Geyikli Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Geyikli. Here they are! All 18 of them:

Gidişat böyle dedi. Yalnızca gereksinim duyduklarını al. Geyik alıyorsan, en iyisini alma. En küçük ve en yavaş olanını seç, o zaman geyik daha güçlü olur ve her zaman sana et verir. Pa-koh (panter) bunu biliyor. Sen de bilmelisin!
Forrest Carter
evet kimsesizdik ama umudumuz vardı üç ev görsek bir şehir sanıyorduk üç güvercin görsek meksika geliyordu aklımıza caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları kadınların kocalarını aramasını seviyorduk sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz bilir bilmez geyikli gece yüzünden
Turgut Uyar (Büyük Saat - Bütün Şiirleri)
Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta Her şey naylondandı o kadar Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı. Ama geyikli geceyi bulmadan önce Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk
Turgut Uyar
Uzaklaşan şeylerin gözden yitişini görmemek için, gözlerimizi başka yöne çevirsek bile, yine de ne bok yemeye bir taraflarımızla geyik gibi bakardık?
İlhami Algör (Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku)
On üçüncü yüzyılın son yıllarında yaşayan bir leopar, sabahın şafağından akşamın alacakaranlığına kadar birkaç kalas, birkaç demir parmaklık, durmadan değişen erkek ve kadın yüzleri, bir duvar ve belki de kuru yapraklarla dolu taş bir yalak gördü. Sevgiyi ve yırtıcılığı, avını parçalamanın harlı zevkini, geyik kokuları getiren rüzgârı özledi­ğini bilemedi, bilemezdi. Gene de içinde bir şeyler tıkandı, bir şeyler isyan etti ve Tanrı ona rüyasında şunları söyledi: “Kullarımdan biri seni şu kadar kere görsün ve seni evrenin düzeninde yeri önceden belli bir şiirde bir suret ve simge olarak kullansın diye bu hapishanede yaşayacak ve öleceksin. Şimdi tutsaksın, ama şiire bir sözcük katmış olacaksın.
Jorge Luis Borges (The Garden of Forking Paths)
Bu,' diye düşündü Alice, 'hiçbir şeyin adının olmadığı koru olmalı. Oraya gidersem, acaba benim adıma ne olacak. Adsız kalmak hiç de hoşuma gitmez...çünkü o zaman bana başka bir isim vermek zorunda kalacaklar, bu da hiç kuşku yok ki çirkin bir ad olacak. Ama o zaman da eski adımı alan yaratığı bulmaya çalışırken ne eğlenirim doğrusu! Bu, insanların köpeklerini kaybettiklerinde verdikleri ilanlar gibi bir şey...Fırla* diye adıyla çağırdığınız anda hemen tepki verir, pirinçten tasması var...Biri karşılık verinceye değin karşınıza çıkan her şeye *Alice diye seslendiğinizi bir hayal edin! Ama akılları varsa buna karşılık vermezler!' Böyle dolaşıp durduğu sırada birde baktı ki koruya varmış; pek serin ve gölgeli bir yerdi burası. 'Neyse, yine de bu da bir teselli,' dedi Alice ağaçların altına girdiği anda, 'bu kadar sıcaktan bunaldıktan sonra, bu şeyin, şeyin altına girmek...neyin?' diye devam etti, o sözcüğün bir türlü aklına gelmemesinin verdiği şaşkınlıkla . 'Yani demek istiyorum ki, bu şeyin altına...şunun altına, hani işte şu!' dedi elini ağacın gövdesine değdirerek. 'Acaba bu kendine ne ad takmıştır? Hiçbir adı olmadığından eminim...Yok canım, kesinlikle yoktur!' Düşüncelere dalarak bir dakika öylece sessiz kaldı; sonra birden yeniden başladı. 'İşte şimdi gerçekten başıma geldi! Şimdi kimim ben? Elimden gelse hatırlayacağım! Kararlıyım, anımsayacağım!' Ne ki, kararlı olmasının ona çok da bir faydası olmamıştı, büyük bir şaşkınlıktan sonra tek söyleyebildiği, 'L, biliyorum, adım L ile başlıyor!' oldu. Tam o anda bir Yavru Alageyik çıkageldi; o kocaman uysal gözleriyle Alice'e bakıyordu; ama hiç de korkmuşa benzemiyordu. 'Buraya gel! Buraya gel!' dedi Alice, elini uzatıp onu okşamaya çalışarak; fakat Yavru Alageyik irkilerek biraz geri çekildi ve tekrardan Alice'i seyretmeye başladı. 'Adın ne?' dedi Yavru Alageyik sonunda. Öyle yumuşak, tatlı bir ses tonu vardı ki! 'Keşke bilebilseydim!' diye aklından geçirdi zavallı Alice. 'Şimdilik hiçbir şey,' dedi hüzünle. 'Bir daha düşün,' dedi Yavru Alageyik, 'böle olmaz.' Alice düşündü, ama aklına hiçbir şey gelmiyordu. 'Lütfen söyler misin, senin adın ne?' dedi Alice çekine çekine. 'Belki bu birazcık bana yardımcı olabilir. 'Birazcık ileriye gelirsen söyleyeceğim,'dedi Yavru Alageyik. 'Burada anımsayamıyorum.' Bunun üzerine Alice, kollarını Yavru Alageyik'in yumuşacık boynuna sevgiyle doladı ve koru boyunca başladılar birlikte yürümeye; sonunda başka bir açık alana vardılar; Yavru Alageyik burada aniden havaya zıplayarak, kendini Alice'in kollarından kurtardı. 'Ben bir Yavru Alageyik'im!' diye haykırdı sevinç içinde. 'Aman Tanrım, sen bir insan yavrususun!' Yavru'nun o güzelim kahverengi gözlerine birden bir korku çöktü ve anında dörtnala koşup oradan uzaklaştı.
Lewis Carroll (Through the Looking Glass)
Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta Herşey naylondandı o kadar Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı Ama geyikli geceyi bulmadan önce Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk. Geyikli geceyi hep bilmelisiniz Yeşil ve yabani uzak ormanlarda Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan Hepimizi vakitten kurtaracak Bir yandan toprağı sürdük Bir yandan kaybolduk Gladyatörlerden ve dişlilerden Ve büyük şehirlerden Gizleyerek yahut dövüşerek Geyikli geceyi kurtardık Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz Bilir bilmez geyikli gece yüzünden ‘Geyikli gecenin arkası ağaç Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı’ İster istemez aşkları hatırlatır Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş Şimdi de var biliyorum Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli… Hiçbir şey umurumda değil diyorum Aşktan ve umuttan başka Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor. Biliyorum gemiler götüremez Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi Geyikli gecenin karanlığında.. Aldatıldığımız önemli değildi yoksa Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak Gümüş semaverleri ve eski şeyleri Salt yadsımak için sevmiyorduk Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz Ne iyiydik ne kötüydük Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı… Ama ne varsa geyikli gecede idi Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında Büyük otellerin önünde garipsiyorduk Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk Yahut bir adam bıçaklasak Yahut sokaklara tükürsek Ama en iyisi çeker giderdik Gider geyikli gecede uyurduk 'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı Sultan hançerleri gibi ay ışığında Bir yanında üstüste üstüste kayalar Öbür yanında ben Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım Domino taşları ve soğuk ikindiler Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık Gölgemiz tortop ayak ucumuzda Sevinsek de sonunu biliyoruz Borçları kefilleri bonoları unutuyorum İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum İyice kurulamıyorum saçlarını Bir bardak şarabı kendim için içiyorum 'Halbuki geyikli gece ormanda Keskin mavi ve hışırtılı Geyikli geceye geçiyorum’ Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.
Turgut Uyar (Dünyanın En Güzel Arabistanı)
Osmanlı Devleti, 1356'da Gelibolu Yarımadasındaki Çimpe Karlesi'nin alınmasından sonra Rumeli'nde süratli bir şekilde yayılmış, aralıksız 1912 yılına kadar sürecek olan yaklaşık 550 yıllık Türk hâkimiyeti sırasında Rumeli Türkleşmiştir. Müslüman Anadolu Türklerinin Rumeli'ye gelişleri başlangıçta "Kolonizatör Türk Dervişleri" ile başlamış, söz konusu "dervişler" askerî fütuhattan önce yerli halkın ve özellikle IX. yüzyılda bölgeye gelip yerleşen Peçenek ve Kuman Türklerinin gönüllerini kazanarak asıl fetih hareketinin zeminini oluşturmuşlardır. Ordunun ardından veya onlarla birlikte hareket eden, bir nevi "psikolojik harp" veya "istihbarat" unsuru olarak da değerlendirilebilecek olan tarikat mensubu birçok dervişin, ıssız yerlerde yolların geçtiği önemli mevkilere zaviyeler ve tekkeler inşa etmesiyle ilk teşebbüsler başlamış, kurulan bu tekke ve zaviyeler ilk iskân nüvelerini teşkil etmiştir. Rumeli'yi bu şekilde iskân eden "Sarı Saltuk" ile Bursa'nın fethinde rol oynayan "Geyikli Baba" bunlara örnek olarak verilebilir.
