Zarf Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Zarf. Here they are! All 9 of them:

Many of us, I suppose, see our existences not as lives, but as life-holders, zarfs, waiting for the job, the person, the event to fill it.
Tibor Fischer (The Thought Gang)
Sen hiçbir zaman bu kadar güzel olmamıştın, dedi ilk körün karısı. Kelimeler böyledir işte, fazla gizlerler kendilerini, birbirinin peşine takılırlar, nereye gittiklerini bilmez görünürler ve ansızın, ikisinin, üçünün, veyahut dördünün birden, kolayca ortaya çıkmasıyla, bir kişi zamiri, bir zarf, bir fiil, bir sıfatla, karşı konulamayan bir heyecan tenimize ve gözlerimize yükselir, duygularımızın sükuneti bozulur, bazen de sinirlerimiz dayanamaz buna, çok tahammül etmişlerdir, sanki bir zırh kuşanmış gibi her şeye katlanmışlardır.
José Saramago (Ensaio Sobre a Cegueira: A arquitetura de um romance)
Fakat ben oraya zarf koymazdım. Çünkü zarfım yoktu evde. Çünkü kimseye mektup yazmadım. Çünkü kimse bana mektup yazmazdı. Korktum. Çünkü, 'demek ki' diyemeyeceğim bir yerlere gelmiştim. İçime bir ağrı saplandı. Ne olurdu bir 'demek ki' daha diyebilseydim.
Oğuz Atay (Korkuyu Beklerken)
Bah qadr-e shauq nahin zarf-e tangna-e ghazal Kuch aur chahiye vusat mire bayan ke liye
Hasan Suhail Siddiqui (DUSK TO DUSK The Eternal Flame of Mirza Ghalib Urdu Poetry (The Mirza Ghalib Collection))
Virüsler kısaca zorunlu hücre içi parazitleridirler. Yaygın bilimsel kanıya ve modern canlılık tanımlarına göre "canlı olmayan; ancak canlılığın eşiğinde olan varlıklar" olarak tanımlanmaktadır. Bölünerek çoğalmazlar, çoğalmak için konak hücresini ve enzimlerini kullanırlar. Canlı hücreyi enfekte etme yeteneği taşıyan ergin virüse virion adı verilir. Bazı virüsler evrimsel süreçlerindeki mutasyonlar sonucu kendi kendilerine çoğalamazlar. Sadece kendilerine akraba olan virüslerin varlığında çoğalabilirler. Bu tür virüslere Defektif Virüsler adı veriliyor. Yine bazı virüsler kendi kendilerine replike olamazlar ancak akraba olmayan herhangi bir virüs eşliğinde çoğalabilirler. Bu tür virüslere de Uydu (Satelit) Virüsler deniliyor. Virüsler bakteriyolojik boyalarla boyanmazlar, ışık mikroskobunda görülemeyecek kadar küçüktürler, hücresel organeller içermezler ve antibiyotiklerden etkilenmezler. Sadece interferon (vücut hücrelerinde sentezlenen, virüsün protein yapımını inhibe eden proteinler) ve antiviral yöntemlerle durdurulabilirler. Bazı özel replikasyon enzimleri (RNA bağımlı RNA polimeraz, Ters Transkriptaz) gibi çok az sayıda enzim içerebilirler.  Morfoloji ve kimyasal özellikleri eşsizdir. Nükleik asitleri ya (tek/çift iplik) DNA ya da (tek/çift iplik) RNA'dan oluşur. DNA ve RNA beraber bulunmaz. En içerde nükleik asit ve onu saran, koruyan, morfolojisini veren kapsid (kılıf) bulunur. Bütün virüsler kendi kapsid proteinlerini kodlarlar. Kapsidi oluşturan alt ünitelere kapsomer, kapsomerleri oluşturan polipeptid zincirleri şeklindeki alt ünitelere de protomer adı verilir. Kapsomerler, virüse antijenik özellik kazandırır. Viral kapsidin aynı protein alt