kemal’e bağlı kalmıştır. Ve sadece inandığından ve inandıklarından!
Bundan başka demiryolu Ankara’da sona ermekte idi. Sakarya günlerinde orası bırakılsa bile yine geri dönüleceğine şüphe yoktu.
Mustafa Kemal Ankara’yı merkez seçmiş değildir. Dediğimiz gibi Ankara’dan çıkmamıştır. Birçok şehir rekabetlerini önlemenin çaresi de bu idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
- "Atatürk biraz içtikten sonra ne yaptığını bilmez. Hele şükür ki hükûmetin başında İsmet Paşa vardır.” Binbir yoldan Atatürk’e bu telkin yapılmıştır ve bu yüzden son zamanlarda hükûmet adamları ile münasebetlerinde, eskiden olmıyan bir hâl, fazlaca bir sinirlilik hâli gelmiştir.
Meselâ bir aralık bir Bomonti bira fabrikası meselesi çıktı idi. Atatürk pek emek verdiği Gazi Çiftliği’nin verimli olması için de uğraşıp durdu idi. Çiftliği Ankara’yı bozkırlıktan kurtarabilecek teşebbüslerin bir deneme merkezi olarak benimsemiştir. Sonra da hükûmete devretti.
Ahmet İhsan Tokgöz, ki tam bir menfaatçi idi, İstanbul’daki Bomonti fabrikasının hisselerini almış ve idare meclisi reisi olmuş, İsmet İnönü’nün eniştesi Kudüslü Abdürrezzakı da idare meclisine almıştı. Her ikisi Ankara’da bira fabrikasının genişletilmesini önlemek ve Bomonti imtiyazını uzatmak için, Ankara fabrikasının gelir getirmiyeceği fikrini İsmet İnönü’ye telkin ettiler. Atatürk Umumî Kâtibi Hasan Rıza Soyak aracılığı ile Danimarkalı uzmanlara meseleyi inceletti. Onlar, eğer fıçılarla taşınıp Haydarpaşa’da şişelenecek olursa, Bomonti’ye bile rakip edeceğini söylediler. Son zamanlarda aralarındaki belli başlı bir anlaşmazlık bu idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
O akşam Atatürk:
- Hekimle her şeyi konuştunuz, değil mi? diye sordu. Sonra:
- Eğer konuştunuzsa anlamışsınızdır. Hemen Ankara’ya işleriniz başına gidiniz, dedi.
Atatürk, kimseye sezdirmemekle beraber, öleceğini anlamışa benziyordu.
Atatürk’ün ölüm felsefesi sade idi: ” Ölümü istemek bir cesaret değildir ama, ölümden korkmak ahmaklıktır” derdi.
Yine de vazifesi üstüne titriyordu. Savarona’da reislik ettiği bir kabine toplantısı altı saatten fazla sürmüştü. Gündem, Hatay meselesi idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Bu yüksekliğe kalp dayanmaz. Ankaralı Ermeniler bile ellisine gelince İstanbul’a göçerlermiş, diyenlere rastlıyorduk.
Avrupa’nın başlıca bayındır şehirlerinden biri, Madrid, 655 rakımlıdır. Münich’in rakımı 526’dır. Ankara 907. Sıfırın çok üstünde medenî merkezler daima kurulmuştur. Mesele su bulmakta, yaşanabilecek bir iklime kavuşabilmektedir. Ankara, bir yayla şehridir. Lion Üniversitesi Climatologie Profesörü Pièry der ki: Bu iklim, mihnet ve meşakkate karşı koyma terbiyesi veren eşsiz bir mekteptir. Buradaki insan, tabiatın asiliği ile savaşmayı ahlâk edinmiştir. Sıcak memleketlerin yakıcılığı ile olduğu kadar, kutup soğukları ile de uyuşabilir. Bu iklim, inisiyatif kabiliyetini ve moral enerjiyi geliştirir.”
