Pkk Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Pkk. Here they are! All 27 of them:

Eğer bir halk kendi geleneğine sarılır, kendi dilini kullanır ve kültürünü canlı tutarsa, bu da bir başkaldırıdır. Ama gerçek başkaldırı, silahlı olandır.
Aliza Marcus (Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence)
A.K.A kirefu chake ni 'Also Known As'. K.K.K kirefu chake ni 'Kadhalika Kikijulikana Kama'. K.N.K kirefu chake ni 'Kadhalika Nikijulikana Kama'. K.A.K kirefu chake ni 'Kadhalika Akijulikana Kama'. Kadhalika, unaweza kusema P.K.K (Pia Kikijulikana Kama), P.N.K (Pia Nikijulikana Kama) au P.A.K (Pia Akijulikana Kama).Tujifunze kuupenda utamaduni wetu, ili vizazi vijavyo visisumbuke.
Enock Maregesi
Inilah rupa kami, berdandan seakan-akan bukan generasi intelek yang melekat pada jiwa mahasiswa. Rambut 1 cm untuk laki-laki dan kepang jalin 17 untuk perempuan, dasi kantor warna mencolok, celana dasar hitam yang ujungnya dimasukkan ke dalam kaos kaki belang. Menyandang tas karung gandum bertali sumbu kompor dengan berbagai macam isi, plus papan nama dari karton dengan inisial masing-masing. Ini rupanya pakaian mahasiswa. (Agustus 10 Tahun Silam, Dunia Tanpa Huruf R)
Yoza Fitriadi (Dunia Tanpa Huruf R)
Türkiye, Suriye sınırının kontrol altına alınabilmesi ve özellikle de kaçakçılığa mâni olabilmek ve suçluların sınırı kolayca geçebilmesini önlemek için 1954 yılında 510 km uzunluğundaki bir bölümüne yer yer 350-400 m genişliğinde bir bant şeklinde 615.419 anti personel mayını döşemişti. Bu mayınlı arazinin tamamı kuş bakışı yaklaşık 22 bin hektardı (220.000 km²). PKK terör örgütünün Suriye’den çıkarılmasından sonra mayınlı arazinin temizlenip tarıma açılması gündeme geldi. Öte yandan da Türkiye Ottawa Sözleşmesi’ne 25 Eylül 2003’te katılmış, anlaşma 1 Mart 2004’te yürürlüğe girmiştir. Böylelikle Türkiye, 1 Mart 2014’e kadar tüm mayınları temizleme yükümlülüğü altına girmiştir. 2007-2013 arasında sınırımızdaki mayınlar aşamalı olarak temizlendi. Hatta temizleme ihalesinin 49 yıllık kullanım karşılığı bir İsrail firmasına verilmesi düşünüldü. Kamuoyu tepkisi bu adımın atılmasını engelledi. Temizlenen sınır bölgesinden sığınmacılar ve selefi cihatçı örgütler geçti ve geçiyor. Bir süre sonra mayınların yerine duvar örüldü. Bu arada mayınların temizlenmesinin masrafını ve duvarın parasını Türk milleti ödedi. Mayınların sökülmesi politikası, K.M. Greenhill’in stratejik göç mühendisliğini tanımlarken ifade ettiği: “…, hatta normalde kapalı olan sınırların açılıp basitçe geçişin kolaylaştırılması...” cümlelerini anımsatmaktadır. Gerçekten mayınlar sökülmeden önce Türkiye-Suriye sınırını geçmek çok zor ve riskli iken mayınların sökülmesinden sonra bu bölge, sadece sığınmacılar için değil, dünyanın dört bir yanından gelen teröristler için de kolay bir geçiş güzergâhı haline gelmiştir.