birimlerinden oluşmasının avantajları, genetik bilgi ihtiyacı az olması ve herhangi bir enzim veya enerji gereksinimi olmadan kendi kendine bir araya toplanabilir olmasıdır. Kapsid, ikozahedral (kübik simetri) ya da helikal (sarmal simetri) şeklinde bulunabilir. Ancak sadece RNA virüslerinde kapsid, helikal yapıdadır. Çünkü helikal yapılı kapsidler sadece RNA'yı paketleyebilir. Ayrıca insanlarda hastalık oluşturan bütün helikal simetrili virüsler zarflıdır ve RNA içerir. Nükleik asit ve kapsidin tamamına da nükleokapsid adı verilir.  Nükleokapsidden dışa doğru gidildikçe bazı virüslerde zarf adı verilen glikoprotein/lipoprotein bir membran bulunur. Ancak zarfsız virüsler, zarflılara göre sinsi ve tehlikelidir. Çünkü kolay yayılırlar. Kurumaya, mide-bağırsak yoluna, antikorlara, deterjan ve diğer kimyasallara dayanıklıdırlar. Zarflı virüslerde zarf ile kapsid arasında kalan bölgeye tegument (matrix) denir. Bazı büyük virüslerde bu bölgede konak hücreden aldığı bazı proteinleri depo edebilir. Zarf yapısında bulunan virüse özgü glikoprotein birimlere de peplomer adı verilir. Ayrıca bazı virüslerin dış kısmında transmembran glikoproteinler bulunur. Temel görevleri konak hücreye yapışma ve sızmadır. Örneğin: F proteini, füzyon ve hemolitik (eritositleri parçalayan) etki yapar. Nöraminidaz, hücre reseptörlerinde bulunan korunmayı sağlayan oligosakkaritlerin siyalik asit yapısını parçalar. Grip virüsü (influenza) gibi bazı virüslerin yüzeyinde hemaglütinin denen antikor molekülü de eritrositleri kümeleştirir. Tıpta bu özellik tanı için kullanılır.  Küçük virüslerin genomları 3-4 genden oluşurken, Pox gibi büyük virüslerde bu sayı 200-300 geni bulabilir. Retrovirüsler hariç genomları haploiddir. Genomun yapısı düz (lineer), çembersel (sirküler) ya da parçalı (segmenter) olabilir. Ancak çift iplikli DNA virüsleri sadece düz veya çembersel formda olabilir. Parçalı yapıda bulunamaz. Tek veya çift iplikli DNA/RNA'nın bir de polaritesi (kutuplaşan elektriksel yükü) vardır. 3' ucundan 5' ucuna ise negatif polariteli, 5' ucundan
Anonymous
uANKARA (12 Temmuz 1921'de İkdam gazetesinde çıkmıştır-Y.K.K.) "Allah'a bin şükür nihayet Ankara'dayız. Yedi günlük ve altı gecelik yorucu bir yolculuktan sonra meşhur Çubuk Ovası'ndan geçilerek yalçın tepelerden müteşekkil dönüm dönüm bir dehlizden bu esrarlı şehre giriliyor. Benim yerimde bir Avrupalı gazete muhabiri kim bilir buraya erişebilmek için ne büyük fedakarlıklara katlanırdı. Dünyanın hangi şehri burası kadar merak ve tecessüs çekebilir? Bugünkü siyasi cihanın üç büyük ve mühim merkezinden birisi de bence Ankara'dır. Hatta son zamanlarda burası Moskova'dan ve Londra'dan daha ziyade ehemmiyet kesbetti. Avrupa ve Amerika gazetelerinden herhangi birini açınız görürsünüz ki, en çok ismi geçen diyar Anadolu ve onun merkezi olan Ankara'dır. Fakat zannetmeyiniz ki, Ankara'nın manzarası şehir itibariyle şu şöhret ve ehemmiyetle mütenasip bir heybet ve ihtişam arz ediyor. Türk öilliyetçilerinin Hükümet Merkezi bir yangın harabesinden başka bir şey değildir. Bütün