Moskova Merkez Biyologie ve Climatologie Enstitüsü profesörlerinden Doktor Aleksandrof da şöyle demiştir: ”Osmanlı Türklerinin, anayurt iklimlerine hiç benzemeyen çeşitli dünya bölgelerinde asırlarca yaşayabilmeleri ve buraların hususiyetlerine göre nesil üretebilmeleri, işte bir yayla ikliminin nimetlerinden biridir.”
Sakarya, yayla karakterinin bir dayanış zaferi idi.
Fakat biz bütün bu bilgileri sonradan ediniyorduk. Bilhassa ilk on yıllık tecrübeler bizi Ankara’ya daha inandırmıştı.
Teknik teferruat ile okurlarımı yormak istemiyorum. Bir iki nokta üstünde durup geçeyim. Ankara bozkır mıdır? 100 rutubet mikyasına göre 55-75 orta derece sayılmaktadır. Bulutla tam kapalı havayı 10 farz ederseniz, Ankara’nın ortalaması 4,7’dir. Bir yılda Ankara havası 115 gün açık, 86 gün kapalı, 164 gün az çok bulutlu geçer. Yıllık yağışın metrekareye 427 kilograma çıktığı vardır. 220’den aşağı hiç düşmemiştir. Ankara’da bütün mesele ağaçlamada, sıhhî ısıtmada ve iklim hususiyetlerine göre yemektedir. Ankara’da oturanların ağır yemekten sakınmaları lâzımdır. Bütün bu meseleler için etütler vardır. Ankara Belediyesinin, hâlâ neden hepsini bir broşürde toplamamış olmasına şaşıyorum.
***
Ankara bugün bir şehirdir. Atatürk’ün başladığı, nedense bıraktığımız ağaçlama davasına devam etmekten ve imar hatalarını düzelterek yeni bir hızla devam etmekten başka meselesi kalmamıştır.
Hâlbuki ilk zamanları o bir avuç nüfus için yüz yıkayabilecek kadar su bulmak devlet reisinin ve hükûmetin belli başlı gündelik dertleri arasında idi.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
7. Azeri dili mi, lehçesi mi, şivesi mi demeliyiz?
Türkolojide dil-lehçe-şive tartışması olarak bilinen bu tartışma yalnız bizim değil dünya dilciğinin de çözemediği bir konudur. Önce Türkolojideki görüşleri ele alalım sonra dünya dilciliğine değineceğiz. Türkolojide özellikle Türkiye Türkolojisinde üç farklı eğilim vardır:
a. Lehçe-şive-ağız görüşü: R. R. Arat'ın yaygınlaştırdığı bir görüştür. İstanbul Üniversitesi'nin -özellikle de Muharrem Ergin'in öncülük ettiği bu görüş Çuvaşça ve Yakutçayı lehçe, diğer yazı dillerini (Tatarca, Kazakça vb.) şive kabul etmektedir. Lehçe metinlerle takip edilemeyen dönemlerde anadilden kopar, şive ise metinlerle takip edilen dönemlerde. Ağız bölgeler arası (Aydın ağzı, Trabzon ağzı vb.) farklı söyleyişleri kapsar. İstanbul ekolüne göre Türk lehçe ve şiveleri vardır.
b. Lehçe görüşü: Türk Dil Kurumu'nun da görüşüdür. Ankara Üniversitesi'nin (DTCF) görüşü olarak da değerlendirilir. İstanbul ekolünün lehçe ve şive dediği kolları Türk Dil Kurumu lehçe adı altında birleştirir. Buna göre Tatar şivesi değil, Tatar lehçesi denmelidir. Ankara ekolüne göre Türk lehçeleri vardır.
c. Dil görüşü: Türkiye'de T. Tekin bu görüşün yaygınlaşmasında önemli pay sahibidir. Dünya dilciliğinde de bu görüş hakimdir. Buna göre, söz konusu kollar ayrı birer dildir. "Birbirini anlamayan, bir tercümana ihtiyaç duyan iki kişi aynı dili konuşuyor olamaz." düşüncesi esastır. Karşılıklı anlaşılabilirlik ölçüsüne göre Tatarca ayrı bir dil kabul edilmelidir. Buna göre Türk lehçeleri değil, Türk dilleri vardır.
