Ucas Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Ucas. Here they are! All 10 of them:

Even though they've got a stethoscope round their neck and a decent line in gallows humour, they're still just that teenager who arbitrarily put a tick next to 'medicine' on their UCAS form. Just a human as fragile as anyone.
Adam Kay (This Is Going to Hurt / Doctor You / Where Does It Hurt / Trust Me I'm A (Junior) Doctor)
VAR Şu senin bulutsu sesin var ya Uçtan uca tersyüz ediyor geceyi Yataklar var konuşmak için Öpüşmek için telefon kulübeleri Aşklar var unutulmamak için, Boğulmak için ilk sevgili.
Cemal Süreya (Sevda Sözleri)
Salt Marsh Goddess by Michelle Joers "You may need a super-human super-hero super-natural god/dess, hammer or harp in hand, horse-bodied or jackal-headed, Lady of the Lake or Lord of the Seas.* But I have the deep, deep ocean and strong winds driving waves upon the shore driving me to my knees for absolution driving me to oblivion; I have a sun that warms tender shoots, crooning them from the loamy body of a Living Earth; The caress of the Willow branch as I lie beneath her roots, book in hand, and squirmy child in lap. The Salt Marsh Goddess speaks to me in ringing tones, as clear as any god of myth does for you & she speaks in a thousand tongues— Spartina, Juniperus, Myrica, Sesarma, Uca, Littorina, Malaclemys, Ardea, Alligator …just to name a few. I have prayed at her temple as the tide pours into my boots And divined my future with her bones I have bled for her | I have tasted her flesh And drank of her blood | And given her mine While you argue over how to resurrect gods of long passed cultures, I’ll be the one covered in mud and dancing with the rushes, celebrating a goddess born of glaciers.
John Halstead (Godless Paganism: Voices of Non-Theistic Pagans)
Erenler bir tek söz duyma uğruna az mı yürürlerdi Horasan'a, Kahire’ye dek, ya Çukurovalı Karacaoğlan az mı yürümüştü, tüm Yürükler, Türkmenler… Ovalardan yaylalara, yaylalardan ovalara in çık, az mı “koşmalar”, maniler düzmüşlerdi yol boyunca? Bizim edebiyat dediğimiz bir uzun yürüyüş. Göğceli bu okulun öğrencisiydi. Ayakları ile uyakları ölçüyordu, tıpkı Bursa’daki tutsak şair gibi. O şair Uludağ dibinde, tutuklular evinde, daracık bir odada “volta atıyordu” şiir nöbetine tutulunca, arı gibi vızıldayarak beş adım atıyor, duvara çarpacak oluyor, derken haydi öbür duvara!.. Şiir üretiyordu her gün, kısa adımlı gitgellerle. Hızlı gitgellerle “İnsan Manzaraları“na girişiyordu beriki 1941 yılında. 15 yıl boyunca voltalarını, mapusane yürüyüşlerini ölçecek olsak, uç uca koysak voltalarını, kalıbımı basarım ki birkaç kez dünyayı sarar aldığı yol…
Yaşar Kemal (Ağıtlar)
He recounted how, at a Jesuit retreat put on by the UCA, the fathers had been talking politics and discussing the issues of democracy in Latin America. Apparently they were sitting around castigating the FMLN for its authoritarianism. Then someone pointed out that in a real democracy, not just the priests but the women who were serving them lunch were going to have something to say about the way things were run, and one of the men blurted out, "You can't do that. They'd make horrible mistakes." Well, said Martín-Baró, that's right: Democracy definitely means that people will make mistakes. "And," he added, "we should welcome them.
Sara Miles (Take This Bread: A Radical Conversion)
Mon vœu, quand j'ai commencé à écrire, a été d'être un écrivain roumain. Comme tant d'autres avant moi, qu'ils aient été grecs (I[on] L[uca] Caragiale, Alexandru A. Philippide), arméniens (Garabet Ibrăileanu), juifs (Mihail Sebastian, Max Blecher) ou de bien d'autres origines, depuis le Géorgien Antim Ivireanul, jusqu'au « russe » Nichita Stănescu.