dünyaya kafa tutan ve Garp aleminin mütecaviz ve müstevli dalgalarına karşı Şark'ın eşiğinde yegane geçilmez seddi teşkil eden Büyük Millet Meclisi bu harabenin bir kenarında tek katlı, mütevazi, küçük bir binaydı. On yıllık mütemaddi bir mücadeleden sonra hala sayısız düşmanlarla döğüşen Türk Milleti'nde azim, irade, kuvvet vekahramanlık, fazilet ve ümit namına ne varsa hep bu yalıtkan binanın içinde bulunuyor. Zarf ile mazruf arasında ne büyük tezat! Fakat, Türk'ün ruhundaki hayati ve ahlaki fazilete o emsalsiz ulviyet ve mahabeti veren asıl bu tezat değil midir? Eğer Ankara, Londra gibi muazzam ve tantanalı bir şehir ve Büyük Millet Meclisi, West Minister şehrinde bir saray olsaydı Anadolu'daki milliyet ve istiklal hareketinin manası bu kadar büyük görünür müydü? Türk askerine yirminci asır medeniyetinin icabı demir ve çelikten bin türlü cehennem aletlerine karşı koyabilmek kudretini veren şey onun büründüğü paçavralardır. Her hadiseyi zahiri sebepleriyle görmeye alışmışlar bu tecellinin sırrını anlıyamazlar. O gibi kimselere tavsiye ederim ki, Ankara'ya gelmesinler. Zira, buraya ne tarafından baksalar ayrı bir hayat inkisarına uğrarlar. Hatta, bunlar ne derece iyi niyet sahibi olurlarsa olsunlar kalblerndeki kuvvetin mutlaka sarsıldığını hissederler. ... Bir Frenk muharririne göre, dünyada bazı yerler vardır ki, orada bir ilahi nefha eser, Vahdaniler için, Kudüs, Mekke; Cihangirler için Roma, Kartaca; Sosyalistler için Leningrat, Moskova bu neviden yerler olsa gerekir. Mazlum ve mağdur millet için de ilahi nefhanın estiği yer Anadolu'nın en harap bir kasabası olan Ankara'dır. Bundan anlamak lazımgelir ki, herhangi bir şehre azamet ve mahabet veren şey o şehrin binaları, yolları, kubbe ve sütunları dğeildir; ancak orada vukubulan hadise, orada doğan fikir, orada esen nefhadır.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Vatan Yolunda)
Kelimeler böyledir işte, fazla gizlerler kendilerini, birbirlerinin peşine takılırlar, nereye gittiklerini bilmez görünürler ve ansızın, ikisinin, üçünün, veyahut dördünün birden, kolayca ortaya çıkmasıyla, bir kişi zamiri, bir zarf, bir fiil, bir sıfatla, karşı konulmayan bir heyecan tenimize ve gözlerimize yükselir, duygularımızın sükuneti bozulur, bazen de sinirlerimiz dayanamaz buna, çok tahammül etmişlerdir, sanki bir zırh kuşanmış gibi her şeye katlanmışlardır […]
José Saramago (Blindness)
Ağzı kapalı bir zarf değil midir insan? Kimi gevşek, kimi sıkıca kapatmıştır ağzını. Gevşek olan hemen açılacakmış gibi görünse de kolay değildir açılması. Sıkı kapatılan daha kolay açılır oysa. Hiç beklemediğin anda cümle cümle patlar. Kimini de açmaya gerek yoktur. Ne yazdığına ne yazıldığına bakmadan zarfa bakına anlarsın zaten.
Ali İpek
We rode the queerest steeds imaginable. Huge birds they were, more like enormous game-cocks than aught else I can compare them to; with longer, thicker spurs and bigger beaks. Ugly-tempered, too. Zarf said they’d fight viciously whenever it came to close quarters. And how those big birds could run!
Nictzin Dyalhis