Azeri Quotes

We've searched our database for all the quotes and captions related to Azeri. Here they are! All 16 of them:

A huge majority know nothing of the idea or ideal of the nation. We remain without a compass and our society, like a group of lunatics, fights among itself.
Mehmet Emin Resulzade
Even if you forget you're a Turk, your enemy will not.
Ebulfez Elchibey
They (Azeris) are the poets and singers of the Turkic world, not the soldiers.
A Turkish Officer
It's the symbol of freedom (the gray wolf) for all the Turks. We are all Gray Wolves now, and Elchibey is the leader of a greater Turkic world!
An Azerbaijani officer
Here, we learn that the ruler’s son reportedly owns a portfolio of villas and apartments in Dubai worth a cool $45 million – or 10,000 years of the average Azeri income; not bad for an eleven-year-old.8 Or there is Iran to the south, where
Peter Frankopan (The Silk Roads: A New History of the World)
A flag once raised will never fall!
Mehmet Emin Resulzade
Remember we Azeris had barely a single general. But I was the one who got the Russian army out of our country. Remember, I talked in Turkish through a translator to Yeltsin, not in Russian, something that was never done before. Yeltsin once hit his spoon on Akayev's head, but I refused to let them do such things to me.
Ebulfez Elchibey
I left the door open for Aliyev. I thought, he won't let Russia back in. Remember, Soviet Russia had crushed him and thrown him out.
Ebulfez Elchibey
Mirza-han bana Şah İsmail'in bazı şiirlerini gösterdi, dedi ablasına. -Nazım cihetinden gayet mükemmel. Azeri Türkçesiyle yazılmış çok güzel şiirler. Yine tevazuyu elden bırakmamış ve "Hatai" mahlasını kullanmış... - Büyük bir şair olduğu doğru,- diye karşılık verdi Hanzade hanım.- Gazellerinin şarkı haline getirildiğini duydum. Beni huzuruna kabul buyurduklarında "Padişah Babür'ün şahlığına da, şairliğine de saygı duyuyoruz," dediler. Daha sonra sizin Herat'da şarkı haline getirilen gazelinizin iki satırını ezberinden okuyup "Çoh yahşi" dediler.
Pirimkul Kadyrov (Son Timurlu: Babür ve Oğullarının Romanı)
Venezia, la campana Marangona batte il tocco delle sette, in cima al campanile di San Marco. Se all'ora del vespro ti capita di restare solo lassù, se nel posto più frequentato del mondo riesci a trovare anche un solo istante di solitudine, allora sentirai il muezzin, dall'altra parte del Bosforo. Da Venezia, l'Oriente è una pulsazione vicinissima. Stasera dal campanile sento perfettamente Istanbul, con la notte che scende sui minareti, la luna crescente, il favoloso Altrove dell'Asia. L'Anatolia, il Mar Nero, il Caucaso degli astuti armeni e dei misteriosi azeri. Se questo mare - scrive il croato Predrag Marvejevic - è un golfo veneziano, e se quel golfo è un riassunto del Mediterraneo, allora quella geografia di canali, isole e barene non può essere che il riassunto del mondo, un concentrato di diversità. Niente come l'Adriatico, in questi giorni di guerra ed esodi di massa, ti dice che l'Europa altro non è che una penisola dell'Asia e che lì, a due passi, oltre le isole dalmate, comincia un altro mondo, un mondo che preme da millenni. Una terra inquieta, madre di tutte le migrazioni.
Paolo Rumiz
çok olmadığımız kesin çok olan tarafta değiliz çok olan tarafta olmayacağız türkiye'de kürt olacağız kürtlerde ermeni ermenilerde süryani gidip almanya'da türk olacağız hollanda'da surinamlı fransa'da cezayirli iran'da azeri amerika'da zifiri zenci olacağız çoğalan zencide mutlaka kızılderili israil'de filistinli köpeğin karşısında kedi kedinin karşısında kuş olacağız kuşun karşısında börtü böcek
Anonymous
çok olmadığımız kesin çok olan tarafta değiliz çok olan tarafta olmayacağız türkiye'de kürt olacağız kürtlerde ermeni ermenilerde süryani gidip almanya'da türk olacağız hollanda'da surinamlı fransa'da cezayirli iran'da azeri amerika'da zifiri zenci olacağız çoğalan zencide mutlaka kızılderili israil'de filistinli köpeğin karşısında kedi kedinin karşısında kuş olacağız kuşun karşısında börtü böcek hakemler hep karşı takımı tutacak ve biz hep yedi kişiyle tamamlayacağız maçı çiçeklerden kamelya olacağız az kolumuzun tarafında solda olacağız bu itirazın ilk şartı solda da az olacağız devrimi çoğaltırken çünkü bir başka devrime hızla azalacağız bu da itirazın ikinci şartı.
