Imtihan Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Imtihan. Here they are! All 11 of them:

Imtihan nihai bukan hanya sekadar membuktikan seberapa banyak ilmu yang telah diserap otak, tapi seberapa kuat seorang siswa melawan tekanan waktu, kebosanan, psikologis dan fisik. Siapa yang bisa mengatasi semua faktor itu, maka dia adalah pemenang.
Ahmad Fuadi (Negeri 5 Menara)
Matematik dersinden imtihan oluyoruz. Hocamız soruları tahtaya yazdı, cetvel ve formül kullanabileceğimizi söyledikten sonra kapıyı açarak sınıfı terk edip gitti. Biz şoke olduk. Aramızdan bir temsilci seçerek hocaya gönderdik ve şaka yapıp yapmadığını öğrenmeye çalıştık. Hoca ‘Çocuklar bu imtihanı benim için vermiyorsunuz ki kendiniz için, geleceğiniz için yapıyorsunuz. Bu konuda siz kendinizi eğitemezseniz ben hiçbir şey yapamam.’ cevabını verince biz de artık kopyaya teşebbüs edemezdik. Sınıfta bir kişi kopya çekmeye yeltenince onu da ‘sen misin yapan’ diyerek bir güzel dövdük.
Anonymous
İnsanın dünyada karşılaştığı pek çok musibet ve ahirette defterini alacağı âna kadar yoluna çıkan akabeler, zâhirde onun aleyhinde gibi gözükse de hakikatte bunlar onu alıp firdevslere uçuran birer merdiven hükmündedirler. Beled sûresindeki “Biz insanı meşakkat, imtihan ve çile ile içli dışlı yarattık. ” (Beled sûresi, 90/4) âyeti insanın bu çileli hayatını ne güzel resmeder
Anonymous
Bir Tanışma Hamdullah Suphi Tanrıöver dostları uğruna pek kendini veren bir arkadaşımızdır. Atatürk’ü memleketin aydın takımı ile tanıştırmak için daima çalıştı idi. Bir gün kendisine rahmetli Yusuf Akçora’yı takdim etmek ister. Atatürk: - Adını işitirim ama, tanımıyorum. Kimdir bu zat? diye sorar. Hamdullah: - Mütefekkirlerimizdendir, cevabını verir. Yusuf Akçora hoş ve ciddî yüzü, gözlüğü, kısa sakalı ve çok defa üniversite kürsülerinde görünen kafası ile gerçekten bir ”mütefekkir” tipi idi. Atatürk derdi ki: - Mütefekkir kelimesini duymuştum, fakat mütefekkir denen bir kimse görmemiştim. Yanıma oturunca doğrusu içime bir ürküntü geldi. Bir mütefekkirle nasıl konuşmalı idi? Âdeta imtihan korkusu geçiriyordum. Biraz sonra gördüm ki pekâlâ sizinle olduğu gibi onunla da görüşülür. Sorduğu sualler kolay kolay cevap vereceğim şeylerdi. Nasıl rahat ettiğimi bilemezsiniz. Kendisinin gözünde birini daha, Abdülhak Hâmid’i de büyültmüştük. Şöhretide eski ve azametli idi. Sıkılgan olan Atatürk onunla karşılaşmağa da hayli ehemmiyet vermişti. Hristiyan olan karısı ile geldi, sofraya oturdu. Bir iki kadehten sonra kendinden geçmişe benziyordu. Kabaca şeyler de söylüyordu. Meselâ sofrada birkaç Türk hanımı da varken, kendi eşini göstererek: - Var mıdır Türkler arasında böyle hanım? sözünü de ağzından kaçırdı. Atatürk “yabancı eş”lerden hoşlanmazdı. Türk kadınının şerefini yükseltmek ve ona hiç tariz ettirmemek başlıca meraklarından biri olduğunu bilirdik. Bu söz üzerine kıpkırmızı kesildi. Bir fırtına kopmasından ürküyorduk. Misafir de yaşlı idi. Kendini güçlükle tuttu. Başka bahislere geçti. Ondan sonra misafirle de pek alâkalı olmadı. Zaman hayli ilerlemişti. Misafir kendisinden galiba bir şey sordu. Sözünü iyi işitmiyen Atatürk: - Ne buyurdunuz beyefendi? dedi. - Bana beyefendi demeyiniz. - Ya ne diyelim efendim? - Sadece adam deyiniz. - İşte onu diyemediğim için beyefendi diyorum ya!
