Osman Bey Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Osman Bey. Here they are! All 6 of them:

Ayrılık dediğin dolapta çürüyüp gitmiş bir domatesi çöpe atmak gibi bir şey mi? Boş şişeleri kapıcı Osman Bey alsın diye kapının önüne koyuvermek mi? Bir insanı geride bıraktığında, sırf onu mu bırakıyorsun geride? Onunla dahil olduğun dünyayı ‘artık miadını doldurdu’ deyip kırmızı bir tuşa basıp havaya uçurmak ve başka bir gezegene taşınmak diye bir şey var mı? Hayatlarında hiç yalnız kalmamış kadınlar beni anlar mı peki?
Melisa Kesmez (Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz)
Peki ama neden ozellikle Yahudileri hedef aliyorsunuz?" "Cunku Rusya Yahudi dolu. Turkiye'de olsaydim, Ermenileri hedef alirdim." "Yani siz yahudilerin yok edilmelerini istiyorsunuz aynen-belki tanirsiniz-Osman Bey gibi." "Osman Bey fanatiktir, ustelik kendi de Yahudidir. Ondan uzak durmak iyi olur. Ben yahudileri yok etmek istemiyorum, curetimi mazur gorun ama Yahudilerin en iyi muttefiklerim oldugnu soyleyebilirim. Ben Rus halkinin moralinin guclu olmasini arzu ediyorum ve halkin mutsuzlugunu Car'a yoneltmesini istemiyorum -ya da yaranmaya calistigim kisiler istemiyorlar. Bu nedenle bir dusman gerekiyor. Bir zamnalarin hukumdarlarinin yaptigi gibi gidip dusmani Mogollarbya da Tatarlar arasinda aramanin geregi yok. Dusmanin taninir ve korkulur olmasi icin onun evde ya da evin esiginde olmasi gerekir. Iste yabudi dememin nedeni budur. Kader onlari karsimiza cikardiguna gore kullanmaliyiz, her zaman korkacak ve nefret edecek birkac Yahudi'nin olmasi ici dua etmeliyiz. Halka umur vermek icin bir dusman gereklidir. Biri yurtseverligin alcaklarin son siginagi oldugunu soylemisti: Ahlaksal ilkeleri olmayanlar genellikle bir bayraga sarinirlar, soysuzlar da daima irklarinin safligiyla ovunurler. Ulusal kimlik, mirastan yoksun kalanlarin son pinaridir. Simdi kimligin anlami, nefret uzerinde temelleniyor, ayni olmayana duyulan nefret uzerine. Nefreti uygar bir tutku olarak beslemek gerekir. Dusmani, halklarin dostudur. Insanin kendi sefilligine mazaret bulabilmedi icin nefret edecek birine gereksinmesi vardir.
Umberto Eco (The Prague Cemetery)
BÖLÜM 80 Bayezid Han oğlu Sultan Mehmed Han'ın fani dünyadan sonsuzluk sarayına yürüdüğü zaman, oğul ve kızları kaç tane idi. Padişah olduktan sonra nasıl vefat etti bunları bildirip açıklar. Sultan Mehmed'in dört oğluyla yedi kızı kaldı. Kendisi Edirne'de vefat etti. Başını yastığa kor komaz vezirlerini topladı. "Çabuk büyük oğlum Murad'ı getirin." dedi. Derhal o saatte Çaşnigirbaşı Elvan Bey'i gönderdiler. Padişah, "Ben artık bu döşekten kalkmam ve Murad Han gelmeden ölürüm, memleket birbirine girmeden, bu işlerin çaresine bakın. Murad Han gelinceye kadar da benim ölümümü duyurmayın." dedi. Vezirleri Hacı İvaz Paşa, Bayezid Paşa ve İbrahim Paşa bir yere toplanıp, "Eğer durum böyle olursa ne yapmak gerek?" diye birbirlerine danıştılar. Kapının hafiflemesi için Hacı İvaz Paşa, "Geliniz, kulu maslahata gönderelim, ondan sonra bir çaresine bakarız." dedi. Hemen divanı topladılar ve "Padişahımız İzmiroğlu'nun üzerine sefere çıkıyor ve kulum olanlar gitsin Anadolu beylerbeyiyle Biga'da buluşsunlar dedi. Hiç vakit kaybetmeden çıkın." dediler. Ayrıca ulufelerini verdiler. Anadolu beylerbeyine de, "Çabuk orduyu Biga'da topla." diye haber gönderdiler. Askeri eğlemeden hemen gönderdiler, gitti. Amma her gün kapıda divan toplayıp sancak ve tımar verip almalar ve çeşitli işlerin görülmesi, doktorların girip çıkmaları ve bunların tedavi yönüyle paşalardan, padişaha ilaç etmek için, çeşit çeşit otlar istedikleri görülüyordu. Diğer yandan durmadan çaşnigirbaşı Elvan Bey'e, "Üzerine aldığın vazifeyi yerine getir." diye posta çıkarmaları dikkat çekiyordu. Bir gün asker toplanıp paşaların üzerine gelerek, "Padişahımız nerede, ne oldu? Hiç çıkmıyor." dediler. Buna karşı paşalar da, "Bu hekimler çıkmaya bırakmıyorlar." cevabını verdiler. Ağalara da tehditle, "Elbette girer, padişahımızı görürüz." dediler. Hacı İvaz Paşa, "Şimdi bugün sabredin, yarın çıkaralım, gelip görün" dedi. Acemden gelmiş Gûrdüzen adında bir hekim vardı. Yıldırım Han'ın da hekimi idi. Gidip bir çare düşündü. Meyyitin arkasına bir oğlan oturttu. Ustaca bir şey düzdü. Oğlan meyyitin arkasında oturup ölünün elini hareket ettirdi. Ölü kendi eliyle sakalını okşayıp sıvar durumda görüldü. Hekim gelip tülbentini yere vurarak paşalara, "Padişahı iyi olması için kendi haline bırakmazsınız ki. Bizim nice zamandır çalışıp yaptıklarımızı boşa giderirsiniz." dedi. Bu durumda paşalar ağalara, "Yüce Allah sağlık versin, Biz Tanrı'dan ümidimizi kesmiş değiliz." dediler. Ağalar da padişahın kendi eliyle sakalım tuttuğunu ve okşadığını görünce gidip kendi işlerine baktılar. Sonra paşalarla hekim, padişahın koluna girerek alıp saraya götürdüler. Şiir Âlem yine bin çeşit yüzle göründü, İnsanlar artık karış murış olacaklar. Bu diller yeni sözler söyleyecek, Bu kalem de yeni bir defter yazacaktır. Neşe ve sıkıntı koşulup geldiler; Sevinç ve gönül hoşluğuna üzüntü ve keder de yoldaş olur. Nakkaş, yaratan Allah dünyanın nakışlarını böyle işledi. Bu, gece olsun gündüz olsun aynı şekilde nakışlandı. Murad Han padişah olup tahta kavuşunca, Pek çok sözler ve söyleyenler susup dilsiz kesildi.