Ümit Özdağ (Stratejik Göç Mühendisliği)
In a short essay called ‘Liberating Life: Women’s Revolution’, Öcalan (2013) outlines the core tenets of his sociological/historico-philosophical writings. Öcalan’s fundamental claim is that ‘mainstream civilisation’, commences with the enslavement of ‘Woman’, through what he calls ‘Housewifisation’ (2013). As such, it is only through a ‘struggle against the foundations of this ruling system’ (2013), that not only women, but also men can achieve freedom, and slavery can be destroyed. Any liberation of life, for Öcalan, can only be achieved through a Woman’s revolution. In his own words: ‘If I am to be a freedom fighter, I cannot just ignore this: woman’s revolution is a revolution within a revolution’ (2013). For Öcalan, the Neolithic era is crucial, as the heyday of the matricentric social order. The figure of the Woman is quite interesting, and is not just female gender, but rather a condensation of all that is ‘equal’ and ‘natural’ and ‘social’, and its true significance is seen as a mode of social governance, which is non-hierarchical, non-statist, and not premised upon accumulation (2013). This can only be fully seen, through the critique of ‘civilisation’ which is equally gendered and equated with the rise of what he calls the ‘dominant male’ and hegemonic sexuality. These forms of power as coercive are embodied in the institution of masculine civilisation. And power in the matriarchal structures are understood more as authority, they are natural/organic. What further characterised the Neolithic era is the ways through which society was based upon solidarity and sharing – no surplus in production, and a respect for nature. In such a social order, Öcalan finds through his archaeology of ‘sociality’ the traces of an ecological ontology, in which nature is ‘alive and animated’, and thus no different from the people themselves. The ways in which Öcalan figures ‘Woman’, serves as metaphor for the Kurdish nation-as-people (not nation-state). In short, if one manages to liberate woman, from the hegemonic ‘civilisation’ of ‘the dominant male’, one manages to liberate, not only the Kurds, but the world. It is only on this basis that the conditions of possibility for a genuine global democratic confederalism, and a solution to the conflicts of the Middle East can be thinkable. Once it is thinkable, then we can imagine a freedom to organise, to be free from any conception of ownership (of property, persons, or the self), a freedom to show solidarity, to restore balance to life, nature, and other humans through ‘love’, not power. In Rojava, The Autonomous Administration of North and East Syria, Öcalan’s political thoughts are being implemented, negotiated and practised. Such a radical experiment, which connects theory with practice has not been seen on this scale, ever before, and although the Rojava administration, the Democratic Union Party, is different from the PKK, they share the same political leader, Öcalan. Central to this experiment are commitments to feminism, ecology and justice.
Abdullah ocalan
İnsanların her türlü özgürlüğü PKK tarafından vesayet altına alınmıştır. PKK, insanların mülkiyet hakkına tecavüz etmekte, köyleri yakmakta, hayvanları boğazlamaktadır. O halde gerçekten insan hakları ihlali vardır. Bu insan haklarına, PKK yatakçıları ve işbirlikçileri gözaltına alındığında bir takım kişiler sahip çıkmakta; PKK denilen melanet örgütü, arkadaşları ile ava giden polis memurunu yakalayıp sorgu sırasında teker teker kollarını ve ayaklarını kestiği zaman sahip çıkmamaktadırlar. İzinden dönen erler elleri arkadan bağlanarak, kafa derileri yüzülmek suretiyle öldürülmekte, Subaylar şehirler arası yollarda otobüslerden kadın ve çocuklarının yanından alınarak kurşuna dizilmekte gene insan haklarından bahseden olmamaktadır. Güneydoğu, batıda üretileni tüketmekten başka bir şey yapamaz hale getirilmiştir. Karayollarının kenarları arıcılık, hayvancılık adı altında devletten alınan milyarlarca liranın heba edildiği içi boş biriket bina döküntüleriyle doludur. Örnekleri fazla uzatmayalım, Türkiye Cumhuriyeti'nin batısındaki yasalar Güneydoğu'ya uğramamıştır. Yanlışlıkla yolu düşenler ise metruk hale getirilmiştir. Bu düzensizlik giderek ayrı bir kültür ortamı yaratmıştır. Bu bölgede Türkiye Cumhuriyeti'nin örgütlenme sorunu vardır. Mevcut ekonomik, kültürel, hukuksal, sosyal, eğitsel ve idari kurumlarıyla ayrılıkçı Kürtçülük olayına çözüm getirmeye çalışmak, hüsrana uğramak; kısaca ve açıkça bölgede çok yakın zamanda Türkiye Cumhuriyeti varlığının son bulması demektir. Hiç kimse teröre karşı olduğunu söylemekle bu olayları önleyemeyecektir. Bölgede PKK örgütüne ihanetin cezası ölüm, devlete ihanetin cezası DİYARBAKIR 1 nolu Tutukevinde "AKADEMİK PKK KARİYERİ" yapmaktır. Böyle bir ortamda TC varlığının giderek son bulacağını söylemek için falcı olmaya hiç gerek yoktur. İşin gerçeği bu olayın kökleri içerde, dalları dışardadır. Üstelik bu olay Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi isyanlarına da hiç benzememektedir. Mevcut çapraşık durumda, halkın da devlete verecek desteği kalmamıştır. Halk, devletin tüm örgütlerince desteklenir ve korunursa, mukabil destek ve yandaşlık söz konusu olabilir. Yukarda vermiş olduğumuz çarpıcı fakat çirkin örneklerde rol alan Güneydoğu insanı bu rolü bilerek ve isteyerek üstlenmiş değildir. Bazı amatör yöneticiler, hantal ve çıkarcı kadrolarla bölge insanına bu rolü vermişlerdir.. Bölgedeki mevcut suni ve çarpık şehirleşme sonucunda, oluşan yoğun işsiz-güçsüzler ordusu PKK'nın "SINIFSAL KİN" ve "ULUSAL KİN" temalarına açık olarak çiğ gibi büyümektedir. Suni şehirleşme sürecinde kırsaldan şehirlere göçlerle birlikte muazzam bir başkaldırma potansiyeli mevcuttur. Örgütlenme sorunu, TC görevlerinin en önde gelen ve diğer sorunlarla görevlerin başarılmasında temel teşkil eden sorundur.