Bu sınıflandırmalar için çeşitli itirazlar yapılmıştır. İstanbul ve Ankara ekolünün görüşleri evrensel niteliğe sahip değildir. Bu yaklaşımlar örneğin Hint-Avrupa dillerine uygulandığında, metinlerle takip edilebilen dönemlerde ayrılan İngilizce ve Almanca dil değil, şive veya lehçe olacaktır. T. Tekin'in görüşü karşılıklı anlaşmaya dayanmasıyla evrensel bir nitelik sergiler. Ancak örneğin Türkiye Türkçesi konuşanlar Azericeyi büyük oranda anlamaktadır veya ana dili Başkurtça olan biri Tatarcayı, ana dili Tatarca olan biri Başkurtçayı anlayabilmektedir. Bir Başkurt için, anlayamadığı Yakutça dil olabilir ama Tatarca nasıl dil olacaktır? Anlaşma ölçüsü de bu gibi durumlarda çare olamamaktadır.
Dünya dilciliğinde de lehçe (dialect) ve dil (language) arasında nasıl fark olduğu her zaman net bir ölçü ile açıklanamamaktadır. Evrensel ölçü olarak karşılık anlaşabilirlik (mutual intelligibility) kullanılmaktadır. Buna göre, iki kişi birbirlerinin konuşmasını anlayamıyorsa orada iki farklı dil var demektir. Lehçe de bir dilin alt sistemlerinden biri gibidir. Her iki konuşur birbirinin konuşmasını yüksek oranda anlıyorsa iki farklı dilden söz etmek mümkün değildir. Bu durumda bir dil iki farklı lehçesi vardır. Buna göre de bir dil "birden fazla lehçeden oluşan" üst sistem gibi tanımlanır. Ancak karşılıklı anlaşılırlık da ölçü olarak çok verimli sayılamaz.
İskandinav dillerindeki durumu ele alalım. Norveççe, İsveççe ve Danca üç farklı dil olarak değerlendirilir. Fakat bu dillerin konuşurları çoğu zaman birbirlerini anlayabilmektedir. Öte yandan Almancanın bazı lehçelerini konuşanlar birbirlerini anlayamamaktadır. Karşılıklı anlaşılabilirliğin bir diğer sıkıntısı da anlaşabilirliğin yönlerinin farklılık gösterebilmesidir. Örneğin Danca konuşanların Norveççeyi anlama oranı, Norveççe konuşanların Dancayı anlama oranına göre daha yüksektir. Türkçe içindeki "dil-lehçe-şive" tartışmasıyla ilgili veriler de duruma örnek verilebilir.
Danca, İsveççe ve Norveççe, karşılıklı anlaşılabilirliğe rağmen, üç farklı dil sayılmaktadır. Bu da "dil" teriminin yalnızca "bilimle" ilgili olmadığını ortaya koyar. Dil "askerî, politik, ekonomik" yaklaşımlara göre değişebilen "dilbilim dışı bir kavram"dır. İronik de olsa, "Meclisi ve ordusu olan lehçeye dil denir." tanımı belki de işin doğasını en iyi yansıtan sözdür. Neyin dil, neyin lehçe olduğu; yalnızca bilimle belirlenememektedir (Kerimoğlu 2014).
”
”
Caner Kerimoğlu (Dilbilgisi Yazimi ve Ögretimi: Sorularla Dilbilgisi Yazimi ve Ögretimindeki Tartismalar)
“
Yeni devleti kurduğu vakit, bu memleketin yeni çağ tarihinde, en az ve kalitesiz kadro onun elinde idi. Zekâ takımından olanlar da Ankara’ya uğramazlardı. Pek çoğu yeni rejime karşı cephe tutmuşlardı. Kurtuluş devrinde bugünkü bilgi ve ihtisas kadrosunun dörtte birini bulsaydık, Türkiye şimdiye kadar tanınmaz hâle gelmiş olurdu. Hiç unutmam, bir gün henüz bir fidan bile dikilmeyen çiftliği dolaşırken yanına rastlayan bir ziraatçimize sorar:
- Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?
