Ezan Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Ezan. Here they are! All 11 of them:

Kendisi İngilizce bilmediği gibi, Türkçe de bilmiyor. Bir kitabında "imam ikindi namazı saatinde cami balkonuna çıkarak ezan okudu" yazıyor. Bir kere namaz saati olmaz, vakti olur. Cami balkonu yoktur, minare şerefesi vardır. Ezanı da imam değil müezzin okur. Bu örnekle de sabittir ki yaşadığı bir toplumun kültüründen haberi olmayan bir yazar, Nobel de alsa doğru eserler ortaya koymaz." - Orhan Pamuk hakkında
İlber Ortaylı
Niçin mi? Çünkü artık ben bir Fatih hızı olmak istemiyorum, anlıyor musun? Böyle yaşamaktan nefret ediyorum, eskilikten nefret ediyorum, yeniyi ve güzeli istiyorum, anlıyor musun? Eski ve yırtık ve pis ve iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum. İhtiyar adam, bozuk sokak, salaşpur ev, gıy gıy, hey hey, ezan, helvacı... Bıktım artık, ben başka şeyler istiyorum, başka, bambaşka, anlamıyor musun?
Peyami Safa (Fatih Harbiye)
Yahya Kemal 30 Mart 1922’de der ki: Bir hakikati keşfettim: Bu devletin iki manevî temeli vardır: Sultan Fatih’in Ayasofya minaresinde okuttuğu ezan ki, hâlâ okunuyor; Sultan Selim’in Hırka-ı Saadet dairesinde okuttuğu Kur’an ki hâlâ okutuluyor.
Anonymous
Mesela benim solcu bir öğrencim vardır, dinle ilgisi yoktur. Bir gün bana şunu söyledi: Hocam, Sultanahmet'le yakınındaki Firuzağa'nın ezan okuyuşu adeta kanoniktir (birbirlerini makam olarak takip ederler). Şimdi tamam, bu da bana yeter. Bu ülkenin bir özelliğini yakalamıştır. Mühim olan budur. Yani onun camiye gidip gitmediği, ibadeti kimseyi fazla ilgilendirmez. Bakın, bizim de bir yerde bazı şeyleri göstermemiz lazım. Cuma akşamı İsrail'de kimseyi yemeğe davet edemezsin, çünkü Şabat akşamıdır; kimliğe itaat şarttır. Çok bireysel çıkışlar tabii ki insanların hakkıdır. Ama bu tip şeyleri yaygın bir adet haline getirmek; adeta sistem dışı, kanun dışı bir zorlamayla götürmek doğru değildir. Evet isteyen her şeye itiraz edebilir. Ama bunu yaygın ve umumi bir kural haline getiremezsin. Yani kuraldışını kural haline getirmek de aslında bir çeşit muhafazakarlıktır. Türkiye'de bunu yapıyorlar.
İlber Ortaylı (Tarihin İzinde)
Evin yaşlı sahibesi yaşlı gözlerle cevap verdi. Dedi ki ‘’Bu sosyalist rejim 65 yıldan beri İslamiyeti ve ezanı yasakladı. Minarelerimizden ezan okunmuyor. Ben artık ömrümün son yıllarını yaşıyorum. Bu kese kağıdının içinde, Türkiye’de ezan sesi duyan toprak var. İstiyorum ki ben öldükten sonra çocuklarım, üzerime ezan sesi duyan toprak serpsinler. Sevincim, heyecanım, bahtiyarlığım bana Türkiye’den ezan sesi duyan toprak getirilmesidir.’’ Bu sözler beni de çok duygulandırdı. Akif ne güzel söylemiş: Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Yavuz Bülent Bakiler (Sözün Doğrusu 1)
Yürüdüm. Gün ışıyor. Ezan. Yoldan geçen arabalar çoğaldı. Kadınlar tek tük sokağa çıkmaya başladı. Sizin kulaklığınıza, güneş gözlüğünüze, elinden tutup okula götürdüğünüz çocuğunuza kurban olayım. Girmeyin evinize. Ben sokakta tek olunca tehlikedeyim.