Ahmet Cem Ersever (Kürtler PKK ve Abdullah Öcalan)
Eruh ve Şemdinli eylemleri Türkiye'de birçok kesim ve çevrede adeta şok etkisi yarattı. Devlet böyle bir şey beklemiyordu. Bu hadiseleri yapanlar, sanki gökten zembille inivermişlerdi. Çünkü; o güne kadar emniyet ve asayişten sorumlu olan kuruluşlar, PKK hazırlığının, dönen dolapların, hazırlanan tezgahların bu gün de olduğu gibi farkında değillerdi. Bu eylemler; psikolojik etkileri büyüt olan, basit, risksiz fakat sansasyonel etkileri fazla olan eylemlerdir. Yöre halkı hariç genelde Türk kamuoyu terör ve terörist faaliyetleri yakınen bilmesine rağmen bu tür eylemlere yabancıydı. Öyle ya, iki ilçeye saldırılıyor, bir tanesi işgal ediliyor, sonra işgalciler ortadan kayboluyordu. Gazete manşetleri verdikleri haberlerle halkın şaşkınlığını iyice artırıyordu. "Eruh ve Şemdinli'yi basan teröristler aynı gece Irak'a kaçtılar!" Bir başka manşet; "Baskını gerçekleştiren teröristler falan dağda çembere alındı, bütün ikmal ve iaşe yolları kesildi, yakalanmaları an meselesi vs." Görülüyor ki; olayları halka aktaran gazeteler de olaylardan habersizdiler. Yöre halkı basının abartmaları, güvenlik kuvvetlerinin telaşı, teröristlerin yakalanamayışından dolayı büyük bir korku ve paniğe kapılmıştı. Fakat meseleyi İngiliz BBC radyosu biliyordu. Apo'nun sesi radyosu gibi "PKK gerillaları, gerilla mücadelesi, Kürdistan... vs." gibi bir üslup kullanıyordu.
Ahmet Cem Ersever (Kürtler PKK ve Abdullah Öcalan)
PKK destekçileri nezdinde evlilik, insanların davaya bağlılıklarını zayıflatan bir burjuva geleneğiydi.
Aliza Marcus (Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence)
Bucak suikasti, Kürtçe’de Partiya Karkerên Kurdistanê olarak bilinen, Türkçe’de Kürdistan İşçi Partisi anlamına gelen PKK’nın kuruluşunun resmen ilanı demekti.
Aliza Marcus (Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence)
Örneğin benim köyümde, herkesin askerler tarafından dövülmüş bir akrabası vardı ve PKK buna karşı bir duruştu. PKK aynı zamanda, her şeyimizi, bir kadının boynundan altınlarını bile çalabilecek ağaların karşısındaydı. Baskı altında geçen yılların ardından aniden bir şey oldu ve herkes PKK’ye koştu.
Aliza Marcus (Blood and Belief: The PKK and the Kurdish Fight for Independence)
HDP ile PKK arasındaki mesafe dün ne ise bugün de o; değişen bir şey yok fakat ne zaman ki HDP seçmeni AKP'den 80 civarında vekil kopardı, HDP ile PKK arasındaki ‘samimiyet' hatırlanıverdi birden.
Anonymous
There is only one element missing,” he said. “It would require the PKK to entirely end its fight against Turkey.