Ziraatçi sayar:
- Yulaf, pancar, zerzevat, tütün...
Biraz geride kaldığı vakit arkadaşlardan biri der ki:
- Yahu, bu toprakta tütün olur mu?
- Neme lâzım! Ben hepsini söyliyeyim de, bazıları olur, bazıları olmaz. Ya bir iki şey söylesem, onlar da olmazsa?
Rahmetli Ziraat Bakanı Sabri, Ziraat Fakültesini kapatarak o bütçe ile Avrupa’ya talebe yollamayı daha amelî bulmuş, sonra da yabancı mütehassıslar eli ile Ankara Ziraat Enstitüsünün temellerini atmıştı.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Korku
Yakup Kadri ile beraber Hamamönü semtinde üç katlı eski bir hımış ev tutmuştuk. İptidaî bir taşra evi idi. Önce tahta kurusundan temizlenmek için zamanın bütün ilâçlarını kullanmıştık. Misafirsiz yaşıyamıyacağımızı da düşündüğümüzden iki üç misafir odası döşemiştik. Döşeme söz: Kuru karyoladan ibaret.
Sanatkâr dostlarımızdan Çallı, rahmetli Namık İsmail, udî Nevres evimizde kalmışlardı. Daha bir hayli gelen gidenimiz de vardı. Ankara’da otel olmıyan ve han bozması kerpiçlerin bizim evden daha rahatsız olduğu günlerden bahsediyorum.
Akşamları ya çıkar, ya toplanırdık. Bizim gençlik, Ankara’nın cesaret ve iman devri idi. Abdullah isminde bir uşağımız vardı ki kardeşi rahmetli İsmail Canbolat’ın hizmetçisi idi. Bir gün bir facia duymuştuk: Canbolat’ın hanımı Çankaya’daki evlerinin penceresinden tutuşmuş bir kedinin kırlara doğru kaçtığını görmüş ve bayılmış. Meğer bizim Abdullah ve kardeşi et çalan bir kediyi cezalandırmak istemişler. Tutmuşlar, başkalarına ibret olması için komşu kedileri de evin altına toplamışlar. Onların gözü önünde hırsız kedinin üstüne gaz dökmüşler ve ateş vermişler. Abdullah’ı çağırıp sormuştuk. Hiç tınmadan:
- Ders olsun diye yaptık, demişti.
Bilmem kaç ay kalmıştık. Nihayet biz de sık sık gidip gelmekten usanarak Çankaya’da bir ev tuttuk. Taşınmağa hazırlandık. İyi hatırlıyorsam Yakup Kadri’nin akrabalarından Suad Karaosman da son gece misafirimizdi. Sabahleyin henüz sofada çayımızı içerken aşağı kattan bir silâh sesi ve bir feryat duyduk. Biraz ihtiyatlıca merdivenden indik. Bizim hizmetçi kız göğsünden kanlar akarak yerde yatıyor, başucunda da işte o Abdullah duruyordu. Katilin kızı vurup kaçtığını düşündüm:
- Abdullah çabuk bir polis getir, dedim.
- Başüstüne... dedi ve gitti.
Hikâye şu imiş. Meğer Abdullah kızla evlenmek istemiş. Kız reddedince şakadan mı, sahiden mi, her ne ise, benim yatak odamdan aldığı tabancayı ona doğrultmuş. Tetiği de çekmiş. Kurşun kızın göğsünden girip sırtından çıkmış. Ben yalnız yatak odamda tabanca bulundururum. Ceplerinde taşıyanlardan değildim. Fakat düşününüz: Katil âleti benimdi. Katile de evden gitmek fırsatını ben vermiştim.