Falih Rıfkı Atay (Çankaya)
Stresten kemirip durduğum dudağımın arasından sızıyor ağzıma çaldığın bal. Seni tahrik ediyor, beni tahrip. İnan bana çok alıştım çift kişilik yalnızlıkta tek kişilik acı yaşamaya, sen ise duyduğum acıdaki hazza. Yanımdayken özlemek, aşk alevinden yanıp tutuşurken seviş- mek, gerçeğini bildiğim o süslü yalanlarla sarmak açtığın yaraları ağzında farklı bir tat bırakırken senin, bana ölümü gösterip sıtmaya razı ediyor. Bu aşk acısını sensiz yaşayabilmek mümkün görünmüyor bana. Sevmeyeceksen yanımda sevme, aynı evin ayrı odalarında uyuyalım gerekirse, ama beni sensizlikle imtihan etme. Kapıyı göstersen de eşikte “Gitme” de. Bir ölüm kadar yakınız ayrılığa. O kadar anlık, o kadar burnumuzun dibinde. Hadi bana yine yalanlar söyle. İnan ki hazırım dinlemeye, Bak şimdiden inandım bile…
Arya Soysal
Saray "hâs" bahçelerinde veya kasr (köşk)larda "halvette" düzenlenen geleneksel işret meclisleri şâir, mutrib, hânende gibi sanatçıların hükümdar önünde kendilerini göstermek fırsatını elde ettikleri bir yarışma meydanı oluştururdu. Firdevsî, Şehnâme'de (1000 tarihlerinde) kadîm İranlı hükümdar Hüsrev'in verdiği işret meclislerini uzun uzun tasvir eder (N. Lugal çevirisi; IV, İstanbul 1994, s. 194, 275-276, 299, 330, 332, 389-390). Bir zafer veya başka vesilelerle süslenmiş saray bahçe ve kasrlarında tertib olunan bu ziyâfetler, üç gün üç gece, bazen bir hafta sürer, "nahiller dikilir, mis kokuları içinde güzel çalgıcılar çalarken peri yüzlü sakîler misafirlere yıllanmış şarap sunar". Herkes sarhoş olur; zafer hikâyeleri dinlenir, şâirler karşılıklı en güzel şiirlerini söyler, muşâ'ara ederler. Firdevsî, böyle bir mecliste rakibi şâirler önünde Sultan Mahmud'un takdirini kazanır. Selçuklu sultanı Alâeddîn'e kasîde sunan Hoca Dehhânî, "şâhlar-şâhı'nın çalgılı, içkili zengin bezmler"inden söz eder. Yine böyle bir işret meclisinde Anadolu Selçuklu sultanı bir kasîde için şâir Zahîreddin'e beş nefer güzel kul bağışlamış, I. İzzeddîn Keykâvûs (1210-1220) Sinop fethi üzerine düzenlenen bir işret meclisinde nedîmlere ve şâirlere in'âmlarda bulunmuştur. Osmanlı kaynakları şâirlerin çoğu kez bu gibi işret meclislerinde hükümdarın takdir ve lûtflarına eriştiklerini belirtirler. Hükümdar hizmetindekiler arasında patrimonyal ilişkileri pekiştiren sosyal bir kurum olarak işret meclisleri, şölenler ve toylar Avrasya Türk-Moğol devletlerinde hayatî sosyal bir fonksiyona sahipti. K. Jettmar'a göre "en ince ayrıntılarına kadar düzenlenmiş içki âlemleri" hükümdarın şöhret ve prestijini yükseltmek için yapılan bir çeşit âyin (ritual) hükmünde idi. Osmanlılar'da haftalarca süren muhteşem sûr-i hümâyûnlar (pâdişâh düğünleri) bu geleneğin ne kadar önem taşıdığını kanıtlayan olaylar olup görkemli sûrnâmeler'de yaşatılmak istenir. Bu işret meclislerinin, hükümdarın ve sarayın hayatında nasıl hayatî bir yer tuttuğunu ayrıntılı tasvirlerle İbn-i Bîbî'nin tarihinde görüyoruz: Alâeddîn Keykubad'ın işret meclisi kuruldu... l'al şaraplarla ve dürlü dürlü nakiller (nahil) birle ârâste edüp döşediler ve mutribler hezâr destân gibi elhân-i cân-fezay birle surûda şuru' kıldılar ve câm-i şarâb içmeye ve barbut ve rubâb istimâ'ına meşgul oldular" (Yazıcızâde çevirisi, 170, sık sık yapılan bu işret meclisleri için keza bkz. s. 140-151, 117). Bir defasında sultan meclis-i işrette "ber sebîl-i imtihan heriflere (sanatkârlara) eyitti ki, yerin adını (Kayseri ve Aksaray) ol beyitlere telfîk etsun" dedi, münşî Şemseddîn'inkini çok