Anonymous
...the War on Terror is in fact a war against Islam. After all, this was never conceived of as a war against terror per se. If it were, it would have included the Basque separatists in Spain, the Christian insurgency in East Timor, the Hindu/Marxist Tamil Tigers in Sri Lanka, the Maoist rebels in eastern India, the Jewish Kach and Kahane underground in Israel, the Irish Republican Army, the Sikh separatists in the Punjab, the Marxist Mujahadin-e khalq, the Kurdish PKK, and so on. Rather, this is a war against a particular brand of terrorism: that employed exclusively by Islamic entities, which is why the enemy in this ideological conflict gradually and systematically expanded to include not just the persons who attacked America on September 11, 2001, and the organisations that supported them, but also an ever-widening conspiracy of disparate groups such as Hamas in Palestine, Hizbullah in Lebanon, the Muslim Brotherhood in Egypt, the clerical regime in Iran, the Sunni insurgency in Iraq, the Chechen rebels, the Kashmiri militants, the Taliban, and any other organisation that declares itself Muslim and employs terrorism as a tactic.
Reza Aslan (How to Win a Cosmic War: God, Globalization, and the End of the War on Terror)
I never gave a damn about independence, anyway. All I really wanted to do was farm. Didn’t care if the land was called Kurdistan or Turkey or Iraq. But the stupid PKK and the military won’t leave you alone; you’re everyone’s enemy if you just want to be left alone. You’ve got to pick a side.” He tossed his cigarette down in disgust. “Is there anywhere in the world you can just be left alone?
Alan Drew (Gardens of Water: A Novel)
Suriye İçsavaşı ve bu savaş sonrasında Suriye'nin kuzeyine yerleştirilmeye çalışılan PKK terör örgütü kontrolündeki bir Kürdistan, stratejik göç mühendisliğinin ilk hedefidir. Bu hedef, B. Lewis'in 1974'te başlayan Ortadoğu'nun Lübnanlaşması; Oded Yinon'un Irak'ın 3'e, Suriye'nin 4'e bölünmesi projelerinin Soğuk Savaş sonrası dünyaya taşınmasıdır. PKK kontrolündeki Kürdistan daha sonra Türkiye'de çıkarılacak bir içsavaşa müdahale için sıçrama noktası olacaktır. Stratejik göç mühendisliğinin ikinci hedefi de Türkiye'de içsavaş çıkararak Türkiye'yi bölmek ve ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu'sunda bir Kürdistan kurmaktır. Ancak Türkiye'de sosyolojik olarak tek bir millet, yani Türk milleti olduğu için Türk-Kürt veya Alevi-Sünni üzerinden içsavaş çıkarmak bütün gayretlere rağmen mümkün olmamıştır. İçsavaş için bir dış "patlayıcı fünyeye” ihtiyaç vardır. Bu patlayıcı fünyenin Anadolu'ya yabancı, ikinci bir millet olarak getirilen Suriyeli Araplar olması tasarlanmıştır. Her ne kadar çok farklı bir teolojik, sosyolojik, tarihi kategori olan Ensar-Muhacir ilişkisini siyasal bir masala dönüştürerek Türk halkının önüne koyanlar, Suriyelilerin suça karışma oranının Türklerin suça karışma oranından daha az olduğunu iddia etseler de durum öyle değildir. Uluslararası Kriz Grubu tarafından açıklanan rakamlara göre sadece 2017 yılında Suriyeliler ile Türk vatandaşları arasında 181 şiddet olayı gerçekleşmiş ve 35 kişi hayatını kaybetmiştir. Öte yandan 2011'den Haziran 2020'ye kadar Suriyelilere yönelik toplam 141 toplu saldırı ve şiddet eylemi gerçekleşmiştir. Bunlar, ısrarla dikkat çektiğimiz ateşlenmek istenen içsavaşın uzaktan gelen ayak sesleridir. Tekrar edelim, bu modern kavimler göçü, Türkiye'nin Türk milleti ve Türk kültürüne dayanan demografik yapısını tehdit edecek bir süreci tetiklemiştir. Bu demografik istila ve değişim sürecini istatistik biliminden istifade ederek gelecek projeksiyonu ile daha da açık görebiliriz. Vatandaşlık verilenler de dahil olmak üzere 2023 Haziran itibariyle Türkiye'de 7 milyon Suriyeli vardır. Unutmayalım ki Türk Devleti, Osmanlı İmparatorluğu döneminde dahi yüzlerce yıl Arap tebaasının kitleler halinde Anadolu'ya yerleşmesine asla izin vermemiştir. Osmanlı Devleti, Irak ve Suriye coğrafyasında yaşayan Şammar aşiretinin Anadolu'ya girmesini engellemek ve Araplar arası kavgalara son vermek ve hacca giden hacı adaylarının yolda soyulmasını engellemek amacı ile 17. yüzyılda Türkmen aşiretlerini Rakka'ya zorunlu iskâna tabi tutmuştur. Oysa bugün Anadolu'da Suriyeli Araplar AKP'nin milli intihar niteliği taşıyan politikası neticesinde hızla artan yeni bir millet olarak varlık bulma yolundadır.