Gazetelerin alabildiğine muhalefet yaptıkları, kulaklarına geleni, kalemlerine düşeni pervasızca yazdıkları zamanlardı. İstanbul gazeteleri pek az olan milletvekili gazetecilerin fisebilûllah aleyhinde idiler. Düştüğüm güç durumu düşününüz. Bereket Abdullah yanında polisle geldi.
Bir müddet sonra kızı hastahaneye, Abdullah’ı da hapse götürdüler. Gazeteci tedhişinden bahsederler. Gerçekten şahsî şereflerin iyice korunmadığı rejimlerde bu tedhiş vardır ve basın hürriyetinin amansız düşmanı da işte bu tedhiştir. Çünkü bu tedhiş tehlikesi altında bulunan herkes, basının elinden haklı hürriyetler de alındığı zaman sevinç duymasa bile hiç olmazsa mücadele etmez.
- Yarın biri gider, Abdullah’a akıl öğreterek, efendim ben efendimin tabancası ile kızı vurdum! dedirtirse?
Yatarım aklımda bu, kalkarım hatırımda bu. Tanrının sabahı bir paket yiyecek, bir kutu şeker, veya buna benzer hediyeler alıp, erkenden hapishaneye gider, Abdullah’ı görür:
- Korkma sana iyi bir avukat tuttum, kurtulacaksın, der, teminat veririm.
Arkadan hastahaneye uğrardım. Kız iyileşti, Abdullah’ın mahkûm olduğunu biliyorum ama müddetini unuttum.
Yıllar sonra bir gün Meclis’e giderken üniformalı biri karşımda selâm durdu, elime sarıldı. Baktım, bizim Abdullah! Demir yollarında imiş.
Bütün ürküntülerim üstüme geldi, elimi verdim vermedim, uzaklaştım.
Asıl hoş tarafı, bizim kulağımız o kadar delik basın dedikoducularının böyle bir vak’ayı 33 yıl sonra ancak bu yazımdan haber almış olmalarıdır. Kendilerini ummadıkları kadar iyi “atlatmış” sayılmaz mıyım?
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Dünyada devlet değil, şöyle böyle ehemmiyetli hiçbir anonim şirket Anadolu devleti kadar az sermaye ile kurulmamıştır. Çeteciler haracına son verilmekle beraber, halkın vergi takati tam bir tükeniş hâlinde idi. Asıl amansız zorluk büyük taarruzdan önce görülmüştür. Taarruz için ne lâzımdı, bilir misiniz? Bugün Ankara’da yaptırdığımız bir iki apartmana döktüğümüz kadar para! Maliye Bakanı:
- Benim bildiğim iktisat ve maliye ilminin gösterdiği yollara göre bir santim bulmamıza imkân kalmamıştır, diyordu.
Yeni zenginlerimizin bir gecede bakara masasına döktükleri kadar para için vatanı kurtarmaktan vazgeçmek! Tabiî buna imkân yoktu. Sakarya’dan önce de duruma şu çare bulunmuştu: Kimin nesi var nesi yoksa yüzde kırkı devletindir, kararı ile yoktan varlık icat etmişlerdi. Yani Türkiye’nin fazilet ve fedakârlık çağı idi.
Zafer oldu da genişledik mi? Hayır. Âşar usulünün kötülüklerini ıslah edeceğimiz yerde bir demagojik hamle ile bütçenin bu en verimli kaynağını kuruttuk. Yüz küsur milyonluk bir bütçe ile dört harpten çıkan, yanmış, yıkılmış, dağılmış, üstelik yüz binlerce göçmen barındırmak zorundaki Türkiye’nin hemen hemen "yoktan bir daha varoluş" mesuliyetini yüklendik.
Maaş azlığından subaylar durmadan istifa ediyorlardı. Durum o kadar tehlikeli idi ki bizzat Mustafa Kemal Paşa, kapalı bir oturumda, kürsüye çıkarak orduya hemen bir milyon lira bulunmasını istemişti. Ama memurlar da aynı hâlde idi. Meclis yalnız ordu için bir istisna yapmaya yanaşmıyor, o gün pek hatipliği tutan Mustafa Kemal’e karşı bir "atlatma" çaresi düşünüyordu. Nihayet bir teklif geldi:
- Efendim, bir defa bütçede buna imkân olup olmadığını anlamak için meseleyi yarına bırakalım.
