Vaka Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Vaka. Here they are! All 8 of them:

Ankara Kalesi'ne çıktım. ....... Buraya çıkarken gördüklerimizle hangi medeniyetlere, hangi çağlara gitmeyiz? Fakat hayır, Ankara bu cinsten tarihi bir hulyaya kolay kolay imkan vermiyor. Burada tek bir vak'a, tek bir zaman, tek bir adam muhayyileye hükmediyor. Bu şehir kendisini o kadar ona vermiş ve onun olmuş. Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifarlı ağrılarına götürüyor, onun tabii neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. Bu o kadar böyle ki, Ankara, İstiklal Mücadelesi yıllarından bütün mazisini yakara çıkmış denebilir.
Ahmet Hamdi Tanpınar (Beş Şehir)
Klinik psikologların çoğu hastalarının mevcut durumları ile geçmiş yaşantılarını irdeleyerek, hastanın belli bir şekilde davranmasına veya düşünmesine neden olabilecek geçmişe ait etkileri anlamaya çalışırlar. Klinik psikologlar hastalarının vaka öykülerini alırken onların geçirdikleri evreleri yeniden oluştururlar ve süreç içerisinde şimdiki davranışı açıklayabilirler.
Duane Schultz (A History of Modern Psychology 3e)
Klinik psikologların çoğu hastalarının mevcut durumları ile geçmiş yaşantılarını irdeleyerek, hastanın belli bir şekilde davranmasına veya düşünmesine neden olabilecek geçmişe ait etkileri anlamaya çalışırlar. Klinik psikologlar hastalarının vaka öykülerini alırken onların geçirdikleri evreleri yeniden oluştururlar ve süreç içerisinde şimdiki davranışı açıklayabilirler.
Duane P. Schultz (Modern Psychology: A History)
Hikaye bize insanların yardımıyla bir Vaka, romansa vakaların yardımıyla bir insanı anlatır” derler. Ülkü; 16.07.1946
Orhan Veli Kanık (Bütün Yazıları)
1937’de hayli uzun süren bir Almanya seyahatinden İstanbul’a dönmüştüm. Sonbahara doğru idi. Henüz deniz köşkünde oturan Atatürk’ü görmek üzere Florya’ya gidip yaverler dairesine uğradım. Baş yaver: - Taraçada İnönü ile konuşuyor, dedi. - Acelesi yok. Akşam misafirlerle beraber görürüm, dedim. Bir aralık başyaver bir iş için yanına gitti. Dönüşte: - Bana bekleyen kimse olup olmadığını sordu. İsminizi söyledim. Hemen gelsin, dedi. Kalkıp gittim. Başbakanla küçük bir masa önünde oturuyorlardı. İkisinin de pek neşesi yoktu. O vakitler İş Bankası çevreleri hükûmetin dar buldukları para politikasından şikâyetçi idiler. İnönü de para değeri üstünde titremekte ve enflâsyona doğru yayılmak ihtimallerinden pek ürkmekte idi. Meğer daha önce bu mesele üzerinde sertçe bir konuşma olmuş. Atatürk biraz sıkılmış olmalı ki bahsin kapanması için, geldiğimi duyunca beni çağırmıştı: - Çoktan beri buluşamadık. Seyahatiniz nasıl geçti? dedi. - Almanya’daki davetliler arasında idim. Birçok yerleri dolaştık. Hitler Almanyasını yakından tanıdık. - Yahu sana bir sual sorayım, Şaht denilen adam Hitler’e bunca parayı nasıl bulup verebiliyor? Harcadığı milyarların altın karşılığı mı var? - Vallahi paşam bilirsiniz, ben malî işlerden hiç anlamam. Fakat sanıyorum ki Almanlar, meselâ Adana sulaması gibi, kendi kendini ödeyecek işler için para karşılığını aradıkları yok. Fakat hiçbir gelir vermeyecek olan anıtlar gibi işler için... İnönü birden sözümü keserek ve Şaht hokkabazlığının bizim için mahzurlarından bahsederek, hazineyi batağa sürükleyeceğini söyledi. Şaştım. Belki de İnönü para bollaşması fikrini güdenlerle konuştuğumu sanmıştı. Bir müddet sonra misafirler geldiler, sofraya geçtik. İçki âleminde sabahlara kadar kalsa, hafızasının bulandığına pek az rastladığımız Atatürk, henüz ilk kadehi tamamladıktan biraz sonra, iki üç gece önce masada iki arkadaşı arasında geçen bir vakayı ele alarak, bana döndü: - O akşam, sen de burada idin, haklı mıyım, değil miyim? diye sordu. İçim ıstıraptan burkuldu. Kalabalık arasına gelmemiştim. Hem de bir vaka ile geçmiş olan yarım saat öncesi bile hafızasından silinip gitmişti. Nihayet 56 yaşında idi.
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
Bebek Ağıdındaki vaka şöyledir: Bir bey oğlunun, evlendikten sekiz sene sonra, bir çocuğu oluyor. Çocuk altı aylık kadarken yaylaya göçülüyor. Yolda, bir devenin üstünde bağlı bulunan beşik, çam dallarından birine takılıp kalıyor. Beşiğin çam dalında kaldığını, çocuğun anasından başka kimse görmüyor. O da önünde giden kayınbabasına bu vaziyeti söyleyemiyor. Çünkü onunla konuşmuyor. Anadoluda “gelinlik” adeti vardır. Gelin, kayınbabası, kaynanası ve kocasının akrabaları ile konuşmaz. Onların suallerine baş işaretile (hayır) veya (evet) der. Gelinin yukarda saydığımız akrabalarla konuşması, bir terbiyesizlik addolunur. Sonra, beşiğin çamda kaldığını kocası, gelinden haber alıyor. Geri dönüp beşiği buldukları zaman bebeğin gözlerinin yırtığı kuşlar tarafından oyulmuş olduğu görülüyor. Bu ağıdı, bebeğin anası orada yakıyor. .... Deveyi deveye çatdım Örkünü üstüne atdım Alamadım bebek seni Gay’nbabamdan hicab ettim Harmancığın gayaları Nen çalıyor mayaları Berk mi değdi ağ bebeğim Garaguşun sayaları Harmancıkdan çıkdım yayan Dayan hey dizlerim dayan Şimdi emmilerin gelir Kimi atlı kimi yayan Garaguş döner havada Yavrusun gomaz yuvada Ora gedek ağ bebeğim Bir gönnüm Çukurovada Göğde bulut gar havası Işgın yayılır devesi Silini silini ağlar Bebeğin tülü mayası Bebek beni del’eyliyo Garşı daldan el’eyliyo Bebeğin uyhusu gelmiş Gel de beni bele diyo Harmancıkda tütün tüter Çıngırdaklı goşum öter Derdeyleme ağ bebeğim Benim derdim bana yeter Garagoyun garagoyun Ciğerinen olmaz oyun Meler m’ola benim gimi Guzusunu aldıran goyun
Yaşar Kemal (Ağıtlar)
Spalio 28 Ilgesys. Tai nėra vien tik romantikų išradimas. Viskas man skauda, viskas - pavasaris, vasara, ruduo, žiema; rytas, vaka­ras, naktis; vėjas, lietus ir sniegas.
Alfonsas Nyka-Niliūnas (Dienoraščio fragmentai 1938-1975)
Mecliste muhalifler zaferden beri taşkınlık için fırsat peşinde idiler. Zafer üzerine orduda terfiler yapılmıştı. Yeni rütbeler hükûmet tarafından verilmiş ve Meclis Başkanı Mustafa Kemal tarafından onaylanmıştı. Muhaliflere göre bu Meclisin hakkına saldırmaktı. Başbakan Rauf Bey işte bir yolsuzluk olmadığını ileri sürdü. Muhaliflerden Hüseyin Avni: - Ben Meclis iradesini çiğneyenleri Yunanlı kadar memlekete zararlı sayarım, diyordu. Mecliste sert çatışmalar oluyordu. Bir defasında Trabzon Milletvekili Ali Şükrü kürsüde konuşan Mustafa Kemal’e ağır sözler söyledi. Birbirlerinin üstlerine yürüdüler. Bu olaya çok sinirlenen Topal Osman bir adamını yollıyarak Ali Şükrü’yü konuşmak üzere Çankaya tarafındaki evine çağırır ve karşısındaki iskemleye oturur oturmaz boğdurur. Vak’a çok önemli idi. Boğduran Mustafa Kemal’in muhafız komutanı. Mustafa Kemal’in evini bekliyen erler onun adamları. Düşmanları cinayeti Mustafa Kemal’den biliyorlardı. Mustafa Kemal, Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı’ya yakalama emri vererek kendisi eşi Lâtife Hanımla birlikte Çankaya’dan uzaklaştı. Şiddetli bir çarpışma sonunda Topal Osman ölü olarak ele geçti. Adamları Mustafa Kemal’in Çankaya’daki köşküne ateş etmişlerdi. Fakat olay bununla kalmadı. Trabzon’da Faik Barutçu denen avukat ki Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün ilk milletvekillerinden biri olmuştur. “Katil Çankaya’da” başlıklı yazılar yazıyordu. Lausanne konuşmaları devam ederken Meclisteki hoca takımı da ayaklanmıştı. Ankara’da yayınlanan bir broşürde ”Halife Meclisin, Meclis Halifenindir” deniyordu. İstanbul’daki Refet Paşa da halifeye iyice sokulmuştu. Bir aralık Seçim Kanunu’na bir madde eklenmesi için bir teklif getirdiler. Bu madde şu idi: “Büyük Millet Meclisine üye seçilebilmek için Türkiye’nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak veya seçim çevresi içinde oturmuş olmak şarttır. Göç yolu ile gelenlerden Türkler ve Kürtler yerleşme tarihinden beş yıl geçmiş ise seçilebilirler.” Bu madde doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in seçilememesini sağlamak içindi. Mustafa Kemal kendisi kürsüde teklifin iç yüzünü açıkladı ve teklif geri çevrildi. Lausanne’da görüşmeler bitmişti. Konferans sırasında aralarında geçen tartışmaları öne sürerek İsmet Paşa ile bir daha yüz yüze gelemiyeceğini söyliyen Rauf Bey Başbakanlıktan çekildi.
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)