Âşıkpaşazâde (Tevarih-i Al-i Osman)
Run far, run fast, keep the wind in your hair ~ Osman Bey
Intisar Khanani (Memories of Ash (The Sunbolt Chronicles, #2))
Mecliste muhalifler zaferden beri taşkınlık için fırsat peşinde idiler. Zafer üzerine orduda terfiler yapılmıştı. Yeni rütbeler hükûmet tarafından verilmiş ve Meclis Başkanı Mustafa Kemal tarafından onaylanmıştı. Muhaliflere göre bu Meclisin hakkına saldırmaktı. Başbakan Rauf Bey işte bir yolsuzluk olmadığını ileri sürdü. Muhaliflerden Hüseyin Avni: - Ben Meclis iradesini çiğneyenleri Yunanlı kadar memlekete zararlı sayarım, diyordu. Mecliste sert çatışmalar oluyordu. Bir defasında Trabzon Milletvekili Ali Şükrü kürsüde konuşan Mustafa Kemal’e ağır sözler söyledi. Birbirlerinin üstlerine yürüdüler. Bu olaya çok sinirlenen Topal Osman bir adamını yollıyarak Ali Şükrü’yü konuşmak üzere Çankaya tarafındaki evine çağırır ve karşısındaki iskemleye oturur oturmaz boğdurur. Vak’a çok önemli idi. Boğduran Mustafa Kemal’in muhafız komutanı. Mustafa Kemal’in evini bekliyen erler onun adamları. Düşmanları cinayeti Mustafa Kemal’den biliyorlardı. Mustafa Kemal, Muhafız Taburu Komutanı İsmail Hakkı’ya yakalama emri vererek kendisi eşi Lâtife Hanımla birlikte Çankaya’dan uzaklaştı. Şiddetli bir çarpışma sonunda Topal Osman ölü olarak ele geçti. Adamları Mustafa Kemal’in Çankaya’daki köşküne ateş etmişlerdi. Fakat olay bununla kalmadı. Trabzon’da Faik Barutçu denen avukat ki Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü’nün ilk milletvekillerinden biri olmuştur. “Katil Çankaya’da” başlıklı yazılar yazıyordu. Lausanne konuşmaları devam ederken Meclisteki hoca takımı da ayaklanmıştı. Ankara’da yayınlanan bir broşürde ”Halife Meclisin, Meclis Halifenindir” deniyordu. İstanbul’daki Refet Paşa da halifeye iyice sokulmuştu. Bir aralık Seçim Kanunu’na bir madde eklenmesi için bir teklif getirdiler. Bu madde şu idi: “Büyük Millet Meclisine üye seçilebilmek için Türkiye’nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak veya seçim çevresi içinde oturmuş olmak şarttır. Göç yolu ile gelenlerden Türkler ve Kürtler yerleşme tarihinden beş yıl geçmiş ise seçilebilirler.” Bu madde doğrudan doğruya Mustafa Kemal’in seçilememesini sağlamak içindi. Mustafa Kemal kendisi kürsüde teklifin iç yüzünü açıkladı ve teklif geri çevrildi. Lausanne’da görüşmeler bitmişti. Konferans sırasında aralarında geçen tartışmaları öne sürerek İsmet Paşa ile bir daha yüz yüze gelemiyeceğini söyliyen Rauf Bey Başbakanlıktan çekildi.
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
Dünyadaki bütün oksijen bir anda bitmiş gibi hissettiğin oluyor mu bazen senin de? Panik atak diyorlar ama tam öy­ le değil bence. Aşırı yüklenmeden dolayı kilitlenmek. Bey­ nimiz, o bedenin kullanıcısı olan bize, "Hoop birader, yavaş ol! Böyle devam edersen sistem çökecek, yakacaksın hepi­ mizi, rica ederim bir kendine gel" demeye çalışıyor. İşte öyle anlarda kendini kapatıp açmayı bir başarırsan gerisi ken­ diliğinden halloluyor Osman.
Aylin Balboa (Bu Hikâye Senden Uzun Osman)