Norman Manea
insana nasıl girecek ama aslen yabancı bir beden lazımsa bir de geçmiş lazımdı ve tutarlı bir hikâye. beğenilecek olmasa da anlatılınca, "anlat" denince dinleyenin bir şeyleri hatta mümkünse her şeyi uç uca ekleyeceği bir geçmiş, şu şunun yüzünden, bu bundan, o oradan yürüme, öteki berikinden türeme, ya işte böyle, diyeceği bir şeyler lazımdı. insan çünkü anlamadan değil ama uydurmadan duramıyordu. insan, uyduracak ki varlığına inanılsın, uyduracak ki bir mindere oturtulsun, bilemiyorum, ne nasıl oldu, ben nasıl oldum bilemiyorum, demek olmaz. kendini sebepleriyle bilecek başkasına da anlatacaksın, başkası da ikna olacak, bazen senin sende atladığını o hemen bulup yerine koyacak. sebep ip demekmiş kelime manası olarak, yani ipi çeke çeke eline gelecek, sonuna ulaşılacak. s.42
Şule Gürbüz (Kıyamet Emeklisi - Birinci Cilt)
Bu yazı vesilesiyle öğretmenin yeri ve mevkisi hakkında da bir şeyler söylemek uygun olacaktır. Deneyim gelişiminin etkileşim yoluyla gerçekleştiği prensibi, eğitimin özünde toplumsal bir süreç olduğu anlamına gelmektedir. Bu özellik bireylerin toplumsal bir grup oluşturduğu nispette gerçekleşir. Öğretmeni grup üyeliğinin dışında tutmak çok saçmadır. Grubun en olgun üyesi olarak öğretmenin grubun bir topluluk olarak toplumsal deneyimini oluşturan etkileşimlerin ve karşılıklı iletişimlerin yürütülmesini sağlamak gibi özel bir sorumluluğu vardır. Bir yandan çocukların özgürlüklerine saygı duyulması gereken bireyler olduğunu söylerken, diğer taraftan da daha olgun bir birey olan öğretmenin hiçbir özgürlüğünün olmaması gerektiğini ifade etmek tartışılmaya bile değmeyecek kadar saçma bir düşüncedir. Öğretmeni, üyesi olduğu bir topluluğun etkinliklerini yönlendirmede olumlu ve önderlik eden bir konumdan dışlama eğilimi, bir aşırı uçtan diğer aşırı uca giderek tepki verme durumunun başka bir örneğidir. Öğrenciler bir toplumsal gruptan ziyade bir sınıfken, öğretmen herkesin katılımının olduğu değiş-tokuş süreçlerinin yönlendiricisi olarak içeriden değil, mecburen çoğunlukla dışarıdan etki yapmaya çalışmaktaydı. Eğitim, deneyim üzerine kurulu olduğunda ve eğitici deneyim toplumsal bir süreç olarak algılandığında, bu durum köklü bir değişikliğe uğrar. Öğretmen dışarıdan etki yapan patron veya diktatör konumunu kaybedip grup etkinliklerinin lideri rolünü üstlenir.
John Dewey (DENEYİM VE EĞİTİM)
Dogma Nedir? Hasan Ali Yücel; Hürriyeti istemeyenlerin başında dogmacılar gelir. Dogma nedir, Dogmacılar kimlerdir? Dogma, ilk defa ortaya atanlar tarafından düşünülmüş, fakat daha sonra onu kabul edenlerin çoğu tarafından düşünmeden alınmış inanma klişeleridir. Bizim nascılık diye tercüme ettiğimiz dogmacılık, felsefedeki dar anlamıyla aklın her şeyi bileceğine ve doğrunun ancak kendilerinde olduğuna inananları gösterir. Fanatizm denilen taassubun sütannesi budur… Mizaç itibarıyla dogmacılar, “dediğim dedik” diyen soydandırlar. Tartışmaya dayanamaz, fikir alışverişinde bulunamazlar. Zekaları tek cephelidir, idrakleri iki duvar arasına açılmış bir yola benzer. Bu vasıfta olan insanlar, her devirde, her yerde, hatta her meslekte vardır… … dogmacılardan mürekkep bir topluluk tasavvur edelim… Hani hürriyet? Böyle bir toplulukta ancak tek fikir, tek kudret hakim olabilir. Politika bakımından bu türlü rejimler ya en sol uca kaçacaklar, ya en sağ uçta mıhlanıp kalacaklardır. Hakim kudretin kanaatleri dışındakilere nefes almak yoktur. Onun için kanunlarında muhalefete iktidar kadar hürriyet vermeyen rejimler, adı ne olursa olsun diktatörlüktür, despotluktur. “Dediğim dedik” diyenlerin çoklukta olduğu memleketlerde demokrasinden bahsetmek, amiyane, fakat doğru bir söyleyişle “Müslüman mahallesinde salyangoz” satmaya benzer.
A.M. Celâl Şengör (Hasan Ali Yücel ve Türk Aydınlanması)
This isn't on you,' he told her. It was nothing more than wicked coincidence. UCAs got made most often by cops or prosecutors who recognized them.
Scott Turow (Personal Injuries (Kindle County Legal Thriller, #5))