Ulan Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Ulan. Here they are! All 22 of them:

Iniisip ni Lucas kung gaano kalaki ang kapangyarihan ng isang writer. Sa pamamagitan ng mga salita ay kaya niyang patigilin ang dyip, ilabas ang lihim ng mga pasahero, pabuhusin ang ulan upang linisin ang mga basura sa palibot, ikulong ang mga opisyal na corrupt at tuluyang i-delete sa bansa ang kahirapan.
Ricky Lee (Para Kay B (o kung paano dinevastate ng pag-ibig ang 4 out of 5 sa atin))
It seemed there was an announcement every five minutes from the mythical conductor, imparting sagacious gems such as "large items should be placed in the overhead luggage racks", or that "passengers should report any unattended items to the train crew as soon as possible". I wondered at whom these pearls of wisdom were aimed; some passing extraterrestrial, perhaps, or a yak herder from Ulan Bator who had trekked across the steppes, sailed the North Sea, and found himself on the Glasgow-Edinburgh service with literally no prior experience of mechanized transport to call upon?
Gail Honeyman (Eleanor Oliphant Is Completely Fine)
Ang mga sagot ngayo'y baon-baon mo na sa kung saan ka man papunta. Sa paglisan mo ngayon, hindi ka na talaga babalik. Babalik ka man sa aking isip, nakaapak pa rin ako sa lupa kung saan bawat buhos ng ulan ay magsisimula akong mangarap muli. Ako na lang, mag-isa.
Don Vittorio C. Villasin
Hindi nakamamatay ang pagsusulat, sa loob-loob ko. Sinasagip pa nga nito ang kaluluwa.
Ellen L. Sicat (Unang Ulan ng Mayo)
Bu türk kızları böyle, kefe gibi ağır olurlar. bunlarda böylesi makbul. Al bunları, boynuna bağlayıp denize atla. Öbür dünyaya asık suratla gitmek için bundan iyisi olmaz. Ulan güzel kızsın, gülücen de pulların mı dökülecek?
Sevgi Soysal (Yenişehir'de Bir Öğle Vakti)
Kailangan kong magsulat. Ito'y plemang kailangang idahak. Masamang hanging kailangang sumingaw. Pagkabusog na kailangang idighay. Dalamhating kailangang iatungal. Luwalhating kailangang isayaw. Ah, kung pag-uukulan ko ng panahon ang mga hinanakit, walang mangyayari sa akin.
Ellen L. Sicat (Unang Ulan ng Mayo)
It was the end of the October term of my sophomore year, and everything was petty normal, except for Social Studies, which was no big surprise. Mr. Dimas, who taught the class, had a reputation for unconventional teaching methods. For midterms he had blindfolded us, then had us each stick a pin in a map of the world and we got to write essays on wherever the pin stuck. I got Decatur, Illinois. Some of the guys complained because they drew places like Ulan Bator or Zimbabwe. They were lucky. YOU try writing ten thousand words on Decatur, Illinois.
Neil Gaiman
Turgut, sıkıntılı olduğu zamanlar sorulara cevap vermez, bu kartlardan birini uzatırdı: Daha gelmedi Bir de kantine bak Bugün yeni fıkra yok Ben ne bileyim ulan (en çok kullanılan kart)
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
Matagal na din akong naghintay dito sa bus stop sa pag-aakalang babalik sya, na muli siyang dadaan at sabay kaming aalis. Lumipas na ang ulan. Mataas na ang sikat ng araw. Pero mag-isa pa rin ako dito. Siguro naman, ito na ang tamang panahon para sumakay, umalis at lumayo. Paunti-unti. Hindi naman biglaan. Konting andar. Konting lakad. Konting kembot pakanan. Darating din ako doon.Kung saan maaliwalas na ang lahat.
Jayson G. Benedicto (Daily Dairy Diarrhea Diary)
Sen de içer misin?” diye sordu Kaptan şişeyi gösterip kıza. “Ben içmem” dedi kız, “İçersem aklımı kaçırırım.” Belden aşağısını kaplayan pulların parlaklığında bir ışık yansıdı suratımıza. Ayın şavkı bir denize, bir kıza. “Dans ederim isterseniz ama o zaman da siz aklınızı kaçırırsınız.” dedi. "Et ulan " diye cevap verdi Kaptan kıza, “Et, akılımızı senin yüzünden kaçıralım!” O gece ben ve Kaptan Rönesans ve deniz kızı sabah kadar dans ettik güvertede. Hiç konuşmadan. Aklımızı kaçırana kadar. Aklımızı kaçtığında sızmıştık.
