“
Öfkeli melekler alevden kılıçlarıyla bizi Cennet Bahçesi’nden dışarı kovaladılar. Ne yapmıştık peki? Kime zararımız dokunmuştu? Bilgisizdik, hangi çocuk olsa bizim gibi davranırdı. Yasak buyruğuna uymamanın yanlış bir şey olduğunu bilemedik, böyle sözcükler yabancıydı bize, anlamıyorduk. Doğruyu yanlıştan ayırt edemiyorduk ki, ne bilelim? Ahlak duygusuna sahip olmadığımız için böyle bir ayırt etme yetkisi olanaksız bir şeydi bizim için. Ahlak duygusu baştan verilmiş olsaydı bize, çok daha adaletli, daha dürüstçe bir şey olurdu. O zaman suçlanabilirdik buyruğa uymadığımız için. Ama bizim gibi zavallı bilgisiz çocuklara anlayamadığımız sözler söylemek, sonra da söylenenlere uymadığımız için cezaya çarptırmak haklı gösterilebilir mi? Bizim o zamanki bilgimiz şu benim dört yaşındaki çocuğumun bilgisini geçmezdi, daha bile azdı belki. Şimdi ben bu çocuğa, “Gördüğün şu ekmeğe dokunursan görülmedik yıkımlara sürüklerim seni, bedeninin öğelerini darmadağın edinceye dek ezerim,” desem, o da bu sözleri anlamadığı için ekmeği alarak bana gülümsese, bu suçsuz davranışı öne sürerek, güvendiği ana eliyle ezmem mi gerekir onu? Ana yüreğini bilenler söylesin, bir ananın bunu yapıp yapamayacağını. Adem, üzüntüden kafamın da altüst olduğunu, kötü bir yaratığa dönüştüğümü ileri sürüyor. Ne isem oyum ben, kendi kendimi yaratmadım ya!
Bizi dışarı attılar. Bu çorak bozkıra attılar bizi, ardımızdan kapıları kapattılar. Oysa kimsenin zararını istememiştik. Uç ay oluyor. Bilgisizdik o zaman, şimdi ise bilgi yönünden zenginiz çok. Ne zenginiz ya! Açlığı, susuzluğu, soğuğu öğrendik; hastalığı, acıyı, üzüntüyü öğrendik; nefreti başkaldırmayı, aldatmayı öğrendik; iç ezikliğini, suç ile suçsuzluğu aynı sayan vicdanı öğrendik; beden ile ruhun yorgunluğunu, dinçleştirmeyen uykuyu, dinlendirmeyen dinlenceyi, cenneti bize geri getiren, uyandığımız an gene alıp götüren düşleri öğrendik; yoksulluğu öğrendik; işkenceyi, gönül kırgınlığını öğrendik; korkuyu öğrendik; kibri, taşkınlığı, çekememezliği, ikiyüzlülüğü öğrendik; saygısızlığı öğrendik; sövmeyi öğrendik; doğruyu yanlıştan ayırt etmesini, birinden kaçınmayı ötekine yönelmeyi öğrendik; ahlak duygusunun sonuçlarını bütün zenginliğiyle öğrendik, şimdi hepsine sahip durumdayız. Cennette bir saat kalmak için hepsini verirdik bunların, hayvanları da bozardık bu bilgilerle!
Evet, bütün o zenginliğe sahibiz şimdi. Ölümden başka hepsine. Ölüm... Ölüm. Ne ola ki bu ölüm?
”
”