Isem Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Isem. Here they are! All 8 of them:

Ben ne isem onun tam karşıtını içeren bir kadına ihtiyacım var.
Patrick Süskind
Ne kadar kaçmak ve uzaklaşmak arzusu ile dolu isem, o kadar da bağlanmak, kalmak, bağdaş kurup oturmak istiyorum...
Sait Faik Abasıyanık
Dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum - uyuşamadık. Hepsi bu.
Oruç Aruoba (Zilif)
zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem; gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!.. - boğamazsın ki! - hiç olmazsa yanımdan koğarım. üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... irticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
Mehmet Akif Ersoy (Safahat)
Öfkeli melekler alevden kılıçlarıyla bizi Cennet Bahçesi’nden dışarı kovaladılar. Ne yapmıştık peki? Kime zararımız dokunmuştu? Bilgisizdik, hangi çocuk olsa bizim gibi davranırdı. Yasak buyruğuna uymamanın yanlış bir şey olduğunu bilemedik, böyle sözcükler yabancıydı bize, anlamıyorduk. Doğruyu yanlıştan ayırt edemiyorduk ki, ne bilelim? Ahlak duygusuna sahip olmadığımız için böyle bir ayırt etme yetkisi olanaksız bir şeydi bizim için. Ahlak duygusu baştan verilmiş olsaydı bize, çok daha adaletli, daha dürüstçe bir şey olurdu. O zaman suçlanabilirdik buyruğa uymadığımız için. Ama bizim gibi zavallı bilgisiz çocuklara anlayamadığımız sözler söylemek, sonra da söylenenlere uymadığımız için cezaya çarptırmak haklı gösterilebilir mi? Bizim o zamanki bilgimiz şu benim dört yaşındaki çocuğumun bilgisini geçmezdi, daha bile azdı belki. Şimdi ben bu çocuğa, “Gördüğün şu ekmeğe dokunursan görülmedik yıkımlara sürüklerim seni, bedeninin öğelerini darmadağın edinceye dek ezerim,” desem, o da bu sözleri anlamadığı için ekmeği alarak bana gülümsese, bu suçsuz davranışı öne sürerek, güvendiği ana eliyle ezmem mi gerekir onu? Ana yüreğini bilenler söylesin, bir ananın bunu yapıp yapamayacağını. Adem, üzüntüden kafamın da altüst olduğunu, kötü bir yaratığa dönüştüğümü ileri sürüyor. Ne isem oyum ben, kendi kendimi yaratmadım ya! Bizi dışarı attılar. Bu çorak bozkıra attılar bizi, ardımızdan kapıları kapattılar. Oysa kimsenin zararını istememiştik. Uç ay oluyor. Bilgisizdik o zaman, şimdi ise bilgi yönünden zenginiz çok. Ne zenginiz ya! Açlığı, susuzluğu, soğuğu öğrendik; hastalığı, acıyı, üzüntüyü öğrendik; nefreti başkaldırmayı, aldatmayı öğrendik; iç ezikliğini, suç ile suçsuzluğu aynı sayan vicdanı öğrendik; beden ile ruhun yorgunluğunu, dinçleştirmeyen uykuyu, dinlendirmeyen dinlenceyi, cenneti bize geri getiren, uyandığımız an gene alıp götüren düşleri öğrendik; yoksulluğu öğrendik; işkenceyi, gönül kırgınlığını öğrendik; korkuyu öğrendik; kibri, taşkınlığı, çekememezliği, ikiyüzlülüğü öğrendik; saygısızlığı öğrendik; sövmeyi öğrendik; doğruyu yanlıştan ayırt etmesini, birinden kaçınmayı ötekine yönelmeyi öğrendik; ahlak duygusunun sonuçlarını bütün zenginliğiyle öğrendik, şimdi hepsine sahip durumdayız. Cennette bir saat kalmak için hepsini verirdik bunların, hayvanları da bozardık bu bilgilerle! Evet, bütün o zenginliğe sahibiz şimdi. Ölümden başka hepsine. Ölüm... Ölüm. Ne ola ki bu ölüm?
Mark Twain (Adem ile Havva'nın Günlüğü: Ve Diğer İncil Temalı Öyküler)
Saygıdeğer efendiler, sizi günlerce alıkoyan uzun ve ayrıntılı konuşmam, en sonunda, geçmişte kalmış bir dönemin hikâyesidir. Bunda, ulusum için ve gelecekteki çocuklarımız için dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek bazı noktalar belirtebilmiş isem, kendimi mutlu sayacağım. Efendiler, bu konuşmamla, ulusal hayatı bitmiş sanılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını, bilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan bu yana çekilen ulusal felaketlerden doğan uyanışın ve bu sevgili vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum. Ey Türk gençliği! Birinci görevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar korumak ve savunmaktır. Varlığının ve geleceğinin tek temeli budur. Bu temel, senin en değerli hazinendir. Gelecekte de, seni bu hazineden yoksun bırakmak isteyecek iç ve dış düşmanların olacaktır. Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti savunma zorunluluğuna düşersen, göreve atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz bir nitelikte görünebilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada benzeri görülmemiş bir zaferin temsilcisi olabilirler. Zorla ve aldatmacayla sevgili vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve ülkenin her köşesi fiili olarak ele geçirilmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere, ülkenin içinde iktidara sahip olanlar aymazlık ve sapkınlık ve hatta hainlik içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, kişisel çıkarlarını istilacıların siyasi emelleriyl birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde yorgun ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin evladı! İşte, bu durum ve koşullar içinde bile görevin, Türk bağımsızlık ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun güç, damarlarındaki soylu kanda mevcuttur!
Mustafa Kemal Atatürk (Nutuk)
Baş sensin ağabey! Senin yerin yüksekte. Sen savaşa hakim olabileceğin bir yerde olmalısın. Ellerin ise düşman ile uğraşta olmalı! Ben senin ellerin isem, baş’ın ve milletin esenliği için uğraşa en ön safta gitmeliyim.’’ Demiş, Bilge’yi ikna etmişti. Kül, artık Bilge Şad’ın, Türk’ün Batı Şad’ın ait orduların tek komutanıydı. Ve bozkıra Kür Şad’ı yeniden hatırlatacaktı!
Ufuk Cengiz (Kırık Ok: Türk Kağanlığı 1)
Kendimi haklı görüyor değilim; ama kendimi savunuyor da değilim hele yargılamayı hiç beceremiyorum, kendimi de dünyayı da… Dünya ne ise oydu; ben de ne isem o oldum uyuşamadık. Hepsi bu
Oruç Aruoba