Mine Söğüt (Gergedan: Büyük Küfür Kitabı)
Ne var ulan ne? Savulun! Siz sağ olun. Ne haliniz varsa onu olun ama savulun savulun. Dile gel Akasya, ey, dile: Sağ olsunlar ama savulsunlar da, söyle!
Birgül Oğuz
Naalala kong tinanong ako ng isang manunulat kung ano ang plot ng nobelang sinusulat ko. Wala akong masabing plot. May plot ba ang buhay? Hindi mo alam kung saan ka dadalhin ng buhay.
Ellen L. Sicat (Unang Ulan ng Mayo)
Bazen öyle olur. Birini seversiniz, o da sizi sever ama aşk hayata sığmaz işte. Aşk, solan her mevsimin mirasıdır. Taşıyabilmek gerekiyor. Ulan, ben kendimden kaçmayı göze almışım da yatmışım senin bulutuna, neden çalarsın gökyüzünü benden? Benim Superman'im olman gerekmiyordu be Altan. Sadece benim olsaydın, bana yetecekti zaten.
Anıl Nişancalı (Leyla Sert Bir Nota)
Leggere vuol dire non essere mai isolati. Leggere vuol dire avere amici cari, intimi, che spesso hanno il buon gusto di essere morti e se ne stanno in ogni caso, in silenzio. Leggere vuol dire essere di San Paolo e di Buenos Aires, di Canton e di Tokyo, di Parigi e di Ulan-Bator, di New York e di Samarcanda. Leggere vuol dire non conoscere mai dolore che un'ora di lettura non possa risolvere. Leggere vuol dire essere accompagnati nel dolore e nel lutto, nella sofferenza e nella sventura, come nella gioia e nel sorriso, nella felicità e nell'allegria
Vincent Monadé (Comment faire lire les hommes de votre vie (French Edition))
Ve biraz sonra peygamber oldukları halde gönderildikleri kavimleri hak yolundan mahrum bırakan o şahıslar göründü. İki büklüm vaziyetteki ihtiyar Konfüçyus’tu, onun koluna girip yürümesine yardım eden de Foucault. Arkalarından da bilinenin aksine kadınlara da peygamberliğin müjdelenebileceğini kanıtı olan İskenderiyeli Hypatia gelmişti. Konfüçyus vakit kaybetmeden tekrarladı: “Bize benzeme!” Kolunu bırakıp ihtiyarın ardından dolaşan Foucault olmayan bir kemanı çalar gibi kollarını kaldırıp boynunu bükmüştü ve sanki nasıl demeli galiba akıl veren Konfüçyus’la dalga geçer bir hali vardı. Fakat bu duruma uyanan ihtiyar birden nasıl döndüyse kendiyle dalga geçen adama başladı veryansına; “Ulan lağımcı keltoş, senin paket elden gitti diye böyle civelek civelek dolanıyorsun ortalıkta ama şu adamı doğru yola soksak affedileceğiz işte anlamıyor musun hötöröf!” Hayret etmiş gibi üst dişleriyle alt dudağındaki gülücüğü saklamaya çalışan Foucault, “aman” dercesine elini sallayınca Hypatia da kahkahayı bastı. Bunu gören ihtiyar, kadına, “Kız bari sen uyma şu kürdancıya” deyip Boncuk’a döndü ve, “Evlat, sen sandığın şey değilsin. Biliyorum anlayabilmen karanlık bir odada kara kediyi bulmak kadar zor ama emin ol senin karanlığında, kara bir kedi yok…” dedi. İşittiklerine onay bekliyormuş gibi Foucault’ya bakan Boncuk adamın kucağında Insanity ismini taktığı o kara kedisini görünce açıkçası bir kahkaha da o attı. Moraran Konfüçyus dışında herkes makaraları koyvermişti. İyice sinirleri bozulan ihtiyar bir yandan baston sallaya sallaya bir yandan da, “biri dibek taşı öteki ablacı… nereden çattık düştük bu şengül hamamına anlayamadım ki…” diye söylene söylene arkasını dönüp uzaklaşmaya ve karanlığa karışmaya başlamıştı. Hemen sonra Hypatia tebessüm edip lafa şöyle girdi: “Düşünme hakkını hep kullan, çünkü yanlış düşünmek hiç düşünmemekten iyidir.” Bu son sözden sonra o da kayboldu ve Foucault da bir veda cümlesi olarak şunları söyledi, “En kötüsü, delilerle deliliklerinde buluşmaktır; bildiklerini yap” ve kucağından karanlığa bıraktığında seçilemeyen kara kedisi gibi o da görünmüyordu artık...
