Ankara Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Ankara. Here they are! All 100 of them:

Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir.Kafka burayı görseydi, "Adamlar yapmış," deyip yazarlığı bırakırdı.
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
İstanbul ile Ankara karşılaştırması yaptı. İstanbul'a giden herkes dönüşte böyle bir kıyaslama getirir, lokum gibi ya da pişmaniye, saray helvası, Bolçi. "İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen bile dişlerini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
The victims of Ankara peace rally sacrificed their lives for peace and their only wish was We Want Peace.
Widad Akreyi
Kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? “Kurtuluş” dedim “Ankara'da bir mahalle.” fazlası değil. Belki bir de Bob Marley'in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok. Kurtulmaya gelmiyoruz bu dünyaya, daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce..
Hakan Günday (Kinyas ve Kayra)
İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen de dişini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.
Barış Bıçakçı (Sinek Isırıklarının Müellifi)
Behzat Ç. gibi Ankara'da doğup büyüyen bir adamın duyup duyabileceği bütün sıkıntıların mimari karşılığı Ankara Adliyesi'dir. Kafka burayı görseydi, "adamlar yapmış", deyip yazarlığı bırakırdı.
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
Ankara'dan Sulhi ," Ölüler bekler.
Barış Bıçakçı
As always when he reached this point, whether in Lebanon, Ankara, the western provinces of Canada,
Stephen King (Needful Things)
When the time came to sell cookies, my mother, to whom few things could have been more shameful than the idea of my going door-to-door trying to sell anything, sold all the cookies herself, to her own mother. Ten years later, when I was visiting my grandmother in Ankara, I found them in the pantry: thirty unopened boxes of Girl Scout cookies. “Why didn’t you eat your cookies?” I asked. “Oh, they’re cookies? I thought they were candles,” said my grandmother.
Elif Batuman (The Idiot)
ÜÇÜNCÜ ŞARKI Siz de benim gibi, Günleri Sevgiyle isteyerek Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde Gitmekten başka bir kavramı olmayan Cumhuriyet çocuğu olarak yayan, Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan) Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan İğrendirmediyse sizi, Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, Kaybettiniz (benim gibi). Oysa, Aynı Hergele Meydanı’nda, Gölgede on beş, güneşte yedi buçuğa tıraş eden Berberleri görmeden Yalnız renkli yanını yaşadınızsa hayatın Ver hergele ve beygir olduğunu duymadınızsa atın, Sakalı uzamış seyyar satıcılara kese kâğıdı satmadınızsa, İçinde süt ve salebin olmadığı “dondurma kaymak”tan tatmadınızsa (Aynı Hergele Meydanı’nda) Kazandınız. (Kimse yoktu -çirkinlikten başka- Selim’in yanında) En bayağı ve en müstehcen (Fakat fiyatı ehven) Romanları kiralamak için gecesi beş kuruşa, Samanpazarı’na çıkan yokuşa Değil de sağa sapın. Etiler’in at oynatmış olduğu Ankara’da
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
The decisions being made in today’s world that really matter are not being made in Paris, London, Berlin or Rome—as they were a hundred years ago—but in Beijing and Moscow, in Tehran and Riyadh, in Delhi and Islamabad, in Kabul and in Taliban-controlled areas of Afghanistan, in Ankara, Damascus and Jerusalem.
Peter Frankopan (The New Silk Roads: The New Asia and the Remaking of the World Order)
Ankara Kalesi'ne çıktım. ....... Buraya çıkarken gördüklerimizle hangi medeniyetlere, hangi çağlara gitmeyiz? Fakat hayır, Ankara bu cinsten tarihi bir hulyaya kolay kolay imkan vermiyor. Burada tek bir vak'a, tek bir zaman, tek bir adam muhayyileye hükmediyor. Bu şehir kendisini o kadar ona vermiş ve onun olmuş. Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifarlı ağrılarına götürüyor, onun tabii neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. Bu o kadar böyle ki, Ankara, İstiklal Mücadelesi yıllarından bütün mazisini yakara çıkmış denebilir.
Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir)
Gri sendeki kadar güzel değil asla, Sendeki kadar kasım değil hiçbir ay ve sen kadar benim değil hiç bir şehir, Ama hepsinden güzeli Seninle kucağıma doğmasıydı güneşin... ... Ahmet Haşime'e "Şehirlerin güzelliği neidr?" diye sormuşlar. "Manaları" demiş. Belki denizi yok, belki ormanlar içinde değil, belki İstanbul kadar tarihi eski değil ama bana göre yaşanmışıklarıyla manalıdır Ankara...
Timur Özkan
Soru: Bu kadar insan ölüyor Türkiye'de peş peşe. Diyarbakır'da. Ankara'da. İstanbul'da, Atatürk Havalimanı'nda, her yerde... Siz neden tek bir insanın katilini bulmak için bu kadar çok uğraşıyorsunuz? Cevap: İnsan kötü zamanlarda da yaptığı işin en iyisini yapmaya çalışmalı. Elimden gelen tek şeyi yapıyorum. Hayat karşıma sahtekârları, yalancıları, katilleri çıkarıyor, ben de ne yapayım, kovalıyorum...
Celil Oker
Garpçılık bu demek değildir. Garpçılığı bir eğlence tarzı telakki etmeyiniz. Garpçılık her şeyden evvel bir yapma, yarata, kurma, iletme ve işletme gücüdür. Bütün bu yaptığınız şeyler hep ondan sonra gelir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Kurusoğan'ın (100.- TL)sına fırladığı bu ülkede nasıl yaşanacak?! Herkes bir şeyler yapabilme derdinde, kaçma derdinde! Önümüzdeki aylarda göreceğiz ülke'nin nereye gittiğini. Zira sancı büyük, köklü! Sayfa: 210
Vüs'at O. Bener (Canım Tavşancığım - Ayşe Bener’e Mektuplar (Ankara 1969-1987))
Dersimiz kasvet konumuz Ankara. Ayrancı, aşağı ve yukarı olmak üzere ikiye ayrılan bir semtimizdir. Burada temiz kalpli, munis insanlar yaşar. Aşağı olsun yukarı olsun bütün Ayrancılılar telefon faturalarını vaktinde yatırır, askerlikten kaçmak için açık öğretime yazılmaz ve kesinlikle ironiden anlamazlar… Esat, küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrılan, şirin bir semtimizdir. Burada aşk acısı çeken sempatik insanlar oturur. Bu semtimizin bir diğer özelliği de sınırlarının… belirsiz olmasıdır. Bu yüzden pek çok Ankaralı, Esat‘ta oturmadığı halde kendini Esatlı zanneder… -Şule, Jale, Selma ya da Berna- Behzat Ç., ertesi gün, Ankara il sınırlarının sonuna doğru, Ayaş’a yaklaşırken rahat bir nefes alınca anladı bunu. Aslında bütün kent, insanların diri diri gömüldüğü bir tabuttu. Farklı olan ebattı, yoksa mantık üç aşağı beş yukarı aynıydı. Senin için ayrılan hava bitince ölüyordun, bir daha gömüyorlardı...
Emrah Serbes (Son Hafriyat)
Askeri darbenin en kötü günlerinde Diyarbakırlılar hapishaneden gelen işkence çığlıklarıyla sindirilmişken, Ankara’dan şehre müfettiş kılıklı bir adam gelmiş. Esrarengiz ziyaretçi kendisini havaalanından oteline götüren taksinin Kürt şoförüne Diyarbakır’da hayatın nasıl olduğunu sormuş. Şoför de bütün Kürtlerin yeni askeri yönetiminden çok memnun olduğunu, Türk bayrağından başkasına inanmadıklarını, ayrılıkçı teröristlerin hapse atılmasından sonra şehir halkının çok mutlu olduğunu söylemiş. ‘Ben avukatım,’ demiş Ankara’dan gelen ziyaretçi. ‘Hapiste işkence görenleri, Kürtçe konuştu diye köpeklere yedirilenleri savunmaya geldim.’ Bunun üzerine şoför ilk sözlerinin tam tersi bir havaya girmiş, hapishanede Kürtlere yapılan işkenceleri, canlı canlı lağımlara atılanları, dövüle dövüle öldürülenleri sayıp dökmüş. Ankara’dan gelen avukat dayanamayıp şoförün sözünü kesmiş. ‘Ama az önce tam tersini söylüyordun,’ demiş. Diyarbakırlı şoför de ‘Avukat bey, haklısınız,’ demiş. ‘İlk söylediğim resmi görüşümdü. İkinci söylediğim de şahsi görüşümdür.
Orhan Pamuk (A Strangeness in My Mind)
NURETTİN EŞFAK'IN BIR MEKTUBU ... Mektepten istifa ettim. Cepheye gidiyorum ihtiyat zabitliğiyle. Çocuklarımıza Türkçe okutmak, öğretmek, sevdirmek onlara dünyanın en diri, en taze dillerinden birini, kendi dillerini, güzel şey, büyük şey. Fakat bu dilin insanları için çakmak çalmak cephede daha büyük daha güzel. Biliyorum: iş bölümünden bahsedeceksin. Fakat, Ankara'da çocuklara ders vermek, bozkırda ateş hattına girmek haksız ve hazin bir iş bölümü. Öyle günler yaşıyoruz ki ben bir iş yapabildim diyebilmek için: hep alnının ortasında duyacaksın ölümü. ...
Nâzım Hikmet (Şiirler 3 – Kuvâyi Milliye)
I used the second token to call the lab again. “What—you mean Yusuf Bey hasn’t come yet?” a secretary said. A wave of hilarity rose in my chest. I knew Yusuf Bey. He had been my grandfather’s driver in Ankara for years. He was never on time anywhere. Once, he broke a car by driving over an enormous boulder that was sitting right in the middle of the road. When my grandfather asked, “Yusuf, why didn’t you drive around the boulder?” he said, “I thought it was paper.” Once I knew it was Yusuf Bey, I found him right away. He was standing in a corner eating sunflower seeds. “Oh, so you’re Selin Hanım,” he marveled, brushing off his hands. “The last time we met, you were shorter.” “I was ten years old.” “Ah, so that’s why.