Seray Şahiner (Ülker Abla)
Bir cevap Buyurulmuş ki: Şimdi Allah'a söver, sonra, biraz bol para ver, Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder, Molla Sırat'a Ben ki, üç beş pulu tercihinden Protestanlara zangoçluk eden Şairim... Kesin bilgi kürsüsünün ziyneti, İslam dininin yorumcu şairi Molla Sırat hazretlerine edebî Saygılarımı sunarak Tereddütsüz diyorum ki: Zangoçluk Sıfatına lâyık bulunduk; Lâkin aldanma sakın üstadım, Ben de bir parça inanırım Tanrı'nın birliğine Bana anlatma o güzel dini, Bilirim ben de senin bildiğini; Okudum ben de ilâhi kitabı, Dinledim ben de ilâhi hitâbı; Ben de sizin gibi cami cami Dolaşıp namaz kıldım; - Cennet isteğiyle meşgul hayâlim, Cehennem korkusuyla üzgün yüreğim- Ben de tırmandım ulu Tûba'ya Ben de çıktım Melâ-i Âlâ'ya; Ben de âşıktım ezan nağmesine Bir koşardım ki o Allah sesine! Ben de tespih, dua, savm ü salât, Hepsini, hepsini yaptım, heyhât! Çünkü telkinlere aldanmıştım, Kandığın şeylere hep kanmıştım; Bilmeden, görmeden iman ettim, Nefsimi dinime kurban ettim; Sevdim Allah'ı da Peygamber'i de; O alay kaldı bugün hep geride. Anladım çünkü hakikat başka, Başka yoldan varılırmış Hakk'a. Saydığın hârikalar, mucizeler Birer zekâ büyüsüdür ki insan Sürekli açıyor sırlarını; Mucize gösterenler unutmuş yarını. Aldatan ve aldanan o İsa, Musa; Köhne bir tılsımlı yalandır asâ, İnsanın böyle sapmaları var; Putunu kendi yapar, kendi tapar. Ara git kilisesini, gez Kâbe'sini, Dinle tekbiri, işit çan sesini, Göreceksin ki, bütün boşluktur, Umduğun, beklediğin şey yoktur; “Yapma”, Allah'ı gibi Şeytan'ı, Buda'sı, Ehrimen'i, Yezdân'ı; Topunun yaradanı bir korkak kuruntu Gölgeler, gölgeler... Onlarda derin Bir karanlık sezerek çevrildim, Acı bir darbe yiyip devrildim. Şimdi cennete cehenneme aldırmadan Süzerim evreni hayran hayran! Ben ne tapınılan ne taptıran bilirim Kendimi yaratılışa tapan bilirim. Gökte binlerce mescit görürüm, Orada vicdânımı secdede görürüm. Bu secdedir işte benim tapınmam, Bu ibadetle geçer zamanım, Bu ibadetle övünür, sevinirim. Beni ben bir kayadan fark edemem: Bir minik kuşla biriz tapmakta: Ben de “Lâilâhe-ill-Allah” derim ishakkuşu da. Doğruluk, sevgi ve vefa, tevazu, Merhamet, iyilik ve yurtseverlik, hakkaniyet Sonra bir şaire “zangoç” dememek... İşte vicdanımın yörüngesi bunlar! Düşünüp işlemek âyinimdir, Yaşamak dini benim dinimdir. Müminim: Varlığa imanım var, Her kanat bir meleği açıklar Peygamberlere göstermem ilgi, Bir örümcek götürür Hakk'a beni!.. Kitabım tabiatın kitabı, Bendedir iyinin de kötünün de sebebi. Varırım böylece mezarıma dek, Diriliş ve öbür dünyaya gerek görmem pek. Taşırım coşkun yüreğimde İnsanın aşkını da elemini de... Din-i Hakk bence bugün din-i hayat... Sen ne dersin buna, ey Molla Sırat?..