Cihan Gülbudak (Habis Kıssa)
Elinde kanun olanlar, kalem olanlar böyle şey mi düşünüyor şimdi? Kaldırıyoruz, kalkındırıyoruz ... hepsi laf! Kendilerini kalkındırıyorlar!.. Ankara habire istatistik kabartmayı biliyor! İstatistik demek. .. Hay babam hay! Ulan şu Kır Abbas'a bakın ! Demek Kır Abbas bile çalışıyor ha! .. İstatistik demek. .. Durun ulan !» diye bağırdı. «Size beş takka mola veriyorum! Toplanın başıma ... »
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Ulan kar eyi bir şey olsa Mekke'ye, Medine'ye, Kerbela'ya yağardı !.
Fakir Baykurt (Kaplumbağalar)
Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem.
Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmed Arif
I am convinced that there exists a tradable security in the Western world that would be 100% correlated with the changes in temperature in Ulan Bator,
Nassim Nicholas Taleb (Fooled by Randomness: The Hidden Role of Chance in Life and in the Markets (Incerto Book 1))
aklına nereden geldiyse bu potansiyeli yüksek silahı tıpkı kendi gibi gücün karanlık tarafına geçmiş o sith lordunun büyük bir ustalıkla kullandığı ölümcül silaha çevirdi. Madem burası zamandan ve mekandan yoksun bir kıyamet sonrası dünya idi neden Haydar'ı ara sıra rüyalarına giren o büyük hikayedeki lordun dövüşürken kullandığı silaha, yani ışın kılıcına çevirmesindi? Çevirdi hem de llum gezegeninden gelme mor bir ışın kılıcına çevirdi ve aynen şunları fısıldadı, "şimdi gelin ulan tabansızlar!
Cihan Gülbudak
- Tamam! Alman'la birlik olup savaşa girmişiz kardaşlar! - Girelim ya, geç bile kaldık. Rezilliğe alıştık bi kez! Bir rüzgâr da budur, gelir geçer. - Hemen geçmesin yahu! Balkan'ın öcünü Bulgar'dan alıverelim de sonra... - Höst! Senin dünyadan haberin yok! Biz bu kez Bulgar'la birliğiz. 'Can yoldaşı', 'silah arkadaşı' diyelim de aklın yatsın! -İşte buna şaştım! Gebe karıların karnını deşip, körpe çocukları süngüye takan, câmilere çanlar asan Bulgar gavuruyla, he mi? - Enver Paşa, 'Önce Sırplıyı aradan çıkaralım da Bulgarların hesabı sonra görülür' diyesiymiş... - Ne akıl yahu! Ulan aferin Enver Paşa! İngiliz'den Mısır'ı Yunan'dan da Girit'i alacak mıymış? -Mısır, Girit kaç para? Rus'tan Kırım'ı Kafkasya'yı almadan almadan kılıcı kınına sokmak yok... -Oh ağzını öpeyim. Gene ballar akıttın. Ama Alman erkekse, bize o zırhlı toplardan bir iki vermeli... -Hey şaşkın, top ne demek! Herif bize iki gemi vermiş ki dünyada eşi yokmuş... -Yalana bak! - Vallah... Gemi vermeseydi, bizim bu savaşta işimiz neydi? Biz bu gemilerin hatırına girmekteyiz! Bunlar savaş patladığı sırada bize yakın bir denizdeymişler. İngiliz bunları sıkıştırmış! Bunlar kaçar, İngiliz'in donanması kovalar. Sonunda Alman gemileri bakmışlar ki kurtuluş yok, bizim Çanakkale Boğazı'na dayanmışlar da yol istemişler. Enver Paşa onlara yol vermiş, arkasını kovalayan İngiliz gemilerine de basmış gülleyi... -Hele arslana hele! Hey ömrüne bereket! Öyleyse dur sen, ben işi anladım! Alman yeni toplardan bize gizliden vermiş ki bizimkiler İngiliz'i topa tutmuşlar, yoksa n'ağzımızaydı bacanak? -Artık orasını bilmem. Gemiler şimdi bizde... İngiliz bize çok yalvarmış. Ben ettim, sen etme! Benim benim bu amansız sıramda düşmanıma arka çıkma!' diyerekten... - Önce gerekti domuuuz! Ismarladığımız Reşadiye gemimizle Sultan Osman gemimizin üstüne oturur musun?
Kemal Tahir (Köyün Kamburu)
Ah ulan! Aşıktım be! Üstelik herif de bana aşıktı… Ama aşk sürüngenlikten başka bir şey getirmiyordu bana… Bir de kalp kırıklığı. O yüzden aklımı kullanıp güvenli olanı seçecektim: Aşkından öldüğüm değil, hoşlandığım ve bana daha güvenilir görünen adama gidecektim.
Arzum Uzun (Süper Zeki Bir Kadının Über Salak Hikayesi)