”
”
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
“
Bu dünyayla olmuyordu. Bambaşka bir dünyanın aşkıyla çarpıyordu yüreğim. Bir sigara yaktım. “Kemanın düşüşü”nü düşünmeye başladım. Düşerken belki de yeni bir nota keşfedecekti. Yeni bir şarkıyla, yeni bir duyguyla göğsüme girecekti. Saliseler boyunca dinleyeceğim ve sonunda bir olacağım eser: En derin kuyunun sesi.
”
”
Erhan Ege
“
AŞTİ'nin o kendine has havası, bize bazı gezilerin bir "iç başkalaşım" olabileceğini hatırlattı: Tekerlekler döner dönmez, bir bardak su ile yutacağımız soru ve ünlem işaretlerinin, karaya vuracakları ilk yerde başlatacakları değişim...
”
”
Erhan Ege (Gece Bekçisi Senfonisi)
“
Baharı getirmesi beklenirken Ankara’da her zaman soğuk geçen mart ayı, gerçekte sadece bir misafirdi. Bu şehirde benden başka bu kadar iyi yalan söyleyebilen bir şey varsa o da mart ayıydı. Onunla alıp veremediğim buydu. Zamanında okurken bir şekilde ufkumuzu genişlettiğine şaşırdığım bir yazıda bahsedilen “utangaç bok” gibiydi güneş bu dönemde. Uzun bir bekleyişten sonra çıkacak gibi olur, başını uzatır, ama evdeki misafirlerden biri tuvaletin önünden geçtiğinde ses çıkarırım diye utanıp hemen geri kaçardı.
”
”
Mithat Terje (Oda)
“
1 MART TEZKERESİ
ABD, Türkiye'nin kararını bekliyordu. Her düzeyde, değişik yöntemlerle baskının dozunu artırmıştı.
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney sık sık arıyor ve "Gemilerimiz yolda. Daha fazla bekleyemeyiz. Tezkereyi bir an önce çıkarın." diye sıkıştırıyordu.
Başbakan Gül de görüşmelerinde, CNN ve BBC'ye verdiği mülakatlarda demokrasi kartını kullanıyordu:
"Ben bir emir ya da kral değilim. ABD'de nasıl Kongre varsa bizim de Meclisimiz var. Anayasamıza göre, parlamento kararı olmadan adım atamayız. Tezkereyi TBMM'ye götüreceğiz. Oradan çıkacak karara göre hareket edeceğiz."
Ama, diplomatik nezaket kurallarını hiçe sayan asıl tehdit, şubat ayının ortasında Ankara'yı ziyaret eden ABD Dışişleri Başkan Yardımcısı Elizabeth Jones'tan geldi:
"TEZKEREYİ REDDEDERSENİZ EKONOMİNİZİ MAHVEDERİZ."
Diplomatik teammüllere tamamıyla aykırı böylesi bir tehdide daha önce hiç tanık olmamıştım. - Sayfa 41
”
”
Ahmet Sever (Abdullah Gül İle 12 Yıl - Yaşadım, Gördüm, Yazdım)
“
Turgay makes another face and shakes his head. ‘You see my antenna?’ He points to a little growth of skin next to his right ear. ‘This my antenna to God. No pray, no Allah. Allah. Just this. God understands. He knows that Turgay is good man even if he drink beer. I drink because I sad inside.’ I try to figure out Turgay’s politics. ‘Is there a problem in the east of Turkey?’ I ask. ‘What east?’ ‘With the Kurdish people?’ ‘What Kurdish people? What Jewish people. What Greek, what Turkish people? What Christian, what Muslim? Everyone same. Government in Ankara must understand. Fuck. Only Allah up there for all.’ Fuck, I thought to myself: ‘In a strange way, Turgay is a Sufi.’ the
”
”
Saeed Akhtar Mirza (Ammi: Letter to a Democratic Mother)
“
Simdi su sahneyi gozumuzde canlandiralim: Mevsimlerden ilkbahari yasiyor Ankara. Fazil Say son kez Cankaya tepelerinden yavas yavas iniyor ve kuzeye, Ulus Meydani'na, Ata'sinin heybetli bir sekilde at ustunde oturdugu anita yoneliyor. Oradan Yenisehir otobusune binip Kizilay'a geliyor. Kizilay Meydani'nda Alman mimar Clemens Holzmeister'in planlarina gore Avusturyali heykeltiraslardan Anton Hanak ve Josef Thorak'in diktigi anita bakmak icin kisa bir mola veriyor. Anit, askerin halka nasil yardima kostugunu canlandirir. Anita biraz daha yaklastiginizda taslara kazinmis Ataturk'un su sozlerini okursunuz: "Turk, ogun, calis, guven.