Orhan Karaveli (Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği)
Hep birden: Elhamdü-l-illah Müslümanız, diye cevap vereceklerini sanıyordum, Fakat öyle olmadı. Cevaplar karıştı. Kimisi «İmamı â'zam dinindeniz" dedi. Kimisi ”Hazreti Ali dinindeniz” dedi. Kimisi de hiçbir din tayin edemedi. Arada: —İslâmız, diyenler de çıktı ama; peygamberiniz kimdir? deyince, onlar da puslayı şaşırdılar. Akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. Hatta birisi: — Peygamberimiz Enver Paşa'dır! dedi. İçlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da: Peygamberimiz sağ mı? Ölü mü? deyince iş gene çatallaştı. Herkes aklına gelen cevabı veriyordu. Bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafını tuttu. Fakat birisinin kuwetle konuştuğunu, yahut bir tarafin daha ağır bastığını görünce, diğer tarafin da kolayca o tarafa kaydığı görülüyordu. Peygamberimiz sağdır diyenlere: — O halde peygamberimiz hangi şehirde oturur, diye sordum. Cevaplar tekrar karıştı. Onu İstanbul'da, Şam'da yahut Mekke'de yaşatanlar oldu. Hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu. Peygamber ölmüştür diyenlere de: — Peygamberimiz ne kadar zaman evvel öldü? denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. Yüz sene önce, beş yüz sene önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu. Fakat çoğu, vakit tayin edemiyordu. Dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmeyince de, din ilkelerini ve ibadetleri doğru dürüst bilen hiç kimse çıkmadı. Ezan dinlemişlerdi. Fakat ezan okumayı bilen yoktu. Namaz kılan bir iki kişi çıktı. Fakat onların da hiçbiri, namaz surelerini yanlışsız okuyamadı. Daha garibi, niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlatamadılar. Sonra: - Köyünde cami olanlar ayağa kalksın, dedim, Gerçi köylerinde cami olan birkaç kişi kalktılar. Fakat onlar da bayramlarda, cumalarda âdet yerini bulsun diye camiye gitmişlerdi. Köylerinde mektep olan bir tek kişi çıkmadı. Bazı camili köylerde, cami odasında küçük çocuklara imam tarafından Kur'an ezberlettirilmeye çalışıldığını görmüşlerdi. Ama usulü dairesinde ve ayrı bir köy mektebi gören kimse yoktu. İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydiler. Biz Anadolu köylüsünü dindar, mutassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler. Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu, Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı. — Biz hangi milletteniz, deyince her kafadan bir ses çıktı: Biz Türk değil miyiz? deyince de hemen: — Estağfurullah!... diye karşılık verdiler. Türklüğü kabul etmiyorlardı. Halbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk ordusu idi. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi. Fakat ne çare ki, bu "Biz Türk değil miyiz?” diye sorunca "Estağfurullah" diye cevap verenlerin görüşüne göre, Türk demek Kızılbaş demekti. Kızılbaşlığın İse ne olduğu bilinmiyordu. Ama, onu herhalde kötü bir şey sayıyorlardı. Yahut belki de aslında Kızılbaş oldukları halde böyle görünüyorlardı. Anadolu'da vaktiyle binlerce, on binlerce insan Kızılbaş oldukları için öldürülmüşlerdi. Gerçi bu öldürülenler hakiki saf Türk aşiretler halkı, Oğuz Türkleri'ydiler. Demek ki korku hâlâ yaşıyordu... Dininde, milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük, dersler ilerledikçe görüldü ki, devletin şeklini, devletin adını, padişahın İsmini, devletin merkezini, başkumandanı ve onun vekilini de bilmemektedir. Hele iş, vatan bahsine dönünce, büsbütün karıştı. Kısacası, vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler, belirsiz, köksüz, şekilsiz ve yanlıştı. - Suyu Arayan Adam Sayfa 87
Şevket Süreyya Aydemir (Suyu Arayan Adam)
Haşir gününde insanlar bir araya toplandığında bazı yüzler yıldız gibi parlayacak. Melekler onlara soracaklar: "Sizi bu mertebeye yaptığınız hangi amel getirdi?" Onlar da diyecekler ki: "Dünyadayken ezan-ı şerifi duyar duymaz hemen Cenab-ı Allah'ın huzuruna girmek için abdest almaya koşardık." Bazı insanlar da yüzleri güneş gibi parlarken görülecek. Bu insanlar da "Helal kazandık helal yedik. Kazancımızın bir bölümünü fakirlere verdik. Camiye daha namaz vakti gelmeden gittik ve ezanı caminin içinde dinledik" diye cevap verecekler. Demek ki namazın mükafatının derecesi namaza hazır duruşumuz ve namaz kılmaya iştiyakımız derecesinde olacaktır.
Rabia Christine Brodbeck (Sonsuz Kulluk)
SELAM Selam ima 70 milosti, a onaj ko prvi nazove selam ima 69 milosti, a ko primi samo jednu milost. EZAN U džamiji je spas, ona je naše sklonište, šejtan kad čuje ezan, bježi sve dok se čuje ezan. Ezan je upravo uzbuna da se idu u sklonište koje se zove džamija. To sklonište Allah najviše voli. Blago onom ko bude volio džamiju, biće u hladu Allahovom na Sudnjem danu, kad drugog hlada ne bude bilo.
Husejn Čajlaković (Husejn Čajlaković)
Da, pet namaza svaki dan, čim čuješ poziv (ezan), znaj da je to poziv za Džennet. A ko bude se pravio gluh na svaki poziv, neka zna da sam snosi odgovornost, a valja stati pred Allaha!
Saudin Čokoja (Neka pobijedi dobra strana duše)