Elif Batuman (The Idiot)
Bütün iyi niyeti ve samimiyetine rağmen, koruma pratiği özünde yapısal bir şiddet barındırır. Bu şiddet, koruma pratiğinin kendini var ettiği "korumaya değer olan" ile "henüz korumaya değer olmayan" arasındaki sınırdan kaynaklanır. Neyin korumaya değer olduğuna ilişkin karar aynı zamanda neyin korumaya değer olmadığının kararıdır. Koruma pratiği korumaya değer bulduğunu ayrıcalıklı hale getirirken, henüz korumaya değer olmayanı sıradanlaştırır.
Umut Şumnu (Mimarlar ve Apartmanları: Ankara'da Konut ve Barınma Kültüründen Örnekler)
Osmanlı Karaman beylikleri arasındaki mücadeleyi anlatan, ayrıca şaman bir karakterin şamanlık gelişimiyle tüyleri diken diken eden ayrıntılar sunan tarihi roman serisinin ikinci kitabı da akıcı, tarihi bilgilerle dolu doluydu. Üstelik Edirne'den çıkan karakterlerin ilgi çekici mekanlara olan seyahatlari beni tarihi bir yolculuğa çıkardı. Çok keyif aldım. Kumru ve Bengi diğer Osmanlı şehzadeleri ile Edirne'den çıkıp ikinci Osmanlı payitahtı Bursa'ya ve çevredeki başka şehirlere gittiler. Bursa'nın tasvirleri çok hoşuma gitti. Ayrıca diğer karakterlerin de kişisel gelişimine daha çok girildi. Kötü olduğunu sandığımız bazı kişilerin aslında daha karmaşık karakterlere sahip iyi-kötü arasında kişiler olduğunu görmüş oldum. Bu da kitap okurken keyif aldığım bir noktadır çünkü hiçbir insan sadece iyi sadece kötü değildir. Karakterler kişilikler psikolojik değişimler katman katman açılır, bu konuda da çok tatmin oldum. Kitap herkesin bildiği ünlü Ankara Savaşı ile sona erdi ve savaş sahnelerinde her şey gözümde apaçık canlandı. Olaylar açılırken ve sırlar ortaya çıkarken savaş alanında kılıç kullanan şehzadelerin bazılarının babalarını savaş alanında bırakıp kaçması çok acıklıydı. Dönem tarihini biraz bilenler Ankara savaşında kimlerin kaçtığını iyi bilir :D Sonuç olarak Larende'nin Varisleri çok keyif aldığım ve herkese tavsiye ettiğim bir kitaptı.
Deniz Canan (Larende’nin Varisleri Larende’nin Aynası Kısım -2)
Ne hayatı varmış kentlerde? Varsa bile size var ! Ne geçiyor eline bizden oraya gidenlerin? Ne olabiliyorlar? Kapıcı, çöpçü, hızmatçı, dutma ... İstanbul-Ankara'daki avratların sidikli donlarını paklayıp, apartman yapılarını, garacları, caddaları bekliyorlar. Sırtlarıyla taş çekip han apartman yapıyorlar. Emme içine girip oturamıyorlar. Bekledikleri dükkenlerin hiçbiri kendilerinin değil. Pakladıkları sidikli donlar, bulaşıklar hep başkalarının ! Biz dünyaya çöpçü, hızmatçı olmaya mı geldik Emin bey? Burda acımdan ölürüm, gene gitmem o donuz kentlere ki çöpçü, hızmatçı olayım! Diyorsun ki, taş devrinden kalma yimekler, tunç devri nden kalma fitilli lambalar, kağnı, karasapan, tuluk ... Senin bir şeyden habarın yok Emin beyim! Yazıyorsun iki çızık, alıyorsun bin, iki bin! .. Bu gidende bizim yidiğimiz yimekleri bulamayanlar da var! Yataklarımızı dersen, eyi kötü biz yatarız be efendim! Eyisini buluncaya kadar kötüsüne eyvallah ! Diyorsun ki, fitilli lambalar ... Tuluk suyu demene de karşılık vereceğim : Tuluğun değerini bilen bilir ... Ondan sonracığıma, sen ölçeriyorsun ki, komşular köyleri bırakıp kentlere yörüsün! Yörüsün arkadaş! Yörüyenlere dur deyen yok zati ! Emme köyler boşalmasın ... Köyler boşaldı mı hepimiz boku yidik Emin beyim ! Ulusun milletin kaynağı, beşiği, köyler değil mi? Bu kaynağı kurutup, nerde üreteceksin milleti? Köyü söndürdün mü memleket söner beyi m! Elleme giden gitsin, yörüyen yörüsün. Emme kaynak kurumasın. Daha o gidenlere seviniyoruz biz. Neden deyecek olursan, okuyup amir mamir oluyorlar. Hiç olmazsa bizim dilimizi biliyorlar! Biz de onların dillerini biliyoruz. Baksana şu ballarımıza : Kadastro .. . Ne demek kadastro? Meteoroloji Rasat Cihazı? Ne bu? Kasabada bir dayranın kapısında yazıyormuş, Irıza söyler: Malarya Eradikasyonu! Emin beyim, biz Türküz hamdolsun ! Dilimiz de Türkün dili. Bize diyorsun ki, kadınlar görgüsüz, erkekler bilgisiz ... Haşa ! Hiç kabul etmiyorum! Biz kendi görgümüzü, kendi bilgimizi biliriz. Hemi eyi biliriz! Ama sizin görgüleri bilmeyi z. Emme siz de bizimkileri bilmezsiniz. Bak, yere bağdaş kurup oturabildin mi? Biz diz bile çökeriz! Masa sandalle deye tuz yumurtlattın Battal'a ... Dal öğlen bir seet uyumadan edemiyor hiçbiriniz. Uyku dediğin geceye masus ... Eee hani görgülüydünüz siz? Sen sade kendi görgünü biliyorsun. Emme senin görgün mü eyi, benim görgüm mü? Orası ayrı. Sen Gazi Kemal'i duydun, ben gördüm. "Memleketin efendisi, başkanı köylüdür !" deye neden dedi Gazi Kemal? Çünkü Kurtuluş Savaşını köylüler kazandı. Eğer varısa yarın cennete de köylüler gidecek. Neden? Çünkü köylüler sade kendilerinin değil, tüm milletin ekmeği için çalışıyor... Bir var ki, harp darp, sonra da seçim saçım, ağalar, beyler ... anasını sinkaf etmiş köylülerin ki, belini alıp doğrulamıyor garipler ... »
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Mustafa Kemal'in Askerleriyiz Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Hiç düşündünüz mü... Nereden çıktı bu slogan? İlk kim söyledi? Sene 2006. Aylardan Haziran. Yer, Danıştay. Mustaf Kemal'in doğumunun 125'inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor: "Atatürk Türkiyesi'nden rahatsız olanların yapması gereken, atatürk'ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar.Cumhuriyet'ın nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948'den beri Mustafa Kemal'in askeriyim, terhis olmak istemiyorum". Turgut Özakman'dı o. Mucidi odur. Peki, 1948'den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut Özakman, 1948'de yedek subay falan mıdır? Alakası yoktur. İçinde "asker" kelimesi geçiyor ya. Dincileri-liboşları boşverdim, bazı CHP yöneticileri bile bu sloganı "militarist" zannediyor. Halbuki, tam tersine, sivil'dir, hukuki'dir. Turgut Özakman, 1948'de henüz 18 yaşındadır, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli Mücadelenin izini sürebilmek için Ankara'dan Afyon'a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet, yürür. Güzergah üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı'na şahit olmuş ve 1948'de hala hayatta olanları bulur. Hatıraları dineler, defterler dolusu notlar alaır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçeleştirtiği tarihi seyahat, 10 gün sürer... Ve bu attığı adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır. 1948'den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı Mustafa Kemal'in askerleriyiz. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türkler'in özetidir. Terhis olmak istemiyorumdan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir. "Hakikate ihanet etmeyelim" derdi. Buna didindi, son nefesine kadar. Huzur içinde yat hocam. Vatan sana minnettar. Sayfa:18-19
Yılmaz Özdil (İsim Şehir Artist)
Birdenbire bir isyan içinde bulduk kendimizi, yahut da bana öyle geldi. Keçe külâhlı, poturlu insanlar, yerlere kaba kaba basarak koşuşuyorlar, ‘İstemezük, biz bu hükümeti istemezük!’ diye bağrışıyorlardı. Soran olursa, kömürcünün oğlu olduğumu söylememi sıkı sıkı tembih etmişlerdi. Babaannem, babama ait ne kadar kitap, kağıt, fotoğraf, kılıç, tüfek varsa, daha doğrusu Ankara'daki babama ait ne varsa hepsini yatakların pamukları içine, tavan arasına saklamıştı. Alaettin tepesinden atılan kurşunların bizim evin üst kat pencere camlarını kırıp Ermeni mektebine, Ermeni mektebinden atılan kurşunların da gene aynı şekilde, bizim evin üst kat pencerelerinden geçip, Alaettin tepesine gittiğini söylüyorlardı. Mektebin pencerelerinde kaba bıyıklı başlar görüyorduk ve bütün gün, bütün gece alt katın merdiven basamaklarında barınıyorduk. Bir gün işittik ki, asiler, valiyi ahıra bağlamışlar. ‘Şeriat isterük, biz bu gavur hükümeti istemezük, dinsizleri istemezük, şeriat isterük!’ diye sürüklenen çığlıkları ve dinmek bilmeyen silâh sesleri duyduk. Kapılar kırılıyor, insanlar boğazlanıyordu. Günler ve günler geçti... ‘İstemezük, istemezük, istemezük!’ sesleri sokaklarda çınladı durdu ve bir gün çığlık, silâh sesi, istemezüklerle yüklü, hava içinde ‘Kuvây-ı Milliye geliyormuş’ haberi şimşek gibi çaktı. İstemezükler dindi, kaba postallı ayaklar sokaklarda kaçıştılar, silah sesleri kesildi. Güneşli bir sabah, ellerimizde mendiller evin önündeki ahalinin arasına kardeşimle ben de karıştık. Ağızları köpüklü, kuvvetli atların nal sesleri her şeyi örttü. Çılgın bir alkış... İhtiyar kadınlar, çocuklar, genç kadınlar, kızlar sevinçten ağlıyorlar, kalabalık neşe çığlıklarıyla çalkalanıyordu. Atlılar geçiyordu, atlılar... Parlak güneşin altında, kabalakları, kalpakları, koça koça bıyıkları ile atlılar geçiyordu. Sonra îstemezük'ler... Elleri arkalarında bağlı, poturlu, keçe külâhlı, şeriat fedaileri... Derken yük arabaları... Yük arabalarında, enselerinden kesilmiş, kanlı cesetler... O gün o kadar bağırdım ki, sesim kısıldı, hastalandım. Ermeni mektebinin önünde çocuklar, fişek kovanlarıyla bir çeşit mortiz oynamağa başladılar. Sokaklar boş fişek kovanlarıyla doluydu...