Anonymous
Persian (Farsi) is spoken as a first tongue by about 60 per cent of Iranians and is the official language of the Islamic Republic. However, Kurds, Balochis, Turkmen, Azerbaijanis (Azeris) and Armenians all use their own languages, as do a host of smaller groups such as the Arabs, Circassians and the semi-nomadic Lur tribes. There are even a few villages in which Georgian is spoken. The tiny community of Jews (around 8,000) can be traced all the way back to the Babylonian Exile in the sixth century BCE.
Tim Marshall (The Power of Geography: Ten Maps that Reveal the Future of Our World – the sequel to Prisoners of Geography)
7. Azeri dili mi, lehçesi mi, şivesi mi demeliyiz? Türkolojide dil-lehçe-şive tartışması olarak bilinen bu tartışma yalnız bizim değil dünya dilciğinin de çözemediği bir konudur. Önce Türkolojideki görüşleri ele alalım sonra dünya dilciliğine değineceğiz. Türkolojide özellikle Türkiye Türkolojisinde üç farklı eğilim vardır: a. Lehçe-şive-ağız görüşü: R. R. Arat'ın yaygınlaştırdığı bir görüştür. İstanbul Üniversitesi'nin -özellikle de Muharrem Ergin'in öncülük ettiği bu görüş Çuvaşça ve Yakutçayı lehçe, diğer yazı dillerini (Tatarca, Kazakça vb.) şive kabul etmektedir. Lehçe metinlerle takip edilemeyen dönemlerde anadilden kopar, şive ise metinlerle takip edilen dönemlerde. Ağız bölgeler arası (Aydın ağzı, Trabzon ağzı vb.) farklı söyleyişleri kapsar. İstanbul ekolüne göre Türk lehçe ve şiveleri vardır. b. Lehçe görüşü: Türk Dil Kurumu'nun da görüşüdür. Ankara Üniversitesi'nin (DTCF) görüşü olarak da değerlendirilir. İstanbul ekolünün lehçe ve şive dediği kolları Türk Dil Kurumu lehçe adı altında birleştirir. Buna göre Tatar şivesi değil, Tatar lehçesi denmelidir. Ankara ekolüne göre Türk lehçeleri vardır. c. Dil görüşü: Türkiye'de T. Tekin bu görüşün yaygınlaşmasında önemli pay sahibidir. Dünya dilciliğinde de bu görüş hakimdir. Buna göre, söz konusu kollar ayrı birer dildir. "Birbirini anlamayan, bir tercümana ihtiyaç duyan iki kişi aynı dili konuşuyor olamaz." düşüncesi esastır. Karşılıklı anlaşılabilirlik ölçüsüne göre Tatarca ayrı bir dil kabul edilmelidir. Buna göre Türk lehçeleri değil, Türk dilleri vardır. Bu sınıflandırmalar için çeşitli itirazlar yapılmıştır. İstanbul ve Ankara ekolünün görüşleri evrensel niteliğe sahip değildir. Bu yaklaşımlar örneğin Hint-Avrupa dillerine uygulandığında, metinlerle takip edilebilen dönemlerde ayrılan İngilizce ve Almanca dil değil, şive veya lehçe olacaktır. T. Tekin'in görüşü karşılıklı anlaşmaya dayanmasıyla evrensel bir nitelik sergiler. Ancak örneğin Türkiye Türkçesi konuşanlar Azericeyi büyük oranda anlamaktadır veya ana dili Başkurtça olan biri Tatarcayı, ana dili Tatarca olan biri Başkurtçayı anlayabilmektedir. Bir Başkurt için, anlayamadığı Yakutça dil olabilir ama Tatarca nasıl dil olacaktır? Anlaşma ölçüsü de bu gibi durumlarda çare olamamaktadır. Dünya dilciliğinde de lehçe (dialect) ve dil (language) arasında nasıl fark olduğu her zaman net bir ölçü ile açıklanamamaktadır. Evrensel ölçü olarak karşılık anlaşabilirlik (mutual intelligibility) kullanılmaktadır. Buna göre, iki kişi birbirlerinin konuşmasını anlayamıyorsa orada iki farklı dil var demektir. Lehçe de bir dilin alt sistemlerinden biri gibidir. Her iki konuşur birbirinin konuşmasını