Ümit Özdağ (Demografik İşgal - Kavimler Göçüyle İşgal Edilen Türkiye)
Türkler açısından Kürt sorunu bilincinin kazanılması çok hızlı olmamıştır ve çok sancılı bir süreç izlemiştir. 1960’larda, Cumhurbaşkanı Gürsel döneminden itibaren "Kürt yoktur, dağ Türkler vardır" söylemi benimsenmiştir. Kürtler düşüncelerinin daha fazla duyurulmasını talep etmeye başlamışlar ve yönetimde ve medyada dillerini kullanma talebini giderek daha fazla dile getirir olmuşlardır. Iraklı ırkdaşlarının isyanlarıyla cesaretlenerek, yabancı ajanların oyunlarıyla teşvik edilerek kimliklerinin tanınmasını, anadilde ifade ve eğitim hakkı, iç özerklik, hatta bağımsızlık talep etmişlerdir. Bir kurtuluş ordusu kurmuşlardır; Kürdistan işçi Partisi (Partiya Karkeren Kurdistan ya da PKK) resmi olarak Marksist-Leninist bir programla 1978'de kurulmuştur, ama daha sonra İslamcı bir söylem benimsemiş, hatta panislamist bir politika izlemiştir. Bu parti pek çok saldırı gerçekleştirmiş ve ülkeyi kronik bir çatışmanın içine sokmuştur.
Jean-Paul Roux (Türklerin Tarihi: Pasifik'ten Akdeniz'e 2000 Yıl)
If you don't care for someone else, you would not have taken care of yourself.
Petra Hermans
Pour Ankara, le PKK est plus dangereux que l'Etat islamique
Anonymous
The fate of all romantic revolutionaries was the same; in seeking to rid themselves of one tyrant, they had become victims of another tyrannical power.
Aytekin Yılmaz (Dağbozumu)
Since the '90s, we wanted to implement in the Middle East, in Kurdish territories, a system that had started to collapse in some countries.
Aytekin Yılmaz (Yoldaşını Öldürmek)
My comrades, who criticized Soviet socialism and Stalin's dictatorship within the party at every turn, were full of excessive praise for party leaders who were merely imitating it 50 years later.
Aytekin Yılmaz
... the preferred type of revolutionary was the one who carried out all the instructions of the organization called the military personality without questioning. I observed that those who could write and read tended to stand somewhat on the sidelines.
Aytekin Yılmaz (Yoldaşını Öldürmek)
Whenever I think about all these tragic lives, I liken the party to a mill. As the mill turns, it grinds people down. What's tragic is that this mill, which grinds people, is still being operated by the same people.
Aytekin Yılmaz (Dağbozumu)
The whole world now knows that most of what socialists call "new" is worse than the old.
Aytekin Yılmaz (Dağbozumu)
One day, we were sitting in what we called the education room, watching the news on TV. When it went to a commercial break, the channel needed to be changed. We noticed that the person responsible for the remote was nowhere to be found, although the remote was lying there in plain sight. No one dared to pick it up. Everyone was suggesting it to others, but no one had the courage to actually take the remote and change the channel, because there was an organizational rule: Only the person in charge of the remote, who was also the TV manager, could handle it. Without his permission, no one could turn on the TV and watch it. That scene had a profound impact on me. I went and wrote in my journal: "How can those who lack the courage to change a TV channel change an entire system?
Aytekin Yılmaz (Yoldaşını Öldürmek)
I cannot comprehend how many rational people, capable of political and philosophical thought, after putting their own friends through torturous interrogations in a 'trial', can unanimously decide to execute them all together; some even strangling their friends or others keeping watch to prevent any sounds or noise, and then celebrate it with dancing the next morning. This must be a disorder both mentally and intellectually.
Aytekin Yılmaz
The morning after the next night, a dance of revolution took place in the barracks. At the head of the line was likely the comrade Şimel referred to as "sister". Years later, I learned that while those who executed Şimel were dancing, two female guards on the other side of the door were crying. Torture marks were found in the autopsy report. Şimel was a 17-year-old girl when she was killed. It seems they didn't even wait for her to grow up. Both the state and 11 leftist organizations knew Şimel would be killed. Neither the state nor the organizations prevented it. Those who annually commemorate Erdal Eren, whose age was increased for his execution, did not see, hear, or acknowledge Şimel. Yet, Şimel's age was not altered. She remained forever 17.
Aytekin Yılmaz (Yoldaşını Öldürmek)