Orhan Kemal (Baba Evi (Küçük Adamın Romanı, #1))
SEITSEMÄN MIEHEN VOIMA Kiljukoon nyt kaikkein kaula, koska mielin virren laulaa voimasta seitsemän miehen. Tähtiä kuin otavassa, poikia on Jukolassa, laiskanpulskeja jallii. Juho pauhaa, pirtti roikaa; hän on talon aika poika, ankara "Poika-Jussi". Tuomas seisoo niinkuin tammi, koska saarnaa Aaprahammi, Jukolan Salomon suuri. Simeoni, liuhuparta, valittaa se "ihmisparka, syntinen, saatana, kurja". Simeoni herneet keittää, Timo sekaan rasvat heittää, patahan kuohuvaan sylkee. Lauri-poika metsäs häärii, katselevi puita väärii, mäyränä nummia tonkii. Viimein tulee hännän huippu, Pikku-Eero, liukas luikku, Jukolan tiuskea rakki. Siinä onpi velisarja, jalo niinkuin sonnikarja, voimalla seitsemän miehen.
Aleksis Kivi (Seven Brothers)
ANKARA: Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan on Sunday was on course for a crushing first-round victory in presidential elections to become a powerful head of state, amid fears his country is creeping towards one-man rule.
Anonymous
Elinde kanun olanlar, kalem olanlar böyle şey mi düşünüyor şimdi? Kaldırıyoruz, kalkındırıyoruz ... hepsi laf! Kendilerini kalkındırıyorlar!.. Ankara habire istatistik kabartmayı biliyor! İstatistik demek. .. Hay babam hay! Ulan şu Kır Abbas'a bakın ! Demek Kır Abbas bile çalışıyor ha! .. İstatistik demek. .. Durun ulan !» diye bağırdı. «Size beş takka mola veriyorum! Toplanın başıma ... »
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Aklına yanayım ayrıca Ankara'nın ki bizi bu köylülerle demokrasiye soktu! Ortak Pazar'a da sokacak ! .. Olmaz hanım, olmaaaz! .. bu köylüyle bu işler yürümeeez ... Sor bana ki çare nedir? Çare, bunları geleneklerinden koparmaktır hanım !
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
GUCCI LIFE, ANKARA POCKET I discovered this thing about we youths of nowadays; “we actually want to live a “Gucci” life, but with an “Ankara” pocket”, that is; we want to live large but we are not financially qualified to do so; and that is where immorality comes in. Obviously, our insatiable desire for money and other worldly things will definitely leads to us getting involved in immoral acts such as; cyber crime, armed robbery, kidnapping, terrorism etc. Therefore, we have to look for ways to curb or eradicate this, and that is one of the purposes of this association. We need a lot of “Abraham Lincoln”, “Karl Marx”, “Mahatma Gandhi”, “Nelson Mandela”, “Lee Kwan Yew”, “Martin Luther King”, “Gani Fawehinmi”, etc, in our midst to actually make this work. Those who fight for the masses, people who are not self-centred......we have to think of better ways to make things work in this country, but first we have to kill the “Gucci life, Ankara pocket” mentality.
Rahman Abolade Shittu
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek, ayılara yem olmayı başından kabullenmek demektir.” Elinin tersiyle Naîmâ Tarihi’nin cildine yavaşça vurdu. “‘Köprüyü geçene kadar ayıya dayı derler,” sözü, su katılmamış Osmanlı sözüdür... Osmanlıların, tarihleri boyunca iki karışlık köprüleri bile neden geçememiş olduklarını bundan daha iyi anlatan bir başka söz yoktur. Osmanlı, hiçbir zaman, ayılara dayı demeden köprü geçmeyi göze alamadı. Bugün bile, İstanbul’un politikacıları Ankara’yı, ayılara dayı demediği için yadırgıyorlar.
Kemal Tahir (Esir Şehrin Mahpusu (Esir Şehir Üçlemesi, #2))
When I first came to Ankara, the French, British, Italian, and Greek flags were flying over the train station. It is because of Atatürk that our flag waves there today. Look, even our former enemies are here to pay their respects.
Ayşe Kulin (Love in Exile)
having learned nothing from “the war to end all wars,” was mobilizing for battle once again. On the morning of September 1, 1939, Germany invaded Poland. Turkey prepared for the worst. Sitare and a few of her friends began attending courses twice a week to learn how to prepare dressings, clean wounds, and stanch blood. Soon, every young civil servant in Ankara could say his wife had learned the fundamentals of nursing.
Ayşe Kulin (Love in Exile)
Neden Ankara Seçildi? 15. ve 16. yüzyıllarda 20 bin nüfuslu bir şehirdi; Ankara önemli bir vilayetin merkeziydi. Bugünküne ilave Kırşehir, Kayseri ve Bozok dediğimiz Yozgat sancağı da eyalete bağlıydı. Roma'dan beri önemli bir askeri merkezdi. Ünlü Galatya krallığında, yani Keltlerin istilası ile kurulan bu coğrafyada da zamanla Yunanca hakim oldu. Ama gene de isimlerde, adetlerde Galat-Kelt kültürü yaşamıştır. Bizans dediğimiz Ortaçağ Roma'sı, topladığı her taşı hatta eski dönemin sanat eseri parçalarını dahi AnkaraKalesi'ni inşa etmek için kullandı. Şehir devamlı istila tehdidi altındaydı. doğrusu Selçuklu döneminde de aynı şey yapıldı. Nitekim timur'un orduları da şehri kuşattı ama şehri şehirliler savundu. Ankara ahilerini oluşturan lonca mensupları bir kardeşlik dayanışması içinde hem şehri yönetiyorlardı hem de birbirleriyle çatıştıkları görülmezdi. Timur'un ordularına bile dayandılar. Profesör Özer ergenç naklediyor: "Malumdar ki şehrin kadısı, tayin edilen valinin beratını kontrol eder." 17. yüzyılın ünlü kadısı Vildanzade sancak beyi beraatıyla gelen Celali eşkıyasının tayinini tanımadı ve şehre sokmadı. İlginç şehirdir, gayrimüslimlerden hemen her cemaat vardı. Ankara Yahudileri özgün bir zümredir. Hatta şehrin ... uzak bir bölgeye has olan zeytinyağı görülür çünkü; Ankara Yahudisinin "koşer" yemek listelerinden konuluğ ,sted,ü, yemeği tatlısı, tuzlusu, etlisi ve yağlısıyla yapabilmek için zeytinyağlılar mutfağını iyi tanırlardı. Şehrin ermeni tüccarları tiftik ticaretine karışmıştı. Ankara 17. yüzyıl sonuna kadar kumaş ihraç merkeziydi. romalı İmparator hamamlarının kalıntılarının yanındaki mezarlıkta Polonyalısından İngilizine kadar yabancı tüccar kabirlerine rastlanır. İsveç'in psikoposları bile Ankara sofundan cüppe giyerlerdi. Bugün Çankırı Caddesi'ndeki vilayet konağının etrafında önemli bir istimlak ve arkeolojik kazı faaliyetinin yapılması gerekir. Oysa Ankara Belediyesi Sümerbank'ın da ne derecede değerli bir tarihi bina olduğu tartışılır. bunlar bazı mimari tarihçilerinin kuruntularıdır. Her halükarda heykelin arkasındaki binaların yıkılması (ki bunlar 1950'li yılların sonu ve 60'lara aittir) ve Ankara kalesinin bütün haşmetiyle ortaya çıkması gerekir. 1919'un Aralık sonunda Ankara'ya gelen Mustafa Kemal Paşa böyle bir şehir buldu; fakirdi fakat belirli bir servet birikimi de yok değildi. Tozlu topraklıydı ve muhafazakar görünümlüydüama dünya ile teması olan bir şehirdi. Osmanlı Bankası'nın şubesi vardı. Harp içinde tatil edilseler de yabancı okullar ve konsolosluklar mevcuttu.