yüksek oranda anlıyorsa iki farklı dilden söz etmek mümkün değildir. Bu durumda bir dil iki farklı lehçesi vardır. Buna göre de bir dil "birden fazla lehçeden oluşan" üst sistem gibi tanımlanır. Ancak karşılıklı anlaşılırlık da ölçü olarak çok verimli sayılamaz. İskandinav dillerindeki durumu ele alalım. Norveççe, İsveççe ve Danca üç farklı dil olarak değerlendirilir. Fakat bu dillerin konuşurları çoğu zaman birbirlerini anlayabilmektedir. Öte yandan Almancanın bazı lehçelerini konuşanlar birbirlerini anlayamamaktadır. Karşılıklı anlaşılabilirliğin bir diğer sıkıntısı da anlaşabilirliğin yönlerinin farklılık gösterebilmesidir. Örneğin Danca konuşanların Norveççeyi anlama oranı, Norveççe konuşanların Dancayı anlama oranına göre daha yüksektir. Türkçe içindeki "dil-lehçe-şive" tartışmasıyla ilgili veriler de duruma örnek verilebilir. Danca, İsveççe ve Norveççe, karşılıklı anlaşılabilirliğe rağmen, üç farklı dil sayılmaktadır. Bu da "dil" teriminin yalnızca "bilimle" ilgili olmadığını ortaya koyar. Dil "askerî, politik, ekonomik" yaklaşımlara göre değişebilen "dilbilim dışı bir kavram"dır. İronik de olsa, "Meclisi ve ordusu olan lehçeye dil denir." tanımı belki de işin doğasını en iyi yansıtan sözdür. Neyin dil, neyin lehçe olduğu; yalnızca bilimle belirlenememektedir (Kerimoğlu 2014).
Caner Kerimoğlu (Dilbilgisi Yazimi ve Ögretimi: Sorularla Dilbilgisi Yazimi ve Ögretimindeki Tartismalar)
My host denied any rivalry existed, because Iran wasn't playing the same game as Turkey. If there was any race, it should be compared to the story of the tortoise and the hare. The Turks were investing all sorts of money in television, the press, and high-profile visits in an effort to dominate the new republics, Habkin said. But this was a short term policy that would explode in their faces when the local cultures decided to define their own place in the sun The Turks were likely to lose a lot of money--and respect--when that happened. Iran's policy, in contrast, was one based on regional stability and allowing the new republics to make up their own minds about where their interests and identities lay. There was no competition in this, it wasn't a zero-sum game: Iran had things to offer and Turkey had things to offer; so did Pakistan, and even Afghanistan, once it recovered from its decade-long civil war. Let the Azeris and the Central Asians come and take a look and decide for themselves what they wanted to take from Iran's material, moral and political culture, Habkin said. Iran wasn't beating people over the head with this ideology or that. What you see is what you get.
Thomas Goltz
Where Tsarist Russia had promoted religion as the basis of political and social organization of the empire, the Bolshevik communists now dramatically changed direction and sought to encourage narrowly defined ethnic groups as the basis for organization of the Soviet Empire in a divide-and-conquer process. Hence, instead of working with a broad Turkic ethnicity, for example, the Soviets developed separate political republics for each separate Turkic language—Uzbek, Tatar, Kazak, Kyrgyz, Turkmen, Azeri, and so on. Ethnicity had now become the tool by which to destroy the Islamic identity and possible pan-Turkic nationalist ideas.
Graham E. Fuller (A World Without Islam)