beğendiğinden mansıbına ilâve yaptı. Bu işret meclisleri bazı sultanların sarayında sık sık toplanırdı. Bütün kaynakların "gâyet mertebede 'âyyâş" olduğunda birleştikleri divan sahibi II. Murad, herhalde böyle bir mecliste sarhoşken şu Hayyâmâne kıtayı demiştir (Sehî, 95). Sâkî getür getür yine dünkü şarâbımı Söyle dile getür yine çeng ü rebâbımı Ben var iken gerek bana bu zevk bu safâ Bir gün gele ki görmiye kimse türâbımı Paşalar da işret meclisleri düzenlerdi. Fâtih'in fâzıl vezîri Mahmud Paşa'nın şu'arâ meclisleri ünlü idi. Fuzûlî, hâmisi olup kasîde sunduğu Bagdad valisi Üveys Paşa için "ehl-î 'işret"tendi der. Sâkînâme'de (677): Beyâ sâkî âb-i âtaş-mizâc k'ezo cümle dard dâred ilâc (Sâkî, o ateş içeren şarabı getir ki, o her derde devâdır) derken, herhalde mistik sarhoşluğu anmıyordu. Fuzûlî, divanlarının girişlerinde böyle görkemli saray işret meclislerini tasvir ediyor, sultanlar ve şâirlerle paylaşamadığı bu zevklerden yoksun, kendi "külbe-i ahzânına" sığınıyordu. Şu'arâ oldukça serbest bir yaşam sürerlerdi (bak. Halîlî, Melîhî, Gazâlî'nin yaşamı: Latîfî, 254, 315, Latîfî kendisi hakkında, 298). Onlar hakkında ulemanın görüşü Abussu'ûd’un bir fetvâsında yansımıştır (Âşık Çelebi, 16a). Şâirler için şarap, sûfîler için haşîş mubâh idi (bak. Fuzûlî, Bang u Bâde).
Halil İnalcık (Şair ve Patron: Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme)
Ne tuhaf, sizi hayata bağlayan, hayattan koparabilme ihtimalini de barındırabilirdi içinde ve her neye tutku duyduysanız bir gün onunla imtihan olunacağınızı da bilmeliydiniz.
Mert Durmazer (Sadece Köpekler Farkında)
MAIDE 48 (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab'ı (Kur'an'ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman size anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.
Kur'an-ı Kerim Meali (Kur'an-ı Kerim Meali)
Sokaklar kirli, sefil, camiler harap, mezarlar küskün, meraklı, şehrin bütün yanık bağrına hâkim bir noktada durduk. İnsan burada memleketi bir gurbet ve kendisini bir garip bularak hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyor. Milletinin uğradığı zararı, çektiği sefaleti, düşürüldüğü uçurumu, türlü musibetlerle kırıla kırıla azaldığını görüyor... Ufuklardan kan kokusu sinmiş yaslı bir yel eser, kulübelerin bacaları tüter, Fatih minarelerinden müezzinlerin tekbiri alçak gönüllülük gösterisiyle titreyerek yükselirken bir imtihan tekkesinde çile çıkaran derviş gibi artık bu sınamaya dayanamayıp isyanla haykırmak istiyorsunuz. Gönlünüz, sizin beyninizde bir yalvarıda bulunmak için kaynıyor. Ama nereden yardım isteyeceksiniz? Yıllardan beri gök bütün yalvarma ve dualarınıza kapalı, sağır... Yeryüzündeki hükümetlerin büyük siyasî kimseleri, sözü geçerleri, dünyanın hemen hemen bütün insanları sizden yüz çevirmiş. Her baş vurmanızda, her yardım isteyişinizde sizi ezmek için, sesler yükseliyor, silâhlar çevriliyor. Ama sizi kurtarmak için çıkan sadalar pek zayıf, tek tük...
Hüseyin Rahmi Gürpınar (Kaynanam Nasıl Kudurdu? - Muhabbet Tılsımı)
TANRI, yeryüzü sofrasını sayısız nimetlerle donattı, fakat insanlar birbirlerini açlıkla imtihan ediyorlar. Deniz Sarıtop
Deniz Sarıtop
Allah her şeyden haberdardır, sanmayın ki size yapılan haksızlığa kayıtsız kalıyor. O, size bir annenin evladına yaklaştığı merhametten daha fazla merhamet duyandır. Duanın karşılığını takip etmeden “Allah de ötesini bırak” . Kul Rabb’ini imtihan etmez. O’na tevekkülle yaklaştığında rahmetini tüm hücrelerinde hissedeceksin
Anonymous