İlber Ortaylı
Beyatlı'ya: - Ankara'nın en çok nefesini seversin? diye sormuşlar. - İstasyonunu severim, demiş. - Niçin? - Çünkü oradan trene binip İstanbul'a gidilir. İstanbul için onca şiir yazan Yahya Kemal'in hiçbir şiirinde Ankara'nın sözü geçmez. İstanbul'un adı sayılamayacak kadar çok geçer. Sayfa:230
Altan Öymen (Bir Dönem Bir Çocuk)
Diyarbakır'a giderken, Ankara'ya uğradım; Abidin Bey adını ne koydun, dedi. Yaşar Kemal olsun mu? Olsun, dedim. Bir adım da var Kemal Sadık Gökçeli. Meşhur bir adamım, gazeteciliğe bulaştırmak istemiyorum. O orada dursun, bu ekmek parasıdır, düşüncesi var bende. Büyük bir edebiyatçıyım, şairim, kitabım çıkmış! Kemal Sadık Gökçeli nasıl olurda gazetelerde röportaj yapar? Van'da röportaj yaptım. Döndüğüm zaman, Ercüment Ekrem, yazı yazdım senin için, dedi. Son Posta'da yazıyor. Döndüğüm zaman, üç ay sonra, meşhurdum, artık!
Feridun Andaç (Yaşar Kemal: Bir Ömür Edebiyat)
Ankara Nakliye En iyi Ankara nakliyat hizmeti için aradığınız kaliteli hizmeti, güveni ve en ekonomik fiyatları bulabileceğiniz evden eve nakliye ankara ile eşyalarınızın taşınması derdine bir son veriyoruz. Son model kapalı kasa araçlarımız, çok sayıda deneyimli personellerimiz ve asansörlü merdiven sistemi de dahil olmak üzere evinizin veya ofisinizin eşyalarına zarar gelmeyecek şekilde taşınmasını sağlayan her türlü malzeme teminiyle nakliye ihtiyaçlarınızı karşılayan firmamız içiniz rahat edecek bir hizmetten faydalanmanıza olanak sağlamaktadır. Bürokrasi ve memur şehri Ankara’da çok katlı binalarda evinizin nasıl taşınacağını dert ediniyorsanız en iyi Ankara Evden Eve Nakliyat firması listesini görmek istermisin referanslarımızı inceleyip müşteri tavsiyelerine bakabilirsiniz evden eve nakliyat ankara ile sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. Asansörlü merdiven sistemiyle dışarıdan yükselen asansörümüz evinizin balkonundan kolaylıkla eşyalarınızın kapalı kasa araçlarımıza taşınmasına olanak sağlamaktadır. Ayrıca bu sayede tüm eşyalarınız çok daha kısa sürede araca yüklenerek yeni adresine ulaştırılarak zaman tasarrufu da sağlanmaktadır. evden eve nakliyat hizmeti almak için Ankara nakliye başarılı nakliye hizmetleriyle memnuniyetinizde kalıcı bir itimat oluşturacaktır. Çok sayıda eğitimli personel kadrosu itina ile güvenlik tedbirleri alınarak nakliyesi gerçekleştirilen eşyalarınız hiçbir zarara uğramadan evden eve taşınmasına olanak sağlamaktadır. Ankara nakliyat başta çevre ilçeler olmak üzere dilediğiniz her yere nakliye hizmetiyle eşyalarınızın taşınması sorunlarını ortadan kolaylıkla kaldıracak. Yalnızca bir telefonunuzla tüm nakliye hizmetleri hakkında detaylı bilgi alabileceğiniz gibi dilerseniz firmamızı da ziyaret ederek nakliye anlaşması imzalayabilirsiniz. Nakliye işlemlerinizde uygun fiyatları da bulabileceğiniz hizmetlerimizde ilk olarak yapılan keşfin ardından taşınacak malzeme ve niteliklerine göre araç gereç temini yapılmaktadır. Bu sayede doğru ve hızlı nakliye hizmeti için bütçenizden nakliye hizmetlerinde tasarruf etme yoluna gidebilirsiniz. Ankara merkezli firmamızda Ankara evden eve nakliyat şirketleri hizmeti için sizler de kolaylıkla ulaşım sağlayabilir ve dert edindiğiniz taşınma işlemini çok daha kolay ve pratik hale getirebilirsiniz. Yapacağınız sözleşmeye istinaden belirlediğiniz gün ve saatte her türlü araç ve malzeme teminiyle adresinize gelen konusunda uzman personellerimiz yapacakları görev dağılımı ile profesyonel bir ekip çalışması sergilemektedir. Siz eşyalarınıza dokunmadan aklınıza gelebilecek her türlü eşyanızı korumaya alarak kılıma, çizilme gibi problemlerin yaşanmasını önleyecek şekilde garantiye alan personellerimiz itina ile nakliye aracımıza taşınmasını sağlamaktadır. Araca düzenli bir şekilde yerleştirilen eşyalarınız büyük bir hızla yeni adresine doğru yola çıkacaktır. Şehir içi ve şehirlerarası tüm nakliye ihtiyaçlarınızı karşılayacağınız Ankarada evden eve nakliyat ile kısa sürede nakliye hizmetinden yararlanmanın keyfini yaşayabileceksiniz. Zamandan ve paradan tasarruf sağlayacağınız nakliye hizmetlerimizde başınız ağrımadan ve zaman sıkıntısı yaşamadan Ankara’da doğru ve profesyonel bir hizmet almanın keyfini yaşayabilirsiniz. Ankara ve çevresi başta olmak üzere Türkiye’nin her yerine başarılı bir şekilde deneyimli personel kadromuzla sunulan nakliye hizmetlerinde eşyalarınızın zarar göreceği endişesini taşımayacaksınız. Ayrıca evinizden alınıp ve evinize teslim edileceği ana kadar tüm eşyalarınız firma garantisinde nakledilmektedir. Düşük bir ihtimalde olsa zarar gören eşyalarınızın temin veya tamiri firmamız tarafından gerçekleştirilecektir. Ankara’da nasıl taşınacağım derdinize bir son veriyoruz. Gerek ofis eşyalarınız gerekse evinizin eşyaları itina ile adresine taşınmaktadır. Yeni adresine ulaştırılan eşyalarınız dilerseniz adreste belirleyeceğiniz alanlara yerleştirilerek ofis içi eşyalarınızda
Mehmet Can
Padişah Vahdettin'in yarattığı iç savaş, milli hareketi çepeçevre saracak bir şekilde çıkarılmıştır. Aznavur isyanı, Biga, Gönen ve Karacabey civarını kaplamış, Adapazarı, Düzce, Bolu ayaklanmaları Ankara Beypazarı'na kadar yayılmış, Konya'da Delibaş Mehmet İsyanı ve Yozgat' ta Çapanoğlu isyanı Ankara'yı tehdit etmeye başlamıştır. Görüldüğü gibi milli hareketin merkezi Anakara dört bir yandan isyancılarla kuşatılmıştır. Sayfa:222
Sinan Meydan (Cumhuriyet Tarihi Yalanları (Yoksa Siz de mi Kandırıldınız?))
Kaikkeuden hengitystä sanotaan tuuleksi, vastasi Tsu Ch'i. Se ei aina liiku, mutta kun se liikkuu, kuuluu kymmenistätuhansista onkaloista raivokasta ujellusta. Etkö ole koskaan kuunnellut sitä: liaoo liaoo... Vuoriston metsien kolkissa ja huipuilla on koloja ja onteloita suurissa puissa, joiden ympärysmitta on sata vaaksaa; jokin on kuin sierain, toinen kuin suu tai korva; jokin on suorakulmainen, toinen pyöreä; jokin kuin huhmar, toinen kuin allas tai lätäkön pohja. Kaikista niistä kuuluu ikään kuin kuohuavan veden pauhua tai kohinaa, ne ulvovat ja huokaavat, mylvivät kuin eläimet, ujeltavat, valittavat ja viheltävät. Edellä kulkeva tuuli laulaa jyy ja perässä seuraava säestää jung. Kun tuuli puhaltaa lempeästi, kuulet hiljaisia sointuja, mutta myrskyn synnyttämät soinnut ovat jyhkeitä; ja kun ankara tuuli asettuu, jokainen onkalo vaikenee. Etkö ole koskaan nähnyt, miten kaikki puut huojuvat huojuvat, taipuvat taipuvat?
Zhuangzi
Simdi su sahneyi gozumuzde canlandiralim: Mevsimlerden ilkbahari yasiyor Ankara. Fazil Say son kez Cankaya tepelerinden yavas yavas iniyor ve kuzeye, Ulus Meydani'na, Ata'sinin heybetli bir sekilde at ustunde oturdugu anita yoneliyor. Oradan Yenisehir otobusune binip Kizilay'a geliyor. Kizilay Meydani'nda Alman mimar Clemens Holzmeister'in planlarina gore Avusturyali heykeltiraslardan Anton Hanak ve Josef Thorak'in diktigi anita bakmak icin kisa bir mola veriyor. Anit, askerin halka nasil yardima kostugunu canlandirir. Anita biraz daha yaklastiginizda taslara kazinmis Ataturk'un su sozlerini okursunuz: "Turk, ogun, calis, guven.
Jürgen Otten
Başını her öne eğişinde gençliğimi, yanağını öpmek için uzandığımda Ankara'yı ve ellerini koynunda kavuşturup her susuşunda İstanbul'u anlatan o kızdan, şimdi sıkıntılı bir yağmur, içimi ürperten bir kasım soğuğu ve söylenmemiş onca şey kaldı. Benden çok uzaklarda ve ne yazık, hep bana dair.
Ercan Kesal (Peri Gazozu)
I will frame you Tell me what you need, and I will provide it.. What does your fledgling drooping ego need to stay upright... I shall shrink myself Nay... Despite my bright African Ankara outfit I shall dim my flame So your frail Frilly
Enid Muthoni (Breaking At The Seams: An Anthology)
Türk Devrimi, alışılmışın dışında; çok farklı bir devrimdir; ne Fransızların Bastille baskınına, ne Rusların iç çatışmalarına benzeyen olaylar, ne de Faşist ve Nasyonal Sosyalist rejimlerin iktidarı ele geçirmelerinden önce yıllarca sürdürdükleri yasaya aykırı eylemler vardır Türk Devrimi'nde.
