“
Gene bir sis kaplamış ufuklarını, inatçı bir sis,
gitgide büyüyen bir ak karanlık.
Ağırlığı altında ne varsa sanki yok olup gitmiş,
kalmış ortada kala kala bir tozlu yığın,
o tozlu, korkunç yığına bakan göz
şaşırır titrer, ilerisine gidemez.
Ama sen hak ettin bu karanlık, kalın örtüyü, bu örtü tıpatıp sana uydu, ey kanlı toprak,
ey zulümler meydanı, ey yaldızlı ülke, döktüğü kanla, çektirdiği acıyla çalım satan! Ey gösterişin, şatafatın beşiği ve mezarı, oldum olası imrenilen kraliçesi Doğu'nun!
Ey kanlı sevgileri, kılı kıpırdamadan
zevk ve safaya susamış bağrında emziren! Ey Marmara'nın mavi kucağında
ölüm uykusuna dalmış diri,
ey köhne Bizans, büyücü kocakarı,
ey bin kocadan artakalan el değmemiş dul, gene de güzel görür, taptaze görür seni, gene de üstüne titrer sana bakan.
Ne kadar tatlı, cana yakınsın, ne kadar, süzgün, mavi gözlerinle sen uzaktan!
Oysa ne farkın var kirli kadınlardan senin, hiçbir şey umurunda değil, belli,
ne bunca acı türkü, ne bunca kan ağlayan! Sen kurulurken katmış olmasın bir hain el senin temeline zehirli suyunu kötülüğün.
İşte her yanda ikiyüzlülüğün kiri,
nereye baksan çekememezlik, nereye baksan çıkarcılık,
nereye baksan hergelelik, yalan dolan.
Demek yükselmek yalnız bunlarla oluyor.
Koynunda barınan nice yaratık arasında
kaç tanesinin alnı açık, yüzü ak?
Örtün, ey İstanbul, kanlı toprak,
örtün, kart orospu, örtün, hiç uyanma!
(...)
Adamı yukarlara çıkaran yol, el etek öpme yolu.
Yakınması senin yüzünden bütün
öksüzlerin, dulların, arkasızların,
senin yüzünden bütün, ey silahlı korku!
Nasıl dokunulmaz olacak, özgür olacak şöyle bir soluk almayla kişi,
söyle, ey kanun denen efsane!
Ey tutulmayan sözler, sonsuz yalan!
Ey mahkemelerden her gün kovulan hak!
Ey kuşkunun pençesinde kıskıvrak, duygusuz,
ta yüreklere dek uzanan gizli kulak,
senin korkundan ağızlar sımsıkı kilitli.
Seni hor görüyorlar, halkım için dökülen alınteri!
Ey kalem ve kılıç, siyasi iki mahkûm,
ey doğruluk ve yiğitlik,
unutulmuş yüzlersiniz artık!
Ey kodamanlar ve kuyrukları onların, pısırıklar, çekingenler, korkaklar sizi,
nasıl da alışmışsınız iki büklüm yaşamaya, adınızın sanınızın da maşallahı var hani!
Ey yere eğilmiş kafalar, ak pak, ama tiksindirici!
Ey genç kadın ve ardından koşan delikanlı!
Ey kahırlı ana, ey dargın karı koca!
Ya sizler be çocuklar,
anasız babasız, başı boş yavrucaklar, ya sizler...
Örtün, ey İstanbul, kanlı toprak,
örtün, kart orospu, örtün, hiç uyanma!
”
”
A. Kadir (Bugünün Diliyle Tevfik Fikret)