”
”
Jürgen Otten
“
uANKARA (12 Temmuz 1921'de İkdam gazetesinde çıkmıştır-Y.K.K.)
"Allah'a bin şükür nihayet Ankara'dayız. Yedi günlük ve altı gecelik yorucu bir yolculuktan sonra meşhur Çubuk Ovası'ndan geçilerek yalçın tepelerden müteşekkil dönüm dönüm bir dehlizden bu esrarlı şehre giriliyor. Benim yerimde bir Avrupalı gazete muhabiri kim bilir buraya erişebilmek için ne büyük fedakarlıklara katlanırdı.
Dünyanın hangi şehri burası kadar merak ve tecessüs çekebilir? Bugünkü siyasi cihanın üç büyük ve mühim merkezinden birisi de bence Ankara'dır. Hatta son zamanlarda burası Moskova'dan ve Londra'dan daha ziyade ehemmiyet kesbetti. Avrupa ve Amerika gazetelerinden herhangi birini açınız görürsünüz ki, en çok ismi geçen diyar Anadolu ve onun merkezi olan Ankara'dır.
Fakat zannetmeyiniz ki, Ankara'nın manzarası şehir itibariyle şu şöhret ve ehemmiyetle mütenasip bir heybet ve ihtişam arz ediyor. Türk öilliyetçilerinin Hükümet Merkezi bir yangın harabesinden başka bir şey değildir. Bütün dünyaya kafa tutan ve Garp aleminin mütecaviz ve müstevli dalgalarına karşı Şark'ın eşiğinde yegane geçilmez seddi teşkil eden Büyük Millet Meclisi bu harabenin bir kenarında tek katlı, mütevazi, küçük bir binaydı. On yıllık mütemaddi bir mücadeleden sonra hala sayısız düşmanlarla döğüşen Türk Milleti'nde azim, irade, kuvvet vekahramanlık, fazilet ve ümit namına ne varsa hep bu yalıtkan binanın içinde bulunuyor. Zarf ile mazruf arasında ne büyük tezat! Fakat, Türk'ün ruhundaki hayati ve ahlaki fazilete o emsalsiz ulviyet ve mahabeti veren asıl bu tezat değil midir? Eğer Ankara, Londra gibi muazzam ve tantanalı bir şehir ve Büyük Millet Meclisi, West Minister şehrinde bir saray olsaydı Anadolu'daki milliyet ve istiklal hareketinin manası bu kadar büyük görünür müydü? Türk askerine yirminci asır medeniyetinin icabı demir ve çelikten bin türlü cehennem aletlerine karşı koyabilmek kudretini veren şey onun büründüğü paçavralardır.
Her hadiseyi zahiri sebepleriyle görmeye alışmışlar bu tecellinin sırrını anlıyamazlar. O gibi kimselere tavsiye ederim ki, Ankara'ya gelmesinler. Zira, buraya ne tarafından baksalar ayrı bir hayat inkisarına uğrarlar. Hatta, bunlar ne derece iyi niyet sahibi olurlarsa olsunlar kalblerndeki kuvvetin mutlaka sarsıldığını hissederler.