Necip Azakoğlu (1930'larda Ankara: Avusturya Büyükelçisi'nin Gözüyle)
Istanbul is like the New York of Turkey, and Ankara Washington, DC.
Abhijit Naskar (Karadeniz Chronicle: The Novel)
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
Büyü Bozan Hoca Ankara
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
Büyü Bozan Hoca Ankara
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
Ankara Bakım Yapan Hoca
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
Ankara Bakım Yapan Hoca
Medyum Ali Hoca başta Mısır olmak üzere birçok farklı ülkede uzun yıllar havas ve ilm-i ledün alanında eğitim alarak kendini geliştirmiş, Türkiye'de parapsikoloji, kuantum ve bioenerji üzerine ihtisas yapmıştır. Türkiye'nin en iyi medyumları arasında gösterilen Medyum Ali Gürses Hoca aşk, bağlama, kısmet açma, rızık açma vefkleri, büyü bozma, yıldızname gibi bir çok konuda hizmet veriyor. Çalışmalarını yurtdışına da gönderebilen Medyum Ali Hoca'ya medyumalibey @ g m a i l . c o m mail adresinden veya 0535 590 62 75 numaralı telefondan ulaşılabilmekte.
Yıldızname Bakan Hoca Ankara
İşlemlerindeki yüksek başarı oranları ve güvenilirliğiyle uzun yıllardır ihtiyacı olanların ilk tercihi olan Medyum Ali Gürses Hoca'nın resmi sayfası olan medyumali.com 'dan çalışma alanları ve prensiplerini inceleyebilir, kendisiyle ilgili daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz.
Yıldızname Bakan Hoca Ankara
Tamerlane planned to head toward Ankara to consolidate his position.
Billy Wellman (The Ottoman Empire: An Enthralling Guide to One of the Mightiest and Longest-Lasting Dynasties in World History (Europe))
Bayezid was captured, and Ankara was taken by Tamerlane.
Billy Wellman (The Ottoman Empire: An Enthralling Guide to One of the Mightiest and Longest-Lasting Dynasties in World History (Europe))
Sevmedim okulu önce, "Öğretmenim" tutmadı yerini annemin (bence.) Beni çingenelere vermek istemeseydi Babam, bir dev anası gibi Görünen öğretmenden kaçardım (ne iyi olurdu). Korkuyu Bahçedeki huysuz ve parlak kanatlı Horoz tanıttı bana. Bir de "öğretmenim" Rana. "Kulağını çekerim, konuşma, terbiyesiz, Yakarım ağzınızı, çişim geldi derseniz. Kırarım notunuzu haylazlık ederseniz. Yarına satır satır ezberlensin dersiniz." Yorganı üstümden attım o gece, Çıplak ayakla taşlara bastım o gece. Kırk derece Ateşim çıksın diye bekliyordum. Sakın Göndermesin babam beni okula yarın, Olur mu Allahım -Allahım diye başlamışken Dua edeyim hemen: Allahım ne olur Sen anneme Babama, bana ve nineme Ve apartmandaki Baha Beye, karısına ve oğluna Ve mahalledekilere ve rahmetli dedem Hüsrev kuluna Ve Ankara'dakilere ve Türkiye'dekilere Ve dünyadaki bütün iyilere Rahatlık ver. Onların içinde (varsa eğer) Hırsız, fena Ve kötülük etmek için insana Fırsat bekleyenlere Ve beni azarlayan kapıcımız Kamber'e Ve beni bahçede korkutan horoza Ve ezberimi bilmezsem ceza Verecek öğretmene Rahatlık verme. (Ceza vermezse rahatlık ver.) Yeter Bu kadar. Allah kızar sonra çok istersen. Yalnız unuttum; ne olur rahatlık versen Galatasaray takımı oyuncularına. Yarın Maçları var da; yenilmesinler sakın. "Bu çocuk ne olacak böyle. Müzeyyen? Yaramaz Olsaydı pısırık olacağına. Hiç kimseyle konuşmaz Sınıfta. Tek başına koşar durur bahçede. Onu Eve kapatmak doğru mu? Çalışkan fakat korkak." Annem üzüldü Fakat belli etmedi. 'Öğretmenim' çok güldü Çarpınca ağaca 'Affedersiniz' Dediğimi anlatırken. Annem sözü kısa kesti: "Dersiniz Başlayacak. Vaktini aldım Rana. İnşallah büyüyünce lazım olur vatana." Olmadı kimseye lazım. Aranmadı Aramayınca. Okul boyunca Ne futbol takımına alındı, ne sınıf mümessili olabildi. Nedense bir yönüyle -belki de her yönüyle- saf kalabildi. Yalnız bir korku kaldı kuşkuyla karışık; Sonunda kötü bir şey olur korkusuyla yaşadı Selim Işık Her olayı. Eski bir yara izi içinde sızladı, her eğilişinde İnsanlara. Dünyaya bir daha gelişinde Çocuk ve korkusuz yaşamak ister sürekli. Büyümek, yalnız tutunanlara gerekli. İkinci gelişinde çırıl çıplak dolaşacak Kelimenin bütün anlamıyla çırıl çıplak
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
Benim Mekke O, Beytüllahim de O. Benim El Dorado O, Ankara bile O.
Abhijit Naskar (Yüz Şiirlerin Yüzüğü)
Ne demek, ne demek oluyordu, kurs görmemiş, pis bir hayvanın Murtaza'yı hiçe saymayı kalkması? Yukarda Allah, Ankara'da Devlet, hem de Hükümet'se burda da Murtaza vardı. Murtaza'ysa değildi herhangi bir bekçi. Kurs gördükten başka, almıştı amirlerinden takdirname bile. Bir kedi, mundar bir kedi bozamazdı Murtaza'nın mahallede kurduğu disiplini. Yalnız kedi, kediler değil, mahallenin kazları, ördekleri, tavukları, horozları, köpekleri de bozamazlardı.
Orhan Kemal (Murtaza)
Azerbaycan’da yaşayanlar da bizim gibi tamamen Oğuz boyundan, Azerbaycan Türkleri de Oğuz Türkçesi’yle konuşuyorlar, biz de ! Yalnız aramızda basit bir ağız farkı var. Türkiye’de Erzurum ağzı, Sivas ağzı, Ankara ağzı, Aydın, İstanbul, Edirne ağzı nasıl birbirinden farklıysa ama hepsi de Türkçe ise Azerbaycan da öyle.
Yavuz Bülent Bakiler (Sözün Doğrusu 1)
Ama padişah defterhanesinde ismi Ankara’dır. Bir katmerli beyaz gül yaprağı gibi kat kat sur, fethedilmesi zor, hendekli bir hisardır ki hakkında şairler şehrengizlerinde övmüşlerdir. Dünya kalesinin tamamını gördük fakat böyle bir şey görmedik.
Şükrü Halûk Akalın (Seyyâh-ı Âlem Evliya Çelebi)
Eliaza Bazna, the professional Albanian Spy. Bazna was the valet to the British Ambassador in Ankara and was under the impression that he was the highest paid spy in history when he was paid 300,000 pounds for secrets he stole from the Ambassador's safe.
Ryan Jenkins (World War 2: Secret Weapons, Conspiracies & Experiments Revealed (World War 2, World War II, WW2, Brief History Book 1))
Aynı Mareşal, İnönü’yü kaybettiği Kütahya ve Eskişehir savaşlarında da korumuştu. He de Hükümet Merkezinin Ankara’dan Kayseri’ye taşınmasını göze alarak. Atatürk 10 Kasım’da hayata veda ettikten hemen sonra cenazesi bile kaldırılmadan, dargınlıklarını bildiği halde, İsmet İnönü’yü emrindeki silahlı güçle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destekleyen Mareşal, ilerde kendisine yapılacak kıyımdan haberdar değildi.
Süleyman Yeşilyurt
Deliye akıllı dedirtmekte âmil, para; akıllıya deli dedirtmekte de Ankara korkusu...
Necip Fazıl Kısakürek (Bâbıâli)
Şapka bize hakim değil, biz şapkaya hakim olmalıydık.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Bütün Ankara'da da böyle gösterişsiz bir sevinme vardı. Bu bayraksız, donanmasız, davulsuz, zurnasız bir zafer bayramı oldu. Çünkü, sevinç, yakın topraklardaki sular gibi, hep içe çekilmiş, yüreklere sinmişti.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Onun milli idealine göre vücut bulması lazım gelen yeni Türk cemiyetinin üslubu ne bu kerpiç duvarlar arasında bir örümcek gibi yaşayanlardan, ne de iğreti bir dekor içinde kurulmuş kuklalar gibi zıplayanlardan örnek alınabilirdi. Türk inkılabının vakarlı ve ahenkli ruhu, kendine layık ifadeyi çok daha canlı, çok daha şahsiyetli bir mimaride aramaktadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Ankara)
Son söz olarak ne diyelim: Sanırım seyahatnameler olmasa Ankara'nın bilinmeyen tarihinde yer alan Bulgar tüccarı, Alman ve İtalyan doktorları, İrlandalı arabacıyı, Polonyalı askeri hiç tanımayacaktık, Ankara'da 150 yıl önce "beş çayı" içildiğini, bir Müslüman'ın evinde içkili ziyafet verildiğini öğrenemeyecektik!
