“
Saray "hâs" bahçelerinde veya kasr (köşk)larda "halvette" düzenlenen geleneksel işret meclisleri şâir, mutrib, hânende gibi sanatçıların hükümdar önünde kendilerini göstermek fırsatını elde ettikleri bir yarışma meydanı oluştururdu. Firdevsî, Şehnâme'de (1000 tarihlerinde) kadîm İranlı hükümdar Hüsrev'in verdiği işret meclislerini uzun uzun tasvir eder (N. Lugal çevirisi; IV, İstanbul 1994, s. 194, 275-276, 299, 330, 332, 389-390). Bir zafer veya başka vesilelerle süslenmiş saray bahçe ve kasrlarında tertib olunan bu ziyâfetler, üç gün üç gece, bazen bir hafta sürer, "nahiller dikilir, mis kokuları içinde güzel çalgıcılar çalarken peri yüzlü sakîler misafirlere yıllanmış şarap sunar". Herkes sarhoş olur; zafer hikâyeleri dinlenir, şâirler karşılıklı en güzel şiirlerini söyler, muşâ'ara ederler. Firdevsî, böyle bir mecliste rakibi şâirler önünde Sultan Mahmud'un takdirini kazanır. Selçuklu sultanı Alâeddîn'e kasîde sunan Hoca Dehhânî, "şâhlar-şâhı'nın çalgılı, içkili zengin bezmler"inden söz eder. Yine böyle bir işret meclisinde Anadolu Selçuklu sultanı bir kasîde için şâir Zahîreddin'e beş nefer güzel kul bağışlamış, I. İzzeddîn Keykâvûs (1210-1220) Sinop fethi üzerine düzenlenen bir işret meclisinde nedîmlere ve şâirlere in'âmlarda bulunmuştur. Osmanlı kaynakları şâirlerin çoğu kez bu gibi işret meclislerinde hükümdarın takdir ve lûtflarına eriştiklerini belirtirler. Hükümdar hizmetindekiler arasında patrimonyal ilişkileri pekiştiren sosyal bir kurum olarak işret meclisleri, şölenler ve toylar Avrasya Türk-Moğol devletlerinde hayatî sosyal bir fonksiyona sahipti. K. Jettmar'a göre "en ince ayrıntılarına kadar düzenlenmiş içki âlemleri" hükümdarın şöhret ve prestijini yükseltmek için yapılan bir çeşit âyin (ritual) hükmünde idi. Osmanlılar'da haftalarca süren muhteşem sûr-i hümâyûnlar (pâdişâh düğünleri) bu geleneğin ne kadar önem taşıdığını kanıtlayan olaylar olup görkemli sûrnâmeler'de yaşatılmak istenir. Bu işret meclislerinin, hükümdarın ve sarayın hayatında nasıl hayatî bir yer tuttuğunu ayrıntılı tasvirlerle İbn-i Bîbî'nin tarihinde görüyoruz: Alâeddîn Keykubad'ın işret meclisi kuruldu... l'al şaraplarla ve dürlü dürlü nakiller (nahil) birle ârâste edüp döşediler ve mutribler hezâr destân gibi elhân-i cân-fezay birle surûda şuru' kıldılar ve câm-i şarâb içmeye ve barbut ve rubâb istimâ'ına meşgul oldular" (Yazıcızâde çevirisi, 170, sık sık yapılan bu işret meclisleri için keza bkz. s. 140-151, 117). Bir defasında sultan meclis-i işrette "ber sebîl-i imtihan heriflere (sanatkârlara) eyitti ki, yerin adını (Kayseri ve Aksaray) ol beyitlere telfîk etsun" dedi, münşî Şemseddîn'inkini çok beğendiğinden mansıbına ilâve yaptı.
Bu işret meclisleri bazı sultanların sarayında sık sık toplanırdı. Bütün kaynakların "gâyet mertebede 'âyyâş" olduğunda birleştikleri divan sahibi II. Murad, herhalde böyle bir mecliste sarhoşken şu Hayyâmâne kıtayı demiştir (Sehî, 95).
Sâkî getür getür yine dünkü şarâbımı
Söyle dile getür yine çeng ü rebâbımı
Ben var iken gerek bana bu zevk bu safâ
Bir gün gele ki görmiye kimse türâbımı
Paşalar da işret meclisleri düzenlerdi. Fâtih'in fâzıl vezîri Mahmud Paşa'nın şu'arâ meclisleri ünlü idi. Fuzûlî, hâmisi olup kasîde sunduğu Bagdad valisi Üveys Paşa için "ehl-î 'işret"tendi der. Sâkînâme'de (677):
Beyâ sâkî âb-i âtaş-mizâc
k'ezo cümle dard dâred ilâc
(Sâkî, o ateş içeren şarabı getir ki, o her derde devâdır)
derken, herhalde mistik sarhoşluğu anmıyordu. Fuzûlî, divanlarının girişlerinde böyle görkemli saray işret meclislerini tasvir ediyor, sultanlar ve şâirlerle paylaşamadığı bu zevklerden yoksun, kendi "külbe-i ahzânına" sığınıyordu. Şu'arâ oldukça serbest bir yaşam sürerlerdi (bak. Halîlî, Melîhî, Gazâlî'nin yaşamı: Latîfî, 254, 315, Latîfî kendisi hakkında, 298). Onlar hakkında ulemanın görüşü Abussu'ûd’un bir fetvâsında yansımıştır (Âşık Çelebi, 16a). Şâirler için şarap, sûfîler için haşîş mubâh idi (bak. Fuzûlî, Bang u Bâde).
”
”
Halil İnalcık (Şair ve Patron: Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme)