Fayda Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Fayda. Here they are! All 51 of them:

Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
Evet, gerçeğe varmak zor, talip olmak bile zor ki ne zor, bilmek zor, olmak zor ki ne zor. Mesellerdeki, irşat kitaplarındaki gibi yolda olana, vasıl olana bir sükunet, bir gizli memnuniyet de gelmiyor, sancı son sürat son nefese kadar devamda, rahat bırakmıyor. Kendinin ve diğerlerinin farkına varmayı gözde ve akılda sürekli kılmadığı için kişinin kendi hakkındaki yatışmışlık anları ani birer vehim gibi bin tereddüt bırakarak geçiyor. Evham, tedirginlik, muamma sürekli. Yani kitaplardaki o ağır, sözünü terazili söyleyen, emin, sükun bulmuş varlık kitaptan kesilip şekillendiği anda yaprak gibi titremeye başlıyor. Böyle rahat olmak için kendini de ona bu rahatlığı vereni de enikonu bilmesi lazım. Bununsa ölene kadar garantisi verilmiyor. İmanı olan, parası olan rahatlığında ve genişliğinde arkasına yaslanıp başkalarının telaşına kaşını kaldırarak bakamıyor. Son ana kadar hep göz üstünüzde, kendi gözünüz size düşman, kendi kalbiniz çır çır çırpınıyor, ayaklarınız en olmadık yere meyilli, adımı hazırda, burnun almadığı koku yok. Şairler anlamaktan yorgun, ama anladıklarından kimseye fayda yok.
Şule Gürbüz (Zamanın Farkında)
Evet, yolun sonunda iki adam, şiirin bile fayda etmediği çünkü şiir çaredir bir bakıma ölüme,özellikle de son dize ve her şeye çengel atan kafiye.
bıçakçı barış
Çocukluğum için niyazda bulundum, ve işte çocukluğum geri geldi, ve hissediyorum ki çocukluk, evvelden nasılsa yine öyle ağır ve hiç de fayda etmemiş yaşlanmak.
Rainer Maria Rilke (The Notebooks of Malte Laurids Brigge)
İnsan zamanın dışında kalıp sabırlı mı olmalı, yoksa zamanın piyonu mu olmalı? Köklerini, şüphesiz ki ahmak ve dönek bir toplumun derinliklerine salmak kişiye nasıl bir fayda sağlardı?
Jack Kerouac (The Sea Is My Brother)
Korku insana evet de demez, hayır da. O, yani korku, her şeyi alır, her aklınızdan geçeni, her ağzınızdan çıkanı. Böyle durumlarda karanlıkta gözlerini fal taşı gibi açmak bile fayda etmez. Gerçi, zaten görüp göreceğiniz de dehşetten ibarettir ya, daha ötesi yok. Gece her şeyi ele geçirmiştir, hatta bakışları bile. İçinizi boşaltmıştır o. Yine de el ele tutuşmak gerek, yoksa düşersiniz. Gündüzün insanları artık sizi anlayamazlar. O korku tümüyle sizi onlardan ayırmıştır ve bunun yükü altında ezilirsiniz, ta ki her şey şu ya da bu biçimde bitinceye dek, işte ancak ondan sonra o genel geçer adilerin yanına geri dönme hakkınız doğar, yaşamda ya da ölümde..
Louis-Ferdinand Céline (Journey to the End of the Night)
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
Bazı çocuklar hassas orkideler gibidir. Strese ve yoksunluğa maruz bırakıldıklarında hemen solarlar. Fakat bakılıp desteklenirse nefis çiçekler açarlar. Diğerleri biraz daha papatya gibidir; olumsuz koşullara daha iyi dayanırlar fakat olumlu deneyimlerden de ekstradan çok fayda sağlamazlar.
Siddhartha Mukherjee (The Gene: An Intimate History)
Mutluluk için doğmadım ben; Ruhum yabancıdır buna; Fayda yok yetkin halinizden: Ben layık değilim ona. İnanın(vicdan bir güvence) Evlilik büyük bir işkence. Size duysam da sıcaklık, Soğuk tutar alışkanlık; Ağlarsınız: o yaşlar benim Dokunmaz hiç yüreğime, Döndürür beni deliye. Hangi gülleri,karar verin, Hymenaios bize hazırlar Belki de çok uzun yıllar!
Alexander Pushkin (Eugene Onegin)
Bir bütün idim ben leyla ile. Sense Leyla'yım diyorsun. Sen Leyla isen eğer, beni yakmaya hayalin yeter, takatim yok sana kavuşmaya. Varlığı olmayan bir zerreye aynadan ne fayda? Canım gideli hayli zamandır, cismimdeki bir başka candır; bir özge candır. Sensin beni benden ayıran,uzaklaştıran.Ben yokum,senin tecellin var.Vuslatının ağır yükünü kaldıramam ki. Önceleri sen vardın,şimdi ben yok oldum. Manevi dünyamda dostum daima sensin. Dış görünüşe değer verme bahsi ortadan kalktı artık.Gönül çok önceleri sana koştu,canım seninle gitti. Şimdiki canım Leyla'ya değil, Mevla'ya yönelik. Bir'lik yolunda seninle olamam,yanarım. Şimdi,gözümün nuru,gönlümün aydınlığı!.. Ben maskaralığa nam salmışım,bari sen bu yola girme. İçinden çıkma namus perdesinin. Mecnun olan benim;bana yaraşır delilik,kınanmışlık. Şimdi git aşk töresini, aşıklık geleneğini, maşuk gidişatını bozma. Git şimdi , Ey Vefalı! Açtırma kötü söz arayanların dudaklarını; sakız verme dedikodu arayanların ağızlarına. Beni aramaya çıktığını aleme bildirip deliliğine ferman yazdırma. Kimse seni burda görmeden git. Ben ki varım; sen içimdesin, bunu bil!..
İskender Pala (Leyla ile Mecnun)
Son yıllarda nörolojik çalışmalar hepimizin tüketim tercihlerimizi bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kimliklerimizi oluşturmak için yaptığımızı “bilimsel olarak” kanıtlıyor. Neye ihtiyacımız olursa olsun kendi kimliğimize uygun markalar seçiyoruz. Çünkü artık çok daha net bir şekilde biliyoruz ki tüketim, sadece ürün ve fayda eksenli ekonomik bir alışveriş değil, aynı zamanda “anlam oluşturma” ve bu “anlamı paylaşmaya” yönelik psikolojik ve kültürel bir olgudur. Markalar aynı zamanda bunları kullanan tüketicilerin kendi kimliklerini inşa ettikleri anlam platformlardır. Baudrillard‘ın dediği gibi: “Biz tüketirken anlam üretiriz.
Anonymous
Beni hayati olarak ilgilendiren tek şey var artık, o da kitaplarda bugüne kadar yazılmamış olan her şeyi kayda geçirmek. Gördüğüm kadarıyla kimse hayata yön veren ve onu hareketlendiren unsurları kullanmıyor. Sadece katiller ortaya koyduklarının karşılığını alıyorlar hayatta. Çağ şiddet gerektiriyor ama yarım kalmış patlamalardan fazlası yok elde. Devrim filizlenirken kesiliyor ya da başarıya fazla hızla ulaşıyor. Tutku kendini çabucak tüketiyor. İnsanlar fikirlerinden taviz veriyor, alışılageldiği üzere. Yirmidört saatten fazla dayanacak hiçbir şey tasarlanmıyor. Bir neslin uzamında milyonlarca hayat yaşıyoruz. Böcekbilimden, derin deniz ya da hücre araştırmalarından daha çok fayda sağlıyoruz.
Henry Miller (Tropic of Cancer (Tropic, #1))
Deriz ki anne babamızı seviyoruz ama gerçekte onlardan nefret ederiz, çünkü bizi peydahlayanları sevemeyiz, mutlu insanlar değiliz çünkü, mutsuzluğumuz mutluluğumuz gibi bize inandırılmış bir şey değil, mutluluğa günbegün inandırıyoruz kendimizi, böylelikle yıkanıp paklanmaya, giyinmeye ilk yudumu almaya, ilk lokmayı yutmaya cesaretimiz olsun diye. Hayat her sabah kaçınılmaz biçimde hatırlatıyor bize çünkü, anababamızın bizi nasıl bir kendini beğenmişlik ve hatta peydahlama büyülenmesi içinde pehdahlandığını ve sevinç ve fayda dolu olmaktan çok iğrenç, tiksindirici ve ölümcül olan dünyaya savurup oturttuğunu. Çaresizliğimizi bizi peydahlayanlara borçluyuz, sakarlığımızı, hayat boyu kurtulamadığımız zorlukları. Başlangıçta şu suyu içmen yasak, o zehirli denilmişti, sonra şu kitabı okumamalısın çünkü o kitap zehirli. Bu suyu içersen mahvolursun dediler, sonra bu kitabı okursan mahvolursun. Seni ormanlara götürdüler, karanlık çocuk odalarına tıktılar ruhunu ezmek için, öyle insanlarla tanıştırdılar ki hemen anladın onların seni yok edeceğini. Senin için ölümcül olan manzaralara baktırdılar seni. Seni zindan gibi okullara attılar, sonuçta ruhunu çekip aldılar içinden, kendi bataklıklarında ve çoraklıklarında öldürmek üzere. Böylelikle kalbin onlar tarafından daha erken bir zamanda kendi ritminden çekilip çıkarıldı, geri döndürülemez bir biçimde, doktorların dediği gibi hasta düştü sonunda, çünkü bu kalbe bir an bile huzur vermediler.
Thomas Bernhard (Goethe schtirbt: Erzählungen)
Kendi edebiyatlarının ve şiirlerinin saçmalığının eski çağlarda yaşayan insanların gözüne nasıl çarpmamış olabileceğini düşündüm. Sanatsal sözün o devasa, harikulade gücü kesinlikle boş yere harcanmış. Herkesin aklına eseni yazması sadece komik. Eski çağlarda yaşayanların denizlerinin sadece her gün kıyıyı dövmesi ve dalgalarda saklı olan milyonlarca kilogram gücün sadece âşıkların duygularını ısıtmaya gitmesi de ayrıca komik ve saçma. Biz dalgaların aşk fısıltılarından elektrik elde ettik, kudurmuşçasına kabaran köpükleri olan canavarı evcil hayvana dönüştürdük ve bir zamanlar şiirin vahşi olan doğasını da aynı şekilde ehlileştirdik ve yerleşik kıldık. Artık şiir arsız bir bülbülün ötüşü değil, şiir bir devlet hizmeti, şiir bir fayda.
Yevgeni Zamian (We)
Nerede adalet belirsizse, polis casusluğu ve terör iş başındaysa, insanlar soyutlanmaya ve yalnızlığa düşerler, ki diktatör Devletin amacı ve hedefi de budur, çünkü varlığını güçleri ellerinden alınmış sosyal ünitelerin mümkün olduğunca çok sayıda bir araya yığılmasına dayandırır. Bu tehlikeyi göğüsleyebilmek için, özgür toplumun etkili bir birleştirici bağa ihtiyacı vardır, yani “komşunu sev" türünden bir ilkeye. Ama bu sevgi, içimizdekini karşımızdaki ne yansıtmamızdan doğan anlayışsızlık yüzünden acı çekiyor. Dolayısıyla, insan ilişkileri sorununu psikolojik bakış açısıyla düşünmek özgür topluma büyük fayda sağlayacaktır, çünkü toplumu bi-rarada tutan ve ona güç veren şey burada saklıdır. Sevginin bittiği yerde, güç savaşları, şiddet ve terör başlar.
Anonymous
Şirketler, güçlerini koruyabilmek ve rekabet avantajı yaratabilmek için en yetenekli insanları kendilerine çekmeyi başarmak zorundalar. Bugün yetenekli insanları, hedefi sadece kâr etmek olan şirketlerde değil, kâr etmenin yanı sıra insanlarla gerçek fayda üreten şirketlerde çalışmak istiyorlar. Böyle şirketlerde çalıştıkları zaman kendilerini daha mutlu hissediyorlar. Çünkü yetenekli insanlar için yaptıkları işte anlam bulmak, kazandıkları maaş ve sahip oldukları unvan kadar önemli. Gelecek, bugünden çok daha hızlı olacak. Bu hızlı dünyada çevik organizasyonların başarı şansı daha yüksek. Şirketler daha küçük birimlere bölünerek esnek, hızlı hareket eden ve akıllı ağlar oluşturacak; her birim kendi uzmanlığının gücünü ortaya koyacak ve dahil olduğu ağın gücünden yararlanıp dünya ekonomisiyle bütünleşen roller üstlenecek.
Anonymous
kötülüğe karşı direnmeyeceksin” sözünden büyük bir ferahlık duyuyorum. insana gerçek hürriyeti bu “direnmemek” kazandıracak gibi geliyor bana. yalnız, insan bir saniye bile aklından çıkarmamalı isa’nın bu sözünü. yoksa bütün çabalar boşa gider. insan, bir an için olsun, duygularına kapılıp karşı koymaya başlarsa, benim gibi olur sonunda. nereye döneceğini, kime saldıracağını bilemez. isa bu gerçeği çok iyi biliyordu: hiç yanılmadı bu konuda. sorguya çekildiği sırada bir muhafızın attığı tokada biraz sinirlenir gibi oldu; fakat gene kendini tuttu. bense, sarhoşlar gibi küfrediyorum içimden (ve dışımdan). haksızlığa uğradığımı sandığım zamanlarda göğsüme doğru bir yumruğun beni sıkıştırdığını hissediyorum. oysa insan, yalnız davranışıyla değil, içinden de kötülüğe karşı direnmemeli; hayatında kötülüğe direnmekten başka yüksek ve güzel şeyler olmalı ki bütün ilgisini bu konuya toplamasın benim gibi. bütün vaktini bununla kaybetmesin ve sonunda yorulmasın benim gibi. her nefes alışında bu cümleyi alıp vermeli insan: kötülüğe karşı direnmeyeceksin. ilk tokadı yediği zaman insan bu gerçeği bilse... yapılan işkenceler önemini kaybeder. önemsiz bulduğunuz için de işkence yapılmaz size: faydasız hareketlerden kaçınır insanlar. oysa, yüzünüze bakar bakmaz, gözlerinizin ifadesinden, size eziyet etmenin onlar için faydalı olacağını görüyorlar. ne kadar gözlerinizi kaçırmaya çalışsanız fayda vermiyor, daha beter oluyor. sizi ölü sanmaları gerekiyor önce: bizden bu dünya için ümitlerini kesmeleri gerekiyor. bir ölüyü konuşturamayacaklarını bilirler ve vazgeçerler işkenceden. haksızlığın insan ruhunu nasıl yıprattığını biliyorlar ve bunun için ısrar ediyorlar. herkesin başına bir sorgu yargıcı dikiyorlar: neden bu sözü söylediniz? neden mi? öyle istedi canım. olmaz. bir sebep bulmalısınız. mantık denen bir zehir aşılamışlar. nedenini bulmak sorumluluğunu duyuyorsunuz. canın cehenneme, diyemiyorsunuz. hürriyet, gerçek hürriyet kalkıyor ortadan.
Oğuz Atay (Tutunamayanlar)
Bunu biliyorduk. hiçbir şey yapmadık. Katliam birimine cidden itiraz eden veya u birime karşı bir şey yapmaya çalışanlar, yirmi dört saat içinde tutuklanır ve ortadan kaybolulurdu. Çağımızdaki totaliter hükümetlerin en çok geliştirdikleri özelliklerden biri, muarızlarının kanaatlerinden dolayı bir şehit gibi, onurlu ve etkileyici bir biçimde ölmesine izin vermemeleridir. Böyle bir ölümü çoğumuz seve seve kabul edebilirdik. Totaliter devlet, muarızlarının adsız sansız, sessiz sedasız ortadan kaybolmasını sağlar. İşlenen suç karşısında sessiz kalmaktansa ölüme katlanmaya cesaret eden biri, şüphesiz kendisini yok yere feda etmiş olur. Ancak bu böyle bir fedakarlığın ahlaki açıdan manidar olmadığı anlamına gelmez. Sadece, pratikte bir fayda sağlamayacağı açıktır. Daha yüce bir ahlaki anlam uğruna pratikte fayda sağlamayacak bir fedakarlıkta bulunma düşüncesine yürekten katılmıyordu. [....] İnsana özgü hiçbir şey bu kadar kusursuz değil, nisayanı mümkün hale getirebilecek çok insan var bu dünyada. Ama her zaman geriye hikayeyi anlatacak biri kalacaktır.
Hannah Arendt (Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil)
Doğa yasaları gereğince yaşayan insanlar özgür ve eşittir ler, toplum düzenine geçince bu mutluluğu yitirmişlerdir. İnsanların başına gelen belaların başlıcası mal mülk tutkusundan doğmuştur. Ayrıca bir avuç güçlü insanın aşkalarını buyruk altına almasıyla da insanlar arasında kölelik-efendilik ilişkileri çıkmıştır ortaya." "İnsanları oldukları gibi, yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir yönetim kuralı" "Üyelerinin her birinin canını, malını, bütün ortak güçle sa vunup koruyan öyle bir toplum biçimi bulmalı ki, orada her insan, hem herkesle birleştiği halde yine kendi buyruğunda kalsın, hem de eskisi kadar özgür olsun. " "Toplum sözleşmesiyle her ortak, topluma mallarını ve aşa mını bırakır; önce doğal özgürlüğünü, sonra da istediği ve elde edebileceği şeyler üzerindeki sınırsız hakkını. Ama buna karşılık, toplumsal özgürlüğü ve elindeki şeylerin sahiplik hakkını kazanır. Kişilerin devlete adadıkları canları bile, bu yoldan sürekli olarak korunmuş olur" "Genel istemin yürürlüğe konmasından başka bir şey olma yan egemenlik ne bırakılabilir, ne de bölünebilir. Genel istem yasalarla dile gelir." "Halka yol gösteren yüksek zekalı biri gerekir. Bu yasacıdan başkası değildir. Yasacı Rousseau'ya göre tanrısal bir varlıktır. İnsanlara yasalar koymak için Tanrılar gerek" "Hükümet gerek yasaları yürütmek, gerek toplum özgürlüğünü sürdürmekle görevli, aracı bir bütündür. Üç çeşit yönetim biçimi vardır: Demokrasi, Aristokrasi ve Monarşi. Demokrasi küçük devletlere, aristokrasi orta derecede, monarşi ise varlıklı uluslara elverişlidir. Hükümet her za- man egemen varlığın denetimi altındadır. Genel istemin uygulanmasından başka bir şey olmayan egemenlik, yalnız halka, yeni egemen varlığa aittir.” “İnsanları oldukları gibi, yasaları da olabilecekleri gibi ele alıp, toplum düzeninde güvenilir ve haklı bir yönetim kuralı bulunup bulunamayacağını araştırıp, adalet ile fayda birbirinden ayrı düşmesin diye, hakkın onayladığını çıkarın gerektirdiğiyle uzlaştırmaya çalışmak gerek.” “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. Falan kimse kendini başkalarının efendisi sanır ama, böyle sanması, onlardan daha da köle olmasına engel değildir.” “İnsanın ilk uyacağı yasa varlığını korumak; yapacağı ilk şey de kendine borçlu olduğu özeni göstermektir. İnsanın kendini bilecek çağa gelir gelmez, nefsini korumaya yarayan araçlara değer biçmede tek söz sahibi olduğu için, sonunda kendi kendisinin efendisi olur.” “İnsanlar eşit ve özgür doğdukları için, özgürlüklerinden ancak çıkarları uğruna vazgeçerler.” “Hobbes’e göre insanlar bir takım evcil hayvan sürülerine bölünmüştür. Her birinin başında onu parçalayıp yemek için koruyan bir baş vardır.” “Köleler zincirler içinde her şeyi, hatta onlardan kurtulma isteğini bile yitirirler. Kölelik doğal bir duruma gelmişse, doğaya aykırı bir köleliğin sonucudur bu. İlk köleleri köle yapan kaba güçse, onları kölelikte tutan korkaklıkları olmuştur.” “En güçlü, gücünü hak, boyun eğmeyi de ödev biçimine sokmadıkça hep egemen kalacak kadar güçlü değildir. Güç maddesel bir şeydir. Güce boyun eğmek bir istem işi değil, bir zorunluluk; olsa olsa bir sıkıntı işidir. Ne bakımdan bir ödev olabilir bu. Hakkı doğuran güç ise, etkiyle birlikte etken de değişir. Bir öncekini alt eden bir güç, onun hakkını da elde eder. Madem güçlü her zaman haklıdır, öyleyse her zaman güçlü kalmalıdır. Güçlünün yok olmasıyla ortadan kalkan bir hakka hak diyemeyiz. İnsan boyun eğmeye zorlanıyorsa, boyun eğmek zorunda değil demektir. Görülüyor ki hak sözü güçe hiçbir şey eklemiyor, bu bakımdan hiçbir anlamda taşımıyor. Güç hak yaratmaz ve insan ancak haklı güce boyun eğmelidir.” “Keyfe bağlı bir yönetimin yasal bir yönetim olabilmesi için, halkın onu kabul etmeye ya da etmemeye yetkisi olmalıdır. Ancak o zaman yönetim keyfe bağlı olmaktan çıkar.
Jean-Jacques Rousseau (The Social Contract)
Tekfurun bir veziri vardı. Saroz derlerdi. O gitmedi. Hem de hisarın verilmesine sebep olmuştu. Onun dahi pek çok malı vardı. O da kendi isteğiyle hayli mal getirdi. Orhan Gazi onu dahi gazilere verdi. Ancak hayli kafiri de ölmüş buldular. Orhan Gazi bu vezire sordu ki : ''Bu hisarı verdiniz. Neden bunaldınız da verdiniz?'' Saroz dedi ki : ''Birkaç sebepten dolayı verdik. Biri budur ki sizin devletiniz günden güne büyüdü. Bizim devletimiz döndü. Bunu iyice bildik. Biri de bu ki baban üzerimize havale yaptı, gitti. Onun devleti köylerimizi zapt etti. Size itaat eder oldular. Bizi hiç anmaz oldular. Biz de bildik ki onlar rahat oldular. Onun için bizi anmazlar dedik. Biz de o rahatlığa heves ettik. Biri de bu ki tekfurumuz mal yığdı. Fayda vermedi. Hisar bize hapis oldu. Biri de bu ki yaramaza uyduk. O yaramaz Kite tekfurudur. Biri de bu ki alemin değişikliği eksik olmaz. Şimdi bu değişiklik bizde de vaki oldu
Hüseyin Nihal Atsız (Aşıkpaşaoğlu Tarihi)
Dikkatsizliğin ilacı rahat olmak ve anlık konsantrasyondur. Kitapçıklar dağıtıldığında sınav henüz başlamadan kitapçığın başına “Bu sınavda dikkatsizlikten soru kaçırmayacağım ve Allah’ın izni ile başarılı olacağım.” yazmanın dikkati artırdığı tecrübe ile sabittir. Bu mevzuda, namazını huşu içinde, dikkatini yoğunlaştırarak kılmaya çalışan talebelerin uzun süredir dikkat egzersizi yaptığı için, daha kârlı olacağını söylemek isterim. Yine de dikkatiniz dağıldı, anlayamayıp tekrar tekrar okuduğunuz bir soru varsa “takılmayın”. Başına bir işaret koyup geçin, değişiklikte fayda vardır.
Anonymous
Sivil itaatsizlik mutlaka ve mutlaka sivil tarzda olmalıdır. Vatandaşlara, topluma asla ve asla zarar vermeden, bireysel çıkarlardan uzak sadece ve sadece topluma fayda, yarar sağlamak amaçlı yapılmalıdır. Amaç sistemi zayıflatmadan yine sistemi milletin hizmetine sunmak olmalıdır. Hakk’a hizmet halka hizmettir düsturuna bağlı kalınarak halka hizmetin de Hakk’a hizmet olduğu bilinciyle hareket edilmelidir. Elbette ki sivil itaatsizlik bir bildiri, manifestodur. Bu manifesto sadece ve sadece daha iyi, daha güzel, daha hayırlısı için olmalıdır.
Mehmet Keçeci
Bu varsayımların oluşturduğu kurama “fayda kuramı” adı verilir. Çünkü özeti aslında şudur: En az bedelle, en çok fayda… Yani klasik iktisatçılara göre tercihlerimizi bu temel kuram belirler.
Anonymous
Baylar, bazı sorular içimi kemirip duruyor; ne olur bana bunların çözümünü verin. Mesela siz insanı eski alışkanlıklarından vazgeçirmek, iradesini bilimle, sağduyuyla bağdaşacak tarzda düzenlemek istiyorsunuz. Fakat insanlarda böyle bir ıslahın sadece mümkün değil, aynı zamanda mecburi olduğunu nereden biliyorsunuz? İnsan iradesinin bu derece ıslaha muhtaç olduğu hükmünü neye göre veriyorsunuz? Kısacası, böyle bir ıslahın insana gerçekten fayda sağlayacağına nasıl karar verdiniz? Açık konuşalım; aklın ve aritmetiğin desteklediği gerçek, normal çıkarlara karşı gelmemenin insan için daima faydalı olduğuna, hepimiz için bir kanun sayılacağına neden bu kadar kuvvetle eminsiniz? Bu şimdilik bir tahminden ibarettir.
Fyodor Dostoevsky
Allahım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalbden, doyma bilmeyen nefisten ve icabet edilmeyen duadan Sana sığınıyorum. İşlediğim ve işlemediğim amellerin şerrinden Sana sığınıyorum Allahım! Bildiklerim ve bilmediklerimin şerrinden de yine Senin rahmetine iltica ediyorum Allahım!
Anonymous
SEYELAN Limon çekirdeği misali çıkıntıyız İçimizde bir ağaç saklasak da Toprakla buluşamayınca ne fayda. Limon çekirdeği kadar aklımız Sevmekten bile sıkılırız.
Tarık Alptekin (Âlem Olan Kelimeler (Turkish Edition))
Kimseden fayda ummam, dilenmem kol kanat Kendi boşluk ve gök kubbemde uçar giderim. Eğilmek, esaret zincirinden ağırdır boynuma; Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.
Orhan Karaveli (Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği)
Sözü bitince savunmamı yapmak için ayağa kalkmıştım ki birazdan anlatacağım olay sayesinde bu zahmetten kurtuldum. Ağzımı açmış tam konuşacağım sırada, kalabalığı zar zor aşıp gelen bir adam, kralın ayaklarına kapandı ve uzunca bir süre sırt üstü süründü. Bu görüntü beni pek şaşırtmadı zira toplulukta söz almak için böyle yaptıklarını çoktandır biliyordum. Ben çenemi tutarken o bize şunları söyledi: “Efendiler, beni dinleyin! Bu adamı, maymunu veya papağanı, geldiği Ay'a Dünya dediği için cezalandıramazsınız! Ay'dan gelmese bile eğer bir insansa, tüm insanlar özgür olduğundan o da istediğini düşünmekte özgür değil midir? Ne yani! Onu sizin gibi düşünmeye zorlayabilir misiniz? Şimdi onu Ay'ın Dünya olmadığına inandığını söylemeye zorlayacaksınız. Oysa buna gerçekten inanmayacak. Nitekim bir şeye inanmak için insanın zihninde, o şeyle ilgili hayırlardan çok evetlerin çoğunluğu teşkil ettiği olasılıkların bulunması gerekir. Siz ona bu olasılıkları gösteremedikten yahut o bunları kendi mantığına oturtamadıktan sonra size inandığını söylese bile aslında inanmayacaktır. Öte yandan onu hayvan kategorisine koyuyorsanız, niçin mahkûm edilmemesi gerektiğini şimdi size kanıtlayacağım. Farz edelim ki dediğiniz gibi mantıksız bir hayvan, o hâlde siz hangi mantıkla onu mantığına karşı günah işlemekle suçlayabilirsiniz? Ay'ın bir dünya olduğunu söylemiş. İyi de hayvanlar zaten içgüdüyle hareket eder, öyleyse bunu söyleyen kendisi değil, içgüdüsüdür. Hem Ay'ı hem de bu dünyayı yaratan bilge doğanın, bilinen ne varsa hepsinin doğadan, yani kendisinden geldiğini bilmediğini sanmak tam bir ahmaklık olur. Tutkular size ilkelerinizi unutturduğunda bile doğanın hayvanları yönlendirmediğini akıl edin ki bir hayvanın tuhaflığından dolayı endişelenmek hiç değilse biraz yüzünüzü kızartsın. Beyler, bir karınca yuvasının başında bekçilik eden orta yaşlı bir adam görseniz ve bu adam, eşini düşüren bir karıncaya fiske atsa, kimi zaman komşusundan buğday tanesi çalan bir karıncayı cezalandırsa veya yumurtalarını bırakıp giden anne karıncayı adalete teslim etmeye çalışsa, bu adamın boyundan büyük işlere kalkıştığını ve mantıksız hayvanları boşu boşuna mantıklı olmaya zorladığını düşünmez misiniz? Öyleyse saygıdeğer piskoposlar, bu minik hayvanın tuhaflıklarından nasıl bir fayda beklersiniz? Söyleyeceğim bu kadar, efendim.” Sözü biter bitmez salon alkış sesleriyle yankılandı. Geçmek bilmeyen bir on beş dakika boyunca fikirler tartışıldıktan sonra kralın dediğine göre, bundan sonra insan sayılacak ve serbest bırakılacaktım.
Cyrano de Bergerac (L'autre monde; ou, Histoire comique des Etats et Empires de la Lune: Exploration philosophique et humoristique de la Lune dans la littérature du XVIIe siècle (French Edition))
Peki, hareket ettiğini gördüğünüz hâlde Güneş'in sabit durduğunu, öte yandan altımızdaki sapasağlam yerküreninse kendi etrafında son sürat döndüğünü düşündüren nedenler nedir?” “Beyefendi, işte bizi böyle düşünmeye itecek nedenler: Öncelikle doğadaki tüm canlılar, ihtiyaçlarını derhâl gidermek için krallığın merkezindeki bu kudretli ateşe ihtiyaç duyar. Aynı şekilde, nesilleri devam ettiren hikmet de nesnelerin tam merkezine konulmamış mıdır? İnsanların üreme organları, elmanın ve daha nice meyvenin çekirdeği, yüzlerce katmanın koruduğu ve on milyon çeşide özünü verecek bir soğanın filizi, onun tam merkezinde değil midir? Öyleyse Güneş'in de evrenin merkezinde bulunduğuna inanmak gerekir. Mesela bu elma, kendi başına bir evrendir; meyvenin geri kalanından daha sıcak çekirdeğiyse ısısını yayıp tüm elmayı koruyan güneştir. Soğanın içindeki bu ufacık filiz, tüm soğanın öz suyunu ısıtıp besleyen küçük bir güneştir. Bu varsayıma göre ısıya, ışığa ve her bakımdan bu devasa ateşe ihtiyaç duyan Dünya'nın, her tarafına eşit fayda sağlamak için etrafında döndüğünü söyleyebilirim. Bu devasa ışık topunun işe yaramaz bir nokta etrafında döndüğüne inanmak, pişsin diye ateşin yemek etrafında gezdirildiğini düşünmek kadar saçma olurdu. Başka deyişle dönmek Güneş'in işi olsaydı, tıbbın hastaya ihtiyacı olur, güçlü zayıfa boyun eğer, büyük küçüğün hizmetini görür yahut bir gemi karaya yaklaşacağı yerde kara ona yürürdü.
Cyrano de Bergerac (L'autre monde; ou, Histoire comique des Etats et Empires de la Lune: Exploration philosophique et humoristique de la Lune dans la littérature du XVIIe siècle (French Edition))
Dış ilişkilerden bahsediyorduk. Atatürk’ün dış ilişkilerde önem verdiği en mühim hususlardan biri eşitliktir. Eşitlik olmazsa olmaz bir kriter. Sonra, Atatürk Birleşmiş Milletler’e, o zamanki adıyla Cemiyet-i Akvam’a girmemizde büyük fayda olduğu kanaatinde. Ama davet edilirsek. “Türkiye müracaat etsin, memnuniyetle,” diyorlar. “Hayır,” diyor Atatürk, “Davet olursa geliriz!” Ardından Türkiye davet ediliyor. Sonra yetmiyor, (Atatürk) “Balkan Antantı’nı kuralım,” diyor. Neden? Çünkü Balkan ülkeleriyle sorunluyuz, geçmişten bu yana... “Bunu unutalım, yeni bir birlik kuralım,” diyor Atatürk. Sabiha Gökçen’i Balkan ülkelerine gönderiyor. “Git gez buraları tayyarenle,” diyor. Gezen kim? 25 yaşında pilot bir kız; hem de savaşa katılmış askeri bir pilot! Tek başına. Türkiye için ne büyük bir şov?
A.M. Celâl Şengör (Dahi Diktatör)
Hatırlamakta fayda var ki hiçbir şeye nişan almıyorsanız, vuramayacağınızdan emin olabilirsiniz!
Tamer Demirdelen (İkna - Oyun Şimdi Başlıyor!)
Varolan muazzam hata literatürüne rağmen, ortaçağ spekülatörleri, modern temsilcilerine göre çok daha az tehlikeliydi. Yanlış doktrinler daha az yayılır, okuyabilen sayısı azdır, adının çıkması daha az fayda sağlar; halk bilime karşı bilinçlenmeye başlamamıştır, ve bilimsel sorular entelektüel proletaryaya hemen aktarılmak yerine bilgili ve yöntemli bir azınlık tarafından değerlendirilirdi.
Hans Zinsser (Rats, Lice, and History: A Chronicle of Pestilence and Plagues)
Ateşe biraz uzakta durursan ısı ve ışık alırsın, çok yakınına gidersen yanarsın! Hayatta deneyimleyeceğin her şey bu ateş gibidir; mesafeyi veya dozu ayarlayabilirsen her şeyden fayda görebilirsin veya her şeye karşı güvende olabilirsin!
Mehmet Murat ildan
Dünyayı ne kadar geniş bir açıyla görebiliyorsan insanlığa da o kadar çok faydalı olabilirsin! Dar açı dünyanı kısıtlar ve dünyan kısıtlandığında düşüncelerin kısıtlanır ve düşüncelerin kısıtlandığında bilgin kısıtlanır ve kısıtlı bilgiyle insanlığa çok daha az faydan olabilir ve hatta çok zararın da olabilir!
Mehmet Murat ildan
Eğer aklını iyi geliştirmişsen, başka bir yere sığınman gerekmez! Eğer aklını iyi geliştirmemişsen, başka bir yere sığınsan sana bir fayda vermez!
Mehmet Murat ildan
Eğer bir nehirde üzerine basıp karşıya geçebileceğin üç beş taş varsa artık onlara taş değil köprü demelisin! Keskin bir taşla bir elma mı soydun? Artık onun adı keskin taş değil bıçaktır! Bir şey yeter ki işine yarasın ve sorununu çözsün, artık ona en üst payeyi vermelisin!
Mehmet Murat ildan
-"Toplumlar tarihleriyle yüzleşmeli" diyorlar. Bizim kendi tarihimizde yüzleşmemiz gereken karanlık noktalar var mı? Evet bunlar çok moda. biz tarihimizle yüzleştik. Kastettiğiniz Ermeni meselesiyse şükürler olsun bir Ermenistan Cumhuriyeti kuruldu. Çünkü diasporadaki herhangi bir toplumun, yani kültürlü ve üretim yapan bir toplumun devletsiz olması hiç hoş bir şey değildir. Yahudilik bunu asırlar boyunca yaşadı. Ermeniler yaşadı, şimdi onların da devleti var ve başkaları da var, onlar için de istiyoruz. Bİz Ermenistan'la otururuz tarihi yeniden gözden geçiririz. Bu arada bazılarının dediği gibi bunun resmi tarih olması beni hiç rahatsız etmiyor. bizim resmi tarhçilerle onların resmi tarihçileri oturur, belki de çok uzun süren bir süreç içinde bu işi tartışırız, bilmediğimiz birtakım şeyler daha ortaya dökülür. Ve biz sonunda okul çocuklarımız için ortak bir çalışma hazırlarız. Bu artık halledilmek zorundadır, o safhaya gelmiştir. Bu yüzden de çok önemlidir. Diasporadaki sorumsuz ve birbirinin dilinden anlamayan gruplarla ve Türk muhalif gruplarıyla bu iş halledilmez. Bu çok ciddi bir sorundur. Çünkü bunun maalesef başka yönlere çekildiği açıktır. Yeryüzü tarihinin en korkunç jenositini yapan bir kavim bu gün kendisiyle paralel işler yapan bir başka "criminal brother" arıyor. O kimlik ve işleve de Türkleri uygun görüyor. Kastettiğim Almanlardır. Milli bir kompleksten kurtulmak için böyle bir çaba içindeler. Dertleri Ermeni sorunu değil. Vichy Fransa'sında yapılan bir alçaklık Türkiye'de olmadı. Onu da söyleyeyim. Bunun da bilinmesinde fayda var. Özetle bu çok önemli bir olaydır. Araştırılması gerekir ve biz Ermeni tarihçilerle birlikte oturup araştıracağız hatta kurumlar kuracağız. Çünkü biz geçinmek, birlikte yaşamak zorunda olan iki memleketiz. Ve Ermeniker kabiliyetli, üretken bir halk. Çalışacaklar, çalıştıklarının karşılığını bulacaklar. Bugünkü gibi yaşamayı hak etmiyorlar. Çok daha iyi bir yaşam içinde ve bizimle beraber olmak zorundalar. Diasporanın bu ülkeyi yönlendirmesi de çok arzu edilir bir şey değil.
İlber Ortaylı (Tarihin İzinde)
Sonsöz Tanrıya Dönüşen İnsan 70 bin yıl önce, homo sapiens hala Afrika'nın bir köşesinde kendi işiyle meşgul olan önemsiz bir hayvandı. İlerleyen bin yıllarda kendisini tüm gezegenin efendisi ve ekosistemin baş belasına çevirecek dönüşümü gerçekleştirdi. Bugün ise bir tanrı haline gelmenin, sadece ebedi gençliğin değil, yaratmak ve yok etmek gibi ilahi becerileri de ele geçirmenin arifesinde. Maalesef dünyadaki Sapiens rejimi şu ana kadar gurur duyabileceğimiz çok fazla şey üretmedi. Etrafımızı şenlendirdik, gıda üretimini arttırdık, şehirler yaptık, imparatorluklar kurduk, çok uzak ve geniş ticaret apları oluşturduk, ama dünyadaki acıyı azalttık mı? Tekrar vurgulamakta fayda var, insan gücündeki büyük artış birey olarak Sapiens'in durumunu daha iyi hale getirmedi ve genellikle diğer hayvanlara çok büyük acılar çektirdi. Geçtiğimiz on yıllarda nihayet insanların durumuyla ilgili bazı somut gelişmeler sağlayabildik ve kıtlığı, salgınları ve savaşı azaltabildik. Öte yandan, diğer hayvanların durumu her zamankinden de hızlı kötüleşiyor ve isanların durumundaki düzelme de hem çok yeni, hem de kesinlikle emin olmak için henüz çok erken. Dahası, insanların yapabildikleri olağanüstü şeylere rağmen hedeflerimiz konusunda emin değiliz ve her zamanki kadar memnuniyetsiziz. Kano ve kadırgalardan buharlı gemilere ve uzay mekiklerine vardık ama kimse nereye gittiğimizi bilmiyor. Her zamankinden daha güçlüyüz ama bunca güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha da kötüsü, insanlar her zamankinden daha da sorumsuz gibiler. Uymamız gereken yegane yasalar fizik yasaları ve kendi kendini yaratmış küük tanrılar olarak kimseye hesap vermiyoruz. Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?
Yuval Noah Harari
Genele baktığımızda, mutasyonların ezici bir çoğunluğu etkisiz (nötr) ya da neredeyse etkisizdir. Yararlı olanları genellikle vücudunda meydana geldikleri bireye çeşitli oranlarda katkı sağlarlar. Bazı mutasyonlar uyum başarısını sadece %1-2 gibi ufak miktarda arttırabilse de, bazı diğer mutasyonların tek seferde %1600 (16 kat) gibi devasa faydalar sağladığı bilinmektedir. Zararlı olanlar ise benzer şekilde %1-2'lik bir uyum başarısı düşüşüne neden olabileceği gibi, bireyin doğrudan ölümüne de neden olabilirler. Görebileceğiniz gibi, yararlı mutasyonların katabilecekleri faydaların ucu yoktur, çoğu zaman ortalama %5-10 bir fayda sağlasalar da. Ancak zararlı mutasyonların belli bir sınırı vardır ve o sınıra çok hızlı ulaşılabilir: ölüm. Yani yararlı mutasyonlar, %1600 gibi devasa faydalara ulaşabiliyorken, zararlı mutasyon en fazla %100'lük bir uyum başarısı düşüşüne neden olabilirler. "%200'lük uyum başarısı azalması" diye bir şey olamaz, çünkü %100'de zaten canlı çoktan ölmüştür.
Anonymous
Devrimlerin üçüncü sebebi Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğundaki fiili çevresel çöküntüydü. Çoğu batılı ekolojistler çevre kirliliğinin sebeplerinin mülkiyet hakkı ve kapitalizm olduğunu yıllarca ileri sürdü. Bu ilginç bir hipotezdir ve deneysel teste tâbidir. Hadi özel mülkiyetin ve kapitalizmin olmadığı bir ekonomi bulalım. Teori, hiç kirlilik olmaması, en azından daha az kirlilik olması gerektiğini söylüyor. Fakat gerçekte özel mülkiyet haklarının ve sermaye piyasalarının olmadığı yerde kirlilik bir kâbustur. Sovyetler Birliği’ndeki bazı bölgeler Afrika’daki en fakir millet olan Burkina Faso’dan daha yüksek çocuk ölüm oranlarına sahiptir. Polonya’daki Silesia, özürlü doğumun dünyadaki en yüksek oranlarından birine sahiptir. Sosyalist ülkelerde, çevreci hareket, evlerini ve çocuklarını zehirlenmeye karşı korumak isteyen insanlar tarafından desteklendi. Bunun birkaç etkisi oldu. Birincisi, açıkça bazı hâllerde çok önemli olan politik hareketlerin büyümesi oldu. Bulgaristan’da rejime karşı ilk halk gösterisi çağrısı bir çevreci hareket Ecoglasnot tarafından yapıldı. Hareketin ilk kavradığı sadece yönetici sınıfın halkın kalbindeki isteklere sahip olmadığı değildi; fakat merkezî planlamanın bu insanların problemlerinin çoğunun sorumlusu olduğuydu. Merkezî Planlama Bürosundan daha fazla pamuk üretilmesi için emir geldiğinde, ortak çiftliğin lideri bu senenin dikte edilmiş payını toplamak için her şeyi yapacaktır. Bir sonraki yıl kendi başının çaresine bakabilir. Eğer bu yılki payın toplanmasının yolu toprağa yabancı ot öldürücü ilaç dökülmesi ya da toprağı tüketmekse, onun yaptığı şey de bu olur. İktisadî bakımdan kaynağın sermaye değeri en üst seviyeye çıkarılırsa bundan fayda elde etmek üzere hak iddia edecek kimse olmaz. Entelektüeller ve akademisyenler arasında çevre problemlerinin çözümünde mülkiyet haklarının değeri konusunda büyüyen bir tartışma var.
Anonymous
Kim Kur'an öğrenirse insanların gözünde büyür. Kim hadis öğrenirse delili sağlam olur. Kim dil bilgisi öğrenirse heybetli olur. Kim arapça öğrenirse kibar olur. Kim fıkıh öğrenirse kadri yüce olur. Kim kendini korumazsa ilmi ona fayda vermez. Hepsinin temeli takvadır.
İmam Şafii
Merdivenden aşağıya inerken eğer aşağıdan çok kuvvetli bir rüzgâr esiyorsa şöyle düşünmekte bir fayda olabilir: Belki de evren yukarı çıkmanı istiyordur!
Mehmet Murat ildan
Benim kızdığım bir şey varsa, o da namuzsuzca ikiyüzlülük. Aklının ermediği bir şeye dalavere damgasını basan bir kimse ilk fırsatta kendi üstüne vazife olmayan bir şeyi üçüncü bir kimseye anlatmayı kendine bir ahlak görevi sayar. Dediğim gibi bir insan benim aklımın ermediği bir şey yaptığı zaman onun bir dalavereci olduğunu düşünürsem, defterlerde bence bilmesi gereken bir kimseye koşup anlatmada fayda görülecek bir şeyler bulmakta zorluk çekmem, ama bakarsınız onlar benim bildigimden daha çoğunu biliyorlar bilmiyorlarsa ben de boş veriririm ve o der ki “Benim defterlerim herkese açık. Herhangi bir alacağı olan ya da işde bir alacağı olduğunu sanan varsa buyursun defterlere baksın.
William Faulkner (The Sound and the Fury)
[...] Rus siperine vardığında, elindeki kürekle vura vura siperdeki Ruslar'dan bir nicesini öldürdüğü için üstüne başına, suratına paçasına kan sıçramış bir er paşaya, "Kumandanım! Şu yaralılara bir bakın! Kolları bacakları artık yok! Dilencilik mi yapacaklar! Biz çiftimizi çubuğumuzu alıp buraya geldik! Bu harp kime ne fayda sağlayacak? Bizler kimin için muharebe ediyoruz! Evime sakat dönersem dilencilik mi yapayım!" diye öfkeyle sordu. Kızan paşa ona, "Düşman vatanını işgal edip karını bacını ananı kerkse, kadınların fahişe olsa, daha mı iyi olur!" diye bağırdı. Bunun üzerine er, "Fahişe para alır, ama karşılığında bedenini verir. Dilenci ise bir şey vermeden, asalak gibi beleşten geçinir. Hangisi daha şerefli! Harpten sonra bu memleketin fahişelerle dolması mı, yoksa dilencilerle mi! Vatan kurtulursa, şeref madalyası verilirken bir tek siz şerefli olacaksınız. Oysa biz, vatanı kurtarırken şerefimizi kaybediyoruz!
İhsan Oktay Anar (Yedinci Gün)
Allah seni bir zarara uğratırsa onu Kendisinden başka giderecek yoktur ve eğer sana bir hayır verirse bilesin ki O, her şeye kâdirdir" (En'am,17) Şunu bil ki, eğer bütün insanlar sana faydalı olmak için bir araya toplanacak olsalar Allah'ın senin için yazmış olduğundan başka bir şeyle fayda sağlayamazlar. Eğer sana zarar vermek için bir araya toplanacak olsalar Allah'ın snein aleyhine yazmış olduğu şeyden başkasıyla sana zarar veremezler" buyurmuştur.
Hamza Yusuf (Purification of the Heart: Signs, Symptoms and Cures of the Spiritual Diseases of the Heart)
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku...Ben şimdiye kadar herşeyden çok kitaplarımı severdim.Bundan sonra her şeyden çok seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz.İnsan muhitin bayağı ,manasız,soğuk tesirleriden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.Fakat bu yetmiyor .Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.Çünkü candan bir insanım yoktu.Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin.
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin.
Sabahattin Ali (Canım Aliye, Ruhum Filiz)
İnsan her geçen gün biraz daha yalınızlaşır, Kalabalıklar fayda etmez. -Cicero
Özgür Bacaksız (Bazı Yollar Yalnız Yürünür)
Bana öyle geliyor ki hepimiz hayatlarımızı hikayeler olarakgörürüz; psikologların, sosyologların, tarihçilerin filan da bunun doğruluğunu kabul etmekte fayda bulacaklarına eminim. Kişi altmış küsur yıl gibi sıradan bir süre boyunca sağ kalmayı başardıysa şayet, hayatının hikaye faslını tamamına erdirmiş olması kuvvetle muhtemeldir ve geriye yalnızca epiloğun yaşanması kalmıştır. Hayat bitmemiş, lakin hikaye bitmiştir.
Kurt Vonnegut Jr. (Deadeye Dick)
Bizim gibi bilhassa geri kalmış, süratli kalkınmak isteyen sistemlerde ben sınıf mücadelesinden çok daha hayırlı olan sosyal devletçiliğin hakemlik rolünü tercih ederim. Grevle de, lokavtla da elde edilebilecek sosyal fayda eğer varsa, pahalıya mâl olan ve bizzat büyük kültürlerin günün birinde işsiz kalmaşına, sefaletine yol açabilecek sistemlerden çok daha hayırlısı, devletin hakemliğidir. Nitekim, Çalışma Bakanlığı'nın kurulmasında âmil olan ana prensip; devlet hakemliği prensibidir. Bu müessese hakem kurulları gibi tesisleri ve daha kuvvetli tesisler yapılabilir. Herhalde, bunu benimsemek lâzımdır. Atatürkçülük budur benim kanaatimce, sosyal problemlerimizi krizlere düşürmeden, sosyal adaleti, fırsat eşitligini sağlamanın çaresi budur.
Abdi İpekçi (İnönü Atatürk'ü Anlatıyor)
Atatürk'e yapılan son zamanlarda ve çok rafine gibi bir itiraz, efendim günün şartları dolayısıyla Atatürk ancak halka yukarı sınıfa ait olan bazı yenilikler getirdi. Ama tabana inemedi. Efendim, Atatürk kadar tabana inmiş, dünyada hiçbir fikir adamı yoktur. Bir tek misâl ile bunu bırakalım. 'Köylü milletin efendisidir.' diyebilmiş adam dünya tarihinde yok. Bu insan söylemiştir. Fakat diyelim ki bu bir teoridir, bu bir literatür diyelim ama, fiiliyatta ben size bir vakayı hatırlatayım. Devlet bütçesinin 300 milyonu geçmediği ve bu 300 milyonun 150 milyonunun Âşar Vergisi'nden elde edildiği bir dönemde bir madde-i kanuniye ile Âşar'a son vermiştir. Köylü zulümden kurtulsun, haksız bir vergi... Malûm ya Âşar, müterakki sistem değildi, herkes ne düşerse ve mültezimler vasıtasıyla alınırdı. Köylüye zulmeden mültezimler vardı. Kim sosyal fayda için devlet bütçesinin yüzde 50'sini feda edebilmiştir? Dünyada böyle bir hareket var mı? Ben bilmiyorum. Siz biliyorsanız beni ikaz buyurun... Onun için Atatürk tabana inmedi, büyük kitlelere inmedi demek, son derece yanlıştır ve Atatürk'e yapılacak bir bûhtandır kanaatindeyim. Bütün hareketleri kitle içindir. Kelimenin tam mânâsıyla halkçılığı yalnız söylemiş değil, uygulamıştır. Yeter ki biz arkasından iyi gidelim. Bakın o tarihten bu tarihe hâlâ Toprak Reformu'nu gerçekleştiremedik. Halbuki 1924 Anayasası'nda yer almıştır Toprak Reformu...
Abdi İpekçi (İnönü Atatürk'ü Anlatıyor)