...
Bir Frenk muharririne göre, dünyada bazı yerler vardır ki, orada bir ilahi nefha eser, Vahdaniler için, Kudüs, Mekke; Cihangirler için Roma, Kartaca; Sosyalistler için Leningrat, Moskova bu neviden yerler olsa gerekir. Mazlum ve mağdur millet için de ilahi nefhanın estiği yer Anadolu'nın en harap bir kasabası olan Ankara'dır. Bundan anlamak lazımgelir ki, herhangi bir şehre azamet ve mahabet veren şey o şehrin binaları, yolları, kubbe ve sütunları dğeildir; ancak orada vukubulan hadise, orada doğan fikir, orada esen nefhadır.
”
”
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Vatan Yolunda)
“
Kaikkeuden hengitystä sanotaan tuuleksi, vastasi Tsu Ch'i. Se ei aina liiku, mutta kun se liikkuu, kuuluu kymmenistätuhansista onkaloista raivokasta ujellusta. Etkö ole koskaan kuunnellut sitä: liaoo liaoo... Vuoriston metsien kolkissa ja huipuilla on koloja ja onteloita suurissa puissa, joiden ympärysmitta on sata vaaksaa; jokin on kuin sierain, toinen kuin suu tai korva; jokin on suorakulmainen, toinen pyöreä; jokin kuin huhmar, toinen kuin allas tai lätäkön pohja. Kaikista niistä kuuluu ikään kuin kuohuavan veden pauhua tai kohinaa, ne ulvovat ja huokaavat, mylvivät kuin eläimet, ujeltavat, valittavat ja viheltävät. Edellä kulkeva tuuli laulaa jyy ja perässä seuraava säestää jung. Kun tuuli puhaltaa lempeästi, kuulet hiljaisia sointuja, mutta myrskyn synnyttämät soinnut ovat jyhkeitä; ja kun ankara tuuli asettuu, jokainen onkalo vaikenee. Etkö ole koskaan nähnyt, miten kaikki puut huojuvat huojuvat, taipuvat taipuvat?
”
”
Zhuangzi
“
Çiko 8Rahmetli dedem bana Çiko derdi) 2. Cihan Harbinde Hitler Almanya'sı her gün bir memleketi istila eder ve istila ettiği ülkenin başka ülkede bulunan elçiliklerinin de arazisini talep ederdi. Çekoslavakya işgalinden sonra Alman Büyükelçi Türkiye'den Çekoslovakya Büyükelçilik binasın istedi. Hükümet uygun bulup verdi. Polonya'nın işgalinden sonra ise bu kez Alman Büyükelçi, Büyükelçiliklerinin hemen yanında bulunan Polonya Büyükelçilik binası ve arazisini talep etti. Bu istek Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından reddedildi. İsmet Paşa'nın bu davranışı unutulmazdı. Polonyalılar da bunu unutmadılar ve Tunalı Hilmi Caddesi ile İran Caddesi arasında kalan bölümde kendilerine ait olan şu kocaman bahçenin bir bölümünü park yapılmak üzere 1960 senesinde Ankara Belediyesine bağışladılar. Çiko Polonya Büyükelçiliğinin bahçesi çok büyüktü ve içinden de küçük bir dere geçerdi. Bu derenin kıyısında kavak ağaçları bulunurdu. Zaten "Kavaklıdere" ismi de buradan gelirdi. Park yapılmak için bağışlanan bahçede yüzyıllık ağaçlar vardı. İşte bak gölgesinde durduğumuz şu ağaçları görüyor musun senden de benden de büyükler. Şuradaki içinde kuğuların olduğu göl derenin suyundan oluşturulan bir suni göl. İşte simit attığın şu kuğular da bizim ülkemize çok uzak olan Çin diye bir ülkeden hediye olarak gönderildi. Kuğulu Parkın öyküsü budur Çikom" diye anlatmıştı Kuğulu Parkın öyküsünü rahmetli dedem.
”
”
Timur Özkan