“
Inanmadigim için, onca inanan arasinda suçlu duyuyordum kendimi. Onlarin hakli olduklarini duyumsadigim için, tipki aspirin alir gibi inanmaya karar verdim ben de. Zarari dokunmaz, üstelik iyilesebilir insan. Onurlandirici bir inanç ararken, Devrim’in içinde buldum
kendimi, ya da en azindan olaganüstü yapmacik bir devrimin.
Toplantilara, yürüyüslere katilmanin onurlandirici oldugunu düsünüyordum. Baskalariyla birlikte, “Fasistler, burjuvalar, sonunuz geldi!” diye bagiriyordum, ama kaldirim taslari ya da metal bilyeler atmiyordum; baskalarina yaptigimi onlarin da bana yapmalarindan her zaman korkmusumdur çünkü. Polisler silahlarini doldururken, kentin merkezindeki sokaklar boyunca kaçmaktan ahlaksal bir heyecan duyuyordum. Bir görevi yerine getirmis olma duygusuyla dönüyordum eve.
Toplantilarda, çesitli gruplar arasindaki görüs ayriliklari hiç heyecanlandirmiyordu beni; bir gruptan ötekine geçmek için dogru alintiyi kullanmanin yeterli oldugunu düsünüyordum hep. Dogru alintilari bulmakla egleniyordum. Oradan oraya geçiyordum. Bazen yürüyüslerde ilgimi çeken bir kizi izlemek için su ya da bu dövizin ardina takildigim oluyordu; arkadaslarimin çogu için siyasal militanligin cinsel bir yasanti oldugu sonucunu çikardim bundan; cinsellik ise bir tutkuydu. Bense yalnizca merak ediyordum.
”
”