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Ayaş'ta küçük bir mola verelim ve dut dibi siğerinin tadına bakalım. Evde yapılan ekmeğin üzerine tuz, karabiber, kırmızı biber ile sarımsak koyar, küçük domatesler doğrarsak yeni bir lezzet daha damağımızı okşar. Prof. Dr. Türkan Merdol, sarımsaklı ekmke gibi yöreye özgü şekersiz ama tuzla pişirilen sütlüaşının yörenin kadim kavimleri Keltlerden kalma olabilecğeine işaret ediyor. Merdol, bununla da kalmıyor, analı kızlı çorbasının üzerine Ayaş'ta pembeleşmiş soğan ve yağda kızartılmış ekmeklerin de konulmasında Fransızların atası Keltlerin izini arıyor.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
İtalyan botanikçi domenico Sestini'nin 18. yüzyıldaki Anadolu gezisi notlarında da bir başka Ankara ünlüsü vardır: "arılar 'pamuk kadar beyaz' çok namlı bal üretirler." 19. yüzyıldan bir gözlem de Walther von Diest'e aittir: "Ankara'nın başka şöhretli ürünleri de çok iyi cins bir amut ile genellikle beyaz renkte olan mükemmel bir bal cinsidir." 1907 tarihli Ankara Salnamesi'ndeki notu da unutmamak gerekir: "Türkiye'de en iyi bal Ankara'da çıkar denilirse, bu söz mübalağa sanırmamalı. Kokusu, lezzeti, cinsinin güzelliği, beyazlığı itibariyle daima aranır.
Timur Özkan
19. yüzyılın sonlarında Ankara'yı görenler kentin eski güzel görünüşünü kaybettiğini, kıtlığın baş gösterdiğini, esnaf ve sanatkarların fakirleştiğini ve birçok kimsenin kentten göç ettiğini anlatırlar. Ankara'nın çöküşüne neden olan olaylardan biri de 1874 yılında Orta Anadolu'da baş gösteren ve insanların ölümüne veya göçüne neden olan büyük kıtlıktır. 1917'de, Birinci Dünya Savaşı sırasında bir de büyük yangın geçiren Ankara pek çok tarihi eserini kaybeder.
Timur Özkan
Turgay makes another face and shakes his head. ‘You see my antenna?’ He points to a little growth of skin next to his right ear. ‘This my antenna to God. No pray, no Allah. Allah. Just this. God understands. He knows that Turgay is good man even if he drink beer. I drink because I sad inside.’ I try to figure out Turgay’s politics. ‘Is there a problem in the east of Turkey?’ I ask. ‘What east?’ ‘With the Kurdish people?’ ‘What Kurdish people? What Jewish people. What Greek, what Turkish people? What Christian, what Muslim? Everyone same. Government in Ankara must understand. Fuck. Only Allah up there for all.’ Fuck, I thought to myself: ‘In a strange way, Turgay is a Sufi.’ the
Saeed Akhtar Mirza (Ammi: Letter to a Democratic Mother)
Çiko 8Rahmetli dedem bana Çiko derdi) 2. Cihan Harbinde Hitler Almanya'sı her gün bir memleketi istila eder ve istila ettiği ülkenin başka ülkede bulunan elçiliklerinin de arazisini talep ederdi. Çekoslavakya işgalinden sonra Alman Büyükelçi Türkiye'den Çekoslovakya Büyükelçilik binasın istedi. Hükümet uygun bulup verdi. Polonya'nın işgalinden sonra ise bu kez Alman Büyükelçi, Büyükelçiliklerinin hemen yanında bulunan Polonya Büyükelçilik binası ve arazisini talep etti. Bu istek Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından reddedildi. İsmet Paşa'nın bu davranışı unutulmazdı. Polonyalılar da bunu unutmadılar ve Tunalı Hilmi Caddesi ile İran Caddesi arasında kalan bölümde kendilerine ait olan şu kocaman bahçenin bir bölümünü park yapılmak üzere 1960 senesinde Ankara Belediyesine bağışladılar. Çiko Polonya Büyükelçiliğinin bahçesi çok büyüktü ve içinden de küçük bir dere geçerdi. Bu derenin kıyısında kavak ağaçları bulunurdu. Zaten "Kavaklıdere" ismi de buradan gelirdi. Park yapılmak için bağışlanan bahçede yüzyıllık ağaçlar vardı. İşte bak gölgesinde durduğumuz şu ağaçları görüyor musun senden de benden de büyükler. Şuradaki içinde kuğuların olduğu göl derenin suyundan oluşturulan bir suni göl. İşte simit attığın şu kuğular da bizim ülkemize çok uzak olan Çin diye bir ülkeden hediye olarak gönderildi. Kuğulu Parkın öyküsü budur Çikom" diye anlatmıştı Kuğulu Parkın öyküsünü rahmetli dedem.
Timur Özkan
Bugünkü adıyla "Aşağı Eğlence" ve "Yukarı Eğlence" diye bilinen semtler, eskiden gerçekten eğlence mekanlarıymış. O yıllarda orada yaşayan Rumlar belirli günlerde ud çalar şarkılar söylerlermiş. Pursaklar semti, Ankara Savaşı'nın yapıldığı yer olarak da bilinir. 1402'de Yıldırım Bayezid ile Timur arasında geçen Ankara Savaşı'nda Timur fillerini buryaa saklarmış. Önceki "filsaklar" olan adı zamanla değişerek, ilk önce "Pirsaklar" daha sonra da günümüzdeki adı olan "Pursaklar" olarak halk diline yerleşmiş. Karakusunlar semti ismini Karakusunlar Köyü'nden (ODTÜ'ye giden arka yolda bu köyden küçük bir parça hala durur.) alır. Köyün ismi de Yıldırım Beyazıt'ın çadırları "Kara kursunlar" deyişinden ileri gelir.
Timur Özkan
Her semtin isminin ayrı bir hikayesi var. "Çankaya" ismini kayadan akan su kaynağından alıyor. şeref Erdoğdu'nun Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan "Ankara'nın Tarihi Semt İsimleri ve Öyküleri" adlı kitabında Çankaya'nın isminin nereden geldiği şöyle anlatılıyor: "Asırlar önce akan bu su, şu ilerideki havuzda toplanırmış. Nice dertlere deva, onulmaz hastalara şifa, canlara can verirmiş. Bu yüzden buraya 'Çankaya' demişler. Harplerde, istilalarda yıkılmış, harap kalmışi suyun gözü kapanmış. Bu topraklar bizim olunca, buralara yerleşen ekalliyet suyun gözünü açmıştı. Ama ne derde deva, ne hastaya şifa, ne de cana can vermez olmuş. Lakin 'Çankaya' adı bugüne kadar süregelmiş. Yıllar sonra bu kayalara bşr köşk kuruldu. Ne mutlu bir tesadüf, bu tepeden Atatürk milletine şifalı sular akıttı.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Diğer yandan soncumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk için hiçbir şey tesadüf değildir. Ankara'yı başkent seçişini bakın nasıl anlatmaktadır: "Nihayet Ankara'da durdum ve memleket işlerini, milletin arzusu üzerine sevk ve idare etmek için başka yere gitmeye lüzum hissetmedim. Türkiye'nin ve Türk milletinin menfaatlerinin en emin müdafaası da ancak Ankara'dan olabileceği, hadiselerle sabit olmuştur. Bunun en kuvvetli etkenleri arasında Ankara'nın coğrafi yeri de vardır... Ankara'nın doğal ve coğrafi konumuna dğeer katan bir başka yön daha vardır. En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan zehirlenirken Ankaralılar, memleket ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelik girişimler hakkındaki iman ve güvenlerini bir an dahi sarsmamışlardır... Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten, Selçuklu idaresinin bölünmesi üzerine ANadolu'da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken bir "Ankara Cumhuriyeti"ni görmüştüm. Tarih sahifelerinin bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldiğim o gün de gördüm ki aradan geçen asırlara rağmen Ankara'da hala o cumhuriyetkabiliyeti devam ediyor. Türkiye'nin hemen bütün bölgelerini gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki, o zaman isimleri cumhuriyet olmayan diğer yerlerin bugünkü halkı da aynı kabiliyetten asla uzak değiller... Beni Türkiye'nin en münasıp merkez Ankara olabileceğini düşünmeye sevk eden ilk vesile çok eskidir ve fennidir. " Görüldüğü gibi Mustafa Kemal'in Ankara'sının pabucunu dama atmak (*) kolay değildir. Bu şehir çoğumuzun sandığı gibi yapay bir başkent olmayıp, kökü derinlere giden, belki sade ve basit, ancak karakterinde bağımsızlık, kardeşlik, dürüstlük, çalışkanlık gibi yüce değerleri barındıran bir cumhuriyet başkentidir. (*) Ahi Evran esnafın denetlenmesine büyük önem verirdi. Her fırsatta esnafları gezer, yapılan işlerin temizliğini sağlamlığını kontrol ederdi. Ayakkabıcıları gezerken bepenmediği ayakkabıyı dükkanın damına atardı. Günümüzdeki "pabucu dama aıtlmak" deyimi, o zamanlar "bugün falan ustanın pabucu dama atıldı" şeklinde dillendirilen bu adetten gelmektedir...
Timur Özkan
Atatürk Bulvarı üzerinde; Ankara'nın meydanlarına yapılan yolculukta, uğranılacak diğe önemli noktam ise Zafer Meydanı'ydı. mevcut durumda kişilerin sadece Zafer Çarşısı ve üzerinde bulunan taksilerle andığı boşluk aslında bir başka değerle meydanmış Ankara'nın şanlı tarihinde. Yolun ortasında bulunan heykel ancak önüne çelenkler konduğunda benim dikkatimi çekmişti ilk olarak. Gönül isterdi ki; bu tunç heykelin, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından açılan bir yarışmayı kazanan İtalyan sanatçı Pietro Canonica tarafından İtalya'nın Torino kentinde yapıldığını ve 24 Kasım 1927'de açıldığını heykelin önünde bulundurulacak bil bilgilendirme notundan öğreneyim.
Timur Özkan
Göç eden insanların, gittiklere yerlere kendi kültürlerini götürdükleri bir gerçektir. Bu durum, zamanla, gittikleri yerlerin kültürlerini de erozyana uğratmaya başladıkları sorununu da getirmektedir. 90'lı yıllarda Sincan'da başlaan bir kötü salgın (!) Ankara folkloruna da darbe vurmaya başlamıştır. Ankara Oyun Havaları - türküleri adıyla, edep dışı söz hareketlerle pavyon ve gece kuluplerinde sergileenen sözde Ankara oyun ve türküleri, gerçek kültürün tamamen dışındadır. işin kötüsü, hızla yayılmaktadır. İsimlerinin önüne kentin ya da yaşadıkları semtin adlarını koyan bu sanat icracıları (!) (Ankaralı Tugrut, Ankaralı Namık, Şentepeli Şükrü, Koçhisarlı Elvan Dalton, Ayaşlı Ali, Bakentli Gökhan, Ankaralı Yasemin gibi) arz talep dengesi içinde geçimlerini sağlamaktadırlar. Ne yazık ki bu seviyesiz yapıya, bazı TV kanalları da ekranlarını açmaktadır. Umarım, bu yoz kültür malzemeleri (!) biran önce yok olur, ekranları Ankara'nın gerçek türküleri ve oyunları şenlendirir.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Günümüzden 700-800 yıl önce yaşananlar Ankara kültürünün oluşmasında belirleyici rol oynamıştır. Ankara çevresinde kurulan Ahi çiftlikleri günümüzde hala isimleriyle yaşamaktadır: Ahi Mamak, Ahi Mesut (Etimesgut), Yakupabdal (Ahi Yakup), Ahiboz, Ahi, Ahili hemen akla gelenlerdir.
Timur Özkan
Kıyı kentlerinden Ankara'ya tayini yeni çıkanlar, tuzlamaya rağmen kayıp düşerek hemen belli ettiler doğum yerlerini.
Anonymous
Mustafa Kemal was convinced, and ordered that the theory should be taught at the new university in Ankara. He told a young French financial expert, Hervé Alphand, that his name was Turkish as it comprised the words alp (champion) and han (or khan, a ruler). In confirmation, Mustafa Kemal felt Alphand’s skull: it was, he decided, brachycephalic, the characteristic skull-shape of the Turkish race.11
Andrew Mango (Ataturk: The Biography of the founder of Modern Turkey)
al-Nusra marcia da Nord, forte del patto inter-islamico che include gruppi sostenuti da Ankara e Riad,
Anonymous
Üç gün sonra karlar eriyip, yollar açılınca burada dökülen kanların hesabını Ankara sorar," dedi Ka. "Kan dökülmesinden hoşlanmadıkları için değil. Bu işi yapanın bir başkası olmasından hoşlanmayacakları için.
Anonymous
The capital, Ankara, was preparing for a hot summer again. In Turkey the winters were extremely cold and snowy, and the summers were unbearably hot. It was already obvious that the approaching summer months would be hotter than hell.
Ayşe Kulin (Last Train to Istanbul)
Kentleşme konusunu konuşmuştuk. Peki kentlerimizin ruhu hakkında ne söylersiniz? Estetik kaygıdan niye böylesine uzağız? Böyle bir kentleşmede ruh olmaz. Ankara gençken bir nevi bozkırdaki bir Balkan şehriydi. Bugün Ankara’da geceleri insanın ruhu kararır. Bekâr bir insan orada yaşayamaz. Oysa Paris’in % 49’u bekârdır. Şu bakımdan söylüyorum: Öyle bir şehirdir ki bekâr insan Paris’te sıkılmaz. Sokaklarda içi açılır. Aşağı yukarı bütün Avrupa böyledir. İstanbul’da belki yaşanabilir ama orada da bir katliam başladı.
Anonymous
Necip Fazıl’la Ankara Palas’ta karşılaşmıştık: - Baksana bana, ben hiç düşüyor muyum, demişti.
Anonymous
Necip Fazıl’la Ankara Palas’ta karşılaşmıştık: - Baksana bana, ben hiç düşüyor muyum, demişti. Ben düşmem çünkü ben yerde oturuyorum.
Anonymous
1920 yılı Kasım ayıydı. Soğuk bir gece yarısı Sirkeci Rıhtımı'ndan köhne bir şilebe bindim ve işgal gemilerinin arasından süzülerek İstanbul'dan kaçtım. Şilepte benim gibi gizlice Anadolu'ya geçip, Kuvayı Milliye'ye katılmak isteyen gençler vardı. Paşam 1 yıl önce çıkmıştı Samsun'a... Şimdi ben de O'nun gibi, gizlice Karadeniz'e açılan bir vapurla açılıyordum Anadolu'ya... Henüz 24 yaşındaydım. Tarih 10 Kasımdı... Ankara'ya Paşamı bulmaya gidiyordum." Sayfa:19 - Fikriye Hanım
Can Dündar (Gölgedekiler)
Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip. 1933 yılında kamuoyuna yaptığı açıklamada, "Profesör, bir tekrarlama makinesi değil, talebeye ilmi ilhamlar veren, rehberlik eden, onun çalışma ve araştırma şevkini daima coşkun tutabilen kaynaktır. Hakiki profesör kendisi de ilmin talebesi olandır." diyerek, profesörün görevinin sadece ders anlatmak olmadığını, araştırma yapması ve bilim üretmesi gerektiğini vurgulamıştır. - ( Tahir Hatipoğlu, Türkiye Üniversite Tarihi, 2.Baskı,Selvi Yayınevi,5.Basım,2000,Ankara, s.136-137) - (Sayfa III)
Metin Özata (Atatürk, Bilim ve Üniversite)
Since 1945 Turkey has, of course, acquired far more importance for the US as a strategic ally, first in the Cold War and now the War on Terror. In the last twenty years, increasing pressure from the Armenian community, today much more salient than in the 1920s, and the emergence of an Armenian scholarship that has pioneered modern study of the exterminations of 1915-16 in the West, have made repression of the question more difficult. After previously unsuccessful attempts to get resolutions on it through Congress, in 2000 the House International Relations Committee voted for a bipartisan resolution condemning the Armenian genocide, while carefully exempting the Turkish Republic from any responsibility for it. Ankara’s response was to threaten withdrawal of American military facilities in Turkey, trade reprisals, and to talk of a risk of violence against Americans in Turkey – the State Department even had to issue a travel advisory – if the resolution were passed by Congress. Characteristically, Clinton intervened in person to prevent the resolution getting to the floor. In Ankara, Ecevit exulted that it was a demonstration of Turkish power.
Perry Anderson
Kendi haris emelleri için bize şerefsizce leke sürmekten kaçınmayan Başbakan İnönü'nün konuşmasında, aldatılmış oldukları ileri sürülen, bu toprakların evlatları olan harbiyeliler, mecburi sömestr tatilinde bulunuyorlardı. Buna rağmen Harp Okulu öğrencileri İstanbul, Ankara ve İzmir'de Atatürk anıtlarına birer çelenk koyarak İnönü'ye cevap verdiler. Evlatlarımın çelenkleri üzerinde şu kelimeler vardı: HARBİYELİ ALDANMAZ
Talât Aydemir (Hatıratım)
1 MART TEZKERESİ ABD, Türkiye'nin kararını bekliyordu. Her düzeyde, değişik yöntemlerle baskının dozunu artırmıştı. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney sık sık arıyor ve "Gemilerimiz yolda. Daha fazla bekleyemeyiz. Tezkereyi bir an önce çıkarın." diye sıkıştırıyordu. Başbakan Gül de görüşmelerinde, CNN ve BBC'ye verdiği mülakatlarda demokrasi kartını kullanıyordu: "Ben bir emir ya da kral değilim. ABD'de nasıl Kongre varsa bizim de Meclisimiz var. Anayasamıza göre, parlamento kararı olmadan adım atamayız. Tezkereyi TBMM'ye götüreceğiz. Oradan çıkacak karara göre hareket edeceğiz." Ama, diplomatik nezaket kurallarını hiçe sayan asıl tehdit, şubat ayının ortasında Ankara'yı ziyaret eden ABD Dışişleri Başkan Yardımcısı Elizabeth Jones'tan geldi: "TEZKEREYİ REDDEDERSENİZ EKONOMİNİZİ MAHVEDERİZ." Diplomatik teammüllere tamamıyla aykırı böylesi bir tehdide daha önce hiç tanık olmamıştım. - Sayfa 41
Ahmet Sever (Abdullah Gül İle 12 Yıl - Yaşadım, Gördüm, Yazdım)
On a visit to a mosque that had been formerly been an Armenian church in the town of Antep (now Gaziantep), the current custodian, the imam, happened to be inside. The imam suggested to the bishop that this holy space belonged to both of them and they prayed together. If politicians in Ankara warned that the ordinary population of Eastern Anatolia was still hostile toward Armenians, this was not the impression our group received. On the contrary, many people not only remembered Armenians but seemed to think that their return was a good omen.
Thomas de Waal (Great Catastrophe: Armenians and Turks in the Shadow of Genocide)
O hafta, Ankara’da maymun fosili bulundu. 10 milyon yaşındaydı. Adı, Ankarapithecus’tu. Arkeologlar izah etti: Ankara maymunu, tek vücutta üç karakter barındırıyordu. Hem orangutan, hem şempanze, hem goril’in özelliklerini taşıyordu. Vaziyete göre pozisyon alıyordu. Ormana orangutanlar hâkim olursa, orangutan gibi davranıyordu. Goriller mi geldi başa? Aniden goril oluveriyordu. Ortalığı filler basarsa, fil olacak hali yok, sempatik görünmek için şebeklik yapıyordu. Dönek, yalaka bi maymundu.
