“
Ferdin, bir kısım iç deformasyonlardan sonra yeniden safvet-i asliyesine dönüp özüyle bütünleşmesi veya sık sık kendini yenilemesi mânâsında tevbe, hemen her mertebesiyle:
1. Gönülden nedamet etmek,
2. Eski hataları ürperti ile hatırlamak,
3. Haksızlıkları gidermek, hakkı tutup kaldırmak,
4. Sorumlulukları yeniden gözden geçirip fevt edilen mükellefiyetleri yerine getirmek,
5. Hata ve inhiraflarla ruhta meydana gelen boşlukları ibadet ü taat ve gece yamaçlarında seyahatle doldurmak,
6. Ve haslar, haslar üstü haslar itibarıyla, zikr u fikr u şükrün dışında geçen hayat için âh ü enîn edip ağlamak; duygu ve düşüncelerine kasdî olarak mâsivâ bulaşmış olabileceği endişesiyle sarsılıp inlemek... gibi hususları ihtiva eder.
Hatanın seviyesi ne olursa olsun, tevbe ederken, yeni günah tasavvurlarına karşı pişmanlık ve tiksinti ile inlemeyen, her şeye rağmen bir kere daha istikamet çizgisinin altına düşebileceği endişesiyle ürpermeyen, Hak’tan uzak kalmanın sonucu olarak, içine düştüğü yanlışlık ve inhiraflardan kurtulmak için Hakk’a kulluğa, kullukta samimiyete sığınmayan, tevbe adına yalan söylemiş sayılır...
Mevlâna bir yerde gerçek tevbenin sembolü ‘nasûh’u şöyle konuşturur:
تُوبه اى كَرْدَمْ حَقِيقَتْ بَا خُدا نَشْكَنَمْ تَا جَانْ شُدنْ اَزْ تَنْ جُدا
بَعْدَ ازان مِحْنَتْ كِرا بارِ دِگر.....پا رَود سُـوى خَطَر إِلا كه خَر
“Cenâb-ı Hudâ’ya bir hakikî tevbe ettim ki, can tenden ayrılıncaya kadar onu bozmayacağım. Aslında o mihnetten sonra, merkepten başka kim ayağını bir kere daha helâk ve hatar tarafına atar ki..?”
Tevbe bir fazilet yemini, onda sebat ise bir yiğitlik ve irade işidir. Usûlünce tevbe edip sebat edenin şehitler mertebesinde olduğunu Hz. Seyyidü’l-evvâbîn söylüyor.[6] Tabiî sürekli tevbe ettiği hâlde, bir türlü günah ve inhiraflardan kurtulamayanın tevbe ve istiğfarının, tevvâbların, evvâbların yöneldikleri kapıyla alay olduğunu da...[7]
Evet, “Cehennem’den korkarım.” deyip günahlardan kaçınmayan, “Cennet’e müştakım.” deyip amel-i salih işlemeyen, “Peygamber’i severim.” deyip sünnetlere karşı alâkasız kalan biri, iddialarında ciddî olamayacağı gibi, ömrünü kat’î günah ve sûrî tevbeler arasında sürdüren, dolayısıyla da, Hakk’a dönüşlerini isyanlar arası molalara benzeteceğimiz böyle vefanâşinasların samimiyet ve hulûslarını kabul etmek de oldukça zordur.
”
”
M. Fethullah Gülen (Kalbin Zümrüt Tepeleri 1-2)