Ali Güler (Sarı Mustafa'm)
Kurdu mu? Başımıza bir de kurt sevdası çıkıyor. Allah beterinden saklasın... Mustafa Kemal, 'Türkiye Cumhuriyeti"nin arması ne olsun?' diye sormuş. Sofradakilerden birisi, 'Kurt olsun,' demiş. Efendim, hani bozkurt var ya... Ergenekon efsanesi... Alageyik... Biz bu geyik mahlukuna pek müptelayız nedense, boynuzluluğundan besbelli. Canım okuyup ezberlemediniz mi? Türkçü Ziya Gokalp destan bile yazmış. Alageyik oğlanla kızı bir yardan atmış da... Orada ürememişler de... Yol cıkamamışlar da... Derken bir bozkurt peydahlanmış..." "Malum... Mustafa Kemal Paşa ne söylemiş?" "İşte oraya geliyoruz. Herif, sofrada bunu nakletmiş de, hitamında, 'Efsane olduğundan, Türk efsanesi, armaya bozkurtu geçirsek pek münasip olur,' diye akıl vermis. Paşadır, mavi gözlerini belerterek, 'Kurdu, köpeği birakın! İnsana mahsus bir şey isterim!' diye başını şu yana çevirivermiş... Kurdu bir de öküzü paralanmis köylü dayıya sor bakalım mahallebi çocuğu...
Kemal Tahir (Hür Şehrin İnsanları)
Geyik ormanda olmalı, hayvanat bahçesinde değil; maymun ormanda olmalı, hayvanat bahçesinde değil; ayı ormanda olmalı, hayvanat bahçesinde değil! Hayvan hapishaneleri ortadan kaldırılmalıdır!
Mehmet Murat ildan
Oysa, dünyada herkese yer var, paylaşmasını bilebilirsek ve yetinebilirsek barış içinde yaşayabiliriz!
Sunay Akın (Geyikli Park)
Acılar olmasaydı türküler doğmazdı.
Sunay Akın (Geyikli Park)
...bakmak ile görmek aynı şey değildir. Ormanlarda gemiler gizlidir, görmesini bilene.
Sunay Akın (Geyikli Park)
On tane kurt bin tane geyikten oluşan bir sürüye saldırır ve istediğini alır, hâlbuki bin tane geyik kaçmayıp on tane kurdun üzerine gitse bütün kurtları ezip geçer! Dünyada pek çok ülkede olan şey tam da budur, kendi gerçek gücünü bilmeyen on binlerce insan on tane aptal siyasi kurttan kaçacak delik arar!
Mehmet Murat ildan
Bir günün olağanüstü olabilmesi için bir şeftalinin yettiği bir geçmiş zamanda bir yaz günü, sıranın sonunun gelmesini sabırla bekleyen ve şeftalilerle dolu poşetler taşıyan bir geyik sürüsüyle birlikte bir ren geyiği istasyonuna doğru yol alan bir trendeydim sanki.
Richard Brautigan (Tokyo-Montana Express)
Bir geyik kafası şömineyi güzel yapmaz, aksine çirkin yapar, çünkü hiçbir canlı ölü bir dekor olmayı hak etmez!
Mehmet Murat ildan
Alevilikte de hayvan figürleri ve o hayvanlarla tanrıça ve tanrılar gibi ilişki içinde olan Alevi evliyaları mevcut. Bir geyiğe bindiği rivayet edilen ve adını ondan alan Geyikli Baba, kadın erkek eşitliğine inanan, bunun için hayatı boyunca mücadele eden, kucağında her zaman ikisi de tanrıçaları simgeleyen hayvanlar olan aslan ve geyikler (ya da ceylan) görülen Hace Bektaş-ı Veli, ki kimi resimlerde güvercinle de görülür, gücünden dolayı aslan olarak rivayet edilen, aslan resimleriyle temsil edilen Ali, dağda keçilerini otlatan ve bir mağarada yaşayan Düzgün Baba bunlar arasında. Bunca veri ve havada asılı duran şüpheden sonra Düzgün Baba'nın erkek olup olmadığı da soru olarak akıllara takılmıyor değil,. Çünkü ataerkil tarih sadece olay ve olguları değil, kendi lehine dönüştürerek yazdığı tarihin içinde yer alan kimi kililerin, tanrıçaların dahi cinsiyetlerini de değiştirmiş, erkeğe dönüştürmüştür. Tıpkı ziyaretlerin adlarını değiştirip erkekleştirdiği gibi.
Gülfer Akkaya (Yol Kadındır)
O anda bir Rus asilzadesi, Moskova’nın yüksek tabakasından bir kişi, falancanın ya da filancanın dostu yada akrabası olmayıp sadece, o anda çevresinde yaşayan bir sivrisinek, bir sülün, ya da bir geyik gibi sıradan bir varlık olduğunu kesin olarak anlıyordu. “Ben de onlar gibi, ya da Yeroşka Amca gibi bir süre yaşadıktan sonra öleceğim. Yeroşka Amca söylediğinde haklı! Öldün mü mezarında ot biter... İşte hepsi bu!” diye düşünüyordu.
Leo Tolstoy