Anonymous
Kart borcu ve emeklİ maaşına hacİz SORU: Banka kredi kartı borcum nedeniyle, emekli maaşıma haciz konuldu. Bankaya bu yönde bir muvafakat veya imza vermedim. Bu hacizden kurtulabilir miyim? Kemal YILDIZ - Ankara YANIT: Evet kurtulabilirsiniz. Kart borcunuzun ödenmemesi durumunda, emekli aylığınıza haciz konulması için yazılı izninizin ve rızanızın olması gerekiyor. Aksine uygulama yapıldığında, Cumhuriyet Savcılığı’na “suç duyurusunda” bulunabilirsiniz. İcra dairesine, haciz konulan maaşın emekli maaşınız olduğuna dair yazı ibraz ettiğinizde, bunu kabul etmek ve haczi kaldırmak zorundalar. Aksi halde, onlar da suç işlemiş olur ve ceza alırlar.
Anonymous
Baharı getirmesi beklenirken Ankara’da her zaman soğuk geçen mart ayı, gerçekte sadece bir misafirdi. Bu şehirde benden başka bu kadar iyi yalan söyleyebilen bir şey varsa o da mart ayıydı. Onunla alıp veremediğim buydu. Zamanında okurken bir şekilde ufkumuzu genişlettiğine şaşırdığım bir yazıda bahsedilen “utangaç bok” gibiydi güneş bu dönemde. Uzun bir bekleyişten sonra çıkacak gibi olur, başını uzatır, ama evdeki misafirlerden biri tuvaletin önünden geçtiğinde ses çıkarırım diye utanıp hemen geri kaçardı.
Mithat Terje (Oda)
24 Nisan 1923'te Atatürk'ümüz şöyle demişti: "Vatanın kurtarılması ve kurulması için mücadele merkezi olarak Ankara'yı seçtiğim zaman, Anadolu'nun her yerinden ve İstanbul'dan gelen önce yüzlerce, sonra binlerce vatanseveri, Ankara halkı bağrına basmış, bizlere kucak açmış, güç vermiş, ilk meclis ve ilk milli oru burada kurulmuş, aydınlık yarınlara buradan gidilmiştir. Bu bakımdan, Ankara'nın ve Ankara halkının benim gönlümde apayrı bir yeri vardır.
Timur Özkan
İlk Ankaralı "Ankarapithecus Meteai" mi? Şimdiki bilgilerimizle bunu bilmek imkansız ancak bilinen en eski hemşerimiz olduğu kabul ediliyor. (Ankarapithecus meteai, Ankarapithecus cinsinden soyu tükenmiş bir primat. Ykalaşık 27,5 kg ağırlığında meyve yiyici bir insansı. Kalıntıları ilk kez 1957 yılında Prof. Dr. Fikret Ozansoy tarafından, Ankara'nın Kızılcahamam ilçesindeki Sinaptepe'de bulunmuştur. Daha sonra bir benzeri 1990'larda Ankara yakınlarında bulunmuştur. Ankarapithecus cinsine ait tek primattır ve Pakistan'da bulunan Sivapithecus ile benzer özellikler gösterir.)
Timur Özkan
Tuz Gölü sahipsiz değil elbette. her yerin olduğu gibi, onu da içerisine alan bir sınır var. O sınır Şereflikoçhisar'a ait. Anadolu'da çift kalesi olan şehirlere "Koçhisar" dendiğini bilmeyen yoktur sanırım.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
14 adet ocak (praefurnium) tarafından ısıtılan hava, döşeme altındaki boşluk yapısında (hypokaust) dolaştırılarak hamama ısıtılmaktadır. Hamamın suyu taş künklerle oluşturulmuş yaklaşık 20 km uzunluğundaki suyoluyla, Elmadağ'dan buraya geitrilmektedir. Hamamın sıyunma salonu (apoditerium), soğukluk (frigidarium), ılıklık (tepidarium), sıcaklık (caldarium) bölümleri, çok büyük bir spor egzersiz avlusu (palaeestra) ortaya çıkarılmıştır. Diğer büyük Roma hamamları gibi bu hamam da bir spor kompleksinin parçasıdır. Bitişiğinde gençlerin düşünsel ve bedensel eğitimlerinin, güreş gibi spor etkinliklerinin yapıldığı Gymnasium; çeşitli yarışların, oyunların, gösterilerin düzenlendiği Stadion yapıları olduğu kazı buluntularına dayanılarak tahmin edilmektedir.
Timur Özkan (Gezgin Gözüyle Ankara)
Osmanlı döneminde ticari ve ekonomik hayatın üst seviyede olduğu bir şehir durumunda olan Ankara; eğitim, ulaşım ve askeri yönden de önemini korumuş bir şehirdir. Özellikle "sof" üretimi ile uluslararası bir ticaret merkezi olmuştur. Vilayet coğrafyası içerisinde üretilen tarım ürünleri, yetiştirilen hayvan çeşitleri ile de ticari hayatı canlı tutan Ankara, geçmiş zaman içinde beklenmeyen savaşlara, istilalara, kıtlıklara, felaketlere, yangınlara, isyanlara tanıklık etmiş ve kurduğu "seğmen" geleneği ile bunlara karşı direnmiştir. Bunun en güzel örneğini de Milli Mücadele'de vermiş ve "Oğuz töresi"ni uygulamıştır.
Timur Özkan
uANKARA (12 Temmuz 1921'de İkdam gazetesinde çıkmıştır-Y.K.K.) "Allah'a bin şükür nihayet Ankara'dayız. Yedi günlük ve altı gecelik yorucu bir yolculuktan sonra meşhur Çubuk Ovası'ndan geçilerek yalçın tepelerden müteşekkil dönüm dönüm bir dehlizden bu esrarlı şehre giriliyor. Benim yerimde bir Avrupalı gazete muhabiri kim bilir buraya erişebilmek için ne büyük fedakarlıklara katlanırdı. Dünyanın hangi şehri burası kadar merak ve tecessüs çekebilir? Bugünkü siyasi cihanın üç büyük ve mühim merkezinden birisi de bence Ankara'dır. Hatta son zamanlarda burası Moskova'dan ve Londra'dan daha ziyade ehemmiyet kesbetti. Avrupa ve Amerika gazetelerinden herhangi birini açınız görürsünüz ki, en çok ismi geçen diyar Anadolu ve onun merkezi olan Ankara'dır. Fakat zannetmeyiniz ki, Ankara'nın manzarası şehir itibariyle şu şöhret ve ehemmiyetle mütenasip bir heybet ve ihtişam arz ediyor. Türk öilliyetçilerinin Hükümet Merkezi bir yangın harabesinden başka bir şey değildir. Bütün dünyaya kafa tutan ve Garp aleminin mütecaviz ve müstevli dalgalarına karşı Şark'ın eşiğinde yegane geçilmez seddi teşkil eden Büyük Millet Meclisi bu harabenin bir kenarında tek katlı, mütevazi, küçük bir binaydı. On yıllık mütemaddi bir mücadeleden sonra hala sayısız düşmanlarla döğüşen Türk Milleti'nde azim, irade, kuvvet vekahramanlık, fazilet ve ümit namına ne varsa hep bu yalıtkan binanın içinde bulunuyor. Zarf ile mazruf arasında ne büyük tezat! Fakat, Türk'ün ruhundaki hayati ve ahlaki fazilete o emsalsiz ulviyet ve mahabeti veren asıl bu tezat değil midir? Eğer Ankara, Londra gibi muazzam ve tantanalı bir şehir ve Büyük Millet Meclisi, West Minister şehrinde bir saray olsaydı Anadolu'daki milliyet ve istiklal hareketinin manası bu kadar büyük görünür müydü? Türk askerine yirminci asır medeniyetinin icabı demir ve çelikten bin türlü cehennem aletlerine karşı koyabilmek kudretini veren şey onun büründüğü paçavralardır. Her hadiseyi zahiri sebepleriyle görmeye alışmışlar bu tecellinin sırrını anlıyamazlar. O gibi kimselere tavsiye ederim ki, Ankara'ya gelmesinler. Zira, buraya ne tarafından baksalar ayrı bir hayat inkisarına uğrarlar. Hatta, bunlar ne derece iyi niyet sahibi olurlarsa olsunlar kalblerndeki kuvvetin mutlaka sarsıldığını hissederler. ... Bir Frenk muharririne göre, dünyada bazı yerler vardır ki, orada bir ilahi nefha eser, Vahdaniler için, Kudüs, Mekke; Cihangirler için Roma, Kartaca; Sosyalistler için Leningrat, Moskova bu neviden yerler olsa gerekir. Mazlum ve mağdur millet için de ilahi nefhanın estiği yer Anadolu'nın en harap bir kasabası olan Ankara'dır. Bundan anlamak lazımgelir ki, herhangi bir şehre azamet ve mahabet veren şey o şehrin binaları, yolları, kubbe ve sütunları dğeildir; ancak orada vukubulan hadise, orada doğan fikir, orada esen nefhadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Vatan Yolunda)
The heady scent of lilac and wisteria filled the Ankara air. The beautiful wisteria tumbling over the garden walls, hanging like bunches of grapes, seemed almost to accentuate her gloomy mood. Her pale-mauve suit was the only thing that harmonized with the surroundings.
Ayşe Kulin (Last Train to Istanbul)
Atatürk was the first president of the newly proclaimed Republic of Turkey, established in 1923. Ankara was chosen as the capital and Constantinople’s name was officially changed to Istanbul (it’s thought that the name comes from Greek speakers referring to visits as eis ten polin – ‘into the city’ – which transmuted into Istanbul).
Tim Marshall (The Power of Geography: Ten Maps that Reveal the Future of Our World